Sabahın ilk ışıklarıyla gözlerimi yeni güne açtım. Mutluydum çünkü bugün gitmem gereken lanet olasıca bir okul yoktu. Okuma ve yazmak sınıftaki salakların aksine benim için hiç problem değildi. Disleksi hastalığına sahip olmama rağmen harfleri birbirinden ayırt etmekte oldukça başarılıydım. Yatağımdan kalkıp banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra odama geri döndüm. Yatağımı toplamayı hiç düşünmüyordum çünkü üşengecin tekiydim ve bu tarz şeyler bana hep saçma geliyordu. Sonuçta on iki saat sonra tekrar dağıtacağımız örtülerin düzgün görünmesi için çabalamakta en ufak bir mantık yoktu. Aynanın karşısına geçtim ve kendime baktım. Tavşanlı pijamalarımla gayet iyi görünüyordum. Kahvaltı için üzerimi değiştirmeye gerek yoktu. Tarağı elime aldım ve saçımı taramaya başladım. Bu sırda mutfaktan üvey annem beni kahvaltıya çağırdı. Bir tartışma daha olmasını istemediğim için tarağı bıraktım ve odamdan çıktım. Doğruca mutfağa gittim. Mutfağa girdiğimde babamı ve üvey annemi kahvaltı ederken buldum. Babam gülümseyerek "Günaydın kızım." dedi. Ben de neşeli bir tavırla "Günaydın baba." dedim. Sonra masaya oturdum ve kahvaltımı etmeye başladım. Bir süre sessizce kahvaltımızı yaptık sonra babam "Halanlar gelecek kızım." dedi. Hızlıca babama baktım ve "Calvin abiler mi?" diye sordum. Babama başını evet manasında salladı. Sonra da hiç konuşmadık. Kahvaltımı bitirince hemen hazırlanmak için odama gittim. Calvin abiyle çok iyi anlaşıyordum. Birlikte çok eğleniyorduk.
Ancak onu uzun zamandır görmüyordum. Bir kampa mı ne gitmişti. Nedenini bir türlü anlamıyordum. Ne güzel yaşıyorduk. Odama geldiğimde ilk işim üzerimi değiştirmek oldu. Hazırlığım bitmişti. Koltuğuma oturdum ve Calvin abimi beklemeye başladım. Bir süre sonra kapı çalındı. Hemen ayağa kalktım ve kapıya koştum. Gelen halamlardı. Calvin abi beni görünce hemen havaya kaldırdı ve "Naber ufaklık?" dedi. Güldüm ve "Bana ufaklık deme." dedim. Sonra halamlarla da konuştum. Çok şükür ki fazla uzun sürmeden Calvin abi beni kurtardı ve beraber odama çıktık. Abim koltuğa oturdu ve "Okul nasıl gidiyor?" diye sordu. "Hep aynı işte. Abi sen niye kampa gittin?" dedim. Abimin gülümsemesi başta gitti ama sonra tekrar gülümsedi ve "Buna mecburdum." dedi ve ardından konuyu değiştirdi. Mecbur ben de bu konuyu kapattım. Başka konulardan konuşmak en iyisiydi. Sohbet ederken bir yandan da çiçeklerime bakıyordum. Çiçeklere bakmayı onları sevmeyi çok seviyordum ve bir sürü çeşit çeşit çiçeklerim vardı. Çiçekleri sularken bir çiçeğin solmuş olduğunu fark ettim. Hemen ona dokundum ve içimden "İyileş çiçek." dedim. Çiçek eskisi gibi açmaya başladı. Artık eskisinden daha iyiydi. Calvin abim "Bunu nasıl yaptın?" diye sordu. Ayağa kalkıp yanıma gelmişti. Yüzünde şaşkınlık ifadesi vardı. Bu çok normaldi çünkü nasıl çiçeğin benim istememle büyüdüğünü anlam veremiyordum. Benden başka kimse bunu yapamıyordu ve ben bunu bir sır olarak saklıyordum. Şimdi Calvin abi öğrenmişti ve çok şaşırmıştı. Açıklamak zorundaydım.
"Ben bunu uzun zamandır yapıyorum abi. Çiçeğin canlanmasını istiyorum ve oluyor." dedim. Bir elimle de çiçeği okşuyordum. Calvin abi hala şaşkınlıkla bana bakıyordu. En sonunda "Yok artık!" dedi. Sanki başka bir şeye tepki vermişti ve ne olduğunu anlayamamıştım. Calvin abi elimden tutu ve "Gel benimle tatlım." dedi. İtiraz etmedim ve birlikte babamların yanına gittik. Herkes bir şeyler olduğunu anladı ve bir açıklama bekliyordu. Abim babamın yanına gitti ve "Dayı bir gelir misin?" dedi. Babam başını salladı ve meraklı bakışlar arasında mutfağa gittik. Sonra Calvin abi "Dayı, Rina çiçekleri büyütebiliyor." dedi. Babam şimdi her şeyi anlamıştı. Bir süre hiçbir şey demedi ama sonra Calvin abinin bakışlarına dayanamayarak "O Persephone’nin kızı." dedi. Babamın dediklerinden tek kelime bile anlamamıştım ama abim anlamışa benziyordu. "Böyle bir şey nasıl olur." diye sordu. Daha doğrusu şaşkınlığını dile getirdi. Babam hiçbir şey söylemedi. En sonunda dayanamayarak "Ne oluyor?" diye sordum. Ancak bu sorumu kimse cevaplamadı. En sonunda abim "Dayı, Rina’yı kampa götürmem gerekiyor." dedi. Babamın yüzü üzgün bir hal aldı. Ne yani ben şimdi abimin gittiği kampa mı gidecektim. Babam "Tamam oğlum." dedi ve mutfaktan çıktı. Calvin abi elimden tuttu ve "Beraber kampa gidiyoruz Rina. Hadi hazırlanalım." dedi. "Neden abi?" diye sodum. Calvin abi gülümseyerek "Yolda anlatırım canım." dedi. Daha fazla soru sormanın gereksiz olduğunu anladım ve itiraz etmeden eşyalarımı topladım.
Sonra babamların yanına gittik ve babamla vedalaştık. Babam "Seni hep ziyarete geleceğim." dedi. Başımı sallamakla yetindim. Üvey anneme baktım. Mutluluktan uçmak üzereydi. Onla vedalaşmadan evden çıktım. Calvin abi babamın arabasını almıştı. Onunla gidecektik. Arabaya eşyalarımızı yerleştirdikten sonra bindik ve yolculuğumuz başladı. Bir süre sonra abim bana her şeyi anlatmaya başladı. Şaşkınlıkla onu dinliyordum. Söyledikleri bana gayet mantıklı geliyordu. Abim son hızla gidiyordu. Bunun nedeni canavarların bizi yakalayıp saldırma ihtimalin olmasıymış. Canavarları görmek çok istiyordum ama göremeden yolculuğumuz bitti. Kampa gelmiştik. Abim elimden tuttu ve bana kampla ilgili şeyleri anlatmaya başladı. Beraber kampa girdik. Sonra büyük, beyaz bir eve gittik.