Lydia Lea Feake Ares'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 11 Kayıt tarihi : 30/01/11
| Konu: Puzzle'ın Tamamlanan Parçaları C.tesi Mart 19, 2011 9:51 am | |
| Neden burada olduğumu anlamıyordum. Empire State'in önüne geldiğimde eski anılarım canlanmıştı birden. En son erkek arkadaşımla gelmiştim buraya. Buraya beni çeken tek şeyin bu olduğunu düşünüyordum. Ne aptalmışım? Burda hep gaipten sesler duyardım ve delirdiğimi düşünürdüm. Babamın bana olan çağrılarıydı duyduklarım. Bir yıl içinde ne kadar çok şey değişmişti hayatımda. 15 yıl boyunca babam dediğim kişiyi kollarımda kaybetmiş bunun üzerine bir kaç gün sonra kollarında cansız savunmasız bedeniyle yatanın öz babam olmadığını öğrenmiştim. Acı vericiydi hepsi. Hele de bir savaş tanrısının kızı olmak en zor şeydi. Ona nasıl kendimi sevdireceğimi bilmiyordum. Melez kampında yaptığım tüm cesaret gösterileri arenadaki çetışmalar her şey onun yüzündendi. Şimdi ise yıllarca hayal ettiğim adamla tanışacaktım. Binadan yavaşça heyecandan bayılmamayı dilerken içeri girdim. -Nasıl yardımcı olabilirim. -600. katta ki olimpos konseyine gitmek istiyordumda... -Anlamadım. Ne yapacağımı kestiremedim. Cebimde acil durumlar için kullanabileceğim bir silahta yoktu. En kısa zamanda bunu da babamdan istemeye karar verdim. Görevleri dikkatli bir şekilde bana bakıyordu. -Boşverin, kafam karışıkta biraz. Tuvalet ne tarafta acaba? Görevli bunları anlatırken asansöre koştum ani bi şekilde ne yapacağını şaşırdı asansörün kapısı kapandığında gelmişti. Şaşkın mı sinirli mi olduğunu kestiremediğim bakışlarla bana bakıyordu. Ona en kibirli gülümsememle güldüm ve yukarı doğru çıkmaya başladım. 600. kata geldiğimde ellerim titriyordu, kulaklarım uğulduyordu. Yön kavramımı kaybettim birden. Kapıyı titreyen ellerimle actım. Ve karşımdaydı. Mavi gözleri aynı benim ki gibi insanın içine işleyen cinstendi. Boğazımda birşeyler düğümlenmişti sanki çekip çıkartmaya çalıştıkça dikenli bir tel gibi gırtlağıma tutunuyor sadece daha çok acı veriyordu. -Merhaba baba... Bu ses bana mı aitti? Kendimi bile tanıyamıyordum şuanda. -Merhaba kızım. Gülümsedi. Gülümsemesi içini ısıtacak cinsten değildi fakat umut vaat edici cinstendi. O bana gülümsediğinde içinmin huzurla dolduğunu hissettim. -Seni gördüğüme sevindim. Aslında seni çok... Konusamıyordum. Gözlerimde biriken yaşları hissedebiliyordum. Ama babam bir tanrıydı tek br hatamla tüm yaptıklarım boşa gidebilirdi. -Merak ettim. -Bende seni yanına gelmek istedim fakat kuralları biliyorsun. Güler yüzlü maskemi takınmaya çalıştım bunu ne kadar başarabildiğimden emin değildim şuanda. Acı dolu bir gülümsemeyle güldüm. -Evet biliyorum... O anda Zeus'un isteksiz bakışlarından ordan gitmem gerektiğini hissetmiştim. -Neyse artık gitmem gerekli sanırım. Seni görmek güzeldi. -Seni de Lydia. Annene ne kadar da benziyorsun. -Evet bunu biliyorum. -Yeniden görüşücez Lydia. Eğer bana ihtiyacın olursa sihirli kelimeleri söylemen yeterli. Gülümsedi. İçimin gün ışığının mutluluguyla doldugunu hissettim. -Evet biliyorum. Sırıttım. Nihayet kendimi Empire State'den sışarı attığımda soğuğu iliklerime kadar hiissettim. Ve yüzümden aşağı doğru süzülen ıslaklığı...Bunlar yağmur muydu yoksa daha fazla tutamadığım gözyaşlarım mı? Emin değildim artık hiçbir şeyden...Rp Sonu^^ | |
|