Sabah uyandığımda ne yapacağımı gayet iyi biliyordum. Artık bir pegasus edinmenin zamanı gelmişti. Hemen giyinip, birkaç şey atıştırdım. Yanıma ne olur ne olmaz diye biraz küp şeker aldım. Kulübeden çıkıp doğruca ahıra gittim. Ahır, ahır kokuyordu ama garip bir şekilde mutluluk verdi bana. İçeri girdiğimde bütün atlar kişnemeye başladı. Birkaç tanesiyse sessizce yatmış bekliyorlardı. Çoğunun sahipleri vardı. Bazılarınınsa yoktu. Gözüme sahibi yok gibi gözüken bir at kestirdim. Asil bir şekilde ayakta duruyor. Diğerleri gibi yatmayı kabul etmiyordu. Çocukluk hayalim bir at sahibi olmak olduğu için bütün at renklerini biliyordum ve bu atın rengi de açık izabeldi. Gözleriyse simsiyah. Atın yanına gelip aşağı baktım ve erkek olduğunu anladım. Çocukluk hayalim bir attı ama karşımda bir pegasus vardı. Sevinçten havalara uçacaktım ama eğer işler düşündüğüm gibi giderse uçan ben pegasus olacaktı. Atın yelesini okşamaya başladım. Bana bakmaya başladı. Cebimde ki küp şekerlerin birazını önüne koydum. Yemeye başlarken ağzındaki yarayı gördüm. Ağzının sağ tarafında üst dişlerinden birinin hemen üstünde düz bir yarık şeklindeydi. “Ee senin kimsen yok mu bakalım?” diye sordum. Hüzünlü bir kişnemeyle cevap verdi. “Sanırım bu kişnemeyi hayır olarak kabul etmeliyim. Eğer istersen arkadaş olabiliriz” dedim. Heyecanlı bir şekilde kişneyince “Ya da daha fazlası, istersen benim pegasusum olabilirsin” dedim. Gözlerime baktığında bunu istediğini anlayıp “O halde sana bir isim bulmak lazım.” dedim. Aklımda bir şeyler vardı. Ağzındaki yara izini gördükten sonra kendinden emin bir sesle “Senin adın Ezio Auditore olacak ve sen benim pegasusum olacaksın” dedim. Tamam der gibi kişnedi. “Tamam, o zaman şimdi sana biraz daha küp şeker verelim” deyip bütün hepsine önüne boşalttım. Hepsini bitirip bana minnettar gözlerle baktı. Uzun bir süre ben konuşup o kişnedikten sonra dışarı bakıp havanın karardığını gördüm. “Şimdi gitmem gerekiyor Ezio ama yarın yine geleceğim” deyip kulübeme doğru yola koyuldum…