O gün günlerden sıradan bir gündü.Artık hayatım bana o kadar sıkıcı gelmeye başlamıştı ki; o gün hangi gün olduğunu öğrenmek bile gelmiyordu içimden.Kampta her gün yapabildiğim şeyleri yapıyordum.Kulübede bulmaca okuyor, tırmanma duvarına tırmanıyor, arenada düello yapmak istiyor ama sadece yapanları izleyebiliyordum.Kampta öğrenebileceğim ve öğrenmek istediğim daha bir sürü şey vardı ama bana söylenilen tek şey şuydu: ''Henüz daha çok yenisin.Düelloların da, kılıç eğitiminin de sırası gelecek.''
Artık yeni olmaktan çok sıkılmıştım.Kampa geleli neredeyse iki hafta olmuştu ve yapmama izin verilen tek eğlenceli şey tırmanma duvarıydı.Onun eğlencesi de bir yere kadardı tabi.
Dediğim gibi yine sıradan ve benim için sıkıcı bir gündü.Hava kararmaya çok yakındı.Ben de arenada kılıç düellosu yapanları izliyor, ne kadar kullanamasam da birkaç taktik öğrenmeye çalışıyordum.
Artık kulübeme dönmeye karar vermiş, yürümeye başlamıştım.Birden havanın kararmaya yakın olduğunu ve Long Island Kıyısı'nda güneşin batışını izleyebileceğimi fark ettim.Hemen yolumu değiştirdim ve güneşin batışındaki o kızıllık anına yetişebilmek için koşar adımlarla yürümeye başladım.
Ve Lon Island Kıyısı'ndaydım.Burada her melez sakinleşiyordu sanki.O melezlerden biri de bendim.Buraya her geldiğimde kendimi tazelenmiş ve rahatlamış hissediyordum.Sahildeki taşlardan toplayıp tek tek denize atıyor bakalım ne kadar uzağa atabilirim diyerek kendimle yarışıyordum.Taşları denize savurmaktan kollarımın ağrıdığını hissedince yere uzandım.
Güneş yavaş yavaş kızıllaşmaya başlamıştı.Bu manzaraya bayılıyordum.Birden arkadan yaklaşan dolgun bir ses ''Manzara harika ama değil mi?'' diye sorunca arkamı döndüm.Uzun boylu, açık kahverengi saçlı, yeşil gözlü bir adam duruyordu karşımda.Kim olduğunu bilmiyordum ama yine de ''Evet, gerçekten de harika!'' dedim.Kendime engel olamadım ve ''Biliyor musun, eski Yunan efsanelerine göre Apollon adlı bir tanrı güneş arabasıyla güneşi hareket ettirirmiş.'' dedim.Bunun sadece bir efsane olmadığını biliyordum tabi ki ama karşımdaki bu kişinin bilip bilmediğinden emin olmadan söylersem başım ya büyük derde girerdi ya da beni deli zannederdi.Dolgun sesiyle ''Demek öyle ha, güneş arabası.İlginç.'' dedi.Sesinde dalga geçen bir ton vardı.Arkamı döndüm ve tekrar ona -çaktırmadan- uzunca baktım.Tanıdık geliyordu sanki.Tekrar konuştu ve ''Tanıyamadın mı hala?'' dedi.Dikkatlice konuşmalarımızı, efsaneleri düşündüm.Aman Tanrım! Bu Apollon'du.Bir gaz topu haline gelmem umarım diye düşünerek hemen önünde eğilir gibi başımı eğdim ve ''T-Tanrı Apollon.'' dedim özür diler bir ses tonuyla.Tekrar söze girdim ve ''Ukalalık yapmak istememiştim efendim.'' dedim.Tanrı Apollon gülümsedi ve ''Önemli değil çocuk.Ben gideyim de güneş arabasını doğru yere parketmişler mi bakayım.'' dedi.Sesinde alaycı bir ton var yine.Söylediğim saçmalıkla dalga geçiyordu herhalde diye düşündüm.''Peki Tanrım.'' dedim.Arkasını döndü ve uzaklaştı.Birden eğer gözlerimi hemen kapatmasaydım kör olacağım bir ışıldama oluştu ve Tanrı Apollon ortadan kayboldu.O gittikten sonra ''Amca...'' diye düşündüm.İşte bu olay beni Melez Kampı'nın sıradanlığı hakkında yine yanıltmıştı.Çünkü bu olağanüstüydü!