"Nasılsın?" Biraz düşünüyormuş gibi yaptıktan sonra küçük bir çanın çınlamasını andıran sesiyle konuştu. "Biraz sinirliydim ama geçti. Seni sormalı bence." Parmaklarını onun parmaklarına kilitledi. Bir yandan gölün etrafında turlarken bir yandan sohbet ediyorlardı. Konuşmanın güzelliğini yeniden farkediyordu sanki. Kampta gerçekten anlaşabildiği ve bütün dertlerini anlatıp rahatça duygularını gösterebildiği tek kişiydi Luke idi. Kendi kardeşleriyle bile onunla konuştuğu kadar konuşmuyordu. Bir an sessizlik çöktü. Onun sesini duymak istiyordu. Aralarına giren sessizlikten tiksinerek "Seni özledim." dedi birden. Onsuz geçirdiği son bir ayı hatırlamak bile istemiyordu. O yokken her şey kötü gibi geliyordu. Kılıç düellolarında sürekli yeniliyor, bayrak kapmacada takımını temsil edemiyordu, her şeye isteksiz bir şekilde bakıyor, gittikçe karamsarlaşıyordu. Sanki refleksmişçesine tekrar boynuna sarıldı. Onun yanında kendini daha güvende hissediyordu bir şekilde. Yüzünü genç melezin omzuna gömdü ve onun yokluğundaki bütün anları kafasından silip atmaya çalıştı acı çekmesini önlemek istercesine.