Amerika... Büyük düşlerin gerçekleştiği yer... Babam böyle demişti değil mi? Ne gereği vardı ki buraya gelmemizin? Ben mutluydum kendi ülkemden ama babam itiraz edince eklemişti. 'Bu senin eğitimin için önemli...' Onu kıramamıştım ve şu anda uçaktaydık. Ben, babam ve Adelpha... Adelpha, kendimi bildim bileli arkadaşımdı. Yeşil iri gözleri kahverengi gür ve dalgalı saçları vardı. Vücudu kaslı olmasına rağmen çekiciydi. Ama o hiçbir zaman çekiciliğini ve güzelliğini önemsemezdi. O erkek gibi giyinir ve öyle davranırdı. Bunun sebebini her sorduğumda öyle yetiştirildiğini söylerdi. Bende pek üzerinde durmazdım...
Babam Teucer, siyah düz ve kısa saçlıydı. Kahverengi gözlerinde hiç eksik olmayan bir parıltı vardı. Ama o parıltının yanı sıra hüznü de görürdüm gözlerinde. Bunun kaynağı beni doğururken ölen annem Nitsa'nın izi olduğunu bilirdim. Babam genelde içine kapanık ve sessiz biridir. İlk kez onu dün gece bana bağırırken sinirli bir şekilde gördüm. Emri kesindi, Yunanistan'dan gidiyorduk hem de hiç bilmediğimiz bir yere. Tek tesellim Adelpha'nın da yanımda olmasıydı. Artık bizimle yaşayacaktı. Adelpha yanımda olduğu zamanlar her şeye göğüs gerebilirmişim gibi cesur ve güçlü hissediyordum kendimi. Büyük ihtimalle onun sahip olduğu sınırsız güç ve kararlılık bana da bulaşıyordu ara sıra.
Uçak hafif bir şekilde sarsıldı ve hostes konuşmaya başladı. İlk önce yunanca " Μινεσότα το αεροδρόμιο, το αεροπλάνο μας θα κατέβει σύντομα. Παρακαλούμε Μείνετε τοποθεσίες." Uçak havaalanına iniş yaptı ve hostes tekrar konuştu." Καλώς ήλθατε στο Μινεσότα." dedi o ince sesiyle ve ingilizce olarak söylediklerini tekrar etti. " Uçağımız birazdan Minesota Havalanı'na iniş yapacaktır. Lütfen yerlerinizde kalınız. Minesota'ya hoşgeldiniz."
Uçaktan iner inmez babam bir araba kiraladı ve yeni evimize doğru yola koyulduk. Evimiz Minneapolis'teydi. İsmi bile bana Yunanistan'ı hatırlatıyordu. Kısa bir araba yolculuğundan sonra babam iki katlı krem rengi boyalı evin önünde durdu ve yüzünde bir gülümsemeyle arkaya döndü. " İşte yeni evimize geldik. Hadi bayanlar aşağı inin. Daha çok işimiz var.." dedi. Başımı salladım ve kapıyı açıp aşağı indim. Kararmaya yüz tutmuş havaya doğru " Merhaba Minneapolis.." dedim ve derin bir iç çektim.
Aradan geçen 1 yılda Minnesota ve Amerika bana kendini sevdirmişti. Yunanistan'ı özlesemde burada olmaktan mutluydum. Adelpha bile burada değişmişti. Erkeksi tavrını tam anlamıyla üzerinden atmasa da biraz daha kız gibi davranıyordu. Uzun gür saçlarını toplamıyor salık bırakıyordu. Okula giderken hafif bir makyaj yaptığı bile oluyordu. Okuldan yeni dönmüştük ve benim yatağımda bağdaş kurmuş geçen bir yılda olanları değerlendiriyorduk. Adelpha'nın yüzüne düşen üzgün ifade beni korkutmuştu.
" Dryope, hiç buraya gelişimizin asıl nedenini düşünmedin mi?" dedi. Bu soruyu hiç beklemiyordum küçük bir şaşkınlığın ardından gülümseyerek konuştum.
" Cevabını bildiğim soruları sormam Adel, bilirsin." dedim. Adelpha iyice şaşırmış görünüyordu O'nun konuşmasına izin vermeden devam ettim. " Buraya eğitimimiz için geldik." dedim. Adelpha başını iki yana salladı.
" O görünür neden. Ya da bir tür bahaneydi.. Gerçek neden şeydi.. Şey..." iyice meraklanmıştım. Adelpha'ya doğru eğildim..
" Neydi Adel? Benden ne saklıyorsunuz?" dedim.
