Medusa’nın inine açılan kapının önünde yine her zamanki o çift his çöktü Devos’un içine. Evine dönen bir yolcunun rahatlığıyla ebedi azaba mahkûm birinin acısı. Devos başını iki yana allayıp içeriye girdi ve yıkıntılar içinde ilerlemeye başladı. Taş sehpanın yanına gidene kadar kafası öne eğik halde yürüdü. Medusa her an gelebilirdi.
Devos sehpanın üzerine iç çekerek oturdu ve başını ellerinin arasına alıp düşünmeye başladı. İçindeki o iki histen acı olanı kabarmaya başlıyordu yine. Gözlerinin önüne doğup büyüdüğü köy geldi o an. Tanrılara şükretmek ve hayatta kalabilmek dışında hiçbir işleri olmayan o normal insanların yaşadığı küçük köy. Devos’un da normal bir hayatı vardı o köyde. O da bir zamanlar canlıydı. Evet, şimdi ölü ruhunun hapsolduğu bu cehenneme düşmeden önce yemek yer, su içer, dostlarıyla vakit geçirirdi. Ama bu normal hayatı bir gün, hiç ummadığı bir şekilde değişti. Atların efendisi Pegasus yüzünden…
Bir gün nehirde balık tutmuş köyüne giderken ağaçların arasında beyaz bir yığın görüp yanına gittiğinde onun Pegasus olduğunu fark etti. At kıpırtısızca yerde yatıyordu. Nefes alışları neredeyse sezilmeyecek kadar hafifti, felç geçirmişe benziyordu. Devos, acaba o gün Pegasus’u görmezden gelip yoluma devam etsem hayatım nasıl olur diye düşünmeden edemedi. Pegasus’a gerekli yardımı yapıp onu tedavi etti ve işin aslını çok sonra öğrendi. Pegasus o gün Poseidon’un oğlu Amykos ile dövüşüp ölüme terk edilmişti. Devos yaptığı bu iyilikle Tanrıların savaşına istemeden karışmış oldu. Daha sonra başına gelen onlarca olay hep o gün yaptığı seçimin bir sonucuydu.
Sonunda ölüm bir gün onu da buldu ve Tanrılar tarafından Tartarus’a gönderilmesine karar verildi. Çünkü Devos hayatta olduğu zamanlar Hades ve karısına yardım etmek için birçok kötülük yapmıştı. Bunların en başında, Hades’in köpeğine yem yapmak için kandırarak yer altı ülkesine getirdiği köylülerin laneti geliyordu. Tartarus’un dibinde sonsuz bir azap onu bekliyordu. Ama tüm umutları sönmüşken Hades’in Zeus’la yaptığı bir anlaşma onun hem kurtuluşu hem de başka bir laneti oldu. Hades, önce Athena’yı sonra da Zeus’u ikna edip onun Medusa’ya verilmesini sağladı. Hades’in söylediği anlaşmaya göre Devos, koleksiyonu için Medusa’ya verilecek ve karşılığında da Medusa’dan Athena’nın göğsündeki broş için derisinden bir parça ejderha pulu alınacaktı. Athena bunu duyunca Hades’e destek çıkıp Zeus’u ikna etti. Böylece hem Athena güzel bir hediye almış olacak hem de Hades gözde hizmetkârını yeraltında kullanmaya devam edebilecekti. Çünkü Hades’in gizli bir planı daha vardı. Bir sırra sahipti, Medusa’nın Devos’u öldürmemesini sağlayacak bir sırra. Devos’a gelince… O yılan kılıklı karının yanında olmak Tartarus’ta azap görmekten daha iyiydi değil mi?
Böylece Devos, Medusa’ya verildi. Hades, onu öldürmemesi için Medusa’ya Pegasus’a yapılan iyiliği anlattı. Medusa bunu duyunca Devos’u öldürmemeye ikna oldu, tabi Devos’un devamlı tetikte kalması gerekçesiyle. Şimdi yıllar, belki yüz yıllardır bu cehennem Devos’un hem evi hem de kafesi olmuştu. Yıllardır Hades için hizmete devam etmiş ve buraya her döndüğünde Medusa’nın gözlerine bakmamak için tetikte olmaya çalışmıştı. O an karşı koyamadığı bir hisle, acaba Tartarus buradan daha kötü nasıl bir yer olabilir ki, diye düşündü.
Arkasında bir sürünme sesi duydu ve hemen gözlerini kapattı. Geliyordu işte, hem azapçısı hem de ev arkadaşı geliyordu. Medusa’nın bronz soğuğu elini omzunda hissetti ve kadının sesi duyuldu.
“Hoş geldin sevgilim.”Devos göz kapaklarını daha da bastırarak
“Hoş bulduk.” dedi.
“Bana bunu demekten ne zaman vazgeçeceksin?”“Sevgilim demekten mi?” diye sordu Medusa gülerek.
“Hayır. Hoş geldin demekten.”Kadın bu kez kahkaha attı.
“Hiçbir zaman. Bunu kabul etmemekte neden ısrar ediyorsun? Burası artık senin evin. Ha eğer ki…“ Devos’un boynuna doğru uzattı başını ve fısıltıyla ekledi.
“Gözlerini açıp güzel yüzüme bakmaya karar verirsen orası bilemem. Söylesene sevgilim. Gerçekten hiç mi merak etmiyorsun?” Elini Devos’un yüzüne uzatıp parmaklarını dudaklarına ve gözlerine sürmeye başladı.
“Dudaklarımı merak etmiyor musun? Yanaklarımı, saçlarımı… Ya gözlerimi? Gözlerimin rengini merak etmiyor musun?”Devos hafif bir tebessümle
“Benden sıkıldın mı?” diye sordu.
“Tabi ki hayır.”“O zaman sus. Merak etmiyorum. Ne senin yüzünü ne de Tartarus’u.”“Yani sonsuza kadar burada beraber kalacağız.” dedi Medusa neşe ve öfke karışımı bir sesle.
“Ne güzel değil mi sevgilim?”Devos
“Evet.” diye kestirip attı. Medusa ise kahkahalar atarak uzaklaştı ve gözden kayboldu.
Devos elini saçlarına götürüp Poseidon’a küfretti. Hem Medusa’ya zorla sahip olup onun bu hale gelmesine neden, hem de Amykos gibi bir oğula sahip olduğu için. Dışarıda duyduğu bir ses düşüncelerini dağıttı. Medusa olamazdı bu, çünkü o mağaranın derinliklerine gitmişti. Ses ise dışarıdan geliyordu. Yerinden kalkıp çıkışa doğru gitti. Tam kafasını mağara kapısından uzatmıştı ki bir el yakasına yapışıp onu duvara yasladı. Adamın biri elindeki kılıcı boğazına bastırmıştı.
“Sen kimsin?” diye sordu adam.
Devos
“İsmim Devos.” diye cevap verdi.
“Hades’in yer altı hizmetkârlarındanım.”“Yılanın ininde ne arıyorsun?”“Sen kimsin peki? Neden bunları bana soruyorsun?”“Soruma cevap ver!” diye bağırdı adam ve kılıcı iyice bastırdı.
Devos adamın elindeki kılıcı tutup sıktı ve elinin kesilmesine neden oldu.
“Görüyor musun yabancı? Kanım akmıyor, çünkü ben zaten ölüyüm. Bunun farkına varamadın herhalde. Beni o kılıçla yenemezsin. Şimdi şunu çek de rahat rahat konuşalım. Burada birilerini görmeyeli çok uzun zaman oldu.”Yabancı elindeki kılıcı geri çekip
“İsmim Perseus.” dedi.
“Zeus’un oğluyum ve buraya Medusa’nın lanet kellesini almaya geldim. Eğer bana karşı koyarsan seni de bir yolunu bulup yok ederim.”“Demek Medusa’yı yok etmeye geldin?” diye tekrarladı Devos.
“Peki bunu nasıl yapmayı düşünüyorsun? O sandığın kadar kolay bir rakip değildir. Ben o karıyla yıllardır burada beraber yaşıyorum ve eğer onu öldürmeyi başarırsan en çok ben sevineceğim emin ol.”Perseus
“Ben bir yolunu bulurum.” dedi kendine güvenen bir ifadeyle. Ama Devos’un işini şansa bırakmaya hiç niyeti yoktu.
“Sana yardım etmek istiyorum.” dedi.
“Sen saklanacaksın ve ben onu buraya çağıracağım. Geldikten sonra üstüne atlayıp onu gebertebilirsin. Gözlerine bakmaman gerektiğini biliyorsun değil mi?”“Elbette biliyorum.”“O zaman sana bilmediğin bir şey söyleyeyim. Medusa’nın ensesinde derisi yüzülmüş bir yer var. Eğer oraya…”“Sen bunu nereden biliyorsun? Sonuçta sen de onun yüzüne bakamazsın.” diye onun sözünü kesti Perseus.
Devos sabırla
“Biliyorum çünkü o yara benim yüzümden oldu.” diye açıkladı.
“Eğer oradan tutmayı başarırsan karının tüm gücü kesilecektir.”Perseus onaylarcasına kafasını salladı ve taş yığınlarının yanına çömeldi. Devos’a bakıp
“Ben hazırım.” dedi.
“Medusa’nın sırtının sana iyice dönük olduğundan emin olana kadar bekle. Ben gözlerimi kapayacağım için sana işaret falan veremem. Bu arada geri döndüğün zaman babana saygılarımı ilet.”Perseus onaylarcasına kafasını sallayıp
“Hadi o zaman bitirelim şu işi.” dedi ve derin bir nefes alıp kılıcını çekti.
Devos tüm gücüyle
“Medusa!” diye bağırdı.
“Medusa, sevgilim… Buraya gelir misin? Artık yüzüne bakmak istiyorum!”Birkaç dakika sonra hışırtıyla sürünen bir şeyin sesi duyuldu. Devos başını öne eğip gözlerini kapadı. Medusa ona doğru yaklaşıyor ve neşeli bir sesle
“Sevgilim…” diye fısıldıyordu. Devos ise hiçbir şey demeden gülümsüyordu...
-SON-