Aynı anda hem kavuran, hem de iliklerine kadar kaskatı kesen
tuhaf bir hava vardı. Gökyüzü yangın yeri gibiydi, kara bulutlar göklerin
kızıllığında ilerliyordu duman misali. Manhattan sokakları biraz boşalmıştı, bu
boğucu hava herkesi sokaklardan uzaklaştırmıştı. Daha sonra yaşanacaklara göre
fırtına öncesi sessizlik gibiydi aslında. Göklere baktım, henüz şimşekler yoktu. Ama olacaktı, çünkü insanlar bu sefer hadlerini aşmıştı. Athena'nın adını alarak savaşıyorlardı, savaşın sadece yok etmekten ibaret olduğunu düşünerek. Tanrılar bunu izliyordu, ama iş çığırından çıkmıştı. Akşam olduğunda bu şehir de dahil, dünya bitecekti. Korkmuyordum çünkü bende onların tarafındaydım. Athena'nın kızıydım, güçlü ve savaşçıydım. Ancak savaşımı sadece güçle değil, zekamla da yapıyordum. Benim gibi diğer yarı tanrılara dünyadan uzaklaşıp Olimpos'a dönmeleri emredilmişti, ancak ben orada durup herşeyi izleyemezdim. Olimpos adına gücümü gösterecektim. Bunları düşünüp olduğum yerden Zeus'un şimşekleriyle ikiye ayrılacak olan Empire State'e bakıyordum. Tam o sırada arkamda bir gölge belirdi.
'' Demek cesur bir yarı tanrı... ''
Hemen ona döndüm. O anda kaskatı kesildim. Sinirimden mi, şaşkınlığımdan mı, korkumdan mı bilinmez. Ağzımdan sadece şu kelimeler çıkabilmişti;
'' Nasıl... Ne... Ne işin var senin ? ''
Donuk mavi gözleriyle bana baktı. Avına adım adım yaklaşan bir kurt gibiydi. Yüzünde alaycı bir ifade vardı. Aynı zamanda nedeni belli olmayan bir zafer ifadesi. O tıslamayla dolu berbat kahkahasını attı. Beni ne kadar sinirlendirdiğinin farkındaydı galiba. Hades'in oğlundan çok elçisi gibiydi. İntikam peşindeydi. Bu durumda hedefine ulaşabilirdi çünkü Olimpos çok karışıktı. İnsanoğlunun bu saygısızlığı Tanrılar arasında gerginliğe neden olmuştu. Zeus, Poseidon ve annem Athena kararlarını vermişlerdi. İnsanoğlunun işini bitireceklerdi. Yine dalıp gitmiştim işte... Benim bu gergin halimi görmek onu daha da mutlu etmişti sanki.
'' Herşeyi biliyorum. Ama yeryüzü sizin değil, olamayacak. ''
'' Sen neden bahsediyorsun ? ''
Sesim tıslama gibi çıkmıştı. Asıl önemli olan onun ağzından çıkacak olan kelimelerdi. Kollarını kavuşturup, öylece durdu biraz. Sonra gökyüzüne baktı ve yine bana döndü.
'' Siz, Olimpos, Tanrılar... Ahh... Babamı, beni yeraltına gönderdiniz. Göklerden bakıp herşey elinizde sandınız. Ancak unuttuğunuz şeyler vardı; göklerden bakmakla insanoğlunun içine girmek arasında büyük fark var Adriana... Büyük fark. Biz onların duyguları, düşünceleri olduk, egolarına çıktık çoğu zaman. Bizi görmediler, bilmediler ama yaptıkları her kötülükte biz vardık. Siz göklerden herşeyi gördüğünüzü, bildiğinizi sandınız ve şimdi izleyin bakalım nasıl yanıldınız ! ''
Kanım donmuştu. Mantığım onu dinleme diyordu ancak dediklerinde doğruluk payı var gibi görünüyordu. İnsanoğlu çığırından çıkmıştı. İstekleri, egoları uğruna yaşadıkları dünyayı bile yok ediyorlardı. Onların ve yeryüzündeki herşeyin efendisi olan Tanrıları hiçe sayıyorlardı. Peki ya şimdi ? Ne olacaktı ? Sonuçta yok olan kendileri olmayacaklar mıydı ? Olimpos nerede yanılmıştı ? Daha da kötüsü, savaş ilan edilmişti. Hades'in oğlu tarafından bana söylenenler savaşın resmen ilanıydı. Bir tarafta Olimpos, diğer tarafta insanoğlu ve Hades... İyice gerilmiştim ve bir anda hiç düşünmeden zümrüt, ucu gittikçe sivrileşen hançerimi çıkardım. Tam onun boynuna saplayacakken gözlerimde simsiyah dumanlar belirdi. Onun kocaman yüzüğünden geliyordu bu dumanlar. Direnmeye çalıştım ancak tek hissettiğim elimden düşen hançerim oldu. İşte o anda herşey bitmişti... Athena'nın kızı olarak güçlü davranamamıştım, düşüncelerime ve paranoyalarıma yenilmiştim. Düştüğüm zemini hissettim. Yanıyordu sanki. Son gördüğüm onun buz mavisi ürkütücü gözleri olmuştu, ve son hissettiğim ise felç geçirmiş gibi bedenim... Kaybettin Adriana, bu sefer kaybettin !