Kampta dur dur sıkılmıştım. Gezmek istiyordum. Bunun için de sabah erkenden kalktım ve Pegasus Ahırları'na yöneldim. İçeri girdiğimde hemen yan tarafta bulunan küp şekerlerden 3 tane aldım. Daha sonra Gölgeyele'nin bulunduğu yere doğru gittim ve küp şekerleri teker teker ona attım. O da bunları havada kaptı. Yanına gidip başını okşadım. ''Hadi oğlum, bugün biraz gezinelim.'' Kamptan uçarak ayrıldığımızda nereye gideceğimizi düşündüm. Central Park gezmek için uygun bir yerdi. Gölgeyele'nin kulağına fısıldadım, ''Oğlum, Central Park'a gidiyoruz.'' Gölgeyele Manhattan'a yöneldi ve hızla uçmaya başladı. Ben de onun boynuna sıkıca sarıldım.
Gölgeyele Central Park'a iniş yaptığında ona ben çağırana kadar çatılardan birinde gizlenmesini söyledim. O da yükseldi ve yüksek binalar arasında kayboldu. Çağırdığımda geleceğinden emin olduğum için uzaklamasına ses çıkarmadım. Parktaki yeşilliklerin içinde yavaş yavaş gezinmeye başladım. Etrafta insanlar vardı, hiçbir şeyin farkında olmadan dolaşıyorlardı. Ben de gülümseyerek onları izliyordum. En azından bu hayattan bir beklentileri vardı fakat benim için böyle bir şey imkansızdı... Cep telefonumun titreşmesi ile irkildim. Hayır, onu açık unutmuştum ve annem de beni arıyordu. Telefonumu hemen kapatıp canavalarların bunu fark etmemiş olması için dua ettim. Bir süre hiç bir ses duymayınca rahatladım. Hiçbir canavar bunu fark etmemişti. Tam bunu düşündüğüm sırada arkamdan gelen böğürme sesi ile irkildim. Arkamı döndüğümde devasa bir yaratık gördüm. Bu Minotor'du! Bana öfkeyle bakıyordu. Cebimden parayı çıkarıp havaya attım ve mızrağım elime düştü. Onu sert bir şekilde yere vurup bekledim. Altından olan mızrağımı gören Minotor biraz şaşırmış gibiydi ama yine de bana saldıracağından emindim. Mızrağı havaya kaldırdım, gökten mızrağıma bir şimşek indi ve mızrağ elektriklenmeye başladı. Daha sonra mızrağı Minotor'a doğrulttum ve şimşeği serbest bıraktım. Şimşek son hızla Minotor'a çarptı ve sersemletti. Aynı şekilde öncekinden birkaç kat daha güçlü bir şimşek çağırdım fakat birden dengemi kaybettim. Yorulmuştum. Mızrağı içimde olan son güçle Minotor'a fırlattım. Mızrak Minotor'un sol göğsüne saplandı. Minotor da böğürerek yere düştü. Gidip mızrağımı göğsünden çıkardım. Minotor ölmemişti, sadece bayılmıştı. Ben ise kendimi yorgun hissediyordum. Ondan biraz uzaklaşıp Gölgeyele'yi ıslık çalarak çağırdım. Biraz sonra Minotor sendeleyerek ayağa kalktı. Gölgeyele yanıma geldiğinde kendini toparlamış, bana tekrar saldırmaya hazırlanıyordu. Ben pegasusumun üstüne binip yükseldiğimde o aşağıda öfkeden delirmiş bir şekilde böğürüyordu...