Gün batımı yaklaşmıştı. Gökyüzü turuncu bir renk almıştı. Turuncu da en sevdiğim renk olduğundan bu akşam gün batımını izleyecektim. Long island nehrine gitmeye başladım ve her zamanki ağacımın önüne kuruldum. Dizlerimi karnıma çektim ve gözlerimi gökyüzüne diktim. Daha 10 dakika olmamıştı ki bir ses duydum. ''Merhaba avcım.'' dedi asla unutmayacağım bir ses. ''Artemis.'' dedim neşe dolu bir sesle. Ayağa hızlıca fırlayarak Artemis'in önünde saygıyla eğildim. ''Doğrulabilirsin avcı.'' dedi Artemis. Ben de saygılı bir şekilde durmaya dikkat ederek doğruldum. ''Happy uzun süredir avcısın ve güzel işler yaptın bir ödülü hak ettin.'' dedi Artemis. Elini açtı ve o anda elinde bir kolye belirdi. '' Bu-bu kolye nedir?'' dedim heyecanlı bir sesle. Artemis'ten ilk defa bir hediye alıyordum ve bu durum beni çok heyecanlandırıyordu. ''Bu kolye artık senindir. Adını kendin koyma özgürlüğüne sahipsin. Bu kolyeyi taktığında üstüne vurursan zırha dönüşebilir.'' dedi Artemis. Artemis kolyeyi elime bıraktı. ''Gerekli anlarda o kolyeyi kullanmayı unutma.'' dedi ve ışıklar saçarak gitti. Ben de elimdeki kolyeyi incelemeye başladım. Gümüş bir kolyeydi. Üstüne turuncu harflerle adımın baş harfleri olan HEC yazılmıştı. Kolyeyi hızlıca boynuma taktım ve üstüne vurdum. Açıldı ve genişleyerek bir zırh boyutuna geldi. Bunun savaşlarda beni koruyacağını biliyordum. Artemis'in hediyeleri avcıların ihtiyaçlarına göre oluyordu. Bu hediyeye hayran kalmıştım. Artemis'ten bir hediye almanın mutluluğu ile gülerek kulübeme geri döndüm.