" Senin melez olmandı." dedi tam konuşacakken Adel devam etti. " Biraz susup beni dinle Dryope. Bu senin için, senin hayatın için çok önemli..." derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. " Dryope, sen hiç adının anlamını merak etmedin mi? Neden sana bu ismin verildiğini? Senin adın Orman ve Su perisi anlamına geliyor. Bu ismi annen istemişti. Senin periler kadar güzel olacağını ve zamanı geldiğinde onun yanına döneceğini biliyordu. İşte o zaman yaklaşıyor ve bunu engellemek isteyenler var. Sen tam 18 yaşına bastığında annen seni alacaktı. Anlaşma buydu. Annenin yanına döneceksin, yakın zamanda. Evet tahmin ettiğin gibi hayatta, ölüm hikayesini baban uydurmuştu. Senin acı çekmemen için. Çünkü annen bir Tanrıça. Baban ona aşıktı ya da hala aşık. Bunu bilmiyorum. Ama anneni çok özlüyor. Tabii ki onun anneni görmesi yasak. Onlar sadece sen doğana kadar birbirlerini görebilirler. Tek amaç senin dünya'ya gelmedi. Ama baban O'na aşık oldu ve annen buna çok kızdı. Kesinlikle böyle bir şey olmamalıydı. Ama olmuştu geri dönüşü yoktu. Annen tek çareyi babanı lanetlemekte buldu. Babanın laneti sen 18 olduktan bir gün sonra taşa dönüşmek..." Adelpha sustu. Duyduklarım kulaklarımda çınlıyor ve sarsılmalara neden oluyordu. Etraftaki her şey sallanıyordu. Bu depremde neyin nesiydi? Çözemiyordum. Dışarıda mıydı bu deprem yoksa içimde mi? Gözlerimi kapattım ve Adelpha'ya döndüm. Daha fazla şey öğrenmek istiyordum.
" Anneme ulaşmamı engellemek isteyenler var dedin. Onlar kim?"
" Kişiden çok yaratıklar.. Bunlardan istemediğin kadar çok var. Hepsi de çeşit çeşit. Tek istedikleri melezler kamplara ulaşmadan öldürmek. Bazıları kanlarını içer, bazıları kafalarını keser, bazıları ise kalpleriyle beslenir. En ilginç olanları da ruhlarla beslenenlerdir. İşte ben burada devreye giriyorum." sözünü kestim. "Sen ne? Nerede devreye giriyorsun? Adel...."
"Dryope susar mısın? Sana her şeyi anlatıyorum işte. Neyse, ben bir Satir'im. Senin koruman gibi bir şey. Her melezin bir Satir'i vardır. Satirler melezleri tüm yaratıklardan korumak ve güvenli ve sorunsuz bir şekilde kampa ulaştırmakla yükümlüdür. Satirler doğuştan sahip oldukları hız, güç ve silahları kullanma kabiliyetleriyle yaratıkların en nefret ettiği şeyler arasındadır. Yaratıklar sen 18 yaşına girmeden seni öldürmek istiyorlar. Amaçları Tanrı ve Tanrıçalara karşı gelmek ve onlara zarar vermek. Siz melezler onların çocukları olduğunuz için en iyi ol sizi öldürmek. Bu yaratıklar Yunanistan'dayken her dakika seni izliyorlardı. Ama dokunamıyorlardı. Çünkü onlarında emir almaları gerekli. Her hangi çeşit bir yaratık komutanından ya da her neyse ondan emir almadan bir şey yapamaz. Yaratıkların başları senin daha da güçlenmeni istediler. Sen güçlendikçe kanındaki Tanrıça özellikleri daha da belirginleşiyor ve ruhuna işleniyordu. İşte bu kadar..." dedi Adelpha. Şaşkınlıkla ağzım bir karış açık kalmıştı. Ne diyeceğimi bilemiyordum. O kadar çok duyguyu bir anda hissediyordum ki. Adelpha'ya kızgındım, babama kızgındım, anneme kızgındım, korkuyordum, babamın laneti için üzülüyordum. İçimdeki olumsuz duyguların dışa vurumu şiddetli bir ağlama kriziyle kendini gösterdi. O anda babam kapıyı açtı ve başını hafifçe aralık kapıdan içeri uzattı.
" Adelpha her şeyi anlattın mı?" dedi. Kahverengi gözleri ıslaktı. Parlaklık iyice sönmüştü. Gözlerinin koyuluğunu aydınlatan yaşlar kendini göstermeye başlamıştı. Babam koluyla gözlerini sildi. Onun o hali o kadar çok canımı yakmıştı ki. Yataktan atladım ve aramızdaki kısa mesafeyi koşarak kapattım. Gözyaşlarımız birbirine karışıyordu. Ona sarıldım. Hayatımda sarılmadığım kadar sıkı sarıldım. Ondan ayrılmak istemiyordum. Bunu hiç düşünmemiştim. Babamla ayrılma olanağımız yoktu. Böyle bir ihtimali hiç göz önünde bulundurmamıştım. Babam eliyle saçlarımı okşadı ve konuşmaya başladı.
