Mavi ve kırmızı desenli küçük valizime baktım ve kocaman gülümsedim.Aşağıdan annemin biraz tehditkar biraz da alaycı sesini duyana kadar da baktım.Şöyle diyordu: "Sul!Hadi hazır mısın?Araba beklemez!" İşte bunlar,beni harekete geçiren cümleler oldu.Ufak bir gerinmeden sonra ceketimi düzelttim ve valizimi elime aldım.Tahminimden daha ağırdı.Hatta minyatür bir valiz için fazlasıyla ağırdı.Zorlukla odanın kapısına kadar valizi getirdikten sonra biraz soluklandım.Annem ise tekrar bağırdı: "Araba beklemez diyorum!" Bu beni biraz daha hızlandırdı.Öyle ki merdivenlere kadar gelebildim.Sonrasında ise siyah demir kapıyla yüz yüze gelmiştim.
Kanallardan geçmek için annemle kapının önünde bekleyen gondala bindiğimizde annemin "araba" tabirini hatırladım.Yüzümdeki gülümsemeyi ancak birkaç dakika sonra silebildim.Benim ve annemin valizleri,gondolu batıracak diye korkuyordum.Fakat gondolcu,böyle bir şey olmayacağına dair söz verdi.Ve ben de altımızdaki suyu izlemeye başladım.İtalya'da annemin restorasyon işi için bulunuyorduk ve sadece üç gün kalmıştık.Ve bu süre,şehrin beni içine çekmesine yetmişti.Bu yüzden buradan gideceğimize bu kadar çok seviniyordum.Kendimi bu üç günde şehre çok kaptırmıştım.
......................................................................................................................................................................................
......................................................................................................................................................................................
Eve gitmeden önce,Bay Goldsmith'in dükkanına uğrayıp bir merhaba demek fena olmazdı.Dolayısıyla annemi eve yolladım ve dükkana doğru yöneldim.Bay Goldsmith,beni her zamanki gibi mutlu ve neşeli karşıladı. Beni gördüğü anda tekerlekli sandalyesinin tekerlerini ağır ağır çevirmeye başladı ve o an,ona olan sevgim,saygım (ve belki biraz da acıma duygum) artmıştı."Sulpice!Hoşgeldin!Döndüğünüzü bilmiyordum!Çaydanlık hemen arkada,sana bir fincan getireyim.Tabii sen de kurabiyeleri çıkartırsan...Hemen şurada,raftalar!"
Bay Goldsmith,ne zaman beni görse arkada hazır bulunan demli çaydan ve harika kurabiyelerinden ikram eder.Birbirimizi uzun zamandır tanıdığımız için benim kurabiyeleri çıkartmamı istiyordu.Her zaman kurabiyeleri ben çıkartırdım ve Bay Goldsmith her zaman içine sürpriz bir şey saklardı.Bu gün,kabın yanında,geniş rafta yeni birşey duruyordu.Muhteşem bir ok ve iki adet yay...Birbirlerine uyumlu olan ok ve yay,hemen,nedense dikkatimi çekti ve elime aldım.Yay,mordu ve üzerinde kabartmalı güneş desenleri vardı.Biraz tozluydu fakat yine de garip bir şekilde asil duruyorlardı.Dolayısıyla kurabiye kabının yanına elime ok ve yay takımını da aldım.Kabı masaya koyduktan sonra Bay Goldsmith'e ok ve yay takımı hakkında bazı sorular sordum.İlk soru,nereden geldikleriydi.Bay Goldsmith onların Fransa'daki bazı kaynaklardan geldiğini söyledi.Oysa ki Bay Goldsmith hiç üstü kapalı konuşmazdı.Çoğu zaman (en azından bana karşı) tavrı tam bir samimiyet ve açıklık içerisindeydi.Bu yüzden şüphe dolu gözlerle ona baktım.O ise mahcup bir ifade takındı ve ben de üstelemedim....
Kurabiye kabını açtığımdaysa içindeki sürprizi gördüm.Kabın içi en sevdiğim vanilyalı puf şekerlerle doluydu.Gözlerim küçük bir çocuk gibi parlar halde ona bakıp gülümsedim.Bay Goldsmith ise "Hepsi senin...." demekle yetindi....Kutunun içinden bir tane alıp ağzıma attım ve o sırada Bay Goldsmith'in yüz ifadesi değişti."Başını eğ!" diye bağırırken sesi hiç yaşlı bir adam gibi çıkmamıştı.Arkamı döndüğümde bir....bir...bir şeyle karşılaştım....Bir...Yaratıkla!
...........................................................................................................................................
...........................................................................................................................................
Yavaş ve oldukça sessiz adımlarla yerde süründüm.Canavar ağır adımlarla Bay Goldsmith'e doğru ilerlerken ben son anda kendimi sandalyeden atlamıştım.Elimde,geçen rafta gördüğüm ok ve yay vardı.Canavar,tam önümde,Bay Goldsmith'e yaklaşmaktaydı.Bir hamle yapmaya karar verdim ve elimdeki ok ve yayı,çılgınca bir şey yaparak elimde hazırladım.Ve yayı iyice gerdikten sonra bakışlarımı canavara kilitledim ve BUM!Canavarı tam arka taraından vurmuştum.Neyse ki gerek boyut gerekse güçlülük açısından,bir oktan etkilenecek durumdaydı.Fakat yere düşmedi.Dolayısıyla ben de daha çılgınca birşey yapmaya karar verdim.Ayağa kalktım ve ıslık çaldım.Bana doğru dönen canavar,gözünün tam ortasına bir ok yedi...Ben mi?Ben daha sonrasını hiç hatırlamıyorum....
........................................................................................................................................................
..........................................................................................................................................................
Gözlerimi açtığımda,hareket ettiğimizi hissettim.Hayal meyal önümüzdeki Melez Kampı'na Hoşgeldiniz! yazısını görebiliyordum.Ne yani aptal bir izci kampına mı gelmiştim?Kafamı biraz hareket ettirip yukarı baktığımda Bay Goldsmith'i gördüm.Benim uyandığımı fark etmemiş gibi gözüküyordu.Eğer Bay Goldsmith beni taşıyorsa,tekerlekli sandalyede gidiyor olmam gerekliydi fakat aşağı baktığımda bir çift toynak gördüm.Ve bundan sonrasında gözlerimi ovuşturduğum için Bay Goldsmith bana doğru baktı. Ve "Güvendesin!" dedi.
.................................................................................................................................................................................................................
Sonraki günlerde,aslında getirildiğim yerin aptal bir izci kampı değil,tanrılar,tanrıçalar,satirler ve kampın çoğunluğunu oluşturan melezler (bu yüzden buranın adı melez kampı idi.) ile dolu bir yerdi.Gerek yaratıklar,gerek yarı-tanrılar (melez demenin daha havalı bir yolu) gerekse yaratıkların birleşimiyle oluşmuş,hiç bitmeyen ve insanı kulağına çok hoş gelen kocaman bir senfoniydi burası!Buradaki herkes (ve herşey) bu senfoniye birşeyler katmak için ellerinden geleni yapıyorlardı.Burası Melez Kampı idi....