Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Tesadüfler ve İtiraflar | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| Konu: Tesadüfler ve İtiraflar Perş. Nis. 21, 2011 9:11 am | |
| Kulübedeki herkesin yatmasını beklerken, zaman geçmek bilmiyordu sanki. Siyah sırt çantası, giderken yanında alacağı şeylerle doldurulmuş bir şekilde köşede bekliyordu. Eşofmanını giymiş Katherine ise sabırsız bir şekilde ayağını yere vurmak ile meşguldü. Labirente gitmeyi kafasına koyduğundan beri kimseye çaktırmadan gitmek için planlar yapıp duruyordu. Her ihtimale karşı, not bırakmayı ihtimal etmemişti tabi ki de. İlk defa labirente tek başına inecekti. Aslında, ikinci inişi olacaktı ama ondan daha fazla inip, hala tek başına inmeye cesaret edemeyenler vardı. Uzandığı yatağından kalktı ve çantasındaki yiyecekleri son kez kontrol etti. Kılıcı, mızrağı yanındaydı. Mavi ışıltılar saçan kolyesini de taktıktan sonra, kulağını kapıya dayayıp, kalan son kişinin de odasına gidişi dinledi. Yüzünde beliren zafer gülümsemesi ile çantasını aldığı gibi odasından çıktı. Merdivenlerden hızlı bir şekilde inerken, gürültü yapmamaya dikkat etti çünkü biri ile karşılaştığı anında, sırtındaki kocaman çanta ile ne yapacağı hakkında en ufak bir bahanesi bulunmuyordu. Kimsenin onu fark etmediğinden emin olunca rahat bir nefes aldı ve akvaryumdan onu izleyen süs balıklarına gülümseyip, son bir kez içeriye baktıktan sonra dışarı çıktı. Artık alışkanlık haline getirdiği gibi temiz havayı içine çektikten sonra, kulübenin arka tarafından dolaşıp, ormana girdi. Ormanın geceleri ürkütücü olduğunu söyleyenleri duymuştu ama aslında hiç korkunç değildi. Hatta Diana'nın, Ay'ın ışığını her tarafı aydınlatmak için oldukça parlak tuttuğuna yemin edebilirdi. Bu onun bir kez daha rahatlamasını sağlarken, bir süre daha yürüyüp, Zeus Yumruğu'na vardı. Marcus ile arkadaşını kurtarmak için labirente indikleri zamanı hatırlayarak, labirentin girişini buldu. Hafızasında yer edinmiş üçgen işareti bulduğunda ona bastırdı ve açılan girişi izledi. Şimdiden heyecanlanmaya başlamıştı bile. Çantasını, ellerindeki tüm kan çekilene kadar sıkı bir şekilde tuttuktan sonra, dizlerini büktü ve siyahlığa doğru atladı. Ayakları zemine bastığında, bir anda etki eden basınç ile dişlerini sıkarken, zor da olsa ayağa kalkabildi. Başını kaldırdığında, giriş kapanmadan önce son bir kez yıldızlı gökyüzünü gördü. Bu biraz moralini bozmuştu ama kararlıydı bir kere. Macera istiyordu. Her iki kampın da monotonluğundan sıkılmıştı. Labirent ise macera aramak ve ölmek isteyenler için en iyi yerdi. Gülümsedi ve kendine cesaretlendirici sözler söyleyerek ilerlemeye başladı. Şu an yalnız olduğu için içten içe seviniyordu. Birinin onu böyle görmesine kesinlikle dayanamazdı. Üstelik yer değiştiren duvarları ve duyduğu canavar seslerine verdiği tepkiler düşünülürse. Bunu hiç düşünmemişti. Macera istediği doğruydu ama ne tür bir macera istiyordu? Geri dönüş yolunu bulacağı bile kesin değildi. Bir anda arkasını döndü. Belki de buraya hiç girmemeliydi. Ama girişi kaybetmişti. Duvarlar o kadar sık değişiyordu ki ne yapacağını şaşırmıştı. Adımlarını geri geri atarken, bir bedene çarptığını hissetti. Anında kılıcını çıkarıp çarptığı kişinin boğazına doğrulttu. "Sen de kimsin?" | |
| | | Drake Tyrell Stanislaus Zeus'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 1178 Kayıt tarihi : 15/04/11
| Konu: Geri: Tesadüfler ve İtiraflar Perş. Nis. 21, 2011 10:49 am | |
| Kardeşi Marcus'a belki de yüzüncü kez "Bak, inan bana başımın çaresine bakabilirim." dedikten sonra, kendini Zeus kulübesinden dışarı atıp kapıyı arkasından hışımla kapattı. Çıkan çarpma sesi, adeta tüm kampta yankılanmıştı ama buna aldırış edecek değildi. O, agresifliği dillere destan Drake'ti ve hep de öyle kalacaktı. Birkaç dakika önce yere fırlatmış olduğu çantasını alarak, içinde kırılan bir şeylerin olup olmadığına baktı. Şanslıydı çünkü nektar şişesi, dayanıklı çıkmıştı. Sanki bir canavarla karşılaştığında çantasındaki nektarı hatırlama ihtimali olacakmış gibi, onu birkaç parça ambrosia ile birlikte yanına almayı ihmal etmemişti. Melez Kampı'nda etraf resmen zifiri karanlıktı. Gecenin saat kaçıydı, bilmiyordu. Belki aldığı alkolün de bu bilinçsiz halinde etkisi vardı. Birkaç kez gözlerini kırpıştırdıktan sonra, az önceki haline oranla biraz daha sakinleşmiş olduğunu hissederek kamp meydanında ilerlemeye başladı. Üzerinde siyah bir kanvas pantolon ile siyah bir tişört vardı. Bu haliyle, sıradan bir hırsıza çok benzediğinin farkındaydı. Adyali'nin çoraplarından birini yürütüp kafasına geçirmemiş olduğu için kendine kızdı. Suratına yerleşen çarpık gülümseme eşliğinde, adımlarını hızlandırdı. Bu gece, kardeşlerinin tüm çabasını sonuçsuz bırakacak ve Melez Kampı'ndan kaçacaktı. Büyük ihtimalle kampın müdiresi Athena'ya çoktan haber uçurulmuştu ve giriş kapısı şu anda Harpyalar tarafından tutuluyordu ama Drake için bunlar sorun değildi. Normalde sesli çıkışları severdi ama bu gece, kimsenin, hatta Bilgelik Tanrıçası'nın bile aklına gelmeyecek bir yeri, ormandaki labirent girişini kullanacaktı. Gülümseyerek ormanın içindeki ilerleyişini sürdürdü. Ay bugün, sanki her zamankinden daha parlaktı. Belki de Tanrıça, onun kamptan kaçışına yardımcı olmak için, bilerek daha fazla ışık saçıyordu dünyaya. İlerlemeyi sürdürürken, kendisinden çıkmadığına emin olduğu bir hışırtı duyarak bir anda irkildi. Bu ormanda tehlikeli canavarların ve daha beter şeylerin kol gezdiğini iyi biliyordu ama hayatı tehlikede olsa melez refleksleri sayesinde bunu bir şekilde hissederdi. Hayır, anladığı kadarıyla az önce işittiği ses bir meleze aitti. Acaba aşırı korumacı kardeşlerinden biri tarafından izleniyor muydu? Büyük ihtimalle o sesi çıkaran kişi, onun için endişe ediyor ve gittiği yeri öğrenmeye çalışıyordu. Bu Drake'i biraz sinir etmişti. Yalnız kalmak istediğinde bunu başaramamak, ona göre değildi. Yeni öğrendiği bir numarayı kullanmaya karar vererek, etrafının yoğun bir sis bulutuyla kaplanmasını sağladı. O, önünü rahatlıkla görebiliyordu ama çevresindeki kimse onu ne kadar çabalasa da göremeyecekti. Hızını öncekinin iki misli arttırarak neredeyse koşar adımlarla Zeus Yumruğu'na vardı. Daha önceden labirentin girişini öğrenmiş olduğu için şanslıydı. Delta şeklindeki işarete dokunarak giriş kapısının aralanmasını sağladı ve kısa bir tereddütün ardından içeri girdi. Kulübesinden ilk çıktığında dışarıyı karanlık bulmuştu ama şimdi labirente girince, az önce 12 güneşinin altındaymış gibi hissetmeden edemiyordu. İnsanın hiçbir şey görememesinin nasıl bir şey olduğunu bir anda anladı. Bir tavsiye üzerine yanına almış olduğu el fenerini zor da olsa çantasının içinden bulup çıkardı ve açtı. Fenerin ışığı nedeniyle ilk başta irkildi ama sonra çıkardığı aydınlığa alışabilmeyi başardı. Tünellerin içinde temkinli ve sessiz adımlarla ilerlemeye başladı. Etrafın sürekli değiştiğini ve bu labirentin tıpkı onun gibi canlı olduğunu, içeride ormandakileri aratacak birçok canavar bulunduğunu biliyordu ama hepsiyle başa çıkmaya hazırdı. Kılıcı her zamanki gibi kınındaydı, kalkana dönüşebilen kol saati de sol bileğindeydi. Bir süre daha ilerleyişini sürdürdükten sonra, ona doğru gelen hava akımı nedeniyle olduğu yerde kalakaldı. Tedbir amaçlı fenerinin ışığını kapattı ve saatinin kılıç halini almasını sağladı. Tam arkasına dönecekken biri ona çarptı ve sonra çevik bir şekilde kılıcını boğazına dayadı. Drake korkudan ne yapacağını şaşırmışken konuşup "Sen de kimsin?" diye sordu. Bir anda rahatladığını hissetti çünkü bu sesin sahibini, nerede olsa tanırdı. Derin bir nefes aldıktan sonra kılıcını yere attı ve "Benim Kate." cevabını verdi. Amphitrite kızının onu tanıması için, bu cevabın yeterli olduğunu düşünüyordu.
| |
| | | Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| Konu: Geri: Tesadüfler ve İtiraflar Perş. Nis. 21, 2011 10:45 pm | |
| Sesi duyması bile yetmişti kılıcı tuttuğu kişinin kim olduğunu anlamasına. "Drake!" Diye bağırıp, kılıcını bıraktığı gibi sarıldı ona. Labirente birini bulduğu için sevinmişti. Ona işkence bile yapsalar itiraf etmeyecekti ama yalnız olmak, bu kadar karanlık bir ortamda, hiç de ona göre değildi. Normalden biraz daha uzun sürmesine rağmen, hiç de şikayetçi olmadığı sarılmayı kesip, çevresine bakındı. Drake ile karşılaştığı için sevinmişti tabi ama başkalarının olmasını istemiyordu. Sonuçta onun bu halini görürlerse, resmen utançtan labirentten çıkamazdı. Başka kimsenin olmadığına emin olunca rahat bir nefes aldı. Kılıcını düşürdüğü yerden alırken, az önceki tavrı aklına geldi ve yüzü yeniden kızardı. Labirentin karanlık olmasına sevinmişti birden. Yüzünün kızarıklığını saklamak için harikaydı. Drake'in elindeki feneri görene kadar. Anlaşılan o, Katherine'den daha hazırlıklıydı. İkinci gelişi olmasına rağmen, bir fener almadığı için kendine kızdı. Drake ilk gelişi olduğu halde yanında bir fener getirmişti! O yanına kaybolma ihtimaline karşı biraz yiyecek, ambrosio, nektar, hançer tarzı şeyler almıştı. Çantasında eksik olan tek şey bir fener denilebilirdi. Aslında, bir açıdan bakınca, Drake ile karşılaşması iyi olmuştu. En azından labirentin karanlık ortamında, önünü görme çabaları ile ilerlemek zorunda olmayacaktı. Kendisine kızmayı bırakması gerekiyordu. Drake'i gördüğü anda ne tepki vereceğini şaşırmıştı sadece. Toparlanmaya çalışırken, bir süre ne söyleyeceğini bilemeyerek oyalandı. Drake'in şu ana kadar sessiz kalmış olmasına şaşırmıştı aslında. Sonunda oyalanmayı bırakıp ona döndü. Bir şey söyleyecekmiş gibi ağzını açıp kapattı. Konuşamıyordu. Aklına konu gelmediğinden değildi konuşmama sebebi. Konuştuğunda, tuhaf bir şeyler söylemekten korkuyordu. Bazen kendini tutamayıp bazı şeyleri söylerdi ve bunun geri dönüşü olmazdı. Bunu kimseye itiraf edemeyecek kadar onuru vardı ama Drake'den hoşlanmaya başlamıştı. Saçmalamaktan korkmasının sebebi buydu. Bu yüzden yüzünde minik bir tebessümle, konuşurken söyleyeceği kelimeleri önce zihninde seçerek konuşmaya başladı. "Demek sen de benim gibi labirente tek başına indin. Üstelik fenerin var." Bir an için, Drake'in elindeki fenere baktı. "Senin fenerin olduğuna ve benim olmadığıma göre, iste ya da isteme benden kurtulamazsın. Birlikte takılacağız. Yoksa buradaki bir şeye takılıp düşeceğim ve utançtan labirentten çıkamayacağım." Rahat bir nefes aldı. Şu ana kadar saçma bir şey söylememişti. Sesinde şaka yaptığını belli eden ton yüzünden, bu duruma ne kadar sevindiğini gizleyebiliyordu. Kaybolsa bile umurunda olmayacaktı çünkü Drake yanındaydı. O bunları düşünürken yakınlardan gelen canavar sesleri, kılıcını çıkarmasına sebep olurken mutluluğu anında yok oldu. İçeri girer girmez ya da Drake ile doğru düzgün konuşamadan bir canavarla karşılaşmak istemiyordu. [color:db7a=99CCFF]"Benimle gel." Dedi onu kolundan çekiştirirken. "Bunlar sadece sıradan cehennem tazıları. Derinlerde çok daha zorlayıcı canavarlar var." Bu söylediği doğruydu aslında. Artık minotor burada olmasa bile, ondan çok daha zorlayan canavarlar olduğunu duymuştu. Henüz bir canavarla karşılaşmak için erken olduğundan, Drake ile sohbet de edebilecekti. "Peki... Sen neden labirente indin?" | |
| | | Drake Tyrell Stanislaus Zeus'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 1178 Kayıt tarihi : 15/04/11
| Konu: Geri: Tesadüfler ve İtiraflar C.tesi Nis. 23, 2011 10:23 am | |
| Katherine "Drake!" diye bağırdıktan sonra elindeki kılıcı atıp ona sarıldığında, bir anlığına bayılacağını hissetti. Sonra hemen kendini toparlayıp, sarılmasına karşılık verdi. Katherine beklediğinden biraz daha uzun bir süre sonra kendini Drake'den uzaklaştırdığında, telaşla yanında bir arkadaş getirip getirmemiş olduğuna baktı. Şanslıydı ki Katherine karşısına tek başına çıkmıştı. Yoksa, bu minik karşılaşma seramonisinin kampın her bir köşesinde abartılarak anlatılacağından emindi. Belki de Katherine'e olan duyguları nedeniyle işi abartıyordu ama yine de, burada baş başa oldukları için sevinmişti. İçerisi karanlık olduğu için Katherine'in yüzünü net bir şekilde göremiyordu ama fenerin ışığını doğrudan kızın suratına tutarak onu rahatsız edecek de değildi. Drake konuşması gerektiğini biliyordu ama sanki ağzı düğümlenmişti ve hiçbir şey söyleyemiyordu. Onun karşısında utanç verici bir duruma düşmüş olduğunun farkındaydı ama az önceki minik şok, Drake'i sarsmıştı ve konuşamıyordu. Neyse ki Katherine onun gibi ruhunu teslim etmemişti ve hala rahatlıkla konuşabiliyordu. Onun el feneriyle ilgili söylediği sözler üzerine kendine hakim olamayarak gülümsedi. Katherine son cümlesini şakasına söylemişti ama Drake yine de feneri yanına almış olduğu için kendi kendine mutlu oldu. Aslında, Katherine genellikle ciddi bir Romalı melez olduğundan, feneri olmasa Drake'i orada bırakıp yolculuğuna tek devam edebilirmiş gibi hissetmişti. Labirentte hiç ummadığı halde görmeyi en çok istediği kişiyle karşılaşmış olması, ona kaderin gücünü bir kez daha ıspatlamıştı. Drake boş boş tam olarak göremediği Katherine'e bakarken, etraflarında birkaç canavar hırıltısı yankılandı. Eğilip az önce yere atmış olduğu kılıcını aldı ve saldırıya karşı hazır bir pozisyona geçti. Yanında duran Kate, ona göre çok rahattı. Onunla gelmesini söyledikten sonra Drake'i kolundan çekiştirdi ve ardından da "Bunlar sadece sıradan cehennem tazıları. Derinlerde çok daha zorlayıcı canavarlar var." açıklamasını yaptı. Drake daha önce hiç labirente gelmemiş olmasına rağmen, derinlerde ne tür canavarlarla karşılaşabilecekleri hakkında rahatlıkla tahminler yürütebiliyordu. Yavaş yavaş labirentin içlerine doğru ilerlemeye başladıkları sırada Katherine "Peki... Sen neden labirente indin?" diye sordu. İşte bu, Drake'in korktuğu bir soruydu. Kamptan kaçmak için bunu yapmış olduğunu söylemek, artık Melez Kampı'nda kalmak istemediğini anlatmak istemiyordu. Nedenini bilmese bile bunları kendine saklaması gerektiğini düşünüyordu. Aslında, bu kadar saçma bir sebep yüzünden labirente inmiş olmasının sorgulanması, onu sıkıntıya sokabilirdi. İşi şakaya vurmak istediğinden "Gizli bir görev için." diye fısıldadı ve sonra da fazla ses çıkarmamaya özen göstererek kahkaha attı. Bu şakasının düzgün bir cevap beklemekte olan Katherine'in fazla hoşuna gitmediğinden emindi ama yapabileceği bir şey yoktu. Onun sert bir cevap vermesine fırsat tanımadığı için hemen "Peki... Seni buraya hangi rüzgar attı?" diye sordu. Romalı ve tehlikesever melezler bile haftada bir labirentte macera yaşamaya çıkmazdı ve Drake, Katherine'i buraya getiren önemli bir sebep olduğunu düşünüyordu.
| |
| | | Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| Konu: Geri: Tesadüfler ve İtiraflar C.tesi Nis. 23, 2011 11:01 pm | |
| Drake, labirente giriş sebebini söylediğinde şaşırmıştı. Henüz yeni gelmiş bir meleze nasıl bir özel görev verileceğini merak etmişti. Ona şu nefret ettiği kampta verilen tek görev, sıradan ve korkak bir melezi, çocuk oyuncağı olan canavarlardan kurtarıp sağlam bir şekilde kampa ulaştırmaları olmuştu. Tam ona özel görevinin ne olduğunu soracakken Drake'in, kendisinin burada ne aradığı sorusu ile sustu. Kulübesinde, kendisine tekrarladığı gibi, sadece macera için, demek istiyordu ama bu onu biraz da olsa deli konumuna düşürürdü. Görev için bile labirent pek tercih edilen bir yer olmamasına rağmen, o eğlence için indiğini söyleyecekti. Dürüst olmaya karar verdi. Zaten şu ana kadar en iyi becerdiği şey, çoğunlukla onun başını belaya sokan açık sözlülüğü olmamış mıydı? "Belki bir şekilde Roma Kampı'na açılan labirentteki lanet kapılardan bulurum da, evime dönerim diye düşünmüştüm." Dedi yüzü kızararak. Buraya gelirken macera için olduğunu söyleyerek kendini kandırmıştı sadece. Asıl isteği başkaydı onun. İçten içe labirentte yürürken, bir şekilde Roma Kampı'na açılan kapıyı bulmak istiyordu. Yunanlıların kampında bir sürü arkadaş edinmişti ve onları bıraktığı için üzgündü. Yine de, onları ara sıra görmeye gelebileceğini düşünmüştü. Her ne kadar bunun olacağına pek inanmasa da, denemekten bir zarar gelmezdi. Drake'in, hala konuşmamış olması, çok az da olsa telaşlanmasına sebep oldu. Labirente girerken, aklında bir tek Roma Kampı vardı. Gidip gitmemeyi düşünürken, aklına hep onu bir daha görüp göremeyeceği gelmişti. Sonra rahatlayarak, bu kampta sadece Roma Kampı'na hazırlık olsun diye kaldığını hatırlamıştı. Ama ne kadar kalacağına dair en ufak bir fikri olmadığı şimdi aklına geliyordu. Başını öne eğdi ve fenerin aydınlattığı yolda, karşılarına onları fark eden bir canavar çıkması için annesine seslenmeye başladı. Ama anlaşılan Tanrılar, onların, daha doğrusu Katherine'nin düştüğü durumu eğlenceli buluyordu çünkü yol, ıssızlığını bozmamıştı. Canavarların sesleri bile uzaktan geliyormuş gibi geliyordu. Belki de sadece o böyle düşünüyordu. "Aslında..." Diyerek toparlamaya çalıştı az önce söylediği şeyi. Aklında toparlayacak bir şey de gelmiyordu. Aslında, bir anda neden bu kadar paniklediğini de bilmiyordu. Tek yapması gereken, her zamanki sakin ve hazır cevap haline dönmesiydi. "Özel görev verildiğini söyledin. Yeni gelen bir meleze, her ne kadar Romalı ve Jüpiter oğlu olsa da, özel görev verildiğini hiç duymamıştım. Roma Kampı bile göndermez. Sana, labirente girmeni gerektirecek nasıl bir görev verdiler ki? Yanlış anlama. Sadece... Belki yardım edebilirim diye soruyorum." Konuyu değiştirmesi onun açısından iyi olmuştu ama fenerin yüzüne yansıyan hafif ışığında bile bu sorusunun Drake'i hazırlıksız yakaladığını görebiliyordu. Bu biraz meraklanmasına yol açarken, içten içe konuyu değiştirebildiği için seviniyordu. O panik anından çıktığı için de rahatlamıştı. O anlar düşünemiyor, sadece saçmalıyordu. İç düşüncelerini bir kenara bıraktı ve cevap vermek üzere olan Drake'in karanlıkta fenerin ışığı ile görebildiği yüzüne doğru döndü. | |
| | | Drake Tyrell Stanislaus Zeus'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 1178 Kayıt tarihi : 15/04/11
| Konu: Geri: Tesadüfler ve İtiraflar Paz Nis. 24, 2011 12:24 am | |
| Labirente giriş sebebini öğrendiğinde, Katherine ile burada karşılaşmasaydı belki de onu bir daha hiç göremeyecek olduğu, bir anda aklına dank etti. Hem şok olmuş, hem labirente indiği için kadere minnet duymuş, hem de içten içe sinirlenmişti. Sinirlenmişti çünkü Katherine'in ona hiçbir şey söylemeden gitmeye karar vermesi, gücüne gitmişti. Neden böyle hissettiğini bilmiyordu ama içinde ufak çaplı fırtınalar baş göstermişti. Konuşamadı, diyecek doğru birkaç kelime bulmakta belki de ilk kez bu kadar zorlanıyordu. Kate'in ona bilgi vermeye mecbur olmadığını bilmesine rağmen bunu yapmadığı için ona kızması çok saçmaydı. Labirentin karanlığının suratındaki ifadeyi gizlediğini umdu çünkü düşüncelerini ona yansıtmamaya karar vermişti. Bu, Drake'i komik duruma düşürmekten başka hiçbir şeye yaramazdı. Aslında onun Roma Kampı'na gideceğini duymak, içindeki bir başka özlemin harekete geçmesini sağlamıştı. Drake de Romalı bir melezdi ve ait olduğu yeri daha önce hiç görmemişti. Kendini geliştirmek ve gerçek bir kahraman olmak için Yunanların Melez Kampı'na getirilmiş, buraya bir nevi hapsolmuştu. Kamptan kaçarken aklında, gerçekten olması gerektiği yere gitmek yoktu fakat Katherine'in sözleri içinde yeni bir umut ateşinin yanmasını sağlamıştı. Geldikleri kampta labirentin bir girişi varsa, gitmek istedikleri kampta da bir girişi olmalıydı. Aklındaki düşüncelerin hızlı bir şekilde seyrini değiştirmiş olması, sakinleşmesini sağladı. Katherine'in yaptığında sinirlenmesini gerektirecek bir şey yoktu çünkü o haklıydı. Bu yaptığı fevri, düşüncesizce ve aşırı derecede riskliydi ama bunlar için onu yargılayamazdı; O da kendisi gibi bir Romalıydı. Uzunca bir süre ikisi de sessizliğini koruduktan sonra Katherine "Aslında..." dedi. Fakat cümlesinin devamını getiremedi. Drake nedense onun biraz heyecanlanmış olduğunu hissetmişti. Bunu, labirentin karanlık koridorlarına ve zaman zaman duydukları canavar seslerine yordu. Aslında, Drake de heyecanlanmıştı ama kendi heyecanının etraflarındaki hiçbir şeyle alakası olmadığını biliyordu. Onu heyecanlandıran, burada Katherine ile birlikte olmasıydı. "Özel görev verildiğini söyledin. Yeni gelen bir meleze, her ne kadar Romalı ve Jüpiter oğlu olsa da, özel görev verildiğini hiç duymamıştım. Roma Kampı bile göndermez. Sana, labirente girmeni gerektirecek nasıl bir görev verdiler ki? Yanlış anlama. Sadece... Belki yardım edebilirim diye soruyorum." dedi Katherine. Onun sözleri üzerine iyiden iyiye telaşlanmıştı. Kate bu sefer onu hazırlıksız yakalamıştı. Aslında, bunu daha önce de yaptığı olmuştu. Bir cevap vermeye hazırlanırken Katherine ona doğru döndü. İçerideki karanlığa rağmen şu anda onun parlak gözlerine baktığından emindi. Karşısındaki kızın ifadesinde merak vardı. Drake kısa bir süre vereceği cevabı düşündükten sonra, gizemli ve sinir bozucu çocuğu oynamaya karar verdi. Ona çok gizli bir sır veriyormuş edasında Katherine'e yaklaşmasını işaret etti ve sonra da az önceki gibi fısıldayarak "Benden kamptan kaçmış olan bir melezi bulmamı istediler. Melezin Romalı bir kız olduğunu da söylediler." dedi. Sonra, her şey bir anda aklına gelmiş gibi sesine heyecanlı bir ton katarak "Şu işe bak Kate, sen Romalı bir kızsın!" diye ekledi. Ardından etraflarındaki canavarları veya nerede olduklarını unutarak seslice kahkaha attı. Katherine'in cevap vermesine fırsat tanımadan konuşmasını devam ettirmesi gerektiğini düşündü ve "Buraya gelme sebebimi boşver ama iyi ki gelmişim. Yaptığının büyük delilik olduğunun farkında değilsin sanırım. Sen, burada bana rastladığın için şanslısın." dedi. Son söylediği cümle üzerine o da Katherine de güldü çünkü ikisi de asıl şanslı olanın Drake olduğunun farkındaydı. Kampa yeni gelen ve henüz kılıç tutmayı yeni öğrenmiş kişi Drake'ti. Katherine ise yılların tecrübesine sahip bir savaşçıydı. Son söylediği sözlerin onun dikkatini biraz dağıtacağını ve buraya asıl geliş amacını sorgulamaktan vazgeçeceğini umdu.
| |
| | | Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| Konu: Geri: Tesadüfler ve İtiraflar Paz Nis. 24, 2011 10:59 am | |
| Drake'in son söylediği şeyde gülmüş olmasına rağmen, aklı onun az önce gösterdiği davranışta kalmıştı. İçinden bir ses, şu anda kadar ona göstermediği farklı bir tarafı olduğunu söylüyordu. Biraz sinir bozucuydu. Ama Katherine'ni rahatsız etmesi gerekecek şey, aslında neredeyse gülmesine yol açacaktı. Katherine'nin henüz belli etmediği, herkesi kendine gıcık eden bir yönü vardı. Yine de, ne olursa olsun bunu göstermemeye kararlıydı. Gülümsemesi yavaşça yüzünden kaybolurken, yeni bir şey aklına geliyordu. Drake ondan bir şeyler saklıyordu. Labirente inmesinin asıl nedenini söylememişti ve bu biraz sinirlendirmişti Katherine'ni. Neden ondan bir şeyler saklıyordu ki? Drake ona hesap vermek zorunda değildi, bunun farkındaydı ama içten içe bu durumdan rahatsız olmuştu. Yine de bu durum üzerinde fazla düşünmemeye karar verdi. Drake ile karşılaşmıştı ve onun labirente inmekteki niyeti ne olursa olsun şu anda birlikte ilerliyorlardı. Bu onun kızgınlığının yok olmasına ve yüzünde hafif bir tebessümün belirmesine sebep olurken bir şeyler söylemesi gerektiğini düşünerek, duygularını sesine yansıtmadan yapmacık bir neşe ile konuşmaya başladı. Az önceki düşüncelerinden dolayı oluşmuş heyecanını böyle gizleyebilmiş olacaktı. "Sana rastladığım için gerçekten şanslıyım o zaman. Fenerin olmasını diyorum tabi ki de. Yoksa karanlıkta ayaklarımın bulduğu her taşa takılıp düşecek, sonra da vücudumdaki bölümlerin her yerini yaralayacaktım." Ona bakmamak için tuhaf bir çaba harcarken, labirente önceki gelişinde olanları düşünüyordu. En eski kısıma çağrılmış, Tanrıların Romalı hallerinin heykellerinin olduğu, değişik bir bölüme gelmişlerdi. Satürn'ün orada olması biraz komik gözükmüştü ama orada bulunmasının asıl sebebini hiç araştırmak gibi yararlı bir şey yapmamıştı. Canını kurtarma derdinde olduğunu biliyordu ama daha sonra da hiç düşünmemişti. Roma Kampı'na açılan labirent girişi oradaydı! Bu Aaron'u da, ölen melezleri de açıklıyordu. Satürn'ün orada bulunma sebebini de. Bir anda durdu. Deminden beri ilerledikleri bu yolda, orayı gerçekten bulma şansları olduğunu anlamıştı. "Dur. Drake! Jüpiter aşkına! Roma Kampı'nın girişinin nerede olduğunu biliyorum!" Onun bu ani çıkışı karşısında şaşırdığını görebiliyordu ama o an bu umurunda bile değildi. Evine dönebilirdi. Drake'in dövme edinmesini sağlayabilirdi. En önemlisi, onun asıl yuvasını, ona tanıtabilir, Lupa ile konuşup o yokken olanlar hakkında rapor alabilirdi. Aaron'un sağlık durumunu görebilir, en yakın dostu ile konuşabilirdi. Küçük çocuklar gibi yerinde zıplamak, sonunda bu bu yunan kampından kurtulabileceği düşüncesi ile oynamak istiyordu. Ama son anda yanında Drake olduğunu hatırlayıp kendini kontrol etmeyi başardı. Fazla ilerlememiş olduklarının farkındaydı. En azından, eğer şanslılarsa ve Kader Tanrıçaları izin verirse, orayı bulabilecek gibi görünüyordu. Adımlarını hızlandırarak, hatta bir an için yanındaki Drake'i bile unutarak onları içine almış, klostrofobik hislere yol açan duvarlara doğru ilerledi ve onları incelemeye başladı. Hayatındaki en saçma şeyi yapıyordu ama bu duvarlarda görmeyi umduğu şeyi görene kadar vazgeçmeyecekti. Aaron ile çıkışa ulaşmaya çalışırken, duvara yaslandığında, yarasından akan o sıcak sıvının bıraktığı iz. Gözlerini kısarak ilerliyor, bir iz bulmaya çalışıyordu. Böyle giderse kaybolacaklarını da biliyordu. Onu izleyen Drake'in ayak sesleri dışında bir şey duyulmamaya başlayana kadar böyle devam etti. Bulamamıştı. Hayal kırıklığı ile yere çökerken, değişen duvarların ve canavarları duymaya çalıştı. "Bir ara gerçekten oraya gidebileceğimizi düşündüm. Anlaşılan yanılmışım." | |
| | | Drake Tyrell Stanislaus Zeus'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 1178 Kayıt tarihi : 15/04/11
| Konu: Geri: Tesadüfler ve İtiraflar Salı Nis. 26, 2011 11:21 am | |
| Söylediklerinin Katherine'in düşüncelerini başka bir seyre sürüklediğini tahmin ederek mutlu olmuştu fakat, başta kendi surat ifadesini gizlediğini düşündüğü için sevdiği karanlık, artık sinirlerini bozmaya başlamıştı çünkü yanındaki kızın aklından neler geçtiğini öğrenmeyi çok istiyordu. Sinirle, aslında kampta bunu yapabilen bir melez olduğunu hatırladı. Bilgelik Tanrıçası'nın Lucianna ismindeki kızı, gerçekten de zihin okuyabiliyordu. Şu anda Drake öyle bir güce sahip olabilmek için her şeyinden vazgeçebilecek durumdaydı. Birkaç kez Katherine'e 'Ne düşünüyorsun?' diye sormak istediyse de, cesaretini toplayıp bunu yapamadı. Bir süre sonra hep yaptığı gibi aradaki sessizliği bozmak için "Sana rastladığım için gerçekten şanslıyım o zaman. Fenerin olmasını diyorum tabi ki de. Yoksa karanlıkta ayaklarımın bulduğu her taşa takılıp düşecek, sonra da vücudumdaki bölümlerin her yerini yaralayacaktım." dediğinde, Drake ona minnettar kalmıştı. Aslında, söylediği şeylere içerlemesi, elindeki minik fenerin ondan daha değerli olmadığını söylemesi veya bozulması gerekiyordu ama Katherine'in ağzından çıkacak hiçbir sözün onun bozulmasına neden olamayacağını düşünüyordu. Bu sözler üzerine yalnızca gülümsedi. Kate haklıydı, büyük ihtimalle son yüz -belki de iki yüz- yılın en zayıf Jüpiter çocuğuydu. Eh, elindeki fenerse hiç de kötü iş çıkarmıyordu. Bir süre daha sessizce ilerlemeye devam ettiler fakat anladığı kadarıyla bu sefer Katherine derin düşüncelere dalmıştı, artık onun aklındaki konu el feneri değildi. Drake ise fenerin ışığının el verdiği ölçüde labirent duvarlarını inceliyor, bazılarının çok yeni olduğunu fark edip hayrete düşüyor ve labirentin nasıl olup da kendi kendine büyüdüğüne bir anlam vermeye çalışıyordu. Derken Katherine heyecanla "Dur. Drake! Jüpiter aşkına! Roma Kampı'nın girişinin nerede olduğunu biliyorum!" dedi. Bu ani çıkış onu şaşırtmıştı ama bir anda Kate'in mutluluğuna ortak olduğunu hissetti. Şimdi gülümsüyordu, yerinde durmakta zorlanır gibi bir hali vardı ve bu, Drake'in de içinin kıpır kıpır olmasını sağlamıştı. Roma Kampı... Katherine'le oraya ulaşmış olduklarını hayal etti. Gözüne Yunan Kampı'na benzeyen ama daha disiplinli bir yer olduğunu belli eden, bir de içinde bir kurt gezinen bir kamp getirdi. Suratında katı ifadeler olan acımasız melezleri ve kollarındaki kamp dövmelerini düşündü. Dövme... Drake de onlardan bir tanesine sahip olmak, karşısına çıkan herkese gururla babasının Jüpiter olduğunu gösterebilmek istiyordu. Eğer kampa gitmeyi başarabilirlerse, ilk olarak gidip o havalı dövmelerden yaptırmalıydı. Tabii bir de orada Kate'in eski arkadaşlarıyla tanışma fırsatı bulacaktı. Kano gölündeyken ona anlattığı Aaron'un nasıl biri olduğunu ve aralarındaki ilişkinin tam olarak nasıl olduğunu fazlasıyla merak ediyordu. Aslına bakılırsa, Drake Roma Kampı'nda esen rüzgarı bile merak ediyordu. Labirente girerken tek amacı saçma bir maceraya atılmak ve gerçeklerden bir süre uzaklaşmaktı ama şimdi içine yeni bir umut ışığı doğmuştu. Belki Roma kampında da kardeşleri vardı. Bu fikir onun iyice heyecanlanmasına yol açtı. Katherine şimdi adeta başka bir dünyada gibi görünüyordu, büyük ihtimalle Drake yanında bale yapmaya başlasa, onu bile fark etmezdi. Bir dedektifin titizliğinde duvarları incelemeye başladığında Drake de onun ardından duvarlardaki karalama ve şekilleri takip etmeye ve onları ilginç kılan şeyin ne olabileceğini düşünmeye başladı. Sonra anladı, Katherine daha önce labirente girmişti ve burada, geçen gelişinden kalma bir iz arıyordu. Drake onu rahat bırakmaya karar verdi, varlığının sinir bozucu bir hale dönüşmesini hele de Katherine'in yanındayken hiç istemiyordu. Bir süre daha karanlık labirentin içinde heyecanlı bir şekilde ilerlemeye devam ederlerken Katherine oldukça heyecanlıydı, Drake de merak ve mutlulukla onu takip ediyordu. Önünde yürümekte olan kıza çok odaklanmıştı ve başka hiçbir ses duyamıyordu, şu anda ikisinin de saldırıya çok açık olduğunu düşünerek bir anda irkildi. Neredeyse onunla eş zamanlı olarak da Katherine yere çöktü. Ona arkası dönük ilerlediği için Drake, Katherine'in suratındaki ifadeyi görememişti ama şimdi orada büyük bir hayal kırıklığının barındığını biliyordu. "Bir ara gerçekten oraya gidebileceğimizi düşündüm. Anlaşılan yanılmışım." dediğinde Katherine'in sesi içinde bulunduğu duruma rağmen fazlasıyla... Romalı çıkmıştı. Drake önce ne yapacağını bilemedi fakat sonra, doğal davranmaya karar verdi ve Katherine'in yanına yere çöküp, onun bir elini kendi ellerinin arasına aldı. Yüzünü gülümsemeye zorlayarak "Umutsuzluğa kapılma, labirent çok büyük ama aramaya devam edersek, her ne arıyorsan onu mutlaka bulabiliriz." dedi. Sesi kendine bile pek ikna edici gelmemişti. İçten içe, bu labirentte mamut yavrusunu kaybetse, onu bir daha ömrü boyunca göremeyeceğini biliyordu. Yine de şimdi güçlü ve umutlu kişiyi oynamalı, Katherine'in toparlanmasını sağlamalıydı. Bir anda, etraflarında tuhaf bir esinti hissedip içinde bulundukları dar ve basık koridora odaklandı. Hiçbir ses, değişen duvar veya canavar hırıltısı sesi, yoktu. Yalnızca, bir şey -büyük bir şey- onlara doğru yaklaşıyormuş gibi, etraflarında git gide artan bir hava akımı oluşuyordu. O şey her neyse, zaten pek kendinde sayılmayacak Katherine onu henüz fark etmemişti. Drake hızlı bir şekilde ayağa kalkıp kılıcını çekti, gözlerini kısarak fenerin ışığıyla yaklaşan şeyin ne olduğunu görmeye çalıştı. Aklındaki mitoloji bilgilerini deli gibi yokluyordu, labirentte gezinme ihtimali olan, sessiz ve büyük bir canavarın ne olabileceğini bulmaya çalışıyordu. Ah, bir de hız. Canavar arada hava akımından anladığı kadarıyla yavaşlıyor veya bir yerlerde duraksıyor, sonra üzerlerine doğru gelmeye devam ediyordu. Birkaç saniyenin ardından, sesleri duymaya başladı. O an, karşılarındaki canavarın ne olduğunu anlamıştı. Gözleri telaşla büyürken boşta olan elini uzatarak Katherine'in ayağa kalkmasına yardım etti ve ona son sürat koşlamaları gerektiğini işaret etti. Katherine böyle durumlara alışıktı ve Drake'i sorgulamadan, dediğini yapmaya koyuldu. Koşarlarken nefes nefese kalmış bir şekilde "Zaman zaman tünellere sıkışacak kadar devasa boyutlarda bir yılan! Kokumuzu aldı veya sesimizi duydu, bizim peşimizde." diye bağırdı. Bu sefer, sessiz olmak için çabalamamıştı çünkü zaten labirentte karşılaşabilecekleri belki de en kötü yaratık ile karşılaşmışlardı. Başlarına bundan daha kötü ne gelebilirdi ki? Koşmaya devam ederlerken, etraflarındaki koridorların fazlasıyla değişmiş olduğunu fark etti. Labirent şimdi ona bir hapishaneyi anımsatıyordu. Daha önce bir kez, bir hapishaneye turistlik amaçlı gitmişti ama oranın ismini hatırlayamıyordu. Aslında, peşlerindeki koca yılan yüzünden saçma bir ismi hatırlamaya pek fazla odaklanmış olduğu söylenemezdi.
| |
| | | Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| Konu: Geri: Tesadüfler ve İtiraflar Cuma Mayıs 06, 2011 10:31 am | |
| Ağlamak istiyordu ama onu bile yapamıyordu. Sırf olmayan bir iz yüzünden, ilerledikleri yoldan sapmış, üstelik peşlerine bir canavarın takılmasına sebep olmuştu. Üstelik duyduğu seslerden dolayı canavarın boyutu hakkında zihninde oluşan görüntüler, ona pek de yardımcı olmuyordu. O an kesinlikle bir Romalı gibi davranmıyordu. Bu yüzden kendine kızıyordu. Aslında kaçmayı bırakması, elindeki tüm silahlarla o yaratığa saldırması gerekiyordu. Ama hem kendisinin hem Drake’in hayatını yeterince tehlikeye atmıştı. “Şu labirentte ne ararsan var ama bir su bile yok mu?” Diye söylendi kendi kendine. İkisi de sessiz olmaya çalışmayı bırakmışlardı. O ne olduğu belli olmayan canavar, ses çıkarmasalar bile onları bulacak kadar yakındı zaten. Bileğinde, sanki ağırlaşıyormuş gibi gelen saatine baktı. Onu mızrak yapmak ve duvarlara sıkıştığı zaman bile pes etmeden onları takip eden canavara fırlatmak için, dayanılmaz bir istek duruyordu. Koşmayı bırakırken, saatini bileğinden çıkarmıştı bile. Drake’in ona ne yaptığını soran gözlerle bakışlarına karşılık olarak, sadece başını sallamak ile yetindi. “Git buradan. Labirentten çıkış bulmamız uzun zaman alabilir. En azından kendini kurtar. Kampa çıkışı bulursan da onlara haber ver. Çünkü canavar peşimizi bırakmayacak. Kaçarak ölmektense, savaşarak ölürüm daha iyi.” Bunları söylerken Romalı tarafı, o an her şeyden daha ağır basıyordu. Yüzünü ifadesiz tutmaya çalışırken artık silahını çıkarmaya karar verdi. Saat, yunanlıların sahip olduğunun aksine, Romalılara ait ilahi altından yapılmış mızrak halini alırken, Drake’in elindeki fenerden bile parlak ışıltılar saçıyordu etrafa. Uzun zamandır kılıcı ile dövüşen Katherine için, eski bir dostuna kavuşmak gibiydi bu. Arkasına baktığında, Drake’in gitmediğini görünce derin bir nefes aldı. Bu çocuk ölmek mi istiyordu yani? “Sana gitmen gerek diyorum. Ama savaşmak istiyorsan, öyle olsun.” Ona sert davranmıştı ve bunun farkındaydı ama o anda tüm duyguları birbirine girmiş gibiydi. Sonradan böyle söylediğine pişman olacağını biliyordu yine de bunu şimdi düşünmeyecekti çünkü canavarın yaklaştığını bildiği için gergindi. Başka hiçbir ses duyulmuyor gibiydi labirentte. Sadece onlara yaklaşan canavarı dinliyordu Katherine. Drake ile labirentte ilk karşılaştıklarında, derinlerde tehlikeli canavarlar olduğunu söylediğini hatırlıyordu. Labirentin koridoruna sığmayacak kadar tehlikeli bir canavar olabileceği hakkında ise en ufak bir fikri yoktu. Bir anda kesilen sesler, gözlerini kısmasına sebep olmuştu. Onları takip eden canavar yeniden bir duvara sıkışıp hareket mi edememişti yoksa? Mızrağının ışığından yararlanarak öne doğru adımlar atmaya başladı. Gördüğü şeyle son anda kendini yere atarken, üstünden geçen ve labirentin duvarını kıran kuyruk tarafından parçalanacaktı. Hemen toparlanıp geriye doğru kendini sürükledikten sonra ayağa kalktı ve o kuyruğun sahibini görmeye çalıştı. Mızrağı, onlara saldıran şeyi görmelerini sağlayacak kadar etrafa parlak bir ışıltı yayarken Katherine, belden aşağısı ejderha, belden yukarısı ise kadın vücudu, altı metrelik canavarı görünce çığlık atmamak için kendini zor tuttu. Labirentte o kadar canavar varken karşısına böyle bir canavar çıkması, aklına gelen her türlü laneti söylemesine sebep olmuştu. “Bu kampe!” Diye bağırdı yeni bir kuyruk darbesinden kurtulmak için eğilirken. Kampe dışında hiçbir yere bakamıyordu. En ufak bir dikkat dağınıklığında bu canavarın onu öldüreceğinden emindi. Kısılmış gözleri, sanki karşısındaki onu öldürmek üzere hazır bekleyen yaratığın üzerine odaklanmış, sanki bir sonraki adımlarını tahmin edebilecekmiş gibi sadece ona odaklanmıştı. Kampe’nin de benzer bir şey yaptığını biliyordu. Labirentte onun yaşadığını duyduğu halde, bu kadar dikkatsiz olduğu için, hala kendine kızıyordu. Drake’in kaçıp kendisini kurtarmaya çalıştığını umuyordu ama içinden bir ses çocuğun tam arkasında durduğunu söylüyordu. Belden yukarısı kendini silahsız bırakmıyordu, mızrağının yaydığı ışıltıda, iki cismi ve onların seslerini fark etmişti. Romalı olmanın getirdiği savaşçı yanı hariç, tüm duygularını kapattı birden. Hiçbir şey hissetmek istemiyordu. Arkasında durduğundan emin olduğu ve bir zarar gelmesinden korktuğu Drake’i düşünmek istemiyordu. Sadece canavardan kurtulmak, sonra da bir kapı bulup buradan çıkmak istiyordu. Hayatında ilk defa yaptığı bir şeye pişman olmuştu. Tabi bunu dışarıya belli etmeyecekti. Bu konuda kendini o kadar geliştirmişti ki, o anda dışarıdan bakan biri, sadece ifadesiz yüzünü görüp, içinde kopan fırtınaları anlamayacaktı.
| |
| | | Drake Tyrell Stanislaus Zeus'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 1178 Kayıt tarihi : 15/04/11
| Konu: Geri: Tesadüfler ve İtiraflar Perş. Mayıs 19, 2011 11:02 am | |
| Labirentin tehlikeleri hakkında kampta söylenilen pek çok şeye tanık olmuştu fakat içine girip de yaşamadan, hiçbirine tam olarak inanmamıştı. İnanmaktan ziyade, labirentin tehlikesine asla kafa yormamıştı. Onun için buraya gelmek yalnızca basit bir eğlence, önemsiz bir maceraydı. Katherine ile karşılaştıktan sonra ise tamamıyla keyif veren bir macera halini almıştı. Ondan ilk kaçmaya başladıkları zaman peşlerine takılan canavarın ne olduğunu yeni anımsamıştı. Kampta daha önce devasa boyutlardaki o yılandan da bahsedildiğini duymuştu. Hatta şu kimsenin dilinden düşürmediği Percy bile bir keresinde onunla bir macera yaşama fırsatı bulmuştu. Katherine ile kaçıp labirentin hapishane koridorlarını andıran bölümüne ulaştıklarında, peşlerindeki canavarın artık o yılan olmadığını hissetmişti. Büyük ihtimalle onu geçtikleri dar bir bölümde atlatmışlardı. Tabii henüz sevinemezlerdi çünkü hislerini dikkate alması gerekirse şimdi peşlerinden gelen tehlike öncekinden çok daha ürkütücüydü. Bir süre ne yapacağını bilememiş, o andan kopmamak için odaklanacak bir şeyler bulmaya çalışmıştı. Katherine ona, onu bırakıp kaçmasını ve bir çıkış yolu bulmasını söylediğinde tüm dişlerini göstererek gülümsemişti ama karanlık yüzünden bu fark edilmemişti. Amphitrite kızı bunu pek önemsemiyor olsa bile Drake de tıpkı onun gibi bir Romalıydı, kendi kampına bir kez olsun gitmemiş olsa bile... Kınından çektiği kılıcının eşliğinde Katherine ile ilerlemeye bir süre daha devam ettiler. “Sana gitmen gerek diyorum. Ama savaşmak istiyorsan, öyle olsun.” sözleri üzerine varlığı hatırlandığı için sevinmiş olsa da Katherine'in sert tutumuna içten içe kırıldığını hissetti. Yeni ve deneyimsiz bir melez olabilirdi ancak kesinlikle zayıf halka değildi, aksine savaşmak konusunda hiçbir fikri olmasa bile içgüdüleri ona pek çok rekabeti kazandırmayı başarırdı. Katherine'e de hak veriyordu; o Roma Kampı'nda yetişmiş ve savaşmak için dünyaya gelmiş biriydi. Şu anda tehlikeli bir durumun içindeydiler ve o da kibar olmaktan çok hayatta kalmayı önemsiyordu. Belki Drake de onu biraz örnek almalı ve bakışlarını artık kızdan ayırıp, karşılarına çıkmış olan devasa canavara sabitlemeliydi. Sadece kuyruğunun bile birkaç metre uzunluğunda olduğuna yemin edebileceği canavarın ilk önce sürekli şekil değiştiren kemeri dikkatini çekmişti. Kemerinin üzerinde sürekli değişen hayvan başları beliriyor, birkaç saniye içerisinde hepsinin yerini bir yenisi alıyordu. Kesinlikle en az 5-6 metre boylarındaydı ve onu anlatabilecek en kısa kelime 'ölümcül'dü. Katherine sayesinde canavarın isminin Kampe olduğunu öğrenmişti fakat bu isim onda hiçbir anıyı çağrıştırmamıştı. Hakkında ufacık bir bilgiye bile sahip değilken böylesine tehlikeli bir canavarla savaşacak olmak onu deli ediyordu. Belki Katherine yanında olmasa ve onu koruması gerektiğini düşünmese, tüm Romalı genlerine rağmen arkasını dönüp Kampe'den kaçardı. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu, emin olduğu tek şey her hamlesinde dikkatli ve hızlı olması gerektiğiydi. Kendini bir anda Kampe'nin önünde savaş narası atarken buldu. Onun bağrışı bulundukları labirentte bir gök gürültüsü sesini anımsatmıştı. Drake kapalı bir yerde bulundukları için üzüldü, gökyüzünü görmek her zaman ona güç verirdi. Büyük ihtimalle Katherine'in de bir su kaynağından uzak oldukları için kendini çaresiz hissediyor olduğunu düşündü. Yine de özel güçleri olmadan bile yeterince tehlikeli olabileceklerini biliyordu. Canavarın ışık hızındaymışçasına ettiği hareketlere rağmen sarf ettiği çaba sonucunda onun sırtına çıkabilmeyi başardı. Kılıcıyla sert delisinde hissedilebilir bir yara açmaya çalışıyordu ancak bu konuda fazla başarılı olduğu söylenemezdi. Kampe'nin ani bir dönüşüyle onun sırtından fırlayıp sert bir şekilde yere yapıştı. Kafasını arkasındaki duvara çok sertçe vurmuştu, elini başının arkasına götürse sıcak bir ıslaklıkla karşılaşacağından emindi. Gözleri hemen Katherine'i buldu; o Drake'e oranla daha iyi durumdaydı. Tabii Drake yerde iki seksen uzanmaya devam ederse bu durum değişebilirdi. Kendini zorlayarak ve baş dönmesini görmezden gelmeye çalışarak yerden kalktı ve Katherine'e doğru koşmaya başladı. | |
| | | Katherine M. von Dorff Poseidon'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 4525 Kayıt tarihi : 05/03/11
| Konu: Geri: Tesadüfler ve İtiraflar Cuma Haz. 24, 2011 3:12 pm | |
| Kampe'nin beline hamle yaptığı sırada bir anda karşısına çıkan aslan başı geriye sıçramasına sebep olmuştu. Drake'i göremiyordu ve bu da endişesinin artmasına sebep oluyordu. Onu yanında labirentin derinliklerine sürüklediği için pişman olmaya başlamıştı. Kendini suçlu hissediyor, ona karşı koruma içgüdüsü ile hareket ediyordu. Kısa bir an çevresine bakmak için geri çekildi. Drake canavara saldırmaya devam ediyordu ama ters giden bir şeyler vardı. Katherine, Kampe'nin dikenli kuyruğundan kaçmak için kendini yere atarken, hala neyin ona ters geldiğini anlamaya çalışıyordu. Canavarın dikkatini çekmeden onun yanına gitmeye çalışırken kılıcını yüzük haline getirdi. Kılıcının ışıltısını canavarın fark etmesini istemiyordu. Drake'in yanına ulaştığında yeniden yüzüğünü kılıç haline getirdi. Ama gördüğü şey, kesinlikle beklemediği için onda büyük bir şok etkisi yaratmıştı. Başının arkasından akan kırmızı sıvıyı rahatlıkla görebiliyordu. Bir Romalı olabilirdi ama bu tür şeyleri görmeyi sevdiğini göstermezdi bu. Kampe, ikisine bu sefer yılanları ile saldırıya geçerken onları savuşturmaya çalıştı. Dikkatini canavara vermeye çalışıyordu ama bir yandan da Drake'in iyi olduğundan emin olmak istiyordu. Dövüşecek durumda olması, onun şimdilik iyi olduğunu gösteriyordu. Ama kendini bu kadar yorması durumunu kötüleştirmez miydi? Bir anda başını salladı kendine gelmek için. Kampe bir kez daha saldırırken, kılıcını kaldırıp engellemeye çalıştı. Drake'in sağlığı için bu kadar kafa yorması iyi değildi. Bu savaşta ciddi bir şekilde yara almasına sebep olabilirdi. Ona saldıran yılanın kafasını kestikten sonra geri çekildi. Kampe hakkında fazla bilgisi yoktu. Yılanlarının da zehirli olup olmadığını bilmiyordu. Bu yüzden dikkatli olmalıydı. Bir anda beline doğru gelen bir kılıçtan kaçmak için birkaç adım geriye kaçtı. Bunu Drake'in yaptığını sanıp, ona dikkatli olmasını söyleyecekken, kılıcı kullananın o olmadığını fark etti. Kampe, tepeden yüzünü ona dönmüş. Bittin sen dercesine bakıyordu. Kılıcını daha sıkı tuttu Katherine. İlk defa o canavara katılıyordu. Yorulmuştu, endişeliydi ve Drake'i buradan çıkarmak istiyordu. İlk başta, onu unutarak durumu gayet iyi idare etmişti. Kampe bir kez daha kılıcı ile saldırdığında bunu engellemek için kendi kılıcı ile karşılık verdi. Ama görmediği bir şey vardı. Canavar Katherine'in sandığından daha akıllıydı. Kılıcı engellemeye çalışırken, kuyruğunu kullanmış. Kıza sert bir darbe indirmişti. Labirentin sert duvarlarından birine çarparken, yeni iyileşmeye başlamış olan yarasının kanamaya başladığını fark etti. Tek kanayan kısmı orası değildi. Kuyruğunun dikenli kısmı ile vurduğu için kolunda neredeyse her yerinden kan akmaya başlamıştı. Ayrıca aldığı darbelerden dolayı sızlayan vücudu berbat durumdaydı. Eğer tek başına olsaydı, orada durur ve ölümü beklerdi. Ama kurtarması gereken biri vardı. Ayağa kalkmaya çalışırken, canavarı oyalamaya çalışan Drake'i aradı gözleri. Bulduğunda konuşmak için kendini oldukça zorlaması gerekmişti. "Drake!" dedi kendini güçlü göstermeye çalışan titrek bir sesle. "Buradan uzaklaşmamız lazım." diye devam etti sözlerine. Bir yandan da ilerlemeye çalışıyordu. Kampe sesini duyup ona döndüğü sırada geri adımlar atmaya başladı. Karanlıkta kimsenin göremediği gözlerinde, korku rahatlıkla belli ediyordu. Anlaşılan kampe, korkusunu anlamak için gözlerine bakmaya ihtiyaç duymuyordu. Artık güçlü davranmak gibi saçmalıklarla uğraşmayacaktı. Kampe'nin ona ulaşmasını engellemeye çalışan çocuğa seslendi yeniden. Kılıcını dayanak olarak kullanırken, bu durumlara düştüğü için kendinden iğreniyordu. "Drake! Kampe bizi öldürmeden önce bir çıkış bulmamız lazım." sesinin ağlamaklı çıkmasından nefret ederek dikildi bir süre. Romalı gibi davranmak istemiyordu, gururunu bir kenara bırakıyordu. O an sadece çoğu tanıdığından daha fazla değer verdiği kişiyi ve kendisini hayatta tutmak istiyordu. | |
| | | | Tesadüfler ve İtiraflar | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|