Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Edei Ailis Lindgren

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Edei Ailis Lindgren
Hermes'in Çocuğu
Hermes'in Çocuğu
Edei Ailis Lindgren


Mesaj Sayısı : 14
Kayıt tarihi : 19/06/11

Edei Ailis Lindgren Empty
MesajKonu: Edei Ailis Lindgren   Edei Ailis Lindgren Icon_minitimePtsi Haz. 20, 2011 9:35 am

Annem her zaman babamın bir gün geri döneceğini, onun uzun bir seyehate çıktığını söyler dururdu. Her gün bir umut ile babamı beklerdim bende kapının eşiğinde bir gün onun geri geleceğini umarak. Tahmin edebileceğiniz gibi, babasız büyüdüm ben. Bunun nasıl bir acı olduğunu az çok anlayabiliyorsunuzdur. Annem çok varlıklı, önde gelen nüfuzlu bir iş kadınıdır. Onun varlığını bana aratmamaya çalışsa bile, ben her zaman eksikliğini hissetmişimdir babamın olmayışının. İlk kez okula başladığım günü hatırlıyorum. Ne zaman o günler aklıma gelse tekrar tekrar gözlerim yaşarıyor, kendimi zor tutuyorum ağlamamak için. Gerçek sandığım yalanları o gün öğrenmiştim aslında. Okula ilk başladığım zamanlarda, iyice psikolojim bozulmuştu. Herkesin annesi ve babası gelirken, annemin özel şoföründen başka kimse gelmiyordu beni karşılamaya. Arkadaşlarımın babalarını, aralarındaki o ilişkiyi gördükçe gözlerim yaşarıyor, kendimi kaybediyordum. Bir gün annem ile bu konu hakkında konuşmaya karar verdim. Ve, her şey o gün başladı. Bana aslında babamın ölmüş olduğunu, bunu söylemek için benim bunları kaldırabilecek yaşa gelmemi bekliyor olduğunu söyledi. İçimde var olan o küçük umutta artık ölmüştü. Sadece üzüntü vardı artık... Bir-kaç sene daha büyüdüğümde annemin yeni bir erkek ile birlikte olmasını, onunla evlenip birlikte yaşamaya başlamasını kaldırabilecek bir yaşa gelmiştim. Anneminde yıllardır flört ettiğini bildiğim bir adam vardı. Bir gün, bana evlenecekleri haberini verdi. O kadar sevinmemiş olsam bile, sevinmiş gibi görünmeye çalıştım. Kendi arkadaşları ile hazırladıkları, sade bir tören ile evlendiler. Uzun bir süre "yeni babam" ile konuşmadım. Bana durmadan hediyeler alıyor, kendince gözümü boyamaya çalışıyordu. Bense hiçbir tepki vermeyerek sadece hediyeleri kabul ediyor, bir kere bile teşekkür etmiyordum. Bir-kaç yılın ardından babama alışmaya başlamıştım. Aramız gittikçe daha da iyi oluyordu. Artık gerçek bir "baba-kız" ilişkisi içerisindeydik. Birlikte vakit geçirmeye ve farklı aktivitelerde bulunmaya bayılıyorduk.

Saat 20:30 idi. Deniz kenarında bir bankta yalnız başıma oturmuş, kendi kendime şarkı söylüyorum. Hava neredeyse kararmış, güneş yüzünü gizlemişti. Şehrin ışıkları deniz suyuna yansıyor, hoş bir görüntü şöleni oluşturuyordu. Hafifçe rüzgar yüzüme çarpıyor, bugün yaşadığım koşuşturmacadan dolayı dağılmış saçlarımın birbirine girmesini ve uçuşmasını sağlıyordu. Telefonuma baktım, hiçbir mesaj yoktu. Görünüşe göre kimse beni merak etmemişti. Oysa tüm gün ortalarda yoktum. Arkadaşlarımla geçirdiğim günümün ardından gerçekten çok yorulmuştum. Yinede kendimi önemsiz biriymiş gibi hissediyordum. Sanki kimse bana değer vermiyor, boşu boşuna yaşıyormuş gibi. Hayatımın bir anlamı yoktu, neden yaşadığımı bile bilmiyordum. Tam bir "parti delisi" olmuştum. Her gün verilen partiler, eğlenceli aktiviteler hepsi oldukça motonlaşmıştı. Ailem ile olan ilişkim neredeyse yok olmuştu. Gecenin karanlıktan kurtulduğu, güneşin doğuşu ile birlikte havanın aydınlanmaya başladığı saatlerde eve gelip, uyandığımda tekrar evden çıkıyordum. Liseden bir-kaç ay içinde mezun olacaktım. Bu arada söylemeyi unuttum, okulumu değiştirmek neredeyse aylık aktivitelerden biri haline geldi. İki-üç ayda bir okul değiştirmeme rağmen, başta umutlarla adım attığım okullar, gittikçe önemsiz bir parça gibi hayatını sürdürmeye devam ediyordu benim için. Hayatıma bir anlam getirmek istiyordum...

Gökyüzünde neredeyse hiç bulut yoktu, bu durumdan faydalanırsak oldukça fazla yıldız gözlemlenebiliyordu. Parlaklıkları ile gökyüzüne gülümsüyorlardı sanki. Umutsuzca neden yaptığıma anlam veremediğim gökyüzünü gözlemleme işlemini sürdürürken, gözüme küçük bir nokta çarptı. Bir yıldız kaydı. Belkide benim için bir umuttur bu yıldız? Hayatımın berbat olduğunu biliyorum. Bir yıldız bana ne kadar yardım edebilir ki? İşte bir kayan yıldızdan sonra dilek tutacak ve sonra bunun gerçekleşeceğini düşünecek kadar aptalımdır belki. "Hayatımın bir anlamı olmasını diliyorum" dedim kendi kendime. Ardından küçük bir gülümseme ile somurtkan yüzümün bıkkın görünümü değiştirmek gibi aptalca bir istek doğdu içime. Belkide yıldızlar filmlerdeki gibi, kocaman bir ışık şöleni ile anında dilekleri gerçekleştirmiyordur. Belki de insanlara düşünme fırsatı veriyordur ve böylece o dileklerin gerçekleşmesini sağlıyorlardır, ha? Düşün Edei... Ailem ile aramın çok açık olduğunu söylemiştim. Bu yüzden, onlara küçük bir sürpriz yapabilirim belki. Bugünün babalar günü olduğunu farz edersek, babama bir hediye alabilirdim. Sol koluma sadece ağırlık yapmaktan başka bir işe yaramayan, eski, üzerinde hangi dil olduğu hakkında hiçbir fikrim olmayan altın kaplamalı saate tekrar baktım. Sanki zaman durmuş gibi. Bu kadar şeyi 5 dakika içinde mi düşünmüştüm ben? Bu kadar düşünce, 5 dakika içindemi değişebilirdi? Bu kadar çabuk mu? Eğer dükkanlar daha kapanmamışsa, babama bir hediye alabilirim diye tekrarladım tekrar. Geç bir saat olduğunu ve geç kaldığımı biliyorum, fakat bir yandan yeni bir güne merhaba demeden hediyemi ulaştırmak istiyorum babama.

Banktan acele ile kalktım. Hızlı adımlarla sahilden uzaklaştım. Gözüme ilk kestirdiğim ışıklarıyla etrafa merhaba diyen bir mağazaya girdim. Mağzanın içinde daha çok kadınlar için kıyafetler, aksesuarlar ve ayakkabılar olsa bile bir kısmı erkeklere ayırmışlardı. Daha önceden plan yapmamıştım. Hayatımda hiç babalar gününü kutlayacak gerçek bir babam olmadığı için asla hediye almamıştım ve aklımda ne alacağıma dair hiçbir fikir yoktu. Eğer filmlerden ve reklamlardan çocukların babalarına aldıkları hediyeleri düşünürsek kravat alabilirdim. Belkide bir kemer, bir gömlek... Düğme... Ah, ne kadar güzel. Bir dakika öncesine kadar aklımda en küçük bir fikir bile yokken, şimdi ne alacağıma karar veremiyorum. Tamam, önce kravat bölümüne bakalım; kırmızı parlak bir kravat, lacivert, pembe kalp desenli bir kravat veee... Diğer kravatı boş verebiliriz. Kravatlardan ayrılıp, hangi bölüme yöneldiğimi bilmezken bir yandanda gözüm ile etrafı tarıyordum ki... Buldum! Saat. Bir saat alabilirim. Hemde çok pahalı sayılmazlardı, hemde Charles'a uygun stildeydi. En azından giydiği şeylerin stiline uyardı. Modelleri dikkatlice incelemeye zamanım olmadığından, gözüme en güzel gözüken saati aldım ve paket yaptırılmasını istedikten sonra, işlemlerini halledip olabildiğince çabuk bir biçimde eve nasıl gidebileceğimi düşünmeye başladım.

