Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Aima Pageton

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Aima Pageton

Aima Pageton


Mesaj Sayısı : 59
Kayıt tarihi : 08/01/11

Aima Pageton Empty
MesajKonu: Aima Pageton   Aima Pageton Icon_minitimeC.tesi Ocak 08, 2011 10:11 am

Gözlerimi yeniden sıkıcı bir güne araladım. Artık bıkmıştım her sabah uyanıp okula gitmekte ama yapacak hiç bir şeyim yoktu. Çok büyük hedeflerim vardı. Bunun içinde okula gitmeliydim. Ama lanet olası DEHB hastalığım yüzünden bazen dersin nasıl geçtiğini anlayamadan ders bitiyor ve anlatılanların hiç biri aklımda kalmıyordu. Bu yüzden herkesten daha fazla çalışmalıydım. Bu da beni kahrediyordu. Çünkü ders çalışmak bana göre değildi. Birşeyler birleştirmek benim için daha güzeldi. Evden her çıkışımda annemi kıskanıyordum. O hergün evde kalıp silahlar tasarlıyor ve bunları frimalara satmaya çalışıyordu. Annem tam bir silah tutkunuydu. Sanırım bende bu yönden anneme biraz çekmiştim. Çoğu çocuk aileleri ile beraber alışveriş merkezlerine, bowling salonlarına falan giderken. Benim annem ile gitmeyi en çok sevdiğim yer atış poligonuydu. Silahlar benim hayatımdı resmen. Derslere çalışmayı ne kadar sevmiyorsam silahlar hakkında araştırma yapmayı da o kadar çok seviyordum. Belkide bu yüzden annemin bana verdiği 2 mermiyi yanımda taşıyordum. Belkide annemin bunları babamın verdiğini söylediği için kim bilir. Herneyse. Gözlerimi açtım ve içimden küfürler ederek ayağa kalktım. Ayaklarımı yere bastığımda hissettiğim soğukluk hissi gözlerimin biraz daha açılmasına sebep olmuştu adeta. Yavaşça adımlar atarak banyoya doğru ilerlemeye başladım. Bu soğukta okula gitmek yerine sıcacık yorganımın altında olmayı ne kadar çok isterdim anlatamam. Ama dediğim gibi başka şansım yoktu. Ama o gün yaşadıklarımı düşünürsem keşke orada yatsaydım da bunların hiç biri başıma gelmeseydi diyorum bazen. Ama yinede memnunum yaşadıklarımdan. Neyse. Banyoya girdim. Banyonun fayansları dahada soğuktu. Bu sayede uykum gittikçe açılıyordu. Bu da demekti ki artık yatağa dönsemde bir faydası olmayacaktı. Çünkü uykum bir kere açıldı mı bir daha uyuyamıyordum. Ayaklarım üşümeye başladığı için hızlıca lavabonun yanına gittim ve çeşmeden yavaşça avuçlarıma akan buz gibi suyu yüzüme vurdum. Artık tam anlamıyla uyanmıştım. Hızlıca odama gittim ve tekrar yorganın altına girdim. Üşümüştüm. Biraz daha ısınmalıydım. Yorganın altında biraz daha ısındıktan sonra hemen giysilerimi çıkardım ve yenilerini giydim. Yeni giysilerim de soğuk tu. Ama en azından birazdan ısınacaklardı ve soğuk hissetmeyecektim. Ardından çantamı sırtıma attığım gibi salona doğru koşmaya başladım. Evin çıkış kapısı salondaydı çünkü. Salonda annem ile karşılaştım. Çizimleri yaptığı laptop un üstünde uyuya kalmıştı. 'Üşüyor olmalı.' diye düşündüm. Ama onu uyandırmak istemiyordum öyle güzel uyuyordu ki. Bu aralar tasarımlarını satacak firma bulamamıştı. Zaten ev de bu yüzden soğuktu ya. Biraz tasarruf yapmaya çalışıyorduk. Çünkü eğer satacak bir firma bulamazsa. Hiç bir faturayı ödeyemeyecektik. 'Annem bunları hak etmiyor.' dedim kendi kendime. Annemin kendini bu kadar paralaması gücüme gidiyordu. Bu sorunları yaşamasının tek sebebi bendim. Eğer ben olamasaydım tek başına yaşayabilirdi. Hiç bir sıkıntı çekmezdi. Ama o benim ihtiyaçlarım için kendikilerinden feragat ediyor ve benim daha iyi şartlarda yaşamam için uğraşıyordu. Ama yapabileceğim birşey yoktu. Sessizce ''Bir gün bu sıkıntıları yaşamamanı sağlayacak bir işe sahip olacağım anne.'' dedim ve evden çıktım.

