Herkes yavaş yavaş kamp ateşinin etkisinden kurtulup kulübelerine dönüyordu. Uzaktan hepsinin birbirleriyle şakalaşmalarını, birbirlerine iyi akşamlar dilediklerini duyabiliyordum. Kafamı denize çevirdim ve duyduğum insan seslerinden uzaklaşıp denizin şırıltısını dinlemeye ve Ay ışığının denize çarparak dağılışını izlemeye başladım. Huzur verici…
Gözlerimi açtım ve başımı soğuk çimenlerin arasından kaldırdım. Uyuyakalmıştım. Denizin biraz üstünde görünen Ay çoktan siyah göğün üstüne dikilmişti de doğuya doğru yol alıyordu. Yeni üyesi olduğum Hestia Kulübesindekiler beni merak etmiş olmalılardı. Gün batımından hemen önce Hestia Rahibesi olmak için yemin ettikten sonra beni hiç görmemişlerdi.Hemen geri dönmek için ayağa kalktım. Kulübelerin olduğu yere dönmemle irkilmem bir oldu. Önümde bir kadın belirmişti. Korkudan kalbim neredeyse yerinden fırlayacaktı fakat çabucak kendimi toparlamayı başardım ve önümde duran kişinin birkaç saat önce rahibelerine katıldığım –ve kampın müdire yardımcısı olan- Hestia olduğunu fark ettim. Omuzlarına kadar inen sarı saçları bu karanlıkta bile bariz bir şekilde göze çarpıyordu. Sanki alev alev yanıyorlardı; koruduğu ocak ateşi gibi. Dudaklarındaki tebessüm, bakan kişiyi anında rahatlatacak türdendi.
“Merhaba, Elena,” dedi Tanrıça içten, pürüzsüz bir sesle. Hemen başımı eğerek “Merhaba, Tanrıçam,” dedim. Hestia gülerek “Ah, benim karşımda eğilmene gerek yok, Elena,” dedi ve elini baştan savma bir hareketle salladı. Ben de gülümseyerek başımı kaldırdım ve “Bir şey mi istediniz, Tanrıçam?” diye sordum olabildiğince sakin bir sesle. Tanrıça bana yaklaştı ve elini omzuma koydu. “Ah, sadece şöyle bir konuşalım dedim,” diyerek omzumdaki eliyle beni hafifçe çekerek sahil boyunca yavaş bir yürüyüşe çıkardı.
“Ben diğer tanrılar ya da tanrıçalar gibi değilim pek. Ben hepinizi, yani rahibelerimi, öz kızlarım gibi severim ve size olabildiğince annelik yaparım,” dedi gülümseyerek ve omzumu bir anne gibi sıvazladı. Eh, rahibe olmamın nedenlerinden biri de buydu sanırım, diye geçirdim içimden; fakat bunu Hestia’ya söyleyemedim. Büyük ihtimalle düşüncelerime bir şekilde erişip kafamdan geçenleri okumuştu zaten, ya da ben öyle ummuştum. Hestia çok kısa bir duraksamadan sonra “Eh, bunda aile tanrıçası olmamın bir etkisi olduğunu da var sayarsak,” dedi ve güldü. Ben de onu onaylarcasına hafifçe gülmüştüm.
Sessizliğin birinci dakikası olmadan esneyişim sayesinde gitmem gereken kulübeyi hatırladım. Gerçi müdire yardımcısının yanındaydım. Kulübeye gitmek için çok önemli bir nedenim yoktu şu anda; uyku dışında. Tanrıçaya dönüp tam kulübeme dönmem gerektiğini söyleyecektim ki Hestia benden önce davrandı ve konuşmaya başladı.
“Elena, rahibelere katıldığın için o kadar mutluyum ki anlatamam. Benim izimde gitmeyi seçtiğin için sana bir hediye vermek istiyorum,” dedi ve elini göğüs hizasına getirdi. Tanrıçanın elinde beliren beyaz ışık gözlerimi kamaştırdı. Hafifçe geri çekilmeden edememiştim. Sonunda ışık kayboldu ve yerini Hestia’nın avcuna düşen bir yüzük aldı. Yüzük altındandı ve üzerinde çok ince ve zarif oymaları vardı.
“Elena, silahlardan pek anladığım söylenemez, daha doğrusu bu şeylere biraz karşıyımdır; fakat buna ihtiyacın olduğunu düşündüm, ne de olsa bir melezsin,” dedi ve yüzüğü elime bıraktı. Şöyle bir inceledim ve Hestia’nın ne demek istediğini anlamadım. Yüzüğün kendisini çok beğenmiştim elbette, üzerindeki işlemeler harikaydı; ama neden silahtan bahsediyordu? Bu yüzüğü bir silah olarak nasıl kullanabilirdim ki?
“Çok teşekkür ederim, tanrıçam. Bu yüzüğü gerçekten çok beğendim,” dedim gülümseyerek, aynı zamanda evirip çevirerek yüzüğün kenarlarında keskin şeyler aradım. Küçücük şey en büyük ihtimalle birinin boynuna saplanacak zehirli bir iğneye sahipti ki bu çok korkunç olurdu. Hestia ne yaptığımı fark ettiğinde kahkaha attı ve bana “Canım, o sıradan bir yüzük değil, buradaki herkesin bir sihirli eşyası vardır. Bu yüzüğü havaya attığında bir kılıca dönüşüyor. Hadi, denesene,” dedi gülümseyerek ve denemem için biraz uzaklaştı. Hestia’ya bir süre bakakaldım. Evet, sihirli şeylerin olduğunda inanmamı sağlayacak çok şey olmuştu bu son bir ayda, fakat küçücük bir yüzükten, kocaman bir kılıcın çıkma olasılığını düşünemiyordum. Hestia yüzüğü havaya fırlatmam için “Hadi,” dedi ve eliyle bana acele etmemi söyleyen bir hareket yaptı. Şüphe dolu gözlerle ona baktım fakat dediğini yaptım. Yüzüğü olabildiğince havaya fırlattım. Havadayken yüzüğe bir şeyler oldu, ne olduğunu tam anlamamıştım. Yüzük elime düştüğünde, üzerinde aynı oymaların olduğu, aynı metalden yapılmış bir kılıç duruyordu. Dehşet ve heyecan arası bir yüz ifadesiyle bakıyordum kılıca. Sonunda ağzımdan “Vay canına,” diye bir söz çıktı. Hestia gülümseyerek yanıma geldi.
“Sana söylemiştim,” dedi anaç bir tonla, “Bu kılıç –yani yüzük- ilahi bronzdan yapılma, yani normal insanlara zarar veremezsin. Sadece tanrısal özellik taşıyanları ve canavarları yaralayabilirsin bununla. Ah, ayrıca üzerindeki oymalar şeytani bir ruh sezdiğinde mavi ışıkla parlayacaktır. Böylece seni her zaman tehlikelerden korumuş olur, tabi bu yüzüğü hep parmağında taşırsan.”
“Tanrıçam, bu yüzüğü onurla taşırım. Gerçekten çok teşekkür ederim. Her halde şu ana kadar aldığım en güzel hediye bu,” dedim minnettar bir sesle ve Tanrıça’nın önünce eğildim. Hestia’nın konuşmamızın başlangıcında yaptığı uyarıyı unutmuştum.
“Elena, karşımda hiçbir zaman eğilmene gerek yok,” diye tekrar etti ve beni yavaşça çenemden tutarak kaldırdı. Suçlu bir ifadeyle gülümsedim ve kılıcı tekrar havaya atarak onu yüzüğe çevirdim. Sağ elimin orta parmağına geçirdim ve Tanrıça Hestia’ya “Tekrar çok teşekkür ederim, Tanrıçam; ama şimdi gitmem gerekiyor. Kulübedekiler beni merak etmiştir,” dedim. Tanrıça anlayışla başını salladı ve “Tamam, Elena. Gidebilirsin, sana ve manevi kardeşlerine sık sık görüneceğimden emin olabilirsin. Yanınızda olmadığımda bile sizi izliyor ve size yardım ediyor olacağım, Tanrılar sizi korusun,” dedi. Omzumu son bir kez daha sıvazladıktan sonra güçlü bir ışık saçarak ortadan kayboldu. Tekrar yüzüğüme baktım, üzerindeki oymaları inceledim. İçimden Hestia’ya bir kez daha teşekkür ederek kulübemin yolunu aldım.