3 Haziran 1993
Güneşin parlak ışıltısını andıran, denizin berrak ve mis gibi kokusunu içinde barındıran bir kız gelmişti dünyaya; Eliesha Aleyna Kara. Evin ikinci çocuğu ve güzeller güzeli kızı. Bu kızın tek farkı diğer çocuklardan biraz daha farklı olmasıydı. Annesinin bir tanrıça olduğunu nereden bilebilirdi ki dünyaya yeni gelen ve her şeyden habersiz olan bir çocuk. Gözlerini açtığında babası tarafından tıpkı annesine benzetilen, ancak annesini hiç görmemiş olan bir kız. Hayatı abisi ve babasına bağlı olan ama bir yandan da çok şanslı olan, resmen mutluluk tablosunda yaşayan bir kız. Ta ki o talihsiz ve onun için hayatının dönüm noktası olduğunu sandığı güne gelene kadar.
16 Kasım 1999
Daha altı ve dokuz yaşlarında olmasına rağmen babası tarafından yalnız bırakılmış iki çocuk; Aleyna ve Andrew. O zamandan beri küçük kızın tek yaşam enerjisi abisi olmuştu. Babasıdan ne kadar nefret ediyorsa abisine o kadar bağlıydı. Kendisinden üç yaş büyük olan abisi Andrew onun hayatındaki tek anlamdı. Kendilerine yeni yaşam kurmak için uğraşıp didinen abisi, daha kendisini bile kurtarmış değildi. Andrew kardeşi için çeşitli çözüm yolları arasa da, ilk düşüncesi onları koruyabilecek bir yere sığınmaktı. Aklındaki düşünce her ne kadar üzse de bunu yapmalıydı Andrew ve yaptı da. Kardeşi Aleyna'yı da alıp Çocuk Esirgeme kurumuna gittiler. Aleyna yeni, hiç bilmediği bir yere girmişti artık. Kendisi gibi bir sürü çocuk ile tanışmıştı Aleyna. Hayatındaki en güzel ve normal bir yılı geçirmişti. Hani her mutluluğun ardından bir acı olur derler ya, aynı o durumda bir felaket yaşadı Aleyna. Hiç beklemediği bir anda evlat edinildi bir aile tarafından, yabancı bir aile. Aleyna abisine o kadar bağlıydı ki o gelmezse bende gitmem diye diretmesine rağmen becerememişti abisinden kopmamayı. Yine hayat ayırmıştı Aleyna'yı geriye kalan tek ailesinden; abisinden. Aleyna Türkiye'deydi doğduğundan beri ve buraları çok sevmişti. Ama şimdi konu ülke dışında yaşamak olmuştu, yani abisinden çok uzaklara gitmek. Daha yedi yaşındaki küçücük bir kız bunu nasıl kaldırabilirdi ki? Ama ona sormamıştı kimse, başkaları karar vermişti nasıl yaşayacağına çoktan. Onlara göre en iyisi buydu. Tek sorun unutuyorlardı ki abisinden de kopunca bu kız bir daha eskisi gibi kendisini koruyamayacağını. Ama artık çok geçti, Andrew, Aleyna'yı, bitanecik kız kardeşi, onun deyimiyle deniz yıldızını kaybediyordu göz göre göre.Yine de destek oluyordu Aleyna'ya, mutlu olacaksın ve yanına gelicem diye teselli ediyordu kardeşini.
21 Şubat 2000
Daha yedi yaşında olan Aleyna yeni ailesine, yeni evine gelmişti; Paris'e. Ailesi gerçekten de Aleyna'ya çok değer vermesine rağmen, kızımız alışamıyordu buraya. Aklında bir tanecik abisi vardı, onun dünyası olan abisi. Her gece boynundaki yıldız kolyesine bakıp ağlıyordu Aleyna. Hem abisini özlediği için, hem de bir çok şeyi değiştiği için. En başta adı değişmişti, Türkiye de kullanılan ikinci adı olan Aleyna değil de, ilk adı Eliesha kullanılıyordu burada. Yatağında oturan kız acıyla iç çekti ve göz yaşlarına boğuldu kız, yeniden. Artık engel olamıyordu kendisine. Tam gözlerini silerken bir ses duydu zihninde. "Büyü artık abicim, büyü ve kendini koru." Bu abisinin sesiydi. Onu o kadar özlemişti kayal ediyordu sürekli. Ama haklı olduğunu da biliyordu bu küçük kız. Ne kadar küçük olsa da büyümeliydi. Büyümeli ve abisinin yanına gitmeli. Kararlı bir şekilde sildi göz yaşlarını. Banyoya doğru ilerlerken de söz verdi kendi kendine, bir daha ağlamayacak ve hayatını düzene sokacaktı.
19 Temmuz 2005
Yeni ailesine alışmaya başlamıştı artık, hatta seviyordu onları. Beş senedir beraberlerdi ve çok iyi bir hayat sürüyordu Esha. Türkçe gibi İngilizce, Fransızca ve İtalyanca dillerini de öğrenmişti. Arkadaşları da vardı, onu seven bir kaç arkadaşı. Esha iyice değişmişti artık, zengindi, kollejlerde okuyordu ve iyice havalanmıştı. Her sene yazın farklı yerler gezip görüyordu. Başından bir kaç olay geçse de mutluydu o. Sadece, beş senedir abisini hiç görmemişti. Sadece bir kaç kere telefonda konuşmuşlar ama görmemişlerdi birbirlerini. Yine de Esha abisini hiç unutmamıştı, ilk günkü gibi aklındaydı. Bugün okuldan gelmişti ve eve girdiğinde gözlerine inanamadı, karşısında canından çok değer verdiği abisi. Sarılmaları dillere destan bir şekilde olmuştu. Esha'nın gözlerinden bu sefer ilk defa mutluluktan akıyordu. Abisine verdiği sözden beri hiç ağlamamıştı Esha ve yine ağlamayacaktı. Hızla sildi göz yaşlarını. Güzel geçirdikleri bir gündü bu. Aleyna ismini uzun zamandır duymamıştı ve bunu abisinden duymak onu inanılmaz mutlu etmişti. Güzel geçirilen günün sonunda absi ayrıldı yanından. Esha mutlulukla çıktı odasına. Bugün onun en mutlu günüydü ve bunu kimse bozamazdı.
28 Ekim 2008
Telefonun çalmasıyla kendine geldi Esha. İçinde bir huzursuzluk vardı, yine kötü bir şey olacağını hissediyor ama kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Telefonu korkarak eline aldı ve açtı. "Eliesha Aleyna siz misiniz?" Telefondan gelen sesi tanımıyordu yine de cevap verdi titrek bir ses ile. "E-evet." Ve işte bundan sonrasını duymak bile istemiyordu. Donmuş kalmıştı. Telefondan gelen ses "Başınız sağ olsun, abiniz Andrew bugün öğle iki sıralarında ölü bulunmuştur." Esha önce elindeki telefonu düşürdü, ardından kendisi yere yığıldı. Abisini daha dün görmüştü, nasıl olurda bugün onu bırakıp gidebilirdi, hem de hiç dönmezcesine! O da annesi ve babası gibi bırakmıştı onu. Bunu neden yapmıştı? Nasıl ölebilirdi? Hala inanamıyordu Esha duyduklarına. Hıçkırıklarına ailesi yetişti ve durumu anlayınca Esha'yı doktora götürdüler. Ama Esha artık kararını vermişti, yalnız kalacak, başının çaresine kendisi bakacaktı. Ya bakamazsam? sorusu yoktu aklında, çünkü bu da umrunda değildi. Ölse de sorun değildi onun için. Mektup yazdı ve yatağının üzerine koydu. Bu Esha için bile artık çok zordu. Yanında yaşadığı aile gerçek ailesi olmasa da ne de olsa onu seviyorlardı ve Esha da seviyordu onları. Yine de bunu yapmalıydı biliyordu. Mektubu usulca yatağının üzerine bıraktıktan sonra gizlice çıktı hastaneden ve yeni hayatına doğru ilerlemeye başladı.
2 Ocak 2009
Esha bir senedir yanında yaşadığı aileden de ayrıydı. Bu onu ilk günlerde üzse de sonradan alışmıştı. Ne de olsa gerçek ailesi diye bir şey yoktu onun için. Şu anda arkadaşının yanında kalıyordu, büyük bir evde yine. Ama artık o şımarık kızlardan değildi, abisiyle olduğu gibi saf, temiz ve iyilik düşünen bir kızdı. Ama artık duvarlarını yükseltmişti de. Arkadaşlarını zor seçiyor, iyi rol yapıyor ve arkadaş grubu oldukça havalı oluyordu. Evet, gerçekten kararsızdı, yeni de eğlenceliydi. Yatağında oturmuş kolyesini tutarken "Zamanı geldi." dediğini duydu arkadaşının. Arkadaşı Luke'ye baktığında anlamadığını belli edercesine gözlerini kırptı. Luke elini uzattı ve Esa'yı yatağından kaldırdı. Evden dışarı çıkmış gidiyorlardı. Esha hiç bir şey sormadan arabaya bindi. Araba çalıştığında sonunda Luke'ye dönerek "Nereye gidiyoruz?" diye sordu. Luke'nin iç çekişini duyan Esha yine bir şeyler olduğunu anladı ama yine de sesini çıkarmamayı tercih etti. "Yeni evine, melez kampına gidiyoruz." dedi. Esha neresi diye sormayacaktı o kampın, çünkü biliyordu. Önceden aldığı mektupta annesi deniz tanrıçası olan Amphitrite anlatmıştı ona. Arkadaşı Luke'nin de satir olduğunu öğrenmişti, araştırmalarının sonucunda. Artık merak etmeye başlamıştı kampı ve sonunda o gün gelmişti. Artıık sözde gerçek evine gidiyordu. Acaba burası nasıl bir yerdi?