Evden çıktığım gibi evin önünde bekleyen servis ile karşılaştım. Biraz daha oyalansam geç kalıyordum. 'Çok şanslısın Aima.' dedim kendi kendime ve servise bindim. Biraz ileride beni bekleyen arkadaşım Blake oturuyordu. Hızlıca onun yanına gittim ve muhabbet etmeye başladım. Durmadan haftasonu ailesiyle neler yaptığını anlatıyordu. Bu da gittikçe moralimin bozulmasına sebep oluyordu. Haftasonu ailesiyle bir gezi yapmış. Amerikanın çoğu yerini dolaşmıştı. Bense sadece evde oturmuş ve silahlar hakkında araştırmalar yapmıştım. Hatta birçok iyi bilgiler öğrenmiştir. Örneğin Desert Eagle ın en hızlı sökülüp takılan silahlardan biri olması gibi. Ama bunu birisine söylesem de kimsenin umurunda olmazdı. En yakın arkadaşım ile bile iyi anlaşamıyordum. Beni anlayan tek bir insan vardı okulda. O da beden eğitimi öğretmenimiz William Pear. Okulda dersinde sıkılmadığım tek öğretmendi. Herzaman bize değişik parkurlar hazırlar ve bunları geçmemizi isterdi. Çoğu parkuru geçebilen tek kişi bendim. Notumun 1 olmadığı nadir derslerdendi. Herzaman bu karne ile nasıl iyi bir mesleğe sahip olabileceğimi düşünürdüm. Ama William Pear sayesinde bir fikrim daha vardı. Eğer hiç birşeyi yapamazsam mutlaka beden eğitimi öğretmeni olacaktım. Bu gün okula gittiğim için pişman olmamamın sebeplerinden biri de beden eğitimi dersimizin olmasıydı. Okula kadar olan yol da Blake in bana haftasonu yaptıklarını anlatmasıyla geçti.

Sonunda okula varmıştım. Bu hafta okulun son haftasıydı. Sonunda yaz tatili gelmişti. Okula gelmemde bunun da etkisi yok değildi hani. Servisten hızlıca indim ve okula doğru koşmaya başladım. Bir an önce derslerin geçmesini ve beden eğitimi dersinin gelmesini bekliyordum. İlk ders matematik ti. Yani en sevmediğim derslerden biri. Normalde her öğretmenin beni en öne oturtmasına rağmen ben her ders en arkada derse başlardım. Ama lanet olsun ki her öğretmen dersin ilk 5 dakikasında fark ederdi yerimde oturmadığımı. Ama o gün farklıydı. Matematik öğretmenimiz benim arkada oturduğumu ders boyunca fark etmedi. Ve bu olay beden dersine kadar sürdü. Sırasıyla derseler Matematik,Kimya,İngilizce ve Biyolojiydi. Yani en sevmediğim ders 4lüsü. Ne diye haftanın ilk gününe böyle sıkıcı dersler koyarlardı ki. Neden ilk derse daha az sıkıcı bir dersle başlamazlardı hiç anlayamazdım. Ama sonunda beden eğitimi dersi başlamıştı. Ve elinden bastonu asla düşmeyen, keçi sakallı ve herzaman bir bezbol kepi takan beden eğitimi öğretmenimiz Bay Pear bizim için hazırladığı yeni parkurla karşımızda duruyordu. Parkur o kadar güzel gözüküyordu ki gözlerimi ondan alamadım. Bay Pear bize gülümsedi ve ''Şimdi söyleyin bakalım ilk kim deneyecek bu güzelim parkuru?'' diyerek dersin başlama işaretini verdi. Her ne kadar ben ilk deneyen olmak istesemde Bay Pear karşı çıktı. Her parkuru en son deneyenin ben olmamı istiyordu. Bunun bir sebebi vardı ama ben en son deneyen olmayı hiç sevmiyordum. Ama nedense ben parkura girdiğimde parkur birdaha kullanılamayacak hale geliyordu. Huniler bir yana savruluyordu minderler bir yana. Kendimi öyle kaptırıyordum ki parkura başka hiç birşeyi umursamıyordum. Ama yinede bekledim. Sonunