Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 D. Stanislaus

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Drake Tyrell Stanislaus
Zeus'un Çocuğu
Zeus'un Çocuğu
Drake Tyrell Stanislaus


Mesaj Sayısı : 1178
Kayıt tarihi : 15/04/11

D. Stanislaus Empty
MesajKonu: D. Stanislaus   D. Stanislaus Icon_minitimeCuma Nis. 15, 2011 4:59 am

"Yapma, herkes onun ucubenin teki olduğunu biliyor." dedi Claus. Yanındaki sırada oturan Peter ile sanki Drake onları dinlemiyormuş gibi onun hakkında konuşuyorlardı. Hırsla dişlerini sıktıktan sonra "Her ucube benim yapabildiğim şeyleri yapamaz ama." diye mırıldandı. Sonra, olanlar oldu. Açık hava ansızın kara ve uğursuz bulutlarla kaplanmaya başladı. Drake, oturduğu sıranın sallanmakta olduğunu hissediyordu. Vücudunda korkunç bir güç akımı hissetti. Güç, hayra alamet değildi ama artık onu geri göndermek için çok geçti. Aslında, o sefil ucubeye cezasını vermekten vazgeçmeyi hiç düşünmüyordu da. Titreşimin şiddeti arttığında, sınıftaki çoğu kişinin gözlerinden korkuyu okumaya başladı. Suratına yerleşen sinsi gülümseme ifadesini, cehennemden çıkma bir ifade ile değiştirdikten sonra oturduğu sıradan kalkıp Claus'un önüne dikildi ve sinirle, her sözünü uzunca vurgulayarak "Bir şey mi dedin yoksa, bana mı öyle geldi?" diye sordu. Drake'in sözlerini art arda çarpan üç güçlü şimşek izledi. Camdan yansıyan parlaklık, gözlerini kamaştırmıştı ama sınıftaki diğer kişilere oranla durumu çok iyiydi. En azından korkuyla gözlerini kapatma ihtiyacı hissetmemişti. Bu tarz sahneleri genellikle o dizayn ederdi. Drake, şimşeklerin tam da o anda çakmasının tesadüf olmadığını biliyordu. O, değişik ve özel biriydi. Bu gerçeği artık iyice kabullenmişti. Karşısında ten rengi resmen mora dönen Claus telaşla "Ha-hayır. Ben... Şey... Sa-sana öyle gelmiş." diye beceriksizce kekeledi. Bu cevap, Drake'i tatmin etmeye yetmemişti. Ona korkuyla bakan masumları görmezden gelerek, dışarıda iki güçlü şimşeğin daha çaktığını düşledi. Şimşekler ona itaat edercesine sınıflarına muhteşem bir korku yaydı. Artık karaktersiz birkaç kişinin çığlıkları, etrafta kargaşa oluşmasına ortam hazırlamıştı. Drake kafasını iki kez yukarı ve aşağı doğru salladıktan sonra "Ben de öyle düşünmüştüm." dedi ve hiçbir şey olmamış gibi gidip sırasına oturdu. Drake'in bu hareketi, etraftaki gerilimin bir nebze de olsa azalmasını sağlamıştı. Öğretmeninin ona korku veya telaşla değil, şaşkınlık ve sinirle baktığını görmesi, pek hoşuna gitmemişti ama tekerlekli sandalyede oturan yaşlı bir adamı önemseyecek değildi. Yanında gözleri fal taşı gibi açılmış, heykel misali ona bakmakta olan Alex'e döndü ve daha az sinirli bir ses tonuyla "Ne var?" diye sordu. Alex, onun koruyup kolladığı, zaman zaman da sinirlerini bozan tuhaf, küçümen bir çocuktu. Siyah kıvırcık saçları ve koyu buğday rengi teni, kullandığı koltuk değnekleriyle birleştiğinde onu mükemmel ötesi itici hale getiriyordu. Yine de Alex, bu lanet okula geldi geleli Drake'e iyi davranarak onun sevgisini kazanmıştı. Elbette bu başka bir sinirli anında Alex'in kafasını vücudundan ayırmasına engel değildi. Drake, fazlasıyla agresif bir çocuktu ve zaman zaman gitmiş olduğu psikologlar bunu babasız büyümüş olmasına bağlıyordu. Külliyen yalandı. O, hiçbir zaman babası yanında olmadığı için kendini aciz hissetmemiş aksine, annesine yaşadıkları zorlu hayatta yardımcı olabilmek için elinden geleni yapmıştı. Annesi... Yine bir okuldan atıldığını öğrendiğinde Drake'e nasıl da kırgın kırgın bakmıştı... O günden sonra sık sık rüyasında, annesinin o hüzünlü gözlerini görmüştü. Sıkıntıyla bir nefes aldıktan sonra hâlâ şaşkın şaşkın ona bakmakta olan Alex'e döndü ve "Kusura bakma. Sinirlerim bozuldu biraz." dedi. Alex anlayışla gülümsedikten sonra tekrar dersi anlatan öğretmene döndü ve hayatının en ilginç bilgilerini öğreniyormuşçasına gözlerini tahtaya sabitledi. Drake gözlerini devirmemek için kendini zor tuttu. Mitolojik saçmalıklar ve efsanevi yaratıklar onu zerre kadar ilgilendirmiyordu. Mitolojiyle ilgili bildiği tek şey dünyanın en güzel kadını olduğu söylenen Afrodit'ti. Bunların hepsi gerçek olsa isteyeceği tek şey Afrodit'i görmek olurdu.

