Sabah kalktım ve ablam ile abimin bana gülümseyen suratlarını gördüm. İçim ısınmış gibiydi ama ablam beni uyandırır uyandırmaz gitmesi gerektiğini söyledi. Onu öperek işine uğurladıktan sonra üniversiteli abim de bana kahvaltımı hazırlayıp önüme getirdi. Okul zamanında evde olmak güzeldi ama herkes benim gibi boş değildi. Ablam ben kamptayken son sınavlarını vererek ziraat mühendisi olmuştu, babamın yolundan giderek. Abim ise zooloji okuyordu, yani ailece doğa tutkunuyduk; Demeter'in babamı seçmesi de bu yüzden olmalıydı.
Bugün okula geç gidebilirdim, zaten sınav dönemi bitmişti. Ben de bu yüzden birkaç arkadaşımla beraber buluşmaya karar vererek giyindim ve çantamı hazırladım, sırtıma asarak ilerlemeye başladım. Arkadaşlarla buluşmaya McDonalds'a vardığımda kimseyi göremeyince oturup beklemeye başladım. Bu sırada cep telefonum çalmaya başladı. Cep telefonum açık kalmıştı! Ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde telefonumu kapatarak McDonalds'tan dışarı çıkmak üzere koşmaya başladım. Fakat o sırada karşıma bir canavar dikilmişti. Ağzından sular akan tiksinti bir hidraydı bu. Kılıcımı cebimden çıkarttım, fakat bunu kullanmam tehlikeli olabilirdi. Hidranın kafasını kesince bir tane daha çıkıyordu, bunu biliyordum. Bu yüzden ne yapacağımı bilemez bir halde kaçışmaya başladım. McDonalds'ın içinde dolanıyordum, herkes canavara bakması gerekirken bana bakıyordu.
Sonunda hidra beni sıkıştırmıştı, pencere kenarındaydım. Ne yapacağımı bilemez bir halde çevreme bakınırken pencereden aşağıya baktım. Sanırım tek yol ölümdü ama bu bir canavarın elinde kesinlikle olmazdı. Pencereden dışarıya baktım, Zeus'a dua ederek atladım. Aaaa diye bağırırken kendimi yumuşak bir cismin üzerinde hissettim. Gözlerimi açtığımda pegasusum Luxemburg, beni uçuruyordu. Çok sevinmiştim, pegasusuma sarıldım ve deli gibi bağırmaya başladım. Gerçekten çok mutlu olmuştum, pegasusumnu seviyordum.