Koca kampta yapacak hiçbir şey bulamıyorsanız, kulübenizde oturup keyif çatmak, hele de bunu muhteşem bir ses sistemiyle düzenlenmiş kocaman sinema salonunda yapmak, normalde sıkıcı gelse bile o anda hayatınızı kurtarabilir. Beni tanıyan biri, hayatım boyunca bana yetecek kadar korku dolu olay yaşadığımı söyleyebilirdi, ama ben yine de böyle boş zamanlarımda televizyonun karşısına geçip ard arda korku filmi izlemeye bayılırdım. Şimdi de elimde kocaman bir patlamış mısır kasesi (sağlıklı yemekmiş, canı cehenneme), yanımda da büyük bir bardak kolayla birlikte sinema salonumuzda dvd'ye taktığım dördüncü filmi izliyordum. Işıkları kapatmıştım, ses de sonuna kadar açıktı. Böyle bir durumda nasıl olup da kapıyı duydum bilemiyorum. Filmin en heyecanlı yerinde durdurup, şu anda lanet olası kulübede kimse bulunmadığı için kapıya bakmak zorunda kalma düşüncesi yüzümü buruşturdu ve oflayarak yerimden kalktım. 'Bizim salaklardan biriyse bunu fena ödeyecek.' diye mırıldandım yukarı çıkıp kapıya doğru yönelirken. Kapıyı açtığımda hiç tanımadığım bir yüzle karşılaşınca şaşırmıştım. Çocuk benden bir iki yaş küçük görünüyordu, biraz cılız gibi görünüyordu. Sonra gözüm saçlarına takıldı. Gri mi? Benden küçük olmasına rağmen bu kadar garip bir saç rengi olmasına şaşırmıştım. Yine de aradan biraz zaman geçip de çocuk hala neden buraya geldiğini anlatmadığı için ilgim çabucak dağıldı ve aklım yine, aşağıda durdurduğum filme gitti. Tam ağzımı açıp bir şey demeyecekse defolup gitmesini söyleyecektim ki, nihayet konuşmaya karar verdi. 'Ben Archaios Nyks oğlu.' Bununla birlikte tek kaşım havaya kalktı. Yeni bir kardeş, ha? Eh, daha kötülerini de görmüştük. Sanırım. O anda aklıma çocuğa söyleyebilecek bir ton şey geldi, aklın varsa defolup gidersin, melez kampı denen bataklığa hoş geldin, bunun benzeri şeyler işte. Suskunluğumdan canı sıkılmış olacak ki, Archaios olduğu yerde kıpırdanmaya, ağırlığını bir ayağından diğerine vermeye başladı. Başımı salladım ve 'Allen. Demek küçük kardeşim oluyorsun. İçeri gelsene.' Yana çekildim ve yanımdan geçip içeri girmesine izin verdim. 'Şu anda benden başka kimse yok. Üç kardeşimiz daha var.' Şimdilik, diye ekledim içimden. Onu orada öylece bırakıp filme inmeyi düşündüm, ama o kadar yabancı duruyordu ki, bir şeyler yapma gereği hissettim. 'Film izlemek ister misin?'