Kampa geldiğimden beri bir sürü arkadaş edinmiştim ve uzun zamandır kendimi dinlemiyordum. Biraz yalnız kalmaya ve sakin bir gün geçirmeye ihtiyacım vardı. Evet, her ne kadar deli dolu, maceracı ve arkadaşlarına düşkün bir kız olsam da herkes gibi bende arada sırada yalnız kalmayı seviyordum. Derin nefes aldım ve ne yapsam diye düşünmeyi bırakarak yatağımdan kalkarak dolabıma yöneldim. Dolabımı çok seviyordum, çünkü içinde sevdiğim bütün kıyafetleri barındırıyordu. Gülümseyerek üzerime mor bluzümü ve siyah kot pantalonumu geçirdim. Her zamanki gibi siyah spor ayakkabılarımı giyerek saçımı salık bıraktım. Evet, Afrodit kızı olmayabilirdim ama bende tüm kızlar gibi güzelliğime önem verirdim. Bu özelliği annemden almıştım. Onu ilk gördüğümde ne kadar güzel ve neredeyse tamamen ona benzememle dikkatimi çekmişti. Sonunda boynuma inci kolyelerimi de taktım ve hazırdım. Kulübe de neredeyse kimse yoktu. Herkes bir şeylerle uğraşıyor ya da geziyordu. Bende sesimi çıkarmadan kulübeden çıktım ve ahırlara doğru ilerlemeye başladım. Bugünü pegasusumla geçirecek ve biraz gezecektim. Pegasusumun yanına gidince ona şeker ve elma vererek tüylerini okşadım. Evet, poseidon'un çocukları gibi onlarla konuşamazdım ama ne demek istediklerini konuşmadan da anlayabiliyordum. Tabii onlarda benimkileri. Pegasusum yemeyi bitirince son kez sevdim ve üzerine bindim. Kulağını eğilerek "Hadi Gateway Kemerine gidelim." dedim ve sözümün bitmesi ile aynı anda peagsusum havalandı ve kamptan çıktık. İlk başlarda kamptan kaçarken biraz tereddüt etsem de artık o ilk hallerim kalmamıştı. Korkmuyordum da, çekinmiyordum da.
Bir süre havada ilerledikten sonra sonunda Gateway Kemeri'ne gelmiştik. Burası tahmin ettiğimden çok daha güzeldi. Yukarıdan görünüşü bir harikaydı ve burayı çok beğenmiştim. Kemer ile mississippi nehri çok uyumluydu. Herkesin burayı beğenmesine şaşırmamak lazımdı. Pegasusum çalılıkların arasına indiği sıra da gülümsedim ve onu okşayarak sevdim. Ben gelene kadar burada bekleyecekti. Kıyıya yaklaşmamasına seviniyordum, çünkü insanların kanatlı bir at görmesini istemiyordum. Bu onları oldukça korkuturdu. Sonunda pegasusumdan ayrılarak asansörlere bindim. Bugün hava oldukça güzeldi ve etrafta bir sürü insan vardı. Daha kampa geleli o kadar çok olmasa da insanların arasına karışmayı ve gezmeyi özlediğimi fark ettim. Gülümseyerek asansörün yukarı çıkmış olduğunu fark ederek dışarıya doğru yürümeye başladım. Kemerin taşları, yerler, köprinin karşıdan görünüşü, kemer ile nehirin uyumu... Hepsi harikaydı. Kimsenin buna bir kusur bulabileceğini düşünmüyordum açıkçası. Kendi kendime gülümsedim ve kemerin ucuna doğru yaklaştım. Aşağıdaki nehir resmen bana güç ve neşe veriyordu. Daha çok bununla huzur buluyor, aklımdaki bütün sorunları yok sayabiliyordum. Bu sırada arkamdan gelen "Sonunda ssseni yalnıss yakalayabildik." sesi ile bütün neşem bölündü ve hızla arkamı döndüm. Karşımda beş drakon dikilmiş bana gülüyor ve yaklaşıyorlardı. Onlar henüz kendilerini toparlayamadan birini öldürdüm ve tekrar savunma haline dönerek "Bari 1-2 kişi gelseydiniz." dedim sıkkınlıkla. Drakonlar üzerime geldikçe ben geriliyor ve aksine kemerin sonuna doğru geliyordum. Sonunda kemerin dibine gelmiştim ve geri bir iki adım atarsam nehrin dibini boylayacaktım. Derin nefes aldım ve saldirdım. Tam birisini öldürüp diğerine geçerken drakon beni fırlattı ve o an kendimi hava boşluğunda buldum. Şu an suya o kadar yüksekten düşerken tek yapabildiğim anneme dua etmekti. Sonra birden beklemediğim bir şey oldu ve kendimi bir şeye çarpıp durduğumu fark ettim. Bu çok hızlı olmamıştı ve ya su olmadığına da emindim. Gözlerimi araladığımda pegasusumun üzerinde gateway kemerinin ters yönüne doğru uçarken buldum. Hemen pozisyonumu değiştirerek pegasusuma düzgünce oturdum ve başını okşayarak "Teşekküler Alexsis." dedim ve onu severek kampa doğru ilerlemeye devam ettik.