Amanda Sylise Apollon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 31 Kayıt tarihi : 04/07/11
| Konu: AmandaSylise. Salı Tem. 05, 2011 11:41 pm | |
| Hafta sonları planım hep aynıdır. Çok nadir değişir. Genelde ormana gider yaban hindisi avlardım. Kız kardeşim Amy avladığım hindilere bayılır. Zaten onun için sürekli avlanıyorum. Onun yüzünün güldüğünü görebilmek için. Amy öz kardeşim değildi aslında. Annem ben doğduğumda ölmüş. Onun yalnızca birkaç fotoğrafını gördüm. Babamla yaşıyorduk. İki yıl önce bir gece evimizin kapısını küçük bir kız çalmıştı. Ailesinin olmadığını ve açlıktan ölmek üzere olduğunu söylemişti. Babamın ve benim kalbim onu öylece bırakmayı kabul edemezdik. Evimize aldık. İlk başlarda sadece bir süre bizde kalmasına izin vermiştik. Ancak gidecek bir yeri olmadığı için babamın yumuşacık kalbi onu sokağa atmaya razı gelmedi. O günden beri iki yıldır bizimle yaşıyor.
Öz kardeşim gibi oldu artık benim için. Bana abla , babama da baba diyor. Bu bizim çekirdek ailemiz. Babamdan öğrendiğim okçuluk sayesinde ormandaki hayvanları kolayca avlayabiliyorum. Genelde Amy , babam ve ben birlikte ormana giderdik. Ama bugün Amy biraz hastaydı. Babamda onunla kalınca tek başıma ormana gidecektim. Babam tek başıma ormana gitmemi istemese de ben onu dinlememeyi tercih ettim. Amy hastayken ona en sevdiği yiyecek olan hindiyi avlayıp eve dönmek onun yüzünün gülmesini sağlayacaktı.
‘’ Baba , ben çıkıyorum. İki-üç saate gelirim.’’ dedim. Nedenini bilmesem de içimden bir his Jorh ve Amy’i öpmemi söylüyordu. Evden çıkmadan önce ikisine de öpücük kondurduktan sonra ormanın yolunu tuttum. Yanımda Drays’ın olmasını çok isterdim. Drays benden iki yaş büyük , güçlü , uzun boylu , yakışıklı ve benden daha iyi ok kullanabilen biriydi. Her zaman için en iyi arkadaşım , dostum olmuştu. Arada sırada onunla da avlanmaya çıkıyorduk. Ana avcılığın püf noktalarını öğretiyordu. Ancak bugün onu çağırmamıştım. Nedenini bilmiyordum. Aklımda bu düşünceler varken ormana giden patika yolda ilerliyorum. Dünkü yağmurdan sonra yollar iyice kayganlaşmıştı. Kaymamak için dikkatle yere bakıyordum ki yerde ölü iki kuş gördüm. Çürümüş yemek artığı gibi bir kokusu vardı. Elim hızlıca burnuma gitti. Bunları kim avlayıp böylece bırakmış diye düşünürken incelemek için biraz eğildim. Ancak ok veya silah izi yoktu , kan yoktu. Kanadı da kırık gibi gözükmüyordu. O halde bu kuşlar neden ölmüş? Bilmiyordum. Zamanımı burada kaybetmemem gerektiğine karar vererek yoluma devam etmeye başladım. Ağaçlarda kalan birkaç damla yüzüme geliyordu. Yağmur kokusu her yerdeydi. Bu kokuya her zaman için bayılırdım.
Bir meşe ağacının yanında durdum. Sırt çantamdaki mataradan biraz su içtikten sonra temiz havayı kokladım. Karşımdaki ağaçta daha önce hiç görmediğim bir kuş vardı. Gözlerini üzerime dikmiş , bana bakıyordu. Gagası siyah renkti. Tüyleri alacalıydı. Mavi ve siyah renkleri hakimdi. Mavisinin tonuna bayılmıştım. Gözleri ise yeşil renkti. ‘’ Hayatımda gördüğüm en güzel kuş.’’ dedim , kendi kendime. Çantamdan yayımı ve okumu aldım. Ancak sonra onu avlamaya , vurmaya gönlüm el vermedi. Böylesine güzel bir kuş ölmemeliydi. Bu ormanda küçüklüğümden beri avlanırdım. Ancak ilk defa bu tür bir kuş gördüm. Beklide nesli tükenmekteydi. Onu biraz daha hayranlıkla izledikten sonra yoluma devam ettim. Artık ormanın derinliklerindeydim. Yayımı ve okumu elime aldığım sırada önümden bir tavşan geçti. Hemen okumla onu nişan aldım ve vurdum.
Tavşanı elimdeki poşete koyarken ‘’ İyi iş.’’ dedim. Daha sonra önümden bir tavşan sürüsü geçti. Ancak onları avlayamadım. Şaşkınlığımı üzerimden atmam gerekiyordu. Şimdiye kadar bu kadar büyük bir tavşan sürüsü görmemiştim. Ve bir şeyden kaçar gibi halleri vardı. Aslında beni şaşırtan şey burdu. Neyden kaçıyor olabilirlerdi ki?
Biraz ilerleyerek etrafıma bakındım. Görünürde bir şey yoktu. Daha sonra önümden birkaç tane tavşan koşuyordu. O sırada ilerideki ağacın yanında bana doğru koşarak gelen üç kişi gördüm. İlk başta ne yapmak istediklerini anlayamadım. İkisi kadın biri erkekti. Erkek olan uzun boylu kumral ve kırmızı gözlüydü. Kırmızı gözlü mü?
