Benim adım Rocce Rexbround.16 yaşındayım ve hikayem bundan 3 sene önce başladı.O gün doğum günümdü ama her zamanki gibi evde donmuş pizza yiyip birkaç film izleyerek geçiricektim doğum günümü.Klasik bir tradeji işte.Aslında hayatımı o güne kadar trajedi olarak tanımlamak mümkün.Tabii o gün herşeyin benim için tam anlamıyla değişeceğini bilmiyordum...
Doğum günümde annem ellerimden tuttu.Annem babamın yokluğunu her zaman doldurmaya çalışmıştır.O arada babamı hiç görmedim.Annemle babamın hiçbir resmi bile yok.Yani anlayın işte.Benim annemle babam hiç evlenmemişlerdi.Ben olmaması gereken bir çocuktum.Bunu o gün zaten anlayacaktım.Doğum günüm çok güzel başladı ve faciayla son buldu.Hey ! Bana bakın böyle olmasını ben istememiştim.Annem beni karşısına alıp konuşmaya başladığında gözlerinin içi parlıyordu."Sen çok özel bir çocuksun Rocce." dedi bana.Ama o zamana kadar kendimi hiç özel hissetmemiştim.Tabii özel ve dışlanmış kelimeleri aynı anlama gelmiyorsa.Annem güzel bir yıl olacağını söylerdi.Ben , annem ve en iyi (aynı zamanda tek) arkadaşım Eric yemeğe gidicektik.Güzel olucaktı.Olması gerekiyordu.O arada arkadaşım Eric'ten bahsedeyim.Eric çok değişik bi çocuk.Ben daha da garip olduğumu biliyordum ama Eric gerçekten çok garipti.Yemek yemesini görmeniz lazım.Koltuk değnekleri vardı Eric'in.Ona bu yüzden hep acırdım.(Ahh... gelecekte olacakları bir bilseydim)Böyle düşüncelere biraz da inanmaya çalışarak restoranın yolunu tuttuk.Restoranda annemle oturup yemeklerimizi söyledik.Annem çok sevinçliydi.Ama annemde benim o an anlayamadığım bir duygu daha vardı."Korku".Annem etrafımıza bakıyordu.Çok endişeliydi.Ama annem zaten hep endişelidir.Yemeğimizi yerken gözüm yan masaya takıldı.Evet kesinlikle tanıdık bir yüzdü bu.Bingo ! Matematik öğretmenim Bayan Lilly.Bize bakıp gülümsedi.Ama öyle bir gülümsedi ki işkence edilmiş bir leopar bile bundan daha iyi gülümseyebilirdi.Ama anneme baktığımda endişeli bi şekilde ona bakıp gülümsediğini gördüm.Eric anneme gitmemiz lazım dedi.Ben daha ne olduğunu anlayamadan ikiside kalkıp beni de çekiştirmeye başladılar.Yemeğim bitmemişti ve gerçekten açtım ! Ama anneme ve Eric'e bunu anlatamadan çıkışın yolunu tuttuk.Ve evet ! İşte karşımızda Bayan Lilly ! Hemen aksi tarafa koşup otoparka girdik.Eric bana "Rocce al şu kılıcı ! " deyip yaklaşık 1 metre boyunda bronzdan bir kılıç verdi.Hemen ardından da "Harpyaları oyalamamız lazım.Ancak böyle kaçabiliriz ! " dedi.Hiçbirşey anlamamıştım.Tek anladıgım şey başımın her zamanki gibi belada olduğuydu ve bu iki insan benim için endişeleniyordu.Arkamı döndüğümdeyse bende şok etkisi yaratan şeyle yüzyüze geldim.Annem bir araba çalıyordu !Ama maalesef bunun şokunu atlatamadan harpya benim üzerime atladı.Bacağımda tarifsiz bi acı hissettikten sonra harpya üzerimden çekildi.Eric ve harpya mücadeleye girmişti ! Hemen ayağa kalktım.Yaralı bacağıma rağmen Eric'e yardım etmeye kararlıydım.Harpyanın yanına gidip kılıcı savurdum fakat harpya çok hızlıydı hemen yana kaçıp pençelerini koluma geçirdi.O anda yardımıma yine Eric geldi ve harpyanın üzerine atlayıp değnekleriyle vurmaya başladı.Harpya çok afallamıştı ve o anda işi sadece reflekslerime bırakarak kılıcı doğrudan harpyanın karnına geçirdim.Ağlamak üzereydim ! Bütün günüm berbat olmuştu ve matematik öğretmenim sandığım Bayan Lilly'i öldürmüştüm.Aklımdan binbir türlü şey geçerken harpya toza dönüştü.Öksürmeye başladım.Bu , bu iğrençti.Geri döndüğümüzde yaralıydım ve annem çaldığı arabayı çalıştırmıştı.Eric'e "Kamp sınırından geçemem , Rocce'yi sen götürmelisin Eric." dedi."Anne kampa falan gidemem.O şey bizi öldürüyordu.Başımız belada , polise başvurmalıyız." dedim.Annem acı acı güldü.En azından gülmeye çalıştı."Sana dünyada hiçbir polis yardım edemez benim küçük kahramanım.Kampa git ve iyi çalış.Kendine dikkat et oğlum ! " dedi.Beni öptü ve Eric beni arabaya soktu.Ve tam o anda bayıldım.Yaralarım çok derin ve ciddiydi.Kalktığımda bir yatakyaydım ve yaralarımda bandaj vardı.Yine de çok sızlıyordu.Yeni ve içimi ısıtan bir ses : " Melez Kampı'na hoşgeldin. dedi.İşte kampa gelişim böyleydi.