Sabah annemin beni telaşla sarsmasıyla yatağımdan fırladım. Gözlerimi ovalarken bir yandan da uyanmaya çalışıyordum. Biraz daha uykumun açılmasıyla anneme döndüm. Yüzünden panik ve endişe bariz bir şekilde okunuyordu. Böyle bir uyandırılma beklemiyordum. Ne de olsa sabahları annem beni hiç böyle uyandırmazdı. Ardından hemen kendime gelerek yataktan fırladım ve annemin yanına pencerenin oraya gittim. Annem arada etrafa bakınıyordu. Ne olduğunu sormak için anneme dokunmak zorunda kaldım. Çünkü benim yanında olduğumu hissetmemişti. Annemin bana dönmesiyle beraber kendisini gülmek için zorladı. Yine de ben bir şeylerin döndüğünden emindim. Annem sonunda konuşmaya kararlı bir şekilde beni koltuğa oturttu. Genelde böyle yaptığı zamanlar hep ciddi bir şeylerden bahsedecek olurdu. Gözlerindeki endişe geçmese de şimdi yüzünden bana olan sevgi de belli oluyordu.
"Kızım buradan da bugün taşınmamız gerekiyor. Biliyorum bu aralar çok taşınıyoruz ama elimden gelen bir şey yok üzgünüm." dedi. Yüzünden gerçekten üzüldüğünü anlayabiliyordum. Annemin beni çok sevdiğini biliyordum ve bende onu çok seviyordum. Ama bu aralar benden bir şey sakladığını seziyordum. Sanki tehlikeli olan bir şeyler varmış da kaçıyor muşuz gibi.. Annemi incelemeye başladım. Sadece bu taşınmalarımızın sebebini anlamaya çalışıyordum. Hafif dalgalı koyu kahve rengi saçları yüzüne geliyordu. Beyaz teni daha da solgun görünüyordu. Kahve rengi gözlerindeki her zaman olan umut ışığı şimdi sönük kalmıştı. Birden daldığımı ve annemin bana meraklı gözlerle baktığını fark ettim. Birden kendimi toparlayarak annemi üzmemeye karar verdim.
"Peki anne, gidelim. Sen üzülme."
Annem başıyla onaylayarak saçlarımı okşadı ve kahvaltıya aşağı gelmemi söyledi. Benimle konuşacağı önemli bir konunun olduğunu ve bunu öğrenmemin hakkım olduğunu da ekledi. Ben bunları merak etsem de önce lavaboya girip elimi yüzümü yıkadım. Ardından üzerimdeki kıyafetleri değişerek kot pantolonumu ve üzerime siyah badi giydim. Ardından saçlarımı tarayarak yukarıdan topladım. Sonunda odamdan çıkıp aşağı indiğimde en yakın arkadaşım Marie'nin de burada olduğunu gördüm ve giderek onu karşıladım. Ardından hep birlikte kahvaltımızı ettik ve sofrayı kaldırdık. Marie'ye baktığımda biraz tedirgin gibi olduğunu gördüm. Anneminde ondan bir farkı yoktu. Sonunda salondaki koltuklara oturduğumuzda annem ve Marie'ye dönerek sakince nefes aldım. Sakin görünmeye çalışıyordum.
"Evet anlatın bakalım neler oluyor?"
Annem ve Marie önce birbirlerine ardından da bana baktılar. Lena annemi başıyla onaylayınca annem sakin olmaya çalışarak derin nefes aldı. Sanki dua ediyordu yada başka bir yerden medet umuyordu. Ama artık bu umrumda değildi önemli olan neyse onu bende bilmek istiyordum. Tam annemleri tekrar söylemeleri için seslenecekken bana baktı. "Kızım buna inanmayabilirsin ama senin baban Yunan tanrılarından Ares. Evet bu nasıl olur diye sorarsan bunu sana inandıramam, açıklaması da çok güç." dedi ve sustu. Nefesi kesilmiş gibiydi. Söylediklerini anlamaya çalışıp yorumluyordum. Yunan mitolojisiyle çok ilgilenmiştim ve Ares'in kim olduğunu çok iyi biliyordum. Ama hiç bir zaman onun yaşadığını yada babam olabileceğini düşünmemiştim. Ne de olsa bunlar mitlerdi, efsaneydiler. Annemin sustuğunu ve benim yavaş yavaş anladığımı fark eden Marie annemin yarıda kalan sözüne devam etti. "Bak Ell melez kampı diye senin gibi melezlerin gittiği bir kamp var. Öncelikle oraya gitmelisin. Melez yarı tanrı- yarı insan demek. Ayrıca senin peşinde canavarlar var ve bu yüzden sürekli ev değiştiriyorsunuz." dedi. Duyduklarımı hazmetmeye çalışıyordum. Her şeyi bir bir baştan düşündükten sonra içimde bir merak uyandı. Acaba o kamp nasıl bir yerdi? Annemlere dönüp baktım. Marie ve annemin gözleri dolmuştu. "Hemen mi gitmeliyiz?" diye sordum. Aslında bu durumda hüngür hüngür ağlıyor olurdum ama annemle Marie'yi bu durumda daha da çok üzmek istemiyordum. Ne de olsa onlarda şu an yeterince üzgündüler. Tamam anlamında başımı sallayıp yukarı odama doğru çıktım. Bulduğum valize eşyalarımı koyarken gözümden akan yaşlara engel olamadım. Ama en azından şu anda annemler yanımda değildi ve beni bu halde görmüyorlardı. Sonunda eşyalarımı hazırladım ve gözlerimdeki yaşları silerek valizi aşağı indirdim. Annem bana bakınca "Gidebiliriz." dedim.
Bu melez kampı nasıl bir yerdi çok merak ediyordum ve yeni bir yer keşfetmek istiyordum. İçimde korku, panik, heyecan, üzüntü karışık bir durumdaydı. Sonunda gideceğimiz kamp denilen yere geldiğimizde annem bir ağacın önünde durdu ve arabadan valizimi indirdi. Ona sarılıp ağladım. Artık göz yaşlarımı içimde tutamıyordum. Dönüp Marie'ye de sarıldıktan sonra "Sizi çok seviyorum. En kısa sürede sizi görmeye geleceğim." diyerek ağacın oraya doğru ilerlemeye başladım. El sallıyordum ve tekrar onları görmek için geleceğimi tekrarlıyordum. Ama bunu ben dahil onlarda bilmiyorlardı ve bu da bizi en çok üzen şey oluyordu. Kampa giderkende duyduğum son ses annemin bana "Kendine dikkat et." demesi oldu..