O gün yine her şeyi berbat etmek istemezdim ama ne yapayım berbat ediyorum işte.
Okulun son günüydü. Beden dersindeydik. Koç Hedge bana garip garip bakıyordu.
Bu adam besbelli bir koçtu. Beysbol kepini alnına indirmişti, bu yüzden alnı yerine sadece minicik gözleri görünüyordu. İncecik bir keçi sakalı vardı ve sanki az önce küflü bir şey yemiş gibi yüzünü ekşitmişti. Kaslı kolları ve göğsü, parlak turuncu tişörtünün altından belli oluyordu. Naylon eşofmanı ve Nike ayakkabıları bembeyazdı, üzerlerinde tek bir leke bile yoktu. Boynunda bir düdük asılıydı ve kemerine de bir megafon takmıştı.
Bir an içimden ‘Ne bakıyorsun kardeşim?’ demek geldi. Ama kendimi tuttum. Bakışlarımı ondan kaçırdım ve önümdeki kitaba baktım eh pek anlayamıyordum. isleksi ve DEHB gibi sorunlarım olması benim suçum değildi. Fakat Hedge hala bana bakıyordu. Bu adama sinir olmaya başlamıştım.
Okulun bitiş zili çalınca okuldan çıkıp okul otobüse bindim. Fakat Hedge beni takip ediyordu. Bir yere oturdum. Hedge’da en yakınma oturdu. Bu adam beni feci sinirlendirme başlamıştı. Otobüs, kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde, müze benzeri, kırmızı tuğladan bir binanın önünde durdu. İçimden belki de burası Kuş Uçmaz Kervan Geçmez Müzesi’dir, diye geçirdim. Nasılda unutmuştum. Okuldan sonra müze gezisi vardı ! Kendi kendime ‘Bu müzenin adı neydi ki?’ dedim.
“Pekala şekerler,” dedi Koç Hedge. “Şimdi Grand Canyon’u göreceksiniz. Camları kırmamaya dikkat edin. Cam zemin yetmiş adet jumbo jeti taşıyacak güçtedir o yüzden siz tüy sıkletler güvendesiniz. Mümkünse birbirinizi kenarlara itmeyin, bu bana epey bir iş çıkarabilir.”
Koç kapıları açınca hep beraber terasa çıktılar. Grand Canyon, bütün görkemiyle ayaklarının altındaydı. Terasın ucunda, camdan, nal şeklinde bir yürüme yolu uzanıyordu, yere bakınca aşağısı olduğu gibi görünüyordu. Otobüste gördüğüm çocuklardan birisi yanıma geldi. İlk gördüğüm andan itibaren ‘Bu çocukta bir gariplik var’ demiştim kendi kendime. Çocuk yanıma geldi.
‘Merhaba Jeff’ dedi.
‘Hey sen benim ismimi nereden biliyorsun?’ demiştim ki Koç Hedge yanıma geldi. Çocuğa
’Onu rahat bırak şeker ‘ dedi.
Fakat çocuk birden bileğimi kavradı ve sımsıkı tutmaya başladı. Suratına baktığımda, bir çeşit değişim geçiriyor olduğunu fark ettim. Bir canavara dönüşüyordu!
Hedge bana
‘Jeff yakala' dedi ve bana bir kılıç attığını gördüm. Kılıcı yakaladım(Bunu nasıl başardım bilmiyorum.) ve canavara sapladım canavar anında yok oldu. Hedge beni kolumdan tuttuğu gibi bir arabaya götürdü ve hızlıca arabayı sürmeye başladı.(Arabayı nasıl açtı bilmiyorum.)
‘Hey! Beni nereye götürüyorsun’ diye bağırdım.
‘Anne’nin seni nereye götürdüğümden haberi var.’ dedi.
‘Nereye götürüyorsun beni?’ dedim
‘Melez Kampına gidiyoruz. Canavarlardan sadece orada kurtulabilirsin.’dedi.
Onun deli olduğunu düşündüm. Beni söylediği yere götürdü. İçeri girdiğimde birisi bana:
‘Melez Kampına Hoşgeldin!’ dedi.