Kavgalardan nefret ederim fakat okulda onlara karıştım. Okulun geri geri geri zekalılarından olan Stan adındaki arkadaşımız- sanki kendisi çok normalmiş gibi- hastalığımla dalga geçti. Sonra da onu bozunca hayada yumruklar savurdu. Kafeteryada olan bu ilginç olaydan sonra onu bozmuş ve dolabıma doğru yol almıştım. Nedense sinirle arkamdan birinin geldiğini ve yumruğu yiyeceğimi hissettim. Tam saniyesinde elini tutmasaydım güzel bir dayak yemiş olacaktım. Kolunu dolaba yapıştırdım ve “Bana bulaşma artık!” dedim.
Çevreden geçen bir öğretmen beni odasına aldı ve 1 saatlik ceza uygulaması yaptı. Bu yeterince sıkıcıydı. Sonra dolabımı açtım ve postalarımı aldım. Babam mektup yollamıştı.
Sevgili Kennard,
Son zamanlarda hiç mektup atmadık. Endişelendim ve sana bu mektubu gönderdim. Mektubunu bekliyorum.
Elbette dedim içimden. Çok özlemişsindir beni. Sonra dolabımı kapatmak üzereyken kırmızı bir ışık parladı ve üzerinde acayip dövmeleri olan bir asa çıktı. “Bu ne?” dedim ev asayı elime aldım. Elimde resmen bir mutluluk hissettim. Asayı aldığım yerin altında bir not vardı
“Bunu sana annen vermişti. Gideceğin yeri biliyorsun. Seni seviyorum, baban…”
“Ne!?” dedim birden. Nereye gideceğimi biliyormuşum. Ben daha New York’u bilmiyorum, gideceğim yeri nasıl bilecek idim?
Mecbur bir taksiye atladım ve “Long Island’a” dedim. Arkadaşım hastaydı ve istediğim zaman onu görebilmem için bana adresini vermişti. Bilmece çözmektense Melez Tepesi denen o ilginç isimdeki yere gitmeyi tercih ederdim.
Taksiden indim ve Melez Tepesi olduğunu söylediği o ilginç yere doğru ilerlemeye başladım. Bir çam ağacını geçtikten sonra bir çiftlik evi göründü. Omzumdan kayan çantamı düzelttim ve buranın havasını içime çektim.