Melez Kampı'na geldiğimden beri aklıma takılan soruyu şimdi kendime soruyordum.Ben gerçekten Hephaistos'un çocuğumuydum? aslında emin olamıyordum ama bunca şeyi gördükten sonra inanmamakta elde değildi.Yaz boyunca kalacağım kulübeme doğru yürümeye başlamıştım.Kulübeler, U şeklinde dizilmişti.Bunun için bulmakta zorlanmadım.Kulübemin dışarıdan görünüşü oldukça tuhaftı.Olması gereken de tuhaf.Ama ben zaten tuhaf biri olduğum için sevmiştim sanıyorum.Kulübem, boş gözüküyordu.Herhalde diğer kardeşlerim El işleri alanındalardı.Zaten böyle olmasını umuyordum.Yalnızlığa ihtiyacım vardı.Kulübeye girdim en sonunda.Kulübe, muazzamlığı ile etkilemişti beni.Tabii ki içi nasıl oluyorsa dışından daha büyüktü ya da ben öyle düşünüyordum.Bir çok yerlerde demir ve tahtadan yapılmış kılıçlar, yaylar duruyordu.Hephaistos kulübesinde yaşayan pek fazla kişi yoktu.En azından kulübeye bakınca anlaşılıyordu.Aslında yalnızlık benim şuan da ihtiyacım olan şeydi.Hemen sırt çantamda ki eşyalarımı yerleştirdim.Sonunda yatağımda öylece oturuyordum.Elim, omzumda asılan kılıca doğru gitti.Kılıç, simsiyahtı.Büyülü olduğu her yerinden anlaşılıyordu.Kılıcın üstündeki işlemelerde, bir çok tanrı/tanrıça resmedilmişti.Bu kılıcı kendim tasarlamıştım.Daha doğrusu bu işte çok iyiydim.Ve tabiki büyülü kalkanım.Hepsi benim eserimdi.Özlemle Hephaistos kulübesine bakarak tuhaf bir heyecanla "Belki ben de el işleri alanına gitmeliyim" dedim.Kalkanım epey yıpranmıştı.Gülümseyerek kulübeden çıktım.