Bu gün hiç bir Morpheus kızının yapamayacağı bir şey yaptım: El işi alanına gitmeye karar verdim! O kadar sanatsal bir yapım yoktu, ama geliştirmeyi isterdim. Oradan bir satir çevirip bana bir şeyler öğretmesini isteyebilirdim. Zaten bu aralar o kadar boştum ki, bütün gün mini mutfakta abur cubur yiyip göbek yapıyordum. Sat bu işe el atana kadar böyleydi. Bir gün elimden canım cipsimi aldı ve şöyle dedi: ''Adyali Beckett! Uyan artık! Tembellik yok, biraz çalışmalısın! Biz avcıyız, hiç boş durmayız!'' İşte bunun üzerine, ben de bu kararı aldım ve sabah erken (benim için erken 10 demektir) kalktım ve üzerime melez kampı tişörtümü geçirip altıma morumsu mavi bir pantolon giydim. Kahverengi uzun saçlarımı iki yandan topladım -böyle yapınca çok şirin oluyordum, bir satiri ikna etmek daha kolay olurdu böylece- ve beyaz-mavi spor ayakkabılarımı giydikten sonra, el işi alanına yöneldim. Hafifçe zıplayarak Katy Perry'nin bir şarkısını mırıldanmaya başladım ve sonunda el işleri alanına geldim.
Bir sürü ses geliyordu, satirler boyna mermer taşıyorlardı. Bazı Apollon çocukları ise sanatlarına (!) dalmışlardı. Onları rahatsız etmeden neler yapabileceğime baktım. Şu heykel yapımı bana çok eğlenceli gelmişti. Bir satirin yanına oturdum, o arada kocaman bir ağaç yapıyordu. ''Heyy! Merhaba!'' dedim enerjikmişim gibi görünmeye çalışarak. Satir yaptığı işten başını kaldırdı ve burada ne arıyorsun ki? bakışı attı bana. İki yandan toplayıp örgü yaptığım saçlarımı görünce, yorum yok dercesine baktı. ''Hey, sen hiç kelime bilmez misin?'' diye sordum ona. Susum işinin başına döneceğini sandım ama yapmadı. Gözlerini kısarak bana baktı. ''Buraya ne için geldin melez?'' diye sordu bana. Biraz yaşlı bir satirdi. Bütün gününü burada geçiriyormuş gibiydi. Yaptığı ağaç da gayet güzel ve ayrıntılıydı. ''Benim bir heykel yapmayı öğrenmem gerek. Bir hobi olsun diye yani. Pek fazla göreve çıkamıyorum, Artemis, kulübedeki avcıların birbirlerine destek olmaları gerektiğini söylüyor.'' Yaşlı satirin gözleri parladı birden. ''Sen avcı mısın?'' diye sordu bana. Başımı yukarı aşağı salladım. ''Eskiden bir avcı vardı buralarda... Çok da güzeldi. Ah...'' diye mırıldandı satir. Sonra benim onu izlediğimi anlayınca yine ters ters baktı. Yerinden kalktı ve kollarını esnetti. Başka bir masanın yanına gitti. Burada hiç şekil verilmemiş bir sütun vardı. ''Şimdi beni izle çaylak.'' dedi bana. Usta elleriyle malzemelerini alıp, sütuna şekil vermeye girişti. O çalışırken ona bakıyor ve bu şeyin ne çıkacağını tahmin etmeye çalışıyordum. Giderek inceldi, ayrıntılar eklendi ve çok güzel bir kıza dönüştü. Elinde yayı, sırtında sadığı vardı. Saçlarını benimki gibi örmüştü. Çok kararlı bakıyordu. O zaman onun yaşlı satirin sevdiği avcı olduğunu anlamıştım. Satir heykele öyle bir şekilde baktı ki, gözlerim doldu. Sonra yüzünü bana çevirdi. ''Şimdi sıra sende çaylak. Küçük bir cisimden başla. Mesela bir sincap.'' Beni yanındaki masanın önüne getirdi ve altıma bir tabure verdi. Bir dolaptan küçük bir sütun çıkardı. Ben de onun yaptıklarını taklit etmeye başladım. Ama bir türlü yapamıyordum. Çok sert vuruyor, sütunu parçalıyordum. Böyle ne kadar uğraştık bilemiyorum. Altıncı sütuna geçtiğime yaşlı satir çok tedbirliydi. ''Sakince vur... Sakin... Ah hayır! Öyle değil! Ben sana ne dedim...'' İnsanların bana böyle demesinden nefret ederdim. Elimi masaya vurup kalktım. ''Keşke biraz sussan da kendim bir şeyler yapabilsem! Sen gibip biraz uyusana!'' Tamam, çok abartmıştım ama yaşlı satir birden yere yığıldığında da o kadar da bağırmadım diye düşündüm. Onun kollarından tutup kaldırmaya çalıştım. Ama fazla ağırdı. ''Hey! Yardım edin! Haydi, uyan! Lütfen!'' diye yalvardım. Yaşlı satir yorgunlukla gözlerini açtı. Olanlara inanamıyordum. ''Ama sen... Nasıl uyudun da uyandın! Ben...'' diye sayıklamaya başladım. Satir kalktı ve etrafa bakındı. ''Bana bir büyü yapmadın değil mi?'' dedi. Ben ise hala şoktaydım. ''Hayır! Hayır... Ben sadece sana uyu dedim ve- hey! Bu benim özel gücüm mü yoksa?'' Özel yeteneği olan bir kaç melez biliyordum ama bende olduğuna inanamamıştım. Satir bana baktı ve sanırım öyle diye bir bakış attı. Ah, yine konuşmuyor. Galiba hala uykuluydu. Gözlerini tekrar ovuşturdu. ''Tamam küçük bayan. Benim çok uykum var, sanırım çook çalıştım. Ben yatmaya gidiyorum.'' dedi. Bu benim ''gücüm''den olmuştu. Benim özel bir gücüm vardı! Buna inanamıyordum! Bir sevinç çığlığı attım ve zıpladım. Kırdığım sütunları bir dolaba koydum, yarın buraya tekrar gelecektim. Ama şimdi gücümü keşvetmemin tadını cipsle çıkarmanın zamanı gelmişti!
Rp Bitmiştir