Kulübenin penceresinden yavaşça çıkıp kendimi dışarı attım. Üstümü başımı düzelttim, her şeyin içinde olduğu çantamı sırtıma aldım ve sessiz ve hızlı adımlarla ahırlara doğru ilerlemeye başladım. Her şeyim hazırdı, tek başıma Canavarlar Denizi'ne gidecektim. Arkadaşlarımın anlattığı kadarıyla biliyordum, keşfe çıkma zamanı gelmişti. Gecenin üçünde Rüzgar'ı ta oraya gitmeye nasıl ikna edecektim bilmiyordum ama yanımda beyaz çikolatalar vardı. 'Umarım işe yarar' diye düşünüyordum. Ahırın kapısına yaklaşmıştım, adımlarımı sıklaştırdım. Tam kapıya doğru uzanmıştım ki biri bir anda elleriyle gözlerimi kapadı. İlk önce yerimden sıçradım, gecenin bu saatinde beklemiyordum. Üstelik tam da kaçacağım sırada biri beni yakalamıştı. "Hım, ipucu alabilir miyim?" dedim. "Hayır" dedi gülerek. Sesinden anlamıştım kim olduğunu, rahatladım ve derin bir nefes verdim. "Jeff!" dedim, gözlerimi açtı. "Benim kraliçem de, senin ne işin var bu saatte burada?" dedi tek kaşını kaldırarak. Şeker çalarken yakalanmış çocuklar gibi kızardım. "Şey, Rüzgar'ı bu aralar çok ihmal ediyorum da, bir bakıyım gönlünü alıyım dedim" Aklıma ilk geleni söylemiştim. "Saat 3 Hope, nereye kaçacaktın söyle" dedi nazikçe. Çok kötü bir yalancıydım. Jeff'e yine yalan söylemek de istemiyordum. "Canavarlar Denizi'ne gideceğim" dedim gözlerimi yere dikerek. "Oraya tek başına mı gideceksin? Hayatta izin vermem, ben de geleceğim!" dedi. Aslında iyi bir fikirdi çünkü biraz korkuyordum. Ama benim yüzümden gece gece oralara gitmesine gerek yoktu. "Sağ ol Jeff ama... Ama seni de alıkoymak istemem şimdi" dedim ahır kapısından içeri girerken. "Alıkoymayacaksın zaten" dedi ve arkamdan ahıra girdi.
Ona git demeyi isterdim, gittiğim yer oldukça tehlikeliydi ve işler yolunda gitmezse, ona bir şey olursa kendimi asla affetmezdim. Yine de ona ihtiyacım olduğunu biliyordum. "Jeff, gerçekten. Gerek yok" dedim. Bilerek büyükonuş kullanmamıştım, doğru olanın hangisi olduğunu bilmiyordum. "Güzellik kraliçem, sana geleceğim dedim" dedi gülümseyerek. İtiraz etmekten vazgeçtim. Derin bir nefes aldım ve beni çoktan görmüş olan Rüzgar'a yaklaştım. "Nasılsın yakışıklı oğlum?" dedim en tatlı sesimle. Yavaşça kişnedi ve boynunu çevirdi. "Oğlum, bana kırılma ama" dedim. Beni takmadı bile. Çantamdan 2 paket beyaz çikolata çıkardım. "Özür dilerim oğlum, dün gelemedim. Bir daha olmayacak" dedim gülümseyerek. Paketi açtım ve pegasusumun ağzına doğru uzattım. İlk önce bana sonra çikolataya baktı. Yavaşça çikolatayı elimden aldı ve yemeye başladı. Gülümsemem yüzümde iyice yayıldı. "Aferin oğluma!" dedim ve boynuna bir öpücük kondurdum. O sırada Jeff pegasusunun dizginlerinden tutmuş, yanımıza doğru geliyordu. "Hadi bakalım" dedim ve Rüzgar'ı ahırdan dışarı çıkarmaya başladım.