Poseidon'un açtığı geçitten geçtim ve kendimi bir bahçede buldum. Etraftaki muhteşem güzellikteki çiçeklere bakamadan birinin bağırma seslerini duydum. Hemen dibimde Kalipso, birden iş yaparken karşında birini bulmasından dolayı oldukça korkmuş bir şekilde çığlık atmıştı. ''Selam Kalipso, beni hatırladın mı?'' Kız birkaç kez gözlerini kırpıştırdı. ''Ah! Sen Marie'sin!'' Marie demesine her ne kadar sinir olsam da ses çıkarmadım. ''Ah, özür dilerim, hiç de iyi bir ev sahibi değilim! Haydi gel, biraz oturalım.'' Ellerini birbirine vurdu ve çiçeklerin hemen yanında duran hizmetçiler hızla bir masa ve iki sandalye getirdi. Hizmetçiler iyiydi. Ama özgürlüğümü kesinlikle tercih ederdim. Kalipso zarifçe sandalyeye oturdu. Gerçekten de güzeldi aslında, bunu yeni farketmiştim. ''Marie, seni görmeyeli sanki asırlar oldu... Neler yaptın? Şu Zeus çocuğu işi ne oldu?'' Gülmesini bastırmaya çalışarak bana baktı. Bir zamanlar Serena ile aynı kişiden hoşlanıyorduk. Leonard'dan. Ama o uzun zaman önceydi ve o zaman sevdiğim çocuk, şimdi en sevdiğim kuzenlerimden olmuştu. Bana abim gibi davranıyor ve aşırı korumacı bir şekilde bakıyordu. Onunla çıkmaktansa bunu tercih ettiğimi farkettim. ''O iş hiçbir yere gitmedi Kalipso. Leo ile hiç çıkmadım, Sere ile bir süre sonra ayrıldılar zaten.'' Kalipso bunu üzgün bir tonla söylemediğimi farketmişti. ''Artık çok yakınız, ama sevgili olarak değil, o çok iyi bir dost. Zaten ben başka biriyle çıkmaya başlamış-'' Sesim giderek kesildi. Gözlerimi bir çiçeğe sabitledim ve öylece durdum. Hayır, o ismi aklıma getirmeyecektim. Hayır, derin yaramı tekrar açmayacaktım. Ama içimde fısıltılar yükselmeye başlamıştı bile. Eduard. Eduard, Eduard. Her zamanki gibi gözlerim doldu. Kalipso kaygıyla bana baktı. Tekrar elini çırptı. Sonra bana bakmaya geri döndü. ''Marie, iyi misin?'' Ona baktım. Gerçekten de kaygılıydı. Hem de benim için! Bir zamanlar birbirimizden nefret ederdik. Şimdi ise benim için endişelenmişti. ''İyiyim Kalipso. İyiyim.'' Ama sonra dayanamadım ve Eduard'ı ve bütün olayları ona anlattım. Şimdi bir Hades kızıyla çıktığını da. Kalipso da en az benim kadar kızmış görünüyordu. ''Hain!'' diye bağırdı resmen. ''Buraya geldiğini hatırlıyorum! O... seni o kadar seviyordu ki, bana bile bakmamıştı. Seni nasıl terkeder!'' Eduard'ın buraya geldiğini bilmiyordum işte... Ama Kalipso'nun benim için bu kadar üzülmesine sevinmiştim resmen. Beni anlayan birileri vardı. Bir süre sonra Kalipso'nun bir hizmetçisi zarif bir şişe ve iki kadeh getirmişti. Kalipso bir bardağa mor sıvıdan biraz doldurdu ve bana verdi. Kendisine de doldurdu. İlk önce biraz itiraz eder gibi olmuştum, daha önce hiç içki içmemiştim. Ama o kadar ağır bir içkiye benzemiyordu, Kalipso bile rahatlıkla içebiliyordu. Ben de bardağı dudaklarıma dokundurdum. Bir süre sonra kendimi daha iyi hissediyordum. Bu şey çok güzeldi! Tadı nefisti! Hem derdimi unutmama yardımcı olmuştu. Onun ne diyeceğini dinlemeden ona Nick'i de anlattım. Onunla yeni tanıştığımı ve ikimizin birbirimizden çok hoşlandığımızı ve çıkmaya başladığımızı. Kalipso beni dinlerken, yüzünde bir gülümseme vardı. Onunla gerçekten arkadaş olduğum düşündüm. Düşman edinmeyi sevmezdim, ayrıca Kalipso gerçekten de iyi bir arkadaştı. Bir sürü şaka yaptı ve Nick'le ilgili bir sürü iltifat etti. Ed'i unutmam için çabaladığını görüyordum. Ne kadar konuştuğumuzu bilemiyordum, ama zihnimdeki saat, bayağı fazla olduğunu söylüyordu. Zor da olsa ayağı kalktım. ''Benim gitmem gerek Kalipso, biliyorsun, zaman kavramı burası ile dünya arasında değişik. Belki de fazla uzun kaldım.'' Kalipso üzülerek bana baktı. ''Gitmene üzüldüm. Ama arada sırada ziyarete gel, olur mu?'' Ona gülümseyerek başımı salladım. ''Tabii. Bu arada, çiçeklerine bayıldım! Kardeşlerim bunlara altın bulmuş gibi atlardı.'' dedim. Kalipso gülümsedi. Hızla bana sarıldı. ''Hoşçakal, Maya. Nick'e selamımı söylersin artık.'' Birbirimize sırıttık. Bu arada gideceğimi anlamışlar gibi arkamda bir geçit daha açıldı. Son bir kez Kalipso'ya bakarak içie girdim. Bu arada, geçitten geçerek kulübeme ulaşmadan önce bir fısıltı gibi sesler duymuşutum. ''Sınavını geçtin, Marie. Düşmanlarınla bile arkadaş olabileceğini kanıtladın. Tebrikler.''