Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 İlk İzlenim

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Lucianna Fackrell
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Lucianna Fackrell


Mesaj Sayısı : 4356
Kayıt tarihi : 22/08/10

İlk İzlenim Empty
MesajKonu: İlk İzlenim   İlk İzlenim Icon_minitimeCuma Şub. 11, 2011 11:25 am

Göğüs kafesinin sıkıştığını hissetti ve daha fazla devam edemeyeceği düşüncesiyle olduğu yere diz çöktü. Nedense kollarını kendine dolamış bir vaziyette ağlamakta olduğunu fark etmesi epeyce bir zaman almıştı. Titrek bir şekilde yutkunduğunda çıkan o zavallı ses, onda kendini öldürme isteği uyandırmıştı. Lucy ne zamandan beri, bu kadar acınasıydı? O ki şu ana kadar sayısız kez ölümle burun buruna gelmiş, her zorluk karşısında direnmiş ve tüm tehlikelerle pençeleşmişti. Şimdi bu yaptığı saçmalığın kaynağı neye dayanıyordu? Her zamanki gibi arenada kılıç antrenmanı yaparken vakit geçirmek için etrafındakilerin düşüncelerini dinliyordu. Çoğu yeni gelen onun özel yeteneğini bilmediği için yanında rahat davranır ve Lucy'ye arkasından onunla dalga geçme fırsatı kazandırırdı. Fazla kıdemli sayılmayacak iki kız yakınlardaki bir çardakta oturmuş, onun dedikodusunu yapıyorlardı. Bu duruma alışıktı. Herkes her zaman onun hakkında konuşurdu ve Lucy ilgi odağı olmaktan zevk alırdı. Fakat bu sefer... Konuştukları şeyler sadece onun kalbini acıtıyordu. Seslice hıçkırana kadar gözlerinin yaşlarla dolmuş olduğunu fark etmemişti. Kılıcını tüm gücüyle yere sapladı ve suratını yere eğerek hızlı adımlarla derliğin yolunu tuttu. Kimse onu bu halde görmemeliydi, hiç kimse cesur Athena kızının zayıf bir anını yakalamamalıydı... O her zaman karşısındakine karşı kapalı bir kutu olmuştu. Çok az kişiye içini açıp gerçek yüzünü gösterirdi ve o değer verdiği kişilerden bir tanesi şimdi derslikteydi. Onun perişan halini görünce Serena hemen yanına gidip Lucy'ye sarıldı ve ne olduğunu sordu. "Aynı şeyler..." diye geveledi umarsızca. Değişen hiçbir şey yoktu ki. "Kampa ilk geldiğinde bakirelik yemini etmiş. Sonra bir Ares oğluna aşık olmuş. Çocukla anlaşamayıp birkaç haftada ayrılmışlar ve sonra çıktığı bir görevden geri dönmemiş. O kızın sorunları var, herkes biliyor bunu." demişti salak kız. Bu kadar basitti işte. Sayın filozof onun içinde kopan fırtınaları bir cümleyle ifade etmişti. Damgayı yapıştırmıştı; sorunları olan bahtsız bir kızdı Lucy. Neden yaşıyordu o zaman?

Serena'nın söylediklerini duyamayacak durumdaydı. Elinin tersiyle göz yaşlarını silip derslikten ceketini aldı ve
"Bugün benim öğrencilerimle de sen ilgilenebilir misin?" diye sorup cevabı duymayı beklemeden dışarı çıktı. Dedikodu kazanının gündemi değişmişti şimdi ama Lucy hala bilinçlerinin gerisinde kendi imgelerine rastlayabiliyordu. Elinde kılıçla gerçekten de o kadar gözü dönmüş mü görünüyordu? Belki karşısındaki o düşük çeneli olsa gerçekten çok daha vahşi kullanabilirdi kılıcını. Şiddet yanlısı değildi ama şu yaşına kadar hırs çok kez gözünü bürümüştü. Öfkelendiğinde kendini kaybederdi ve zaptedilemez olurdu. Belki o dedikoduculara boşuna kızıyordu, kim onun tam anlamıyla sağlıklı biri olduğunu söyleyebilirdi ki? Pegasus ahırlarına doğru yürürken karşısına Cassandra çıktı. Öfke saçan bakışlarla ölümlü üvey kardeşine baktı ve ona temas etmemeye özen göstererek hızla yanından geçip yürümeye devam etti. Çok sinirliydi ama aslında kendini kaybetmekten korkmasının nedeni siniri değil, içinde parçalanan duygu seliydi. Belki Athena Kulübesi'ne gidip Summ'a sarılıp, onun ablasını teselli etmesini isteyebilirdi ama kardeşini üzmek istemiyordu. Elleri titrediği için Sherry'nin bağlı olduğu ipleri çözüp onu dışarı çıkarmakta epeyle zorlanmıştı. Birlikte havaya yükselip uçuşa geçtiklerinde sonunda yalnız olmanın tadını çıkararak yumuşacık yeleye yaslandı ve göz yaşlarının akmasına izin verdi. Acıklı kişneyişi Sherry'nin sahibi için endişelendiğini gösteriyordu ama Lucy şu anda onun ruh halini düşünebilecek durumda değildi. Delice şeyler yapmak istiyordu. Puanlamada onu geçmeye çalışan artist Tiffany'nin boğazına yapışmak veya annesinin suratına tükürmek... Central Park'taki geçidi kullanarak yeraltına inmek ve kendini Lethe Nehri'nin huzuruna bırakmak... Ama yola çıktıklarında nereye gideceklerini söylememiş olduğundan Sherry onu Empire State Binası'na getirmişti. Yorgun hayvancağıza daha fazla işkence çektiremeyeceği için üzerinden inip içeri girmişti. Salladığı yumruk sayesinde pörtlek gözlü adamdan anahtarı kolaylıkla almış ve 600. kata çıkmış, sonra da deli gibi Tanrılar Şehri'nde koşturmaya başlamıştı. Ne yaptığını bilmiyordu ve umursamıyordu da. Sadece ölmek istiyordu ama herkes onun cesaretine övgüler yağdırsa da kendi boğazını kesemeyeceğini veya kendi kendini boğamayacağını biliyordu. O korkak, zavallı, aciz kızın tekiydi ve içinde yaşadığı dünyanın her şeyinden nefret ediyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Martin Tudor
Küçük Tanrı
Küçük Tanrı
Martin Tudor


Mesaj Sayısı : 555
Kayıt tarihi : 03/01/11

İlk İzlenim Empty
MesajKonu: Geri: İlk İzlenim   İlk İzlenim Icon_minitimeCuma Şub. 11, 2011 11:56 am

Lanet olasıca görüntüler görüp durması yüzünden yine uykusuz bir gece geçirmişti. Bir tanrı için uyku sadece formaliteydi ama o karanlığa hapsolmayı bir çeşit meditasyon metodu olarak görürdü. Yaşadığı hayatta rahatlamaya da gerçekten çok ihtiyaç duyuyordu. Geleceği görmek bir ölümsüz için bile işkenceydi. Müdahale edememek ise ona göre hayattaki en büyük ıstıraptı. Bir çocuğun öleceğini bilmek ve onu kurtarmamak için kendisini tutmak... Belki de onu bu kadar taş kalpli yapan buydu. Sinirle bir nefes aldıktan sonra 200 yıldır konakladığı evinden çıktı. Ne yapabileceğini bilmiyordu. Bir Olimpos Tanrısı olan babasına gidemezdi çünkü Apollon'un işi hep başından aşkın olurdu. Mutlaka tavlanacaklar listesinde yer alan kızlarla uğraşır veya hangi güneş gözlüğünün onu daha karizmatik gösterdiğine kafa yorardı. Martin belki komşusu Hektor'u ziyarete gidebilirdi ama karşısına geçtiğinde aklına söyleyecek tek bir sözün gelmeyeceğini biliyordu. İletişim kurmakta problemli biri değildi ama son birkaç yılda kendini çok içine kapatmıştı. En sonunda aylak aylak dolaşıp önüne çıkanla sohbet etmeye, öylesine vakit öldürmeye karar verdi. Gerçekten de hayatının yeni bir ritme ihtiyacı vardı ve bunu iliklerine kadar hissediyordu. Belki dünyadaki normal insanlar gibi bir üniversitede okuyabilirdi. Karizmatik bir öğrenci olarak birkaç genç kızın kalbini çalar ve gününü gün ederdi... Tabii böylece yine boşa yaşamış olurdu. Ona bir atraksiyon lazımdı ama ilahı güçlerle bezenmiş zihni bunun ne olabileceğini bilmiyordu. Yürümeye devam ederken arada tanıdığı kişilere selam veriyor veya gözüne çarpan tuhaf ilanları inceliyordu. Melez Kampı'nda Ares ile Hephaistos'un düello yapmakta olduğu haberini görünce bayiden bir gazete satın aldı. Empire Esintisi kesinlikle çok başarılıydı ama Martin en çok şu Satellite Morgan'ın çıkardığı mizah dergisini seviyordu. Kampın dışında olduğu için oradaki çoğu espriyi anlayamıyor da olsa, komik resimlere bakmak zevk vericiydi.

Yürümeye devam ederken bir kızın seslice içini çektiğini duydu. Keskin duyuları sayesinde adeta kızın bulunduğu konumun koordinatlarını hissederek hemen ona döndü. Yere çökmüş, ağlıyordu. Martin bir süre ne yapacağını bilemeyerek orada dikildikten sonra kıza yaklaşmaya karar verdi. Uzun kahverengi saçlı kızın burada yaşamadığından emindi. Ölümsüz bir Olimposluya benzediği de pek söylenemezdi. Sıradan bir insanın Tanrılar Şehri'nde bulunamayacağı da düşünülürse, kızın tek bir şey olma şansı kalmıştı. Martin ona iyice yaklaşana kadar kendisini fark ettiremedi. Boğazını temizlemek veya kızın omzuna dokunmak yerine usulca onun yanına diz çöktü ve "Neden ağlıyorsun?" diye sordu. Kızı ürkütmek istemediği için sesinin bir fısıltı gibi çıkmasına özen göstermişti. Ağlayan kız bir anda Martin'in varlığını fark ederek irkildi. O aniden hareket edince neden kalbinde bir sıkışma hissettiğini çözememiş olmasına rağmen, kızın aceleyle yanından uzaklaşmasından korktuğu için "Sorun ne?" diye sormaktan kendini alamadı. Kız yavaşça yüzünü kaldırıp gözlerini Martin'inkilerle buluşturdu. O güzel buz mavisi gözler... Onları kim böyle hüzünlendirmişse, ölmeyi hak ediyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lucianna Fackrell
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Lucianna Fackrell


Mesaj Sayısı : 4356
Kayıt tarihi : 22/08/10

İlk İzlenim Empty
MesajKonu: Geri: İlk İzlenim   İlk İzlenim Icon_minitimeCuma Şub. 11, 2011 12:18 pm

Son ana kadar birinin yanına yaklaşmış olduğunu fark etmemişti. Sonunda rezil olmuştu işte. Empire Esintisi'nin baş editörü olduğu için şanslıydı, rezilliği en azından medyaya yansımayacaktı. Onu fark eden kişinin sesiyle ansızın ürperdi. Ses yumuşak ve fısıltıdan farksızdı ama kesinlikle bir yabancıya aitti. Karşısındaki kişinin zihnini okuyamayacak kadar bitap durumdaydı ama ses ayırt etmekte oldukça iddialıydı, bu adam önceden tanıdığı biri değildi. Bir an ona bir tekme savurup sonra da "Senin haddine mi?" diye bağırmak için korkunç bir istek duydu ama sonra istemeyerek de olsa bunu yapmaktan vazgeçti çünkü kozlar karşısındaki endişeli sesin elindeydi. İsterse Lucy'yi tüm Olimpos'a rezil edebilirdi ve Athena kızı bu riski göze almayacak kadar zekiydi. O bir süre daha suskunluğunu koruyunca fısıltı bu sefer de "Sorun ne?" diye sordu. Lucy'nin başı istemdışı olarak yükselmeye başladı ve bir süre sonra gözleri onunla buluştu. İlk dikkatini çeken parlayan kahverengi gözlerdeki durgunluk olmuştu. Bir şeye odaklanmış, daha doğrusu takılmış gibiydiler. Lucy de kısa süreliğine o gözlere takıldı ama sonra karşısındaki resmin diğer detaylarını da fark etti. Çene hizasında kesilmiş kahverengi dalgalı saçlar, onlarla korkunç bir uyum içindeki kirli sakal. Karakteristik yüz hatları ve normalden birazcık daha çıkık olan elmacık kemikleri... Lucy onu incelemeye başladığından beri yaptığı tek şey hareketsizce durmak olan bu yabancı ona bir yerlerden tanıdık geliyordu. Böyle bir sima kolay unutulacak cinsten değildi çünkü karşısındaki her insanı etkileyebilecek bir parıltıya sahipti.

Sorulan soru yine yumuşakça ama ısrarla Lucy'nin kulaklarında çınladı. Ortada bir sorun vardı ve bunu karşısındaki yabancıyla paylaşmak için korkunç bir istek duyuyordu. Kalp atışlarının neden hızlandığını bilmiyordu ama sakinleşmeye çalışarak derin bir nefes aldı ve sonra gözyaşlarını sildi. Artık hazırdı. Dudaklarını yavaşça araladı ve tıpkı onunki kadar yumuşak bir sesle
"Sen kimsin?" diye sordu. Tanımadığı birine içini dökecek kadar kendinden geçmemişti ama belki adını öğrense... Ne saçmalıyordu? Derhal ayağa kalkıp buradan gitmesi gerekiyordu. Belki öncesinde yabancıdan onu bu halde gördüğünü unutmasını rica edebilirdi. Yabancı, çok çirkin bir sözcüktü. Buradan hemen gidecekti ama gitmeden önce kesinlikle onun ismini öğrenmesi gerekiyordu. Bunun neden bu kadar önemli olduğunu bilmiyordu ama, vücudu kalkma eylemini gerçekleştirmeye epeyce uzaktı şimdi. Karşısında onunla öylece yerde oturmak tuhaf bir şekilde huzur vericiydi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Martin Tudor
Küçük Tanrı
Küçük Tanrı
Martin Tudor


Mesaj Sayısı : 555
Kayıt tarihi : 03/01/11

İlk İzlenim Empty
MesajKonu: Geri: İlk İzlenim   İlk İzlenim Icon_minitimeCuma Şub. 11, 2011 12:39 pm

Bir süre onu izlemesi için sessiz ve kıpırtısız kaldığında kızın az da olsa sakinleştiğini fark ederek rahatladı. Büyük ihtimalle tek kelime etmeden çekip gitmeyecekti. Martin'in kötü bir niyeti yoktu, sadece ona yakın -yani yardımcı olmak istiyordu. Uzun kahverengi saçları vuran güneş ışığının altında parlıyordu ve çok yumuşak görünüyordu. Sanki birinin onları okşaması için dalgalanmaktaydılar. Martin, kendine gelmeliydi. Dikkatini tekrar kızın gözlerine yönlendirdi. O gözler de insana tehlikeli sularda yüzüyor hissi veriyordu. Şu anda perişan bir haldeydi kız ama yine de insanda güçlü bir karaktere sahip olduğu izlenimi yaratıyordu. Bunu nasıl başarıyor olduğu ise sadece muammaydı. Martin içten içe ondan bir yumruk yemekten korkuyor olduğunu fark etti. Kızın gözlerine daha normal bir şekilde baktığında, etrafa 'benden uzak durun' mesajı verdiklerini fark etti. Bu kızı bir yerden hatırlıyordu ama bir türlü çıkaramamıştı. Geleceği görmekte iyiydi ama geçmişteki hatıralarını deşmekte genellikle problem yaşardı. Bir süre sonra kız ona sessizce kim olduğunu sorduğunda, Martin onun sesini duymuş olduğu için sevindi ve suratına hafif bir gülümsemenin yayılmasına izin verdi. Sesini duymak aklındaki bir anıyı canlandırmıştı ansızın. Hektor'un evindeki partide arkası ona dönük olan, siyah elbiseli bir kız vardı. Seslice attığı kahkaha Martin'in dikkatini çekmişti. Evdeki her melezle tanışmıştı ama o kızın olduğu tarafa hiç gitmemiş, onun çevresindekilerle selamlaşmamıştı. Kızın yüzünü bile görememişti çünkü bakışlarını hep ondan kaçırmıştı. Zaten fazlaca gerildiğini hissederek partiden erken ayrılmıştı. O zaman buna kafa yormamıştı ama şimdi kız karşısında dururken yine benzer şeyler hissediyordu. Onu yabancı olan bu tuhaf duyguları içinden atmak istercesine derin bir nefes aldı. Kızı fazla bekletmeden cevap vermesi gerekiyordu.

Deminkinden daha yüksek bir sesle "İsmim Martin. Burada yaşayan bir tanrıyım. Seni..." dedi. Nedense son anda onu daha önce görmüş olduğunu söylemekten vazgeçmişti çünkü kızın Martin'le ilgili başka bir anıya sahip olmadığı çok açıktı. Karşısında çok dikkatli veya şüpheli bir duruma düşmek istemiyordu. Aslında şu anda dışarıdan oldukça garip göründüklerini tahmin edebiliyordu. Sokağın ortasında karşılıklı diz çökmüş oturuyor ve kısık sesle konuşuyorlardı. En azından kızın dikkatini çekmeyi başarmıştı ve o artık ağlamıyordu. Bu başlangıç için hiç de fena sayılmazdı. Kız artık ona bakmıyordu. Bakışlarını dizlerinin üzerinde birleştirmiş olduğu ellerine odaklamıştı. Elleri çok zarifti. Böyle sert ifadeli bir kızın bu kadar narin ve bakımlı ellere sahip olması şaşırtıcıydı. Martin bir anda ellerinin sıcak olup olmadığını merak etmişti ama onlara dokunmak gibi bir niyeti yoktu. Mutsuz ve sinirli bir kızın çok tehlikeli olabileceğini biliyordu ve yanlış anlaşılmaktan hep ödü kopardı. Yanlış anlaşılmak? Kızın anlayacağı şeyin neresi yanlış olacaktı ki? Martin... Çok tuhaflaşmış olduğunu fark ederek kendini toparlamak amacıyla kıza "Peki sen kimsin?" diye sordu. Onun sesini tekrar işitme beklentisi kulaklarının uğuldamasına neden olmuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lucianna Fackrell
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Lucianna Fackrell


Mesaj Sayısı : 4356
Kayıt tarihi : 22/08/10

İlk İzlenim Empty
MesajKonu: Geri: İlk İzlenim   İlk İzlenim Icon_minitimeCuma Şub. 11, 2011 12:56 pm

Martin. İsmi Martin'di... İsminin kelime anlamını bilmiyordu ama nedense Martin isminin karşısındaki kişiyi tamamladığını düşünüyordu. Sorun, onun gerçekten de tahmin ettiği gibi bir tanrı olmasıydı. Lucy ne beklediğini bilmiyordu, burada bir melezle karşılaşması zaten komik olurdu ama, o duyduğu 'tanrıyım' sözü içinde bir şeylerin kırılmasına neden olmuştu. Martin'e ona tanrı olduğunu söylediği için tokat atmak istemişti. Martin... Bu ismi unutmaktan delicesine korkar gibi içinden tekrar edip duruyordu. Daha fazla onun gözlerine bakamayacağını hissederek bakışlarını ellerine yöneltmişti. Titremedikleri için şanslıydı çünkü bir süre sonra Martin'in bakışlarının da ellerine yönelmiş olduğunu hissetti. Korkunç bir kıpırdama arzusu duydu ama kendine engel oldu, Martin onun suratını incelemesine izin vermişti. Şu anda içinde bulundukları durum gerçekten çok tuhaf geliyordu. Daha düne kadar tanımıyor olduğu bir tanrıyla yerde oturmuş 'tıp' oyunu oynuyorlardı. Arada Martin bir cümle kuruyor, Lucy de içindeki bastıramadığı istek yüzünden cümleye kısa bir karşılık veriyordu. Bunun daha ne kadar böyle süreceğini bilmiyordu ama bitmesini istemediğinden emindi. Yine de... Bitse iyi olacaktı. Artık biraz daha toparlanmış olduğunun farkındaydı. Ne tanrısı olduğunu bilmediği Martin bir şekilde onu sakinleştirmeyi başarmıştı. Dudaklardan dökülen birkaç fısıltının böyle etkiler yaratabilmesi oldukça enteresandı. Martin ona kim olduğunu sormuştu. Bu soruya cevap vermek Lucy'ye her zaman kendini birine koşulsuz şartsız teslim etmek gibi gelirdi. Çoğu yeni tanıdığı kişiye kim olduğunu söylemezdi. Gizemli olmak onun bir açıdan bakıldığında hayat felsefesiydi.

Derin bir nefes aldıktan sonra dakikalar önce yapması gereken şeyi yapmaya karar verdi. Gözlerini kırpıştırdı ve ellerini yere dayadı. Hızlı bir şekilde ayağa fırladı. Uzun süredir oturuyor olduğundan biraz başı dönmüştü ama dengesini kaybetmemeyi başardı. Martin şaşkınlıkla ona bakıyordu. Gözlerinde şaşkınlığın yanı sıra biraz da hüzün vardı. Lucy şu anda kendi surat ifadesinin nasıl olduğunu aşırı derecede merak ediyordu. En azından yanaklarının ne tona çaldığını bir an önce öğrense iyi olacaktı. Önce Martin isimli yabancının yanından uzaklaşması gerekiyordu yoksa onu tekrar yörüngesine almasından korkuyordu. Az önce yaptığı gibi yine derin bir nefes aldı ve onun dürüstlüğüne aynı şekilde karşılık vermesi gerektiğini düşünerek "İsmim Lucianna ve... Yardımcı olmaya çalıştığın için teşekkür ederim ama gitmem lazım." dedi. O sırada gözleri yine ayağa kalkmakta olan Martin'in gözlerine takıldı. dışarıdaki havanın soğukluğuna rağmen ellerinin terlemiş olduğunu fark etti. Martin, ayağa kalkmamalıydı. Orada oturmalı ve Lucy'nin gitmesine izin vermeliydi. Şimdi her şeyi fazlasıyla zorlaştırmıştı hem de sadece bir hareketiyle... Lucy olduğu yere çivi gibi çakılmış olduğunu fark ederek aceleyle kendini toparladı ve Martin'e arkasını döndü. Onun yanından uzaklaşmak için ilk adımını attı. İşi her adımda biraz daha zorlaşacakmış gibi hissediyordu ama bunu başarabilirdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Martin Tudor
Küçük Tanrı
Küçük Tanrı
Martin Tudor


Mesaj Sayısı : 555
Kayıt tarihi : 03/01/11

İlk İzlenim Empty
MesajKonu: Geri: İlk İzlenim   İlk İzlenim Icon_minitimeCuma Şub. 11, 2011 1:18 pm

Ona kim olduğunu sormakla hata ettiğimi geç fark ettiğim için kendimden nefret etmiştim. Belki hiçbir şey sormasam bir süre daha yanımda oturmaya devam ederdi... Kararlı bir şekilde ayağa kalktı ve bana ismini söyledi. Lucianna... Kulağıma eşsiz bir melodi gibi gelmişti ve bunun tek nedeninin ismin güzelliği olduğunu düşünmüyordum. İsmi taşıyan kişinin güzelliğinin de etkisi vardı. Gitmesi gerektiğini söylediğinde ben de onun gibi ayağa kalktım. Yeni tanıştığım birine 'gitme' mesajını bundan daha açık bir şekilde verebileceğimi zannetmiyordum. Lucianna'nın suratında zorlanıyormuş gibi bir ifade vardı ve bu beni mutlu etti. Belki o da gitmek istemiyordu... Çok geçmeden arkasını dönerek bir adım attı. Kısa bir duraklamanın ardından hemen ikinci adımı atacağını biliyordum ve bunun olmasını istemiyordum. Yumruklarımı sıkarak geri dönmesini bekledim ama o kararlı bir şekilde ikinci adımını attı. Üçte her şey biterdi. Üçüncü adımı attıktan sonra hızlanırdı, geriye dönme ihtimali iyice azalırdı. Bir adım daha atmasına izin veremezdim. Stresten başımın patlayacağını hissettim. Ne yaptığımın farkında olmadan hızla aramızdaki mesafeyi kapattım ve sağ elinin bileğini kavradım. Benden böyle bir hareket beklemediğinin farkındaydım ama artık çok geçti, zamanı geri sarmak gibi bir şansım yoktu. Hem zaten o bileği tuttuğum için pişman olduğum da söylenemezdi çünkü Lucianna hala gitmemişti. Hoş bir şekilde olmasa da, onun benimle biraz daha kalmasını sağlamıştım. Şimdi büyük ihtimalle bana ne yaptığımı soracaktı ve ben de sesini bir kez daha duymuş olacaktım ama o susup sakince beklemekle yetindi. Fevri bir kıza benziyordu ve çoğu melez gibi onun da iyi bir dövüşçü olduğu kesindi ama bileğini elimden kurtarmak için en ufak bir girişimde bulunmadı. Ben de aniden buharlaşmayacağından emin olduktan sonra bileğini bıraktım ve "Gitme..." dedim.Başım onunkinin hemen arkasındaydı ve fısıltıdan farksız sesimin kulağında yankılandığından emindim. Sesli söylemek istemediğim bu sözcüğü net bir şekilde duymuştu.

O anda onun nasıl bir tepki vermesini beklediğimi bilmiyordum ama her şeye hazırlıklıydım. Sadece bana yönelik bir eylemde bulunmasını hissediyordum ama o arkası dönük, öylece durmaya devam etti. Bunu daha ne kadar sürdüreceğini bilmiyordum ama saçlarındaki güzel kokuyu içime çekmekten hiç şikayetçi değildim. Onun hiçbir şekilde bana karşılık vermeyeceği kesindi. Belki de biraz sonra hiçbir şey olmamış gibi yürümeye devam edecekti ve bu sefer onu durduracak cesareti kendimde bulamayacaktım. Lucianna tekrar harekete geçtiğinde, şu anda vaktimi boşa harcadığım için pişmanlık duyacağımı hissettim ve o her an kırılabilecek bir porselen bebekmişçesine kolunu tutarak onu kendime doğru çevirdim. Şimdi gözlerimiz yine birbiriyle buluşmuştu ve kendimi daha iyi hissediyordum. Lucianna'nın bakışları aynı anda o kadar çok şey anlatıyorlardı ki, başımın dönmesine sebep oldular. Beni ona çeken çok güçlü bir akım hissettim. Ondan daha uzun boylu olduğum için yavaşça öne doğru eğildim. O anda biri gelip bana tokat atsa ve ne yaptığımı sorsa bile büyük ihtimalle kararımı değiştirmezdim. Lucianna ile suratlarımız birbirine iyice yaklaştı ve uzaklaşmasından korkarak belini kavradıktan sonra dudaklarımızı buluşturdum. Ondan bana karşılık vermesini değil, beni tekmelemesini bekliyordum ama yine de... Sonradan duyacağım bir pişmanlığın önüne geçmiş olduğum için mutluydum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lucianna Fackrell
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Lucianna Fackrell


Mesaj Sayısı : 4356
Kayıt tarihi : 22/08/10

İlk İzlenim Empty
MesajKonu: Geri: İlk İzlenim   İlk İzlenim Icon_minitimeCuma Şub. 11, 2011 3:00 pm

Martin beni bileğimden tuttuğunda heyecandan düşüp bayılacağımı hissetmiştim. Adeta Medusa'nın gözlerine bakmış gibi taş kesildim. Her durumda yapması gerekeni bilen bir insan olduğumu düşünürdüm ama o an aklıma yapılabilecek mantıklı hiçbir şey gelmemişti. Uzunca bir süre öylece durduk ve ben gitmek için güç toplamaya başladım ama henüz bir adım bile atamamışken Martin beni kendisine doğru döndürdü. İşte buna izin vermek bugün yaptığım yüzüncü hata falandı. Gözlerimiz tekrar buluştuğunda aramızda bir elektrik akımının oluştuğunu hissettim. Kesinlikle rahatsız edici değil, sadece... fazlasıyla etkileyiciydi. Martin'e yaklaşmak için korkunç bir istek duydum ama kendimi frenlemeyi başardım. Aklımdan sık sık onunla daha az önce tanışmış olduğumu geçiriyordum ama pek fayda ettiğini söyleyemezdim. Bana daha da yaklaştığı zaman kendimde ondan uzaklaşacak gücü bulamadım ve en sonunda klasik sona ulaştık. Dudakları dudaklarıma değdiğinde aklından geçen tek düşünce onunla kalmamı istemesiydi. Zihni adeta "Gitme!" diye bağırıyordu. Dudaklarının ılıklığını tattıktan sonra gitmeye zaten güç bulamayacağımı düşünerek ona karşılık verdim. Yeni tanıştığım ve büyük ihtimalle birkaç yüz yaşında olan bir adamla, sokağın ortasında öpüşüyordum. Kendimi çok basit bir kız gibi hissetmiştim ama Martin'in bu şekilde düşünmediği apaçıktı. Dudaklarımızın buluşması fazla uzun sürmeden sona erdi ama belimi tutan elini gevşetmediği için ondan uzaklaşamadım. Yine aynı şekilde birbirimize bakmaya başladık. Kalp atışım biraz yavaşladıktan sonra konuşabileceğimi hissettim ve "Gitmeliyim..." dedim tekrar. Ses tonum aslında gitmek istemediğimi fazlaca belli ettiği için yanaklarım kızarmıştı. Martin beni bıraktı ve "Ama seni son görüşüm değil, değil mi?" diye sordu. Ondan birkaç adım uzaklaştıktan sonra "Tanışır tanışmaz öpüştüğüm biriyle görüşmemi keseceğimi sanmıyorum." cevabını verdim. Kendisinden çok etkilendiğimi başka türlü nasıl anlatabileceğimi bilmiyordum.

Gülümsedi ve
"Buraya geldiğinde neden ağlıyordun peki?" diye sordu. Elimle 'boşversene' tarzında bir işaret yaptıktan sonra "Görüşmek üzere." dedim ve arkamı döndüm. Eğer ağlama sebebimi anlatacak olursam bir telepat olduğumu, mazide kalmış aşk hayatımı ve beni üzen olayların hepsini öğrenmiş olacaktı ve böyle bir konuşma için henüz çok erkendi. Martin bu sefer ben giderken arkamdan gelmedi ve bunun için ona müteşekkirdim. Kampa dönmem ve uzunca bir süre az önce yaşadıklarımızı düşünmem, sonra da mantıklı bir karara varmam gerekiyordu. İlk görüşte aşk... Acaba gerçekten de mümkün müydü? İki kişi daha yeni tanışmış olmalarına rağmen kendilerini nasıl yıllardır birliktelermiş gibi hissedebilirlerdi? Neden içimdeki o sinir bozucu ses, her zaman içimde boşluğunu hissettiğim o parçağı bulmuş olduğumu söylüyordu? Hepsinden önemli ve kritik olan iki soru vardı. Birincisi, annem bugün yaşadıklarımdan haberdar olunca ve ne yapacaktı? İkincisi ise, yirmilerindeymiş gibi görünen Martin'le aramızda tam olarak kaç yaş farkı vardı?!

RP Bitmiştir. ~
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
İlk İzlenim
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» İlk İzlenim
» İlk İzlenim.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Olimpos :: Olimpos Şehri :: Küçük Tanrılar Mahallesi-
Buraya geçin: