Kampa geleli bir hafta bile geçmemişti. Ama eksik bir şeyler vardı. İstemesem de annemi düşünüyordum. Doğru, ondan nefret ediyordum. Yıllardır bir kere bile olsa insan kendi öz kızını bir ziyaret felan etmez miydi? Hem kulübede sadece ben olduğuma göre ilgilenmesi gereken çok fazla çocuğu yoktu. Ama yine de o benim annemdi. İstesem de, istemesem de bu durum böyleydi. Bunu asla değiştiremezdim. Yol gösterici büyü tanrıçasıyla tanışmam da bu sebeptendi.
Onu ilk gördüğümde ne kadar etkileyici olduğunu düşündüm. Ben onun kızı mıydım? İnce, uzun sarı saçları vardı. İnanılmaz güzeldi.
''Merhaba Nynia.''
Bu sözcükler iki kırmızı dudağının arasından kadife sesiyle dökülürken ben ona hayran hayran bakıyordum. Hey! Unuttun mu Evgenia sen bu kadından nefret ediyorsun! Kendine gel! Ama neye yarar ki?
''Hımm..merhaba çok sevgili Hekate.''
İlk tanışmamız için mükemmel başlangıç cümleleri kurmuştuk. Sımsıcak gülümsedi.
''Ne demezsin Nynia. Benden nefret ediyorsun biliyorum. Ya da nefret etmeye çalışıyorsun. Ama unutma ki benim kızımsın.''
Uzanıp elimi tutmaya çalıştı. Elimin tersiyle ittim tabii.
''Haklı olduğun kadar haksızsında Hekate. Örneğin sen bana Nynia diyemezsin. Bunu arkadaşlarım der. Yetimhanedeki arkadaşlarım.'' sesim titremeye başladı ''Ayrıca evet, senden nefret ediyorum. Niye benimle hiç ilgilenmedin?''
Bir tanrıçaya söylenebilinecek en ağır laflardı bunlar. Ama yüzü gerilmedi bile. Aynı içtenlikle baktı bana.
''Hiç düşündün mü Nynia? Hiç düşündünüz mü Xéeny Evgenia Lovétt? Bunu niye yaptığı mı?''
''Hayır. Bilmek de istemiyorum. Sen babama ne oldu onu anlat?''
İşte bunu söylerken yine sesim titremişti. O ise boş boş baktı. Öfkelendim.
''İnan bana benim kaprisli annem, seninle uğraşacak vaktim yok. Bir de yol gösterici tanrıça olacaksın. Kendine yol göster sen!''
İşte asıl bunlar çok ağır laflardı. Pişman hissettim kendimi. Ama o yine kızmadı! Güzel omuzları yavaşça çöktü.
''Baban...ismi Sawyer Lovétt. İnanılmaz biriydi. Kızım, bana lütfen inan. Ben onu gerçekten sevdim. Gerçek aşktı...''
Pabucumun aşkıymış, o ölürken neredeydin, diyemedim.
''Peki niye öldü?''
''Bir canavar yüzünden...''
''Hadi ya? Hiç tahmin etmemiştim. O niye öldü derken niye yardım etmedin diyorum?''
''Bak, Nynia-
''Xéeny veya Evgenia.''
''Bak, Evgenia ben büyü tanrıçasıyım...''
''Yani büyü tanrıçasıyım sağlık değil bu yüzden babanla ilgilenemedim mi diyeceksin! Lütfen!''
''Artık beni dinler misin? Ben büyük bir tanrıça değilim. Bir Athena veya Hera değilim. Dünyanın yönetiminde bana ayrılan pay çok az. Ölümlülere karışmamız yasak bir kere. Bu yüzden babanı o canavara karşı koruyamadım. Ama sen benim kızımsın. Seni dilediğim gibi koruyabilirdim. Ve yaptım da.''
Bu sözlere inanmak istemiyordum. Annemin kötü biri olmasını istiyordum ama değil işte! Lanet olasıca gözyaşları! Yanaklarımdan süzülürken onlardan ne kadar nefret ettiğimi ve utandığımı anlatamam...
''Bugünlük bu kadar yeter...Nynia...Ne olursa olsun benim kızımsın. Seni çok seviyorum! Hadi git şimdi.''
Elini sallamasıyla kendimi tozlu kulübemde buldum. Haksızlıkta olsa ben Hekate'den hep nefret edecektim! Ne olursa olsun!