Az önceki sinirinin biraz geçtiğine kanaat getirdikten sonra öğretmeniyle kurduğu kısa bir göz temasının ardından oturduğu yerden kalkıp kapının yolunu tuttu. Kendi kendine, en azından dönem sonuna kadar bu okuldan atılmayacağına söz vermişti. Sorun, her gün disiplin cezası almanın kıyısından geçmesiydi. Yalnızca bugün, son olayı göz ardı etse bile başı defalarca kez derde girmişti. Kantinde bir çocuğa yumruk atmış olması, olaylar içinde en zor hallettiği davranışıydı. Çok asabiydi ve bu nedenle Alex'in haricinde onunla konuşan kimsesi yoktu. Belki yakışıklığına hayran olan birkaç kız ara sıra cesaretlerini toplayıp yanına gelirlerdi ama genel durumu itibariyle o, yalnızlığa mahkûmdu. Sınıftan çıktıktan sonra okulun park yerine doğru ilerlemeye başladı. Çantasını okulda bırakmıştı ama bunun pek de önemli olduğunu düşünmüyordu. Koltuk değnekli bir çocuğu kırmamak için saçma bir saati sürekli yanında taşıması zaten yeterince gereksizdi. Hem Alex, Drake'in arkasını toplamaktan fazlasıyla zevk alıyordu ve eve gittiğinde çantasının onun tarafından kapının önüne bırakıldığını göreceğinden emindi. Üstü açık arabasına atlayıp annesinin çalıştığı bankanın yolunu tuttu. Zaten okuluna yakın olan binanın bulunduğu sokağa girince, siyah dumanlar yüzünden bir insanı ezmemek için arabasını park edip sokakta yürüyerek ilerlemeye başladı. Etrafa korkunç bir kargaşa hâkimdi. Drake korkuyla bunun sebebinin bir şimşek olabileceğini düşündü. Bir anda vücudundaki tüm kan çekilmeye başlamıştı. Kendisini bile şaşırtacak kadar telaşlı bir ses tonuyla yanından geçmekte olan yaşlı bir adama
"Burada neler oldu?!" diye sordu. Adam acelesi olduğunu belirterek ondan birkaç adım uzaklaştıktan sonra Drake'in yüzündeki çaresiz ifadeye yenik düşerek "Kimse tam olarak bilmiyor. Silahlı çatışmadan veya büyük bir hayvanın saldırısından şüpheleniyorlar." dedi. Drake sinirle başını kaşıdıktan sonra annesinin çalıştığı bankaya doğru koşmaya başladı. Herkes onun aksi tarafına doğru ilerlediği için iyiden iyiye stres olmuştu. Bankaya ulaştığında, camların küçük parçalara ayrılarak yerlere saçıldığını ve etrafta baygın yatan insanlar olduğunu gördü. Gözleri hemen annesini aradı ama her tarafa dikkatlice bakmasına rağmen, onu bulamadı. Kargaşa sırasında binadan çıkıp, buradan uzaklaşmış olmasını umarak oradan çıktı ve sokaktakilere bir süre göz gezdirdikten sonra caddeye çıkıp arabasına binerek evinin yolunu tuttu. Annesi büyük ihtimalle gittiğinde orada olacak ve Drake'i karşılayacaktı. Ona saatler sürmüş gibi gelen yolculuğun ardından eve ulaştı ve hemen arabadan atlayıp kapıya doğru koşturmaya başladı. Oraya vardığında, karşısında annesini değil, elinde onun çantasını tutan Alex'i buldu. Telaşla "Annem burada değil mi?" diye sordu. Alex üzgün bir şekilde ona baktıktan sonra "Hayır, ben çok üzgünüm Drake... Annenin çalıştığı bankaya bir canavar saldırısı olmuş. Sanırım senin kokun üstüne sindiği için annene yönelmişlerdi. Neler olduğunu bilmiyorum ama annen şu anda kayıp. Yaşayıp yaşamadığını bilmiyorum." dedi. Söylediklerini anlamaya çalışırken alnımı kırıştırdım. Bunlar... Saçmalıktan ibaret birtakım sözlerdi. "Kafan iyi mi senin? Ne canavarı, ne diyorsun?!" diye öfkeyle bağırdım. Alex bana 'şimdi zamanı değil' bakışı attıktan sonra elimden arabamın anahtarlarını kapıp arabama doğru koşturmaya başladı. Ben peşinden ona yetişmek için koşmaya başladığımda, çoktan sürücü koltuğuna geçmişti. Yaşadığım kısa tereddütün ardından hemen arabaya atladım ve Alex'in uyarısı üzerine kemerimi taktım. Alex bana Melez Kampı denen bir yerden bahsederken, tanrılar ve mitolojik her şeyin -ve tabii Afrodit'in de- gerçek olduğunu anlatırken, aklımda yalnızca annem, onun hüzünlü gözleri vardı. Şu anda bir yarı tanrı olmam beni ilgilendirmiyordu. En kısa zamanda anneme neler olduğunu öğrenecek ve yaşıyorsa onun peşine düşecektim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

D. Stanislaus Empty
MesajKonu: Geri: D. Stanislaus   D. Stanislaus Icon_minitimeCuma Nis. 15, 2011 9:38 am

Rp puanı: 95, tebrikler.


/Admin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
D. Stanislaus
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Luna Stanislaus
» Stanislaus Ailesi
» Christina Scarlett Stanislaus
» Asrın Düellosu: "Zack Cliff Burton - Marcus L. Stanislaus"

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Karakter :: Karakter Oluşturma :: Rp Puanı Belirleme-
Buraya geçin: