Hiç doğru düzgün zaman geçiremez mi bir melez? Her zaman bir olay olmak zorunda sanırım. Bu kanımızda var…
Cumartesi akşam saatlerinde günlük koşumu yapıyordum. Her zaman ahırın yanından geçerken Ezio’ya uğrayıp biraz küp şeker biraz da çilek götürürdüm. Bu geleneğin bu günde değişmemesi için ahıra uğradım. Ezio beni gördüğü anda ayağa kaktı ve yanıma geldi. Yelesini okşayıp getirdiklerimi bıraktım. “Ee nasılsın oğlum görüşmeyeli?” Kişnemeyle yanıt verdi ama ben bu kişnemeden “Hey kaptan, ben sıkıldım buralarda, biraz gezelim mi? Ne dersin?” tarzı bir şeyler çıkardım. “Bende isterim oğlum ama saat geç oldu” diye yanıt verdim. Yine kişnedi ve bence Ezio bu kişnemesinde “Aman be kaptan! İki dakika gezip döneriz. Kimse görmez ve kimse bir şey demez” demek istedi. “Olmaz” dedim ve arkamı döndüm. Tam ahırdan çıkarken üzgün bir şekilde kişnedi. Bu seferde “Lüüütfeenn” demişti sanırım. Arkamı döndüğüm gibi yanına gittim. Kafasını tuttum “Tamam o zaman, uç bakalım süikastçi” dedim. Sırtına atladım. Önce ahırdan çıktık sonra kanatlarını açtı kapadı. Şaha kalktı ve ön ayakları yere değer değmez yeniden havalandı. Kampın sınırından çıktık. Nereye doğru gittiğimizi bilmiyordum ama umursamıyordumda. Ezio bir haftadır bu günü bekliyordu. Ve bu gün onun günü olacaktı. En azından bu saatler. “Nereye oğlum?” diye sordum. Heyecanlı bir şekilde kişnedi. Bu kişnemeden ne anlam çıkaracağımı anlayamadım. Birkaç saat sonra bir dere kenarında inişe geçti. “Yoruldun mu oğlum?” diye sordum gülerek. Bir şey demedi-ya da kişnemedi- bu sefer. Sırtından inmemi bekledi. İnince dereye gidip su içmeye başladı. Ben de yanına oturup çantamdan biraz çilek çıkarıp yemeye başladım. Biraz ona biraz bana paylaştırmıştım çilekleri. Karnımı doyurmuştum ve kalkma zamanının geldiğini düşünüyordum. “Hadi Ezio kampa dönelim” dediğim anda “Artık oraya dönemeyeceksin melez” diye bir ses geldi kulağıma. Ama nasıl bir ses. Sanki bir opera şarkıcısının ağzına vuvuzela yerleştirilmiş gibi bir ses. Arkamı döndüğümde yüzlerinde maske, ellerinde de beyzbol eldiveni üç tane canavar gördüm. Ezio’ya bakıp “Üç tane mi? Ben hallederim, sen çilek yemeye devam et” dedim ve kılıcımı çektim. Canavarlarda sırtlarından beyzbol sopalarını çıkardılar. İlk hamleyi canavarlardan beklemeye başladım. Beyzbol sopası kafamın üstünden geçtiğinde canavara garip bir şekilde baktım ve “Hadi ama dostum daha iyisini yapabilirsin” dedim. Bu onu kızdırmış olmalı ki karnıma doğru garanti bir hamle yaptı. Hızlıydı ama benden hızlı değildi. Hemen geri çekildim ve boş kalan karnına kılıcımı sapladım. Canavar toz olmuştu. “Sıradaki!” diye bağırdım ve yeni gelen canavarı inceledim. Aslında teker teker gelmeleri beni şaşırtmıştı ama şüphesiz hepsi birden saldırırsa işim daha zor olurdu. Bu sefer ilk hamleyi ben yapmıştım. Kılıcımı canavara yukarıdan savurdum, hamlemi karşılayınca kendi etrafımda dönüp bir kere daha savurdum kılıcımı. Yine karşıladı hamlemi. Sağdan kılıcımla vururmuş gibi yaptım. Beyzbol sopasını kaldırdığı anda Hidden Blade’imi boğazına sapladım. “Ve sen!” dedim canavara bakarak. Canavar önce bana baktı sonra arkamda duran başka bir şeye baktı. Gözlerinde ani korku ifadesiyle birlikte arkasına bakmadan kaçmaya başladı. Neden korktuğunu merak edip bende arkamı döndüm. 20’li yaşlarda bir insan elinde dev gibi bir kılıçla simsiyah bir pegasusun üstünde oturmuştu. Adam bana doğru yavaşça yürümeye başladı. Her attığı adımda iskeleti değişiyordu. Pegasusuma doğru koştum ve “Hadi oğlum!” diye bağırdım. İskelet adam da kendi pegasusuna atlayıp bizi takip etmeye başladı. Pegasusu şu ana kadar gördüğüm bütün pegasuslardan daha hızlı ilerliyordu. Nedenini yanıma gelince anladım. Pegasus canlı değildi. Ölü olmalıydı ama iskeletleri yoktu. Simsiyah sanmamın nedenide gecenin siyahıyla pegasusu karıştırmış olmamdı. Adam yanıma geldiğinde kılıcımı savurdum. Adamın içinden geçmişti kılıcım. Şimdi hapı yuttum derken iskelet adamsaydamlaştı ve atıyla beraber gözden kayboldu. Etrafı görme fırsatım olmuştu bir süreliğine Los Angeles’ta olmalıydım. Bir saat geçmişti ki melez kampının sınırları görünmeye başladı. Bir anda karşımda iskelet adam belirdi ve yüzüme yumruk attı. Ezio’dan düşerken acısız bir ölüm umuyordum. Bunun yerine sırtımda kemiklerimin kırıldığını,kaslarımın birbirinden ayrıldığını hissettim. Ağzımda burnumdan akan kanın tadıyla gözlerimi yumdum.
Devamı Revirde…