Kamptan izinsizce kaçıp Lakers maçını izlemek için Los Angeles'a geldiğim için çok muyluydum. Harika bir oyun çıkarmışlardı yine. Maçın çıkışında en sevdiğim sokak satıcısına gibip enfes sosili sandeviçlerden iki tane yedim. Tıka basa doluydum. Artık kampa geri dönmenin vakti geldiğinden emindim. Pegasusum'u yanıma çağırmak için ıslık çaldım. Bir kaç saniye bekledikten sonra telaşlanmaya başlamıştım. Çünkğ pegasusumu tam burada bırakmıştım. Asla bıraktığım yerden ayrılmazdı. Cep telefonu kullanacak kadar aptal olmadığım için kampı arayamıyordum da. O anda aklıma bir iris mesajı kullanma fikri geldi. Elimi cebime atıp yokladım. Sonunda memnun bir ifadeyle buldupum drahmiyi fırlattım. Ve içimde iletişim tanrısı İrise sesleniyorum lütfen kampla iletişim kurmamı sağla. Biraz bekledikten sonra dumanların arasında kulübenin görüntüsü belirdi. Kulübede oturan kardeşim Summer'dı.Başıma gelenleri ona anlattıktan sonra oyalanmadan ahırı kontrol etmesini istedim. Koşarak ahıra giden Summer Ash'in orada oldupunu söyledi. İçim rahatlamıştı. Ama şimdi kampa nasıl dönecektim hiçbir fikrim yoktu. Yürümeye koyuldum. Bir süre düşünürken. Aniden şiddetli bir yağmur yağmaya başladı. Hava tahminleri bugünün güneşli geçeceğini söylemesine ramen yağmur yağmaya başlamıştı. Bu tanrıların işiydi. Kesin Zeus beni cezalandırıyordu. Koşarak ıslanmamak için en yakındaki dükkana girdim.
Telaştan ne mağazası olduğuna dikkat etmemiştim. Etrafıma bakındım. Çeşit çeşit su yatağı vardı burada. Hepside komforlu gözüküyordu. Belki yağmur dinene kadar burada bekleyebilirdim. Evet bu güzel bir plandı. O sırada bir ses "Ah başka bir müşteri. Hoşgeldiniz" dedi. Kafamı sesin geldiği yöne çevirdiğimde iri yarı bir adam bana gülümsüyordu. Tarif edilemez bir şekilde garipti ancak şuanda bunu düşünemezdim. Etraftaki komforlu yataklar dikkatimi dağıtıyordu. Kafamı toplayarak cevap verdim. "Merhaba ben sadece yataklara bakıyordum." Adam hevesli bir ifade ile bana yaklaşarak. Koca elini omzuma koydu. Sevecen bir sesle konuşmaya başladı. "Yataklar harika değil mi bunlar bu bölgede bulabileceğin en kaliteli yataklardır." Bu konuşmalar çok normaldi ancak yinede garip bir his durmadan içimi gıdıklıyordu. O sırada harika bir yatak dikkatimi dağıttı. Kaç gündür süren uykusuzluğum aklıma gelmişti. Yakınına gidip yatağa dokundum. Kendimi kaybedip konuşmaya başladım. "Ah keşke uyuyabilsem." Hemen ardından konuşan dükkan sahibi oldu. "İsteğin benim için emirdir." Daha sonra ne olduğunu anlayamadan kafama vurulan sert bir cismin etkisiyle gözlerim kararmıştı.
Gözlerimi açtığımda başım ölesiye ağrıyordu. Ne olmuştu bana? En son neler olduğunu hatırlamıyordum. Çok geçmeden kollarımı ve bacaklarımı hareket ettiremediğimi farketmiştim. Karşımda gülümseyerek oturan bir dev vardı. Ah nasılda anlamamıştım. Sisin etikisi ancak gerçeği farkettiğide kalkmıştı. Bu bu Prokuresdi. Lanet olası manyak dev. Konuştu. "İyi uyudun mu melez?" Hasta ruhlu psikopat beni bayıltıp bağlamıştı. Bu aşırıı misafirperver (!) devin elinden kurtulmak çok kolay olmayacaktı. Aklıma bir plan gelmişti ama konuşarak onu oyalamam gereiyordu. Neyseki devlerin beyinleri vücutları kadar büyük değildi. Sonunda konuşmaya başladım. "Aslında harika uyudum ancak, dilim kurumuş biraz su içmem gerekiyor." Dev hevesle cevap verdi. Uslu bir kpek gibi başını sallıyordu. "Hemen su getiririm." Koşarak dükkanın arka tarafına gitti. Hızlıca telekinezi yeteneğimle bağlardan kurtuldum. Baş ağrım beni öldürmek üzereydi. Kapıya doğru koşarken devin sesini duydum. "Her buraya gel melez işte suyun hey!" Arkamdan koşan devi yavaşlatmak için birkaç su yatağını rastgele arkamdan devirdim. Koşarak kapıdan çıktım. Dışarıda yağmur dinmişti. Hemen bir taksi çevirip kampın girişinin bulunduğu ormanın yanına gittim. Sisi kullanarak taksiciye uzattığım fişlerin para olduğunu sanmasını sağladıktan sonra kampa doğru koşmaya başladım.