Ah… Evet kırmızı gözlüydü hepsi. Kadınlardan biri kısa boylu , sarı kıvırcık saçlı ve oldukça zayıfken diğeri esmer uzun boylu ve oldukça iri yarı gözüküyordu. Hepsinin gözü kırmızıydı , dudakları da kırmızıydı. Kadınlardakini ruj olarak değerlendirebilirdim. Ancak adamın dudağı a kırmızıydı. Korkmaya başlamıştım. Şaşkınlığı bir tarafa bırakıp deli gibi koşmaya başladım. Nefes alamıyordum. Sadece deli gibi koşuyor , koşuyordum. Ensemden geçen soğuk hava dalgası ürpermeme sebep oldu. Koşarken gözüm sürekli arkadaydı. Birden kendimi yerde buldum.
Önüme bakmadığım için dal parçasına takılarak düşmüştüm. ‘’ Ah!’’ diyebildim sadece . Konuşamıyordum , tek yaptığım deli gibi korkmaktı. Aramızda yüz metre var mıydı? Bilmiyordum. Ayağım çok acıyordu. Yeniden kalkmak için uğraştım ancak başaramayınca hemen yayımı ve okumu onlara doğrulttum. Hemen esmer olan kadını tam göğsünün üzerinden vurdum. Diğerlerini de bu halde alt edebileceğimi düşünürken çantamı avlandığım yerde bıraktığımı fark ettim. Elimde yalnızca yayım kalmıştı. Ok yoktu. Artık kaderime yenik düşüp öleceğimi hissettiğim anda adam ve sarışın kadın yere yığıldı. Bunun nasıl olduğunu merak ederken yere düştüklerinde arkalarındaki okları gördüm. Onları kim vurmuştu? Birden Drays ortaya çıktı. En yakın dostum hayatımı kurtarmıştı. Koşarak yanıma geldi. ‘’ Hayatımı kurtardın.’’ derken yanağımdan süzülen damlaları yeni fark ediyordum. Beni kucağına aldığı gibi koşmaya başladı. ‘’ Neler oluyor?’’ diye sordum. Ancak cevap alamıyordum. Bir süre korkar gözlerle bana baktı. Bir şeylerin ters gittiği belliydi. Ama onları öldürmüştük. Daha ne olabilirdi ki?
Patikadan geçerken kaymamak için çok dikkat ediyordu. Kendimi onun yüzünü incelerken buldum. Masmavi gözleri bulutluydu sanki. Gözlerinin çevresi kızarmıştı. O anda gözlerinin dolduğunu gördüm. Ne olduğunu gerçekten merak ediyordum. Hala korkuyordum , deli gibi korkuyordum. Eve ayakkabılarını çıkarmadan girdi. Kapıyı hemen kapadı. Babam Drays’a neler olduğunu anlamış gibi bakıyordu. ‘’Artık zamanı geldi Drays. Onu kampa götürmelisin.’’dedi. Ne zamanı? Ne kampı? ‘’ Neler oluyor?’’ dedim. Artık bağırıyordum. Bir kampa götürülecektim . Ve nedenini bilmiyordum. ‘’ Amanda , senin annen tanrıçaydı. Artık melez kampına gitmen gerekiyor. Orada güvende olacaksın. Bugün karşılaştığın tehlikeden Drays olmasaydı kurtulamazdın. O canavarlar seni öldürebilirdi. En güvende olacağın yer melez kampı. Amy’e veda etmelisin , Drays hemen seni kampa götürecek.’’ dedi babam. Olanları anlamaya çalışırken şaşkınlığımı üzerimden atamıyordum. Bir tanrıçanın kızıymışım. O adam ve kadınlar canavarmış. Ve melez kampına gitmem gerekiyormuş. Babama ve Drays’a her zaman inandım. Şimdi de inanıyordum. Ama bu olanlar olağanüstüydü. Tanrı , tanrıçalar gerçekten var mıydı? Dediklerine göre vardı. Anlamış gibi başımı salladım ancak gözyaşlarıma hakim olamıyordum. Amy’nin yanına gittiğimde uyuyordu. Elini tuttum ve alnına bir öpücük kondurduktan sonra ilk işim çantaya birkaç giysi ve yayımla oklarımı koymak oldu. Babama sıkı sıkı sarıldım.
‘’ Seni seviyorum baba.’’ dedim. O kadar ağlıyordum ki nefes alamayacağımı sandım. Drays sevimli arabamızın yanında dikiliyordu. Koşarak gittim yanına. Ona da sarıldım. ‘’ Beni sakın unutma.’’ demekle yetindim. ‘’ Sende beni.’’ dedi. Babamın da Drays’ın da gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı. Arabaya binmeden önce son kez evime , babama baktım. Arabaya bindim ancak bir şey söylemeyi unutmuştum. Camı açtım ‘’ Amy’e iyi bak. Kendine iyi bak baba.’’dedim. Artık araba ilerliyordu. Bense hala ağlıyordum. ‘’ Nereye gidiyoruz?’' diye sorduğumda aldığım tek cevap ‘’ Melez kampına. ‘’ oldu. Ne benim soru soracak ne de Drays’ın açıklama yapacak hali yoktu. O yüzden hiçbir şey söylemedim. '' Elveda Drays. Koruyucu meleğim... Elveda.'' dedim içimden. Keşke göz yaşlarıma hakim olabilseydim. NOT: Şey pek uğraşmak istemedim. İlk rp'mi koydum yine | |
|
Athena Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Mesaj Sayısı : 5210 Kayıt tarihi : 16/08/10
| Konu: Geri: AmandaSylise. Çarş. Tem. 06, 2011 2:26 am | |
| Rp puanı: 100, tebrikler.
/Admin. | |
|