Bugün kız arkadaşım Lissa ile buluşacaktım. Çok yakışıklı olmalıydım ve Lissa'yı çok eğlendirmeliydim ki kız bana daha çok aşık olsun. Bana "Bu kızı seviyor musun?" diye sorarsanız cevap çok basit; "Hayır!". Niye mi çıkmak istiyorum? Tabi kide kız popüler ve güzel olduğu için çıkmak istiyorum. Bu kızla sevgili olursam okuldaki popülerliğim artacaktı. Yani, her şey güzel bir hayal uğrunaydı. Dolabımı açtım ve içinden bana en çok yakışan tişörtü aldım. Altınada havalı bir pantolon giydim. Aynanın karşısına geçip saçımı hafifce diktim. Saçımı özenle yaptıktan sonra hazır olduğuma kanaat getirdim. Odamdan çıkıp alt kata indim. Tam mutfağa gidecektim ki babamı gördüm ve yanına gittim. Mağlum para gerekiyordu. "Selam baba! Bana para verir misin?" Babam hiç düşünmeden cebinden para çıkarttı ve bana verdi. Zengin olmanın bu yanını çok seviyordum. Kısıtlama ve sorgulama yoktu. Babama teşekkür ettikten sonra mutfağa gittim ve masaya oturdum. Hemen kahvaltımı yapıp dışarı çıktım. Lissa'yla alışveriş merkezinde buluşacaktık. Arabama bindim ve gaza bastım. Çok hızlı gidiyordum. Daha önceleri bu hız tutkum yüzünden ceza almıştım. Çok şükür ki polisler DEHB sorunum olduğunu bilmiyorlardı. Hiç bir aksilik yaşamadan alışveriş merkezine vardım. Uzun bir süre bekledikten sonra Lissa geldi. Beraber yürümeye başladık. En sonunda alışveriş merkezinin içindeki bir kafede oturduk. Güzel ve şık bir kafeydi. Çaldığı müzikte çok güzeldi. Siparişlerimizi verdikten sonra sohbet etmeye başladık. İlk konumuz filmlerdi. Lissa aşk filmlerini sevdiğini söyleyince ağızımdan "Ben de severim!" çıktı. Normalde aşk filmlerinden nefret ederdim. Benim asıl sevdiğim türler komedi, macera ve korku filmleriydi. Bu konu fazla uzamadan -çok şükür ki- siparişlerimiz geldi. Pastamı yemeye ve kahvemi içmeye başladım. Buranın kahvesine gerçekten bayılıyordum. Bence hayatın anlamı yiyeceklerdi. Şu pastaya ve kahveye bakın, yüz yılın en iyi buluşlarıydı. Bu mükemmel şeylerin dışında hayatın ne önemi vardı? Anladığınız gibi mideme çok düşkündüm -sakın yanlış anlamayın kilolu değilim- İkimizde pastalarımızı bitirdikten sonra kalkmaya karar verdik. Sinemaya gidecektik. Hem de türü aşk olan bir filmi izleyeceğiz. Gitmek istemiyordum ama yapacağım başka bir şey yoktu. Biletlerimizi, mısırlarımızı ve kolalarımızı aldıktan sonra sinemeya girdik ve yerlerimize oturduk. Kısa bir süre sonra film başladı. Uyumamak için kendimi zor tutuyordum. Yanımda kız arkadaşım olmasa mışıl mışıl uyuyabilirdim. Sürekli Lissa'ya bakmaya başladım. O da benim baktığımı görünce gülümsüyor ve mutlu oluyordu. Anlaşılan ondan gözümü alamadığımı düşünüyordu. Oysaki hiç öyle bir şey yoktu. Film kötü olduğu için ona bakıyordum. Bu kız gerçekten çok saftı. Yarım saat daha bu işkenceyi çektikten sonra film araya girdi. Lissa'ya döndüm ve "Geliyorum şimdi." dedim. Lissa, "Tamam" dediğinde koltuktan kalktım ve çıkışa yöneldim. Hava almaya çok ihtiyacım vardı. Bu nasıl bir filmdi ya! Tüm hayat sevincimi öldürdü.
Dışarı çıktığımda en yakın duvara yaslandım ve etrafı izlemeye başladım. Bir süre burada bekledikten sonra bir patlama sesi duydum. Ne olduğunu ve sesin nereden geldiğini hiç anlayamamıştım. Etrafımdakiler çığlık atıp kaçışmaya başladılar. Ben ise büyük bir şok içerisinde olduğum yerden kımıldamıyordum. Uzaktan bir şeyler bana doğru geliyordu. Dikkatle baktığımda bunların dev olduğunu gördüm. Dev kelimesi mecazi veya abartı olarak algılamayın. Bunlar gerçektende devdi. Boyları o kadar uzundu ki anlatamam. Her yeri yıka yıka bana doğru geliyorlardı. Sadece iki taneydiler. Ne yapacağımı kısa bir süre düşündükten sonra kaçmaya karar verdim ve tüm gücümle koşmaya başladım. Ancak fazla yol katedemeden bir dev yolumu kesti. İşte şimdi ne yapacağımı bilmiyordum. Dev eline ne aldıysa bana doğru fırlatmaya başladı. Attıları eşyalardan çok zor kurtuluyordum. Yerde büyük bir cam kırığı gördüm. Hemen ucunu gazeteye sararak camı elime aldım. Bütün cesaretimi topladıktan sonra karşımdaki deve sapladım. Bu darbem hiçbir işe yaramamıştı ama devin bir anlık şoka girmesiyle kaçmayı başardım. Artık hızıma hız katıyordum. Yürüyen merdivenlere gelmiştim ki merdivenlerin parçalandığını gördüm. Bende hemen normal merdivenlere doğru koşmaya başladım. Çok şükür ki bu merdivenler sağlamdı. Aşağıya indim ve otopark çıkışına yöneldim. Otoparka vardığımda hiç vakit kaybetmeden arabama bindim ve arabayı sürmeye başladım. İki devde arkamdan geliyordu ama tabi ki benim hızıma yetişemediler. Devler çok geride kalmıştı. Kaçmayı başardığımı anlayınca kahkaha attım. Doğruca eve gidiyordum. Aklıma Lissa geldi. Aman, kızı sevmiyordum ne de olsa. Hem devler bana saldırdığından Lissa'nın hala hayatta olması gerekiyordu. Sahi ya bu devler neden bana saldırdılar? Aklımdaki soru işaretleriyle eve vardım. Koşarak içeri girdim ve doğruca salona gittim. Babam koltukta oturmuş televizyon seyrediyordu. Beni görünce yüzünden önce endişe ve merak geçti. Sonra da ne olduğunu anlamış bir ifadeyle bana baktı. Şimdi babamın bakışlarına kafa yoracak zaman olmadığından direk her şeyi babama anlattım. Babam ayağa kalktı ve çekmeceden bir kağıt alıp bana uzattı. Kağıdı aldım ve okudum. Bir adresin nasıl gidileceğinmi yazıyordu. "Baba bu ne?". "Oğlum bu adrese git. Burada güvende olacaksın." dedi ve bana her şeyi anlattı. Başta inamayıp dalga geçtim ama sonra babamın yüz ifadesinden çok ciddi olduğunu anladım. Ne yani ben şimdi bir Tanrıça'nın oğlumuydum. Bunları tam olarak düşünemeden babam beni evden çıkardı ve dışarıda uğurladı. Sonra bana detaylıca her şeyi anlatacakmış. Şimdi benim gitmem gerekiyormuş. Arabama atladım ve bu adresin yolunu tuttum. Çok hızlı gittiğimden adrese varmam hiç uzun sürmedi. Sadece bir saat sürmüştü. Vardığımda arabamdan indim ve kampın içine girdim. Orada beni bir kız karşıladı ve büyük bir eve götürdü.