" Dryope bana kızma, buna mecburdum." dedi sözcükler boğazında düğümleniyor konuşamıyordu. Hıçkırıklarımın arasında çatallaşmış sesimle konuştum. " Sana kızmıyorum baba.." dedim ve tekrar sarıldım. Adelpha'ya döndüğümde onunda gözleri yaşlıydı. Beklenen soruyu sordum. İçimi yakan soru... " Ne zaman kampa gidiyoruz?" dedim. Adelpha yeni camdan dışarıya baktı. Kısa bir süre dışarısını izledikten sonra " Fazla vaktimiz yok. Neredeyse hepsi toplanmış. En ufak bir açığımızı bekliyorlar. Ama en kısa zamanda buradan kurtulmalıyız.." dedi. İçimdeki ağlama krizini bastırdım ve " Peki ya babam?" dedim. Adelpha ayağa kalktı ve " Ona zarar vermeyecekler, istedikleri sensin.." dedi.
Saat gecenin 4'üydü ve biz kampa gitmek için hazırlık yapıyorduk. Gözlerim yaşlı bir şekilde bavulumu hazırladım. Benim Satir'im olan en yakın arkadaşım Adelpha sakin ama tetikteydi. Gözlerini bir an olsun pencerelerden ayırmıyordu. Ayrılık vakti gelip çattığında Adelpha babamın elini sıktı. " Merak etmeyin Bay Charon. Dryope'yi sorunsuz bir şekilde kampa ulaştıracağım. " dedi. Ardından ben babama hiç bir güç bizi ayıramayacakmış gibi sımsıkı sarıldım. Biliyordum bu onu son görüşümdü. O da bunun farkındaydı. Doğum günüme şunun şurasında tam 7 gün kalmıştı ve babam 27 Ekim'de taşlaşacaktı. Annemin laneti işleyecekti. Gözyaşlarımı babamın mavi süveterine akıttıktan sonra burnumu çeke çeke konuşmaya başladım. " Baba, seni çok seviyorum. Kendine çok iyi bak. Gittiğim gibi seni arıyacağım. Söz veriyorum seni asla unutmayacağım. Seni çok seviyorum." dedim ve tekrar sarıldım. Babam saçlarımı okşadı ve bir tutamını alıp burnuna götürdü. Son kez saçlarımın kokusunu ciğerlerine işlercesine içine çekti. Gözleri yaşlarla doluydu ardından konuştu " Bende seni unutmayacağım tatlım. O zaman nasıl hissedeceğimi bilmiyorum ama seni sonsuza dek unutmayacağım. Seni seviyorum Dryope." dedi ve göz yaşları arasında evden ayrıldım. Kapı kapanır kapanmaz evin yakınındaki ağaçlarda kıpırdanma oldu. Arabaya bindim ve kemerimi taktım. " Ağaçların altındalar mı?" diye sordum. " Ağaçların altındakiler ruh emici sülükler. Ruhunun kokusu onları sana doğru çekiyordu ." Kafasıyla evin sol tarafında kalan sokak lambasının altını gösterdi. " Orda görünmez olabilen kalp yiyiciler var. Onları göremesemde pis kokularını duyabiliyorum ve dillerinin şapırtısını. Bir an önce şu lanet yaratıkları peşimize takalım ve kampa doğru gittiğimizde neler olacağını görelim." dedi. Vitesi geri taktı ve hızlı bir şekilde garajdan çıktı. Vitesi bire aldığında keskin bir dönüş yaptı. Minneapolis'in çıkışına doğru sürüyordu. Aynadan arkaya baktığımda köpek biçimde 2 yaratık vardı ama diğer köpeklerden farklı olarak 3 tane gözleri vardı. Onların yanında insan biçimde 3 kişi koşuyordu. Daha bir çok yaratık vardı ama onlar sürekli şekilde değiştiriyordu bu yüzden onları bir şeye benzetemiyordum. Yaratıklar git gide bize yaklaşıyorlardı. Şehirden çıktığımızda Adelpha vitesi en sona taktı ve gazı kökledi. Yaratıklar aradaki mesafeyi kapatmak için uğraşırken, benim gerçek hayatım ve babamla aramdaki mesafe büyüyordu. İçimdeki üzüntüyü saklayacak değildim. Gözlerimden akan yaşları engellemeye çalışmadım ve arkamdaki yaratıkları yok saymaya çalışarak pencereden dışarısını seyretmeye koyuldum.