Bugün babalar günü, eminim trafik olduğundan fazla sıkışıktır. Herhangi bir ulaşım aracıyla gidemem. Fakat evimiz buraya yakın olduğundan dolayı... Koşabilirim! Yaklaşık 15 dakika duraksızın koştuktan sonra, kapının önünde durdum ve nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Vay canına, neredeyse evdeki tüm ışıklar açık olmalıydı! Evimizden bu kadar fazla ışık gelmesi çok mu ilginçti, yoksa bu saatlerde yıllardır eve uğramayan bana mı çok garip gelmişti? Bir-kaç dakika içinde nefesimi düzene sokup tam kapıyı çalmaya yönelecektim ki kapının açık olduğunu fark ettim. Kapıyı yavaşça araladım ve rotamı salona doğru çevirip ilerlemeye başladım. Vay be... Burası bizim evimiz olduğuna emin misiniz? Daha önceden asla evimize gelmeyen biri, çok şiddetli bir deprem olduktan sonra herşeyin birbirine geçtiğini ve yıllardır buranın ellenmediğini gayet açık bir şekilde söyleyebilirdi. Yada ikinci ihtimal olarak, Charles ve annem yemeğe çıkmış bu arada eve hırsız girmiş, değerli eşya bulmak pahasına tozu dumana katmış olabilirlerdi.

"Anne? Char-" Sözümün devamını getiremeden kendimi şiddetli bir şekilde duvara fırlatılmış bulmama normal mi? Hayır, değil tabiiki. Sanırım bir-kaç tane kemiğim falan kırıldı. Hızlıca ayağa kalkmaya uğraşırken, bir adamın... Adam olduğuna emin değilim. Bir yaratığın bana doğru ilerlediğini net olarak söyleyebilirim. Ve şu anda resmen sırtım deli gibi acıyor. Hey, bu canavardan daha çok kurt adamlara benziyordu. Aslında değişik olduğunu itiraf etmeliyim, kurt kafalı, zebra gibi bacakları var ve köpek patileri? Ayrıca boynunun etrafındaki aslan yelesine benzer şeyler de neyin nesi? Birisi bana şaka yapmak için bu kostümü özel olarak diktirmiş olabilir demek çok isterdim. Fakat eminim ki kimse bir kostüm ve üzerine makyaj ile bu kadar korkunç olamaz. Sonunda yaratık önümde durdu ve tekrar beni başka bir köşeye doğru savurdu. Ve yıllardır bileğimden çıkarmadığım, benimde birlikte uçan saat yanıma düştü. Saati avucumun içine aldım ve yaratığın hala burda olup olmadığını kontrol etmek için zorla ayağa kalktım. Normalde korkup çığlık çığlığa olmam gerekirken, neden bu kadar sakinim ben? Yukarı kattaki odama doğru ilerlerken, resmen üstüme dart okları gibi evdeki vazolar ve küçük eşyalar geliyordu. Hayır, küçük değil. Demin kafamı eğmeseydim bir sehpa tarafından öldürülecektim! Kendi odama çıktım ve kapıyı kilitledim. Elimdeki yatağımın üstüne fırlattım ve komidinimi canavarın içeri girmesini biraz bile engelleyebileceği fikri ile kapının üstüne doğru itmeye başladım. Fakat işe yaramadı. Komidin, birden ellerimin arasından sağ tarafımdaki duvara doğru hızlı bir biçimde sürüklendi ve parçalara ayrıldı. Tekrar aynı canavar. "Ne istiyorsun?" Sesimin neden bu kadar titreyerek ve korku dolu çıktığı hakkında herhangi bir fikrim yoktu. "Seni..." Ve sanırım, canavarın yüzünde sinsice bir sırıtışmı vardı? Bana zarar vermemesini ister bi şekilde arkama doğru güvenilir adımlar atmaya başlamıştım ki... BAM! Yatağıma çarptım ve nedeni bilinmez, tekrar değersiz saati elimin altında hissettim. Korkunç yaratık tam elini kaldırmış bana vuracaktı ki, aptal bir düşünce ile onu engelleyebileceğim hissine kapılarak göğsüne elimdeki hançeri sapladım. Hançer mi? Elimde en son saat vardı?! Ne zaman hançer oldu!? Biraz daha mantık aramaya çalışırsam kendi kendime deliriceğim sanırım! Ardından güçlükle hançeri geri çektikten sonra acılar içinde kıvranan canavara baktım. Bu acıtmış olmalı ki, birden bire kanatlı, değişik bir yaratık şekline girip camı kırarak dışarı çıktı. Ve bir kaç saniye içinde gözden kayboldu. Elimdeki hançer yeniden altın saate geri döndü. Bu bir tür büyü falan mı? diye düşünmeden edemedim. Tamam, yatağımın üstünde silah olmasını anlarım fakat hançerin saate dönüşmesi... Biraz garip. Saati geri elime taktım ve evde annemle babamı bağırarak bulmaya çalıştım. Ve o sırada, merdivenin altındaki bodruma indiğimiz kapıdan tıkırtılar gelmeye başladı. Tamam, ikinci bir canavar olabilir. Fakat, ben bu saati nasıl tekrar hançere dönüştürürüm ki!? Büyük probleme kendimi ruhsal olarak hazırladım ve kapıyı açtım. Karşılaştığım manzara; merdivenin ucunda, elleri ve ayakları bağlı, ağızları bantlanmış Charles ve Anna. Bodrumun ışığını açtım ve koşarak yanlarına gidip önce ağızlarını açtım. Bir yandan da ipleri çözmekle uğraşıyordum. "Edei, Edei dur. Beni dinle." Annem ağlayarak ve gergin bir ses tonuyla bana seslendi. Birden ipleri çözme işimi bıraktım ve gözleriyle karşılaştım. Fakat ağzımdan "efendim" gibi herhangi bir kelime çıkmıyordu. Sadece açık bir şekilde, annemin diyeceklerine tepki vermeyi bekliyordu. Birden annem "Hani sana senin baban öldü demiştim ya? Aslında O ölmedi. Sen bir melezsin. Yarı tanrı, yarı insan. Hani Yunan Mitolojisi var ya? İşte Yunan Tanrılarından biride senin baban Edei! Senin baban Hermes!" dedi. Donmuştum. Birden olduğum yerde kaldım. Hiçbir şey düşünemiyordum. Sadece başımı sallamakla yetindim. "Şimdi, bizi çözdükten sonra benim arabamı al ve doğruca melez kampına git!" Annemin iplerine çözmesine yardım ederken, bir yandan da bana Melez Kampı'nın nerede olduğunu anlatıyordu. Tam Charles'a geçmiştim ki kolumdan tutan el beni durdurdu. "Anahtarlarım mutfakta, masanın üstünde. Git Edei!" Hala ne diyeceğimi bilemediğim için, kafamı tamam anlamında sallamakla yetinip merdivenlerden yukarı çıktım ve koşarak darmadağın olmuş mutfaya girip annemin çantasını açtım. İçinden anahtarı alıp kapıyı bile kapatmaya zahmet etmeden evin önünde duran arabayı açtım ve kontağı çevirip arabayı çalıştırdığım gibi gaza bastım ve Melez Kampı'na doğru yol almaya başladım...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

Edei Ailis Lindgren Empty
MesajKonu: Geri: Edei Ailis Lindgren   Edei Ailis Lindgren Icon_minitimeSalı Haz. 21, 2011 4:02 am

Rp puanı: 100, tebrikler.


/Admin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
Edei Ailis Lindgren
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Edei Ailis Lindgren*
» Edei Ailis Lindgren*
» Edei ben ve Pegasuslar

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Karakter :: Karakter Oluşturma :: Rp Puanı Belirleme-
Buraya geçin: