Sabah erkenden kalkıp kahvaltımı yaptıktan sonra, basketbol sahasına gidip kendi başıma kırbeş dakika kadar antreman yaptım. Bugün yapacak hiçbir şeyim yoktu. Dersliklere uğramayı düşündüm ancak daha sonra zaman kaybı olacağına inandığım için kulübeme döndüm. Yatağıma kafamı koyduktan sonra kampa geleli neredeyse bir ay olduğunu düşünmeye başladım. Yaptığım tüm o görevler, antremanlar, öldürdüğüm onca canavar, hepsi sadece bir ay gibi kısa bir sürede olmuştu. Kafamı kaldırıp duvardaki takvime baktım. 4 Şubat... Kafamda bir çağrışım yapması için birkaç saniye geçmesi gerekmişti. Evet, sevgililer gününe sadece on gün kalmıştı ama ben Hermia için herhangi bir hediye seçmemiştim henüz. Hediye şecmek dünya üzerinde verilebilecek en zor görevden daha zor ve ölümcül olabilirdi. Çünkü karşında duran, öldürmen gereken canavar değil kendi yaratıcılığındı. Aklıma hiçbir hediye gelmiyordu. Hermia da pek normal bir kız değildi bir çok kız gibi süslü ve renkli hediyelerden hoşlanmazdı. Kampın içinde turlamaya başladım. Kafamın içinde fikirler, yaz gecesinde temiz bir havada parlayıp sönen yıldızlar gibi anlık olarak gelip gidiyordu.
Ben Athena çocuğuydum sistemli bir şekilde düşünmeliydim. Özneden yola çıkarak nesneyi bulmam gerekiyordu. Özne de belli ki Hermia'ydı. Şimdi Hermia nasıl bir hediye aldığına sevinirdi. Tabi ki savaşla ilgili birhediye ile; babası savaşın tanrısı olduğundan dolayı kendiside savaş konusunda uzman ve bunu severdi. Ona bir silah hediye edemezdim. Zaten babasından aldığı güçlü bir silahı vardı. Birden kafamın içinde çok güzel bir hediye canlanmıştı. Ama bu hediyeyi ona satın alamazdım. Onun için yapmalıydım. Gereken malzemeleri nerede bulabileceğemi çok iyi biliyordum. Hızla yola koyuldum.
Onbeş dakika sonra el işleri alanındaydım. İçeride birsürü materyal vardı. Nerden başlayacağımı biliyordum. Aslında neler yapacağını kestirmek benim için çok kolaydı. Çocukluğumdan beri en ufak şeylere bile plan yapardım. Gittikçe bu konuda uzmanlaşıyordum. Yapacaklarımı elimde bir liste varmış gibi numaralandırılmiş şekilde görebiliyordum kafamın içinde. İlk olarak ısıya dayanıklı bir parca toprak aldım. Kalıbımı bununla yapacaktım. Toprak kalıp çok zekiceydi; yapması kolay ve çabukdu, ayrıca çok yüksek ısılara bile dayanabilmesinin yanısıra, yeteri kadar yumuşak olduğu için kalıbın içine döktüğüm şeyin şekli gğzel görünecekti. Kalıbı yapmak on dakikamı aldı. Kalıbı kuruması için bir köşeye bıraktıktan sonra. Çok sağlam ve güzel bir metal olan kobalt levhayı aldıktan sonra yüksek dereceli fırında dayanıklı bir kabın içine koyarak erimesini bekledim. Tam olarak erimesi iki buçuk saatimi almıştı. Fırından çıkrdıktan sonra çok acele etmeliydim. Çünkü metal hızla soğuyup katılaşmaya başlayacaktı. Erimiş metali hemen kalıbın içine gğzelce döktükten sonra, soğumaya başlayan metalin üzerine H ve W harflerini kazıdım. Açık yeşil olan kobaltın üzerinde harfler parlıyordu. Soğuması sadece yarım saat sürdü. Hazırladığım viktorya stilindeki küçük kalkan şeklindeki, ucu iğne kadar sivri ve keskin olan armanın üzerinde baş harflerimiz bulunmaktaydı. Şimdi işin çetrefilli kısmına gelmiştim. Demir ocaklarından aşırdığım ilahi bronz suyuna batırdım armayı. Çıkardıktan sonra yer yer yeşil ve turuncuydu. harika bir şekilde parlıyordu. Daha sonra medusanın kafasındaki yılanlardan sağılmış zehire süvrü ucunu batırdığım armayı, diğer tarafına gümüş bir zincir geçirerek bir kolyeye dönüştürmüştüm. Bu çok etkili bir silah değildi ama çok zor bir anda kendisine yakın temas halinde olan bir canavara saplayarak geçiçi bir süreliğine felç edebilirdi.
Hediyemi hazırlamış olmanın mutluluğuyla, odama geri döndüm. Hediyeyi güvenli bir yere sakladıktan sonra. Akşam yemeği yemek üzere gazinoya gittim.