Judas

Tahta çitlerle donatılmış, geniş bir araziye sahip olan ve görkemini yitirmiş bu eski evin pek misafiri olmazdı. Ele alınsa ve yarısı dökülmüş duvar kağıtları onarılsa eski görkemini kesinlikle kazanırdı. Bahçede güneşin etkisiyle kurumuş olan çiçekler, giriş dahil her yere yayılmıştı. Ormanın içine saklanmış olan bu evin korkutucu olduğu bir gerçekti ancak evin sahibi gereken önlemi almıştı. Girişe doğru giden bahçe yolunda çeşitli tuzaklar vardı; ipin kopmasıyla öten bir korna ve kurt kapanı. Büyük, çelikten yapılmış sağlam bir kapı ve demirle güçlendirilmiş pencereler. Dikkat çekecek kadar az sayıda olan pencereler bulunmaktaydı. Her odada bir pencere hatta oda içinde oda sistemiyle döşendiğinden her katta bir tane vardı. Mantıklıydı. Bu büyük ev, tamamiyle değişik bir stratejiye göre inşa edilmişti. Tahta döşemeler, ev ile birlikte yıllanmış ve yıpranmıştı. Yukarı kata çıkan merdivende ise basamak eksiklikleri vardı bu yüzden çıkmaktan çok tırmanmak gerekiyordu. Korkuluk ise yıkılan basamaklarla birlikte kopmuştu. Bu eski evin elle tutulacak tek iyi yanı üst kattaki duvarlar boyunca süren ve küçük aralıklar dahilinde yerleştirilmiş silahlar. Bunların içinde bilinen bilinmeyen bir sürü çaşit hatta el ile tasarlanmış usta silahlar vardı. İşte Judas bu yüzden kendini bu evde fazlasıyla güvende hissediyordu; girişi zor ve asla çaresiz kalmazsın.

Dolunay evresi. Gece vakti sık uluyan kurtların nedense bu evrede daha fazla uluduğundan emindi ki gecenin bir yarısı açık olan penceresinden giren seslerden rahatsız olmuştu. Bir kurtun ulumasını bitirdikten sonra diğer bir kurtun, ses sanatçılarının düeti gibi farklı bir tonda uluduğunu işitebiliyordu. Sanki uluma bir şarkının söylenişi ve nakarat bölümü diğer kurta aitti. Kısmış olduğu gözlerini sıkıca kapayıp başını yastığının altına koyarken eliylede yastığa kulağını kapatması için baskıda bulunuyordu. Bir süre devam eden uluma ardından harcadığı gereksiz efor onu yormuş ve kulağı ağrımaya başlamıştı. Kesilen kurt sesleriyle yatığı tekrar başının altına aldı. Odayı aydınlatan tek şey: Büyük penceden giren dolunayın ışığıydı ve dolunayın ışığında uyumak için her şeyden vazgeçebilirdi. Kapalı olan gözleri bütün gün yaptığı idmandan sonra daha fazla açık duramayacaktı. Yavaş yavaş düşerken göz kapakları bahçesinde bir ses duydu. Aslında genel olarak evin etrafında gezen kurtlardan dolayı kafasını kaldırıp bamazdı bile ama her zaman ki gibi kulağı aşağıdaydı ve bir şeyler duymaya çalışıyordu. Duymak istediği bir süre sonra kulağına gelmişti.


Hey siz! Oyalanmayı bırakında işe koyulun.

Duyduğu sesten sonra istemsizcede olsa kıstığı gözlerini açtı, hemde hızla. Doğrulduğunda, kendine en yakın olan kalkanı ve kılıcı aldı. Pencerenın yanına gidip kalkanla kendini koruyarak aşağıyı gözetledi. Konukları iri yarı ve ellerinde kılıç,hançer ve balta bulunan kişilerdi ancak bir tanesi vardı ki elinde sadece küçük kama taşıyordu ve ortada iri adamların yanında sakalnıyordu. Bu adamın iri yarı olduğunu söylemek güç isterdi. Ufak tefek ve fazlasıyla zayıf bir adamdı. Yinede yetki onda olmalıydı ki diğer adamlara tekme atıp hızlanmaları gerektiğini küfür ve aşağılayarak belirtiyordu. Judas aldığı kalkanı yere bıraktı ve pencere kenarından uzaklaştı. Elinde olan kılıca inceledikten sonra ağır ve onu yavaşlatabilecek bir silah olduğuna karar verdi. Favorisi ve babasından kendisine özel olarak verilen altın kabzalı -altın olmasına rağmen hafif- ve güçlü bir demirden ince ama uzun bir kılıcı cıkardı. Bu kılıcla o iri yarı adamları liğme liğme doğrayabilirdi. Kılıcının kınını bulunca beline yerleştirdi ve kılıcınıda kınına yerleştirdi. Aşağı inecekti ve kendini olası bir engele karşı donatmak istiyordu. Beline bağladığı kemerde bulunan bir kaç girişe, biri zincirle, sapına güçü bir şekilde bağlanan gürz' ü diğerine de keskin bir balta koydu. Sırtında kemerine ek olarak bağladığı deri ipe de kamasını yerleştirmişti. Duvardan aldığı yay ve ok ile merdivenlere doğru ilerledi. Hangi merdivenin sağlam hangi merdivenin ise kopma aşamasında olduğunu iyi biliyordu. Sağlam olanlarına basa basa aşağıya indiğinde demirle güçlendirilmiş olan pencereye vurmaya başlamıştı iri adamlar. Pencerenin fazla dayanacağını zannetmiyor baltaya. Bir süre daha süren bu pencereyi kırma çabası ona yerleşmesi için zaman kazandırmıştı. Pencere kırıldığında Judas çoktan okunu yayına yerleştirmiş, ve kirişini çenesine kadar çekmişti. Pencereye tırmanan ve daha sonra kendini içeri atan adamı hedefleyip göğsüne indirdi oku. Adamın yere düşen bedenine aldırmadan oku ve yayı kenara attı. Çıkardığı zincirlli gürzünü sallamaya başladı, içeri girecek olan diğer adamı bekliyordu. İçeri aynı anda atlayıp yere yapışan adama baktıktan sonra pencereye tırmanmaya çalışan sıska adamı farketti anlaşılan kimse kalmamıştı dışarda. Kılıcını çıkartıp yerde yatan ve kalkmaya çalışan iki adama koştu ama adamların aynı anda kalkmasıyla geriledi. İstese ikisinide kolaylıkla öldürebilirdi. Burası kendi sığınaydı ve burayı kendinden fazla tanıyan kim olabilirdi ki başka?

Bir ceset. Bir ceset yeterdi. Bir ceset onun ismini lekeyebilir yada kendine saldıran birini öldürdüğü için onurlandırabilirdi. Kamptan ayrıldıktan sonra kendinde böyle bir gelişme beklemiyordu. Hayatının değişeceğini biliyor ancak bu denli bir değişikliği beklemiyordu. Doğduğundan bu yana kampta büyümüş olupta yürümesiyle başlayan eğitimlerinden sonra şimdi kaçmak doğru muydu? Aklına takılan ve davranışlarında kendisiyle çelişkiye düşmesini sağlayan sorular vardı. İri adamların kendine pis pis sırıttığını ve ardından birinin kendisine doğr atıldığını gördüğünde elinde salladığı zincirli gürzü adamın ayağına fırlattı. Gürz'ün adamın bacağına yapışmasıyla Judas'ın kılıcını kınından çekip diğer adama atılması bir olmuştu. Adam kendini savunacak bir duruş bile hazırlayamadan kendini yerde buldu. Sıska adamsa yitirdiği adamların ardından korkuyla Judas'a baktı. Tırmanmaya çalıştığı pencereden kendini bırakıp kaçmaya koyuldu. Boğazına gelen kurumuş bitkilerin arasında koşarken küfür ediyor ve Judas'ın öldüğüne dair tehditlerde bulunuyordu. Doğrulmuş olan adama baktı. Ayağa kalkmaya çalışsada Gürz'ün bacağına saplanmış oluşundan bu pek mümkün değildi. Elini sırtına atıp kamasını çıkardı. Davetsiz misafirinin yanına gittiğinde, adamın kılıcına bir tekme atıp uzaklaştırdı. Kamasını boynuna dayadı ve "Ölmeden önce kim olduğunu ve burada ne aradığını söylemek ister misin? Dedi. Adam başını hayır dercesine kararlı bir şekilde salladı. Judas kamasını kaldırdı ve adamın suratına doğru hızla yaklaştırıken havada bilek hareketiyle kamasının kabzasıyla adamın başına vurdu. İri adamın tekrardan yere yığılmasıyla toparlanıp koşarak yukarı çıktı.

Yanına alabileceği kadar eşyayı aldığında bir sonraki hareketini düşünmeye başladı. Kampa tekrar dönebilir ve bu davetsiz misafirler hakkında bilgi alabilirdi. Belki kendine başka bir sığınak bulurdu, her ne kadar bu sığınağı kadar profesyonelce döşenmiş bir ev bulamayacak olsada deneyebilirdi. Madem bu adamlar ormanın ortasındaki bu evi bulmuştu, diğer sığınaklarınıda bulabilirdi. Kaçarak yaşayamazdı. Tekrar dönebilirdi Melez Kampına, tekrar dönebilirdi klubesine. Belki bir danışman olarak belki bir eğitmen kim bilir, ama bunu yapabilir ve biri mi geldi yoksa bir ses mi duydum paranoyasından kurtulabilirdi. Mantıklı olanı yapacaktı. Melez Kampına yolculuğu şu anda başlamıştı. Taşıyabileceği eşyaları toplayıp bu eski malikaneden uzaklaştı. Aklını karıştıran şey Melez Kampının onu kabul etmeme gibi bir olasılığının olup olmaması.

Rp puanı: 100, tebrikler.


/Admin.