Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Verfilius Heres Subduce

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Verfilius Heres Subduce
Persephone'nin Çocuğu
Persephone'nin Çocuğu
Verfilius Heres Subduce


Mesaj Sayısı : 218
Kayıt tarihi : 29/04/11

Verfilius Heres Subduce  Empty
MesajKonu: Verfilius Heres Subduce    Verfilius Heres Subduce  Icon_minitimeSalı Mayıs 03, 2011 4:04 am

Gözlerini yerde ki pırıl pırıl parkelere dikmiş, babasının adımlarını izliyordu.Babasının elinde asla düşürmediği telefonu ve üstünde siyah şık ütülü bir takım elbise vardı.Sürekli koca salonun etrafında dolanıp her şeyin mükemmel olup olmadığı kontrol ediyordu.Heres birde gözleriyle zorlukla kendini süzdü; biraz koyu gri takım elbise, yepyeni beyaz spor ayakkabılar, kırmızı kravat ve yüzünde ki masum gülümseme.Heres yüzünde ki geniş gülümsemeyle salonu süzdü; beyaz deri kolları olan İtalyan tasarımı koltuk takımı, dev plazma televizyon, koltuk takımının ortasında ki üç ayaklı cam masa, ahşap rengi parkeler, üç tane simetrik yerleştirilmiş klima, üstünde bir sürü mitolojik kitap olan beş sehpa, sinema sistemi ve geniş pencereleri tül beyazıyla örten perdeler.Koltuklar sinema setinin tam karşına dizilmişti pencereler ise yere değen perdelerle örtülmüştü.Dışarıda bulutsuz bir gece vardı.Babasının sesi Heres'in düşüncelerini delerek hızla beynine işledi "Bugün Nyks iyi gününde ha?" Sözlerini bitirince yüzüne ufak bir tebessüm oluştu.Babası hala salonun bir o yanına gidip duruyordu.Sonunda Heres cevap vermeye yeltendi "Evet." Birden babasında bir rahatlama ifadesi belirdi ardından ellerini bir birine ovuşturdu ve söze başladı "Hadi gel gidiyoruz." Heres derin bir nefes aldı.Gidecekleri yer Los Angeles'da ki bir fuar, fuarın amacı gezegenlerle ilgili bir şeydi babası da sponsor idi.Heres'in babası dünyanın en büyük değerli taş ve madencilik şirketlerinden birinin sahibiydi.Aynı zamanda bir İngiliz mandası olan Grenadin'in ikinci varisiydi.Şu an ise tahta Heres'in babaannesi Kamille oturuyordu.Aslında babasının tahta oturma hakkı vardı ama bunu istememiştir.Birden Heres babasının sesini duydu "Gelmiyor musun?" Babası kapının eşiğinde bekliyordu.Heres birden kendine geldi ve hızlı adımlarla kapıya ilerlerdi.Limuzine ilerlerken hızlı adımları sayesinde griye çalan uzun saçları havalanmaya başladı.Başını yukarı kaldırıp yanında aynı hızla ilerleyen babasına bir gülücük attı.Limuzinin kapısına geldiklerinde babası alaycı bir ifadeyle önünde belini kırdı ve kapıyı açtı.Heres'te gülerek karşılık vermekle yetindi ve limuzine bindi.İçerisi küçük bir odayı aratmıyordu; buzdolabı, televizyon, dvd oynatıcı, yatak olabilen katlanıp yer kaplamaması için yukarı yerleştirilen bilen sofalar ve en önemlisi yolculuk kitapları.Heres ve babası Yunan ve Roma mitolojisi hayranıdır bu yüzden sürekli bu tür kitap alırlar ve birlikte aynı anda seslice okurlar.Heres'in babası Bay Subduce eline bir kitap aldı ve salladı.Heres ise esneyerek cevap verdi "Uykum var."dedi.Babası başını aşağıya ve yukarıya salladıktan sonra okuma gözlüğünü taktı ve başını kitaba gömdü.Heres ise ileride havada duran sofayı indirdi ve yatak haline getirdikten sonra bacaklarını kırıp gözlerini yumdu.

Yemyeşil bir çayır güneş bu yeşilliği tuhaf bir sarı rengine boyamıştı.Heres ve babası kırmızı çizgili geniş bir örtünün üzerine piknik sepeti, sandiviçler, gazlı-gazsız içecekler, meyve suları, su, müzik seti ve üç tane kitap vardı.Sıradan bir piknikti bu ama Heres'e göre cennet!Etrafta ağaçlar vardı, ağaçların yapraklarının arasından iplik gibi sarı ışık süzmeleri akıyordu Heres ve babası ise ağaçların arasında bir açıklıktaydı ve katıla katıla gülüyorlardı.Heres eline bir kitap aldı, kitabı açtı ama yazılar gözükmüyordu yazıları görmek için başını iyice eğdi.Sonra rüyasından onu güneş ışınlarının yıkmasından dolayı uyandı.Gözlerini kısarak etrafa baktı babası hala uyuyordu ve o küçük perdeyi çektiği içinde güneş ona gelmiyordu.Heres babasının yanına gidip eğildi ardından babasını dürttü ve kulağına fısıldadı "Hadi, uyan." Babası bu küçük tepkiye karşılık vererek uyandı.Babası yavaş yavaş kendine gelirken babasının okurken uyuya kaldığı kitabı eline aldı.Biraz çıkıntılı gibiydi, yan bakınca babasının kaldığı sayfaya bir dolma kalem koyduğu gördü.Hemen o sayfayı açtı, babası kaldığı yeri çizmişti.Babasının kaldığı yerden kısık sesle devam etti "Demeter Persephone'yi dokuz gün boyunca arar ama bulamaz.Sonunda onuncu günde her şeyi gören tanrı Helios'a rastlar Helios ona kızını Zeus'un gizli rızasıyla Hades'in kaçırdığını söyler.Demeter bir ormanın en derinlikleri kaçar ve..." Heres'in sözlerini babasının uyanışı bozdu.Babası gözlerini ovarken aynı zaman da Heres ile konuşuyordu [color=green]"Günaydın Heres. Ne okuyordun sen öyle?" Heres cevap vermeden direk babasının okuduğu kitabı gösterdi.Birden Bay Subduce yüzünü buruştu Heres hemen söze atıldı Ne oldu?" Bay Subduce endişeyle söze başladı "Biz bunlarla yattık yani bunlarla nasıl fuara gideceğiz?" Heres'in o gülümsemeli yüzü birden ekşir gibi oldu ama fazla vakit kaybetmeden sinsice gülerek konuştu "Eminim Kate yedek takım elbiselerimi çantalarımıza koymuştur." Bay Subduce'ün yüzü birden gülmeye başladı ardından bağırarak şoförleri Marc'a seslendi "Marc ne zaman otele varacağız?" Marc her zaman ki otoriter sesiyle cevap verdi "Bir iki dakikaya kalmaz." Bu Heres ise Bay Subduce'ü rahatlatmıştı.Birden arabanın freniyle irkildiler.Heres babası hızlı adımlarla limuzinden çıktı hızlıydılar çünkü her ana etrafı onlarca gazeteci doldurabilirdi.Sorunsuz bir şekilde otelin lobisinde idiler.Kahve rengi koltuklar, ahşap bir masa, yerden yaklaşık bir buçuk metre yükseğe asılmış plazma televizyon, yarım daire şeklinde içinin giriş personelin bulunduğu kısım, asansörler ve merdivenler.Lobi buydu işte, birden Marc hızla yanlarına gelip odalarının anahtarını aldı.Marc'ın elinde iki adet bavul vardı birisi siyah diğeri gri idi.Gri daha küçüktü ve bu Heres'e aitti.

Otel odası limuzinde ki oda gibiydi ama daha değişikti.Plazma televizyon, lüks iki kişilik yatak, bir adet balkon, serbestçe konuşma yapılabilecek duvara asılı telefon, minik buzdolabı, bir banyo, bir soyunma odası ve turuncuya çalan kahverengi parkeler.Bay Subduce valizleri karıştırıyordu sonunda elinde iki tane takım elbise ile başını çantalardan kaldırdı.Bay Subduce atik bir şekilde hemen soyunma odasına gitti.Giyinmesi bir iki dakika aldı.Ardından hemen Heres girdi, Heres'in giyinmesi daha uzun sürdü.Heres dışarı çıkınca babası hemen yanına gelip eğildi ve kravatıyla ceketini düzeltti.Ardından Heres'in elinden tutup otelin damına çıkardı.Helikopterleri burada bekliyordu.Geldiklerini gören pilot helikopterin motorunu çalıştırdı bu sayede pervaneler dönmeye başladı.Bu Heres ile Bay Subduce yavaşlatırken aynı zamanda da ikisininde yaklaşık aynı uzunlukta ki saçlarını havalandırıyordu.Heres her yönünden babasına benziyordu ikisi de sıradan bir yaşıtlarına göre biraz kaslıydı, gözleri siyahtı, saçları ise griye çalıyordu.Helikopter koyu maviydi üzerinde siyah çizgiler vardı bunun dışında normal idi.Heres ile babası zorda olsa helikoptere bindi.Heres direk camın kenarında ki siyah deri oturma yerine geçip gözlerini aşağıya dikti.Yavaş yavaş yükseliyorlardı insanlar, evler, arabalar ve her şey küçülüyordu.Heres bakışlarını babasına yönelttiğinde onunda aşağıyı seyrettiğini gördü.İster istemez yüzünde tuhaf bir tebessüm oluştu.Sonunda büyük kanyona yaklaşıyorlar idi.Heres daha öncede buradan uçak ve helikopterle geçmişti, manzara tam anlamıyla büyüleyiciydi.Birden Heres'in gözü bileğine çarptı, bileğinde annesinden ona kalan bilekliği vardı.Bu bileklik düzgün olmayan yuvarlak yeşil taşlıydı.Aklına bir düşünce geldi bu düşünce ona dehşet veriyordu, başını iki yana salladı ama düşünce virüs gibi hala aklındaydı sonunda yapmacık gülümse takınarak babasına sordu "Baba bir daha evlenmeyi düşünüyorsun musun? Hani sen Grenadin veliahtısın ya?" Sözlerini söylerken sakin olmaya çalışıyordu ama başaramıyordu sonunda Bay Subduce iç geçirerek cevap verdi "Kaç kere söyleyeceğim Heres? Ha-yır!" Sözlerini söylerken Heres'in yanına geldi ve sardı.Heres sonunda dayanamadı ve gözlerinde ki minik su damlalarını yanaklarına bıraktı.

Bir iki dakika çocuk gibi birbirlerine sarıldılar, Heres tekrar yere baktığında Los Angeles'a yaklaşmışlardı.Nedeni bilmiyor ama Heres burayı hep sevmiştir burası ona hep yakın gelmiştir.Babası da annesiyle burada tanıştığını söyledi belki bu yüzden yakın hissediyordu.Helikopter inmeden önce Heres ve Bay Subduce üstlerini düzelttiler çünkü inecekleri yerde bir gazeteci ordusu onları bekliyordu.Heres her zaman ki dik, asil, cesur ve güven verici duruşunu aldıktan sonra babasıyla oldukça asilce helikopterden indiler.İndikleri yer bir hava limanı idi.Normalde hava limanına helikopterler iniş yapmazlar ama söz konusu Granider veliahtı ve dükü olunca iş değişiyor.Heres bu durumlara alışık olduğu için oldukça sakin ilerleyebiliyordu.Sonunda kalabalığı yarıp onları ileride bekleyen arabalarına ulaşmıştı.Her zaman ki gibi gine sorunsuz bir şekilde atlatmışlardı.Heres derin bir nefes alıp gözlerini yumup açtı.Fotoğraf makinelerin flaşları gözünü yormuştu.Limuzinde iken babasının yüzünü ne zaman kötü bir haber verecekse olduğu gibi olmuştu.Babası yavaşça söze başladı "Heres, bunu nasıl söyleyeceğim bilmiyorum ama gine okulunu değiştirmemiz gerek.Gazeteciler bu okuluda bulmuşlar." Heres derin bir nefes alıp yüzünü buruşturdu.Sonra Heres'in aklına bir fikir geldi ama söyleyip söylememekte tereddüt etti.Sonunda söyledi "Beni bir devlet okuluna yazdırsan? Orası asla gazetecilerin aklına gelemez." Fikir bay Subduce mantıklı gelmiş gibiydi sonunda geniş bir tebessümle cevap verdi "Olur." Heres'in bugün duyduğu en güzel söz gibiydi, resmen pelte gibi olmuştu.Artık yağcılık yapan arkadaşlar, sürekli parası için onla çıkmak isteyen kızlar, dük diye ona bol not veren öğretmenler ve en önemlisi züppe bir hayat yoktu.Dayanamayıp çığlığı bastı.Çığlıktan biraz sonra Marc'ın sesi duyuldu "Fuara vardık." Bay Subduce ile Heres geniş gülümsemeleriyle gazetecilerin arasına daldı.İçeri girdiklerinde burada gazeteci olmadığını gördüler bu onları rahatlatmıştı ardından bir birlerinden ayrıldılar.Heres içeriye göz gezdirdi; dikdörtgen bir salon, kapıya en uzak kısımda bir sahne ve bir kürsü, paralel dizilmiş sağda ve solda üçer tane olmak üzere altı dikdörtgen masa, masaların üstünde yemekler ama sağda ki masaların ikincisinin üzerinde bir güneş sistemi maketi vardı.Biraz yemek yemek için en yakın masaya yöneldi ve ağzına bir kurabiye attı.Kurabiyeye mükemmel diyemezdi, bu yüzden diğerlerinin tadına bile bakmadı.Gözleriyle babasını arıyordu babasını görünce dehşete girdi ne yapacağını bilmiyordu.Duygularıyla hareket etmeye başladı, sinirden köpürüyordu.Bilinçsizce koşarak sonunda sağda ki masa dizisinin sahneye en yakınına varmıştı.Babasının yanında sohbet ettiği birisini görmek istemiyordu.Kasları sağ olsun masayı kolayca kaldırıp babasının olduğu tarafa bırakabilmişti.Babası düşen masayı görünce anın paniğiyle kendisini ve konuştuğu kişi olan iş ortağı Katherine'yi sağa itip kurtuldular.Bu olayın ardından etraf sakinleşmeden Bay Subduce Heres'in kolundan çekip limuzine doğru hızlı adımlarla götürdü.Babası Heres'i fırçalıyordu ama Heres onu dinlemiyordu bile.Kendi kendine hesap vermeye çalışıyordu.Neden bunu yapmıştı? Bilmiyordu şu an da ne yaptığını bilmiyordu tek bildiği yanağını soğutan göz yaşlarıydı.Heres hıçkırıklı bir nefes aldıktan sonara babasıyla konuşmaya başladı "Nereye gideceği şimdi?" Bay Subduce kızgın ama kızmamaya çalışıyormuş gibi dizlerini ovuyordu, sonunda oğluna cevap verdi "New York"


Bu sefer helikopter yerine uçağa binmişlerdi, sıradan bir yolcu uçağı.Yol sadece bir saat sürmüştü sonunda John F. Kennedy hava limanına varmışlardı.Gazetecilerin hiç bir şey bilmemesinin yüzünden oluşan anti-şöhret durumu ikisine de azda olsa huzur vermişti.limuzinleri her zaman ki gibi hazır bekliyordu.Hızlıca limuzine bindiler evleri çok uzak değildi.Limuzinden indiğinde tekrar muhteşem evine bir kez daha baktı; kireç rengi bahçeyi çevreleyen beton duvar, yemyeşil çimenlerle örtülü bahçe, bahçeyle ev arasında ki kesik kesik turuncu taşlardan oluşan yol, turuncu siyah karışımı duvarın üzerinde ki diken gibi demirler, aynı renkte ki büyük bahçe kapısı, bembeyaz dört katlı ev, dördüncü katta bulunana ve katın yarısını kaplayan camları açılabilen teras, ahşap görünümlü beyaz titanyum ev kapısı ve bir kaç küçük balkon.Ön taraftan ev böyle gözüküyordu, Heres'in çocukluğu burada geçtiği için buraya ayrı bağlıdır.Babasının attığı hafif dirsek sayesinde yürümeye başarabilmişti.Hava kararmıştı amacı hemen yatağına girmekti, amacını başarabilmişti artık derin bir uyku onu bekliyordu.Rüyası çoğu zaman olduğu gibi boş geçmişti.Sabah babasının atik hareketleriyle uyanmış ve kahvaltı sofrasına taşımıştı.Heres ne olacağını tahmin ediyordu ve tahminini doğrulamak için konuştu "Gine silah antrenmanı mı yapacağız?" babası yüzünde ki geniş gülümseme ile başını bir aşağıya birde yukarıya salladı.kahvaltısını hızlıca yapmaya çalıştı ardından koşarak odasına gitti.Giyinmeden önce güzel odasını bir daha göz gezdirdi; açık gri renkte ki duvarlar, oldukça lüks mavi bir yatak, altta iki üstte de iki tane dolaplı turkuaz çalışma masası, masanın üzerinde gri laptop, kocaman bir kitap dolabı ve yatağının yanında ki ahşap komidin.Hemen kıyafetlerini çıkarıp deri bir bıçaklığını giydi, bu vücudunun hemen hemen her yerini kaplayan bıçak koyulabilen bir deri parçası.İçinde neredeyse her çeşit fırlatılabilir bıçak var; asitliler, zehirliler, çift taraflılar, paslılar ve hafifler.Ardından hemen dolabının alt bölümünde bulunan zırhını giydi, en son olarak ise ne zaman elini atsa bulduğu "Amor" ve "Odio" adında ki gümüş renkli bıçaklarını kontrol etti.Bu bıçaklar ve fırlatılabilir bıçakları ne zaman elini atsa orada beliriyordu.Enerjik bir şekilde babasıyla düello yaptığı odaya girdi.Bu oda bomboş bir odaydı sadece kırıklarla dolu beyaz bir duvar ve kapının eşiğinde duran babasının telefonu.Babasına baktığında tunç savaş zırhını giymiş elinde sıradan bir kılıç ve kalkan vardı.İkisi de savaş pozisyonu aldılar, Heres babasından gelecek baş hareketini bekliyordu, babası çok geçmeden beklenen hareketi yaptı.Heres hızla babasına hucüm etti sert bir darbeyle kalkanına vurdu ama bu sadece Bay Subduce'ü sarstı.Hızlıca birer kahraman gibi savaşıyorlardı, Heres biraz geri çekilip bir iki saniye güç topladıktan sonra babasının kalkanına güçlü bir tekme attı bu tekme babasının duvara yaklaşmasına sebep oldu.Bunu fırsat bilen Heres hızlıca babasının üzerine atlayıp ardı kesilmeyen darbeler indirmeye başladı.Tam babasınına son darbeyi yapacağı sırada babasının telefonu tüm olayın heyecanını öldürdü.Babası kalkanı ile kılıcını bırakıp telefonuna sarıldı.Yaklaşık bir iki dakika boyunca birisiyle konuştuktan sonra nihayet telefonu kapatıp konuşmaya başladı "Heres, yeni okuluna başlıyorsun zaten saat daha altı bile değil hemen hazırlanıp gidelim." Bu sözün ardından Heres derin bir of çekti ardından odasına doğru koyuldu.Kıyafetlerini giyinmesi uzun zaman almadı zaten bu tür zırh giy çıkarlara alışmıştı.Hemen hızlıca odasından çıktı.Bembeyaz ikinci kata baktı ardı ardına sıralanan beyaz kapılar hızlıca altın rengi korkuluğu olan beyaz merdivenlere koştu.Hızlıca salona inip oradan gri modern eşyalı beyaz dolaplı, beyaz masalı ve beyaz duvarlı geniş mutfağa vardı.Şu an mutfakta baş yardımcıları Kate, aşçı Robert ve aşçı yamağı Dorati vardı.Sofraya göz gezdirdi kuş sütü dışında her şey vardı resmen onun dışında sade bir masaydı.Hemen oturdu ve ayak üstü yaptığı gibi her şeyden biraz alıp ağzında ki lokmaları yutmadan salona fırladı.Kapıdan dışarıya çıkarken ağzında ki son lokmayı da yuta bilmişti.Hızlıca arabaya bindi ardından başını arkaya yasladı.Tam kalına bir kitap alıp okumak geldiğinde araba birden fren yaptı.Hızlıca arabandan inip Marc'a el salladıktan sonra okula baktı; beton bir okul dışı alan, koyu turuncu okulu çevrelen duvar, beyazlığını kaybetmiş kapı, mavi üniformalı güvenlik görevlisi, turunculuğunu kaybetmiş iki tane soyunma odası, okulun dış alanının ortasında duran iki pota, mermerden yapılmış tuvaletler ve turuncu bir renkte ki üç katlı okul binası.Tek tuhaf yan dışarıda kimse yoktu hızlıca içeri girdi.En sonunda okulun içine girebilmişti, bir kaç metre uzayan mermerler, ardından sol tarafta bir merdiven sağ tarafa uzayan ve bir çok kapı barındıran bir koridor.Kendi sınıfının yeri tarif edilmişti hemen birinci kattaydı, kapıyı hafifçe tıklaktıktan sonra kapıyı açıp içeri girdi.Dört şerit haline uzanan iki kişilik kahverengi turuncu karışımı sıralar, sıralarla aynı renkte ki kare öğretmen masası, masanın üstünde beyaz vazo içinde mor ve beyaz çiçekler, kalemler koyulan bir kutu, bir kaç defter vardı, tüm sınıf bunlarlardan ve bembeyaz bir yazı tahtasından ibaretti.Yeşil duvarlar ise güneş ışığıyla sınıfa ayrı bir hava katıyordu.Öğretmen yeşil gömleği siyah pantolonu ve topuklu ayakkabılarıyla Heres'in yanına gelip konuşmaya başladı "Evet çocuklar, bu Heres yeni sınıf arkadaşınız hadi ona merhaba diyin." Sınıftan boğuk bir "Merhaba." çıktıktan sonra Herestek yanı boş olan kızın yanına oturdu.Kızın arkaya doğru atılmış sarı saçları, beyaz sütü yazılı pırıl pırıl bir t-shirti, mavi kot pantolonu ve beyaz spor ayakkabıları vardı.Önünde defteri açmış yeşil gözleriyle Heres'e baktı ve konuşmaya başladı "Merhaba, ben Cristina." Heres utanmış gibiydi bu kızda bir şeyler hissediyordu ama aşk değildi bu, Heres güçlükle cevap verdi "Bende Verfilius Heres." Daha fazla konuşmadan kızın yanına oturdu.Aradan bir kaç saniye geçmemişti ki zil çaldı, Kız hemen ayağa kalkıp yürümeye başladı,Heres ise tereddütsüz onu takip etmeye başladı.Sonunda sınıftan çıkıp yanda ki beyaz kapıdan içeri girdiler burası sıradan bir amerikan okulu yemekhanesi idi hemen Cristina ile bir masaya oturdular.

Gözlerini etrafa gezdirdiğinde onlara bakan üç çocuk gördü Heres içinden "Büyük bir ihtimalle yeni geldiğim için bakıyorlardır." diye düşündü.Birden Cristina Heres'in kolunu çekip koşmaya başladı.Heres'in itiraz edecek hatta konuşacak vakti bile yoktu.İtiraz etmeden arkasından koşmaya başladı, yalnızca bir kaç saniye içinde okuldan çıkmışlardı.Hızlıca bir kaç dakika koştuktan sonra nihayet durup bir çöp konteynırının arkasına saklanıp durmuşlardı.Heres telaşla "Ne oluyor?" diye sordu.Cristina hiç bir şey söylemeden işaret parmağını dudağına götürüp birini aradı.Biraz bekledikten sonra Cristina hiddetlice telefonu kapatıp bağırdı "Lanet olsun!" Cristina dudağını ısırdıktan sonra tekrar koşmaya başladı, bu sefer Heres itiraz etmedi.Yaklaşık on dakika koştuktan sonra önlerine lüks beyaz bir koltuk düşmesiyle durdular.Heres koltuğa iyice bakınca onların koltuğu olduğunu anladı.kendine geldiğinde Cristina elinde bir kılıçla eve doğru gidiyordu, Heres'te arkasından geldi.İçeri girdiklerinde Heres küçük dilini yutmuştu, babası üç adet altı metrelik kiklopla savaşıyordu.Cristina hiç tereddüt etmeden kiklopların üstüne atladı.Heres olan bitenin şokunda felç gibi ortada kalmıştı.Kulağını dolduran çığlık ve savaş naralarının yerini toynak sesleri aldı, Heres sesi takip ederek kapının önüne geldi ve dışarıyı süzdü.onlara doğru gelen belden aşağısı siyah, üstü beyaz elinde de çubuk bulunan birisi geliyordu.Adam yaklaştıkça görüntü belirginleşti; kıllı bacaklar, kahverengi toynak, kahverengi yay, sarı sakal ve seyrek saçlar.Heres görüntü karşısında şok olmuştu gelen şoförleri sandığı ama aslında Grenadin ordusunun baş komutanı olan Marc'tı! Marc hızlıca içeri girdi ve eklinde ki yayı kikloplara doğrulttu.Heres birden duyduğu ses karşında endişelenmişti sesin geldiği yere baktığında Cristina yerden kalkmaya çalışıyordu.Cristina son gücünü kullanarak ayağa kalktı ve dişini sıkarak sarmaşıklar çıkarmaya başladı.Sarmaşıklar yavaş yavaş kiklopların ayağının dibine gelip onları yakaladı ve daha hızlı bir şekilde sarmaya başladı.Heres'in gözü bulanıklaşmaya başladı, yüzüne çarpan altın toz ise bayılmasına sebep olmuştu.Heres yavaş yavaş gözlerini açmaya çalıştı, görüntü bulanıktı bambu tavan ve konuşan iki adam "Roma'dan gelen bu mu?" "Evet..."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

Verfilius Heres Subduce  Empty
MesajKonu: Geri: Verfilius Heres Subduce    Verfilius Heres Subduce  Icon_minitimeSalı Mayıs 03, 2011 9:02 am

Rp puanı: 100, tebrikler.


/Admin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
Verfilius Heres Subduce
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Verfilius Heres Subduce
» Heres için...
» Heres'de arar.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Karakter :: Karakter Oluşturma :: Rp Puanı Belirleme-
Buraya geçin: