Artık babamla tanışmak zorundaydım. Canıma tak etmişti yıllardır bir babamın yani öz babamın yaşadığını bile bilmiyordum. Fıtınaya atladığım gibi direk Empire State Binasına sürdüm. Kapıdan içeri bodoslama daldım. Görevli adam ayağa kalkarak beni dışarı çıkarmaya hazırlandı. Sinirle konuştum:
-Hemen 600. Kata çıkmak istiyorum- ve sakın bana 600. katın olmadığını söyleme yoksa derini yüzerim.
Adam çaresizce denileni yaptı. Bana gel işareti yaparak asansöre girdi. Elinde anahtarlar vardı. Anahtarların bir tanesini yerine soktu ve çevirdi. Birden gizli bir düğme belirdi. Adam düğmeye bastı ve aşağı indi bana sadece:
-İyi şanslar, dedi.
Asansör ilerledikçe daha çok heyecanlanıyordum. Sonunda duur ve dışarı çıktım. Etrafıma bakındım. Sadece zayıf bir adam elinde bir telefo kenarda durmuş bir şeyler yapıyordu. Adam başını kaldırınca beni gördü. Sevinmiş gibi bir hali vardı.
-Luke büyümüşsün.
O anda kalbim duracak gibi oldu. Uzu zamandır görmediğim babam şimdi karşımda duruyordu.
-Baba?
Hermes yanıma gelip elini omzuma koydu. Sesi tedirgindi
-Luke seni gördüğüme çok sevindim fakat Zeus bunu duyarsa çok kötü olabilir. Gitsen iyi olacak.
Moralim bozuldu. Beni hemen başından atmaya çlışmıştı. Gitmeden bir şey söyledim:
-Seni hatırlamam için bana bir şey verebilir misin?
Babam biraz düşündükten sonra cebinden bir şey çıkardı. Bu bir defterdi. Babam bunu bana uzattı:
-Bu defterin adı Haberci. Bu defterin içine bir mesaj yazıp sayfayı koparıp atarsan direk istediğin kişiye gidecektir. Umarım işine yarar Luke.
Sevinçle babama teşekkür ve veda ettim. Melez Kampına geri dönme zamanı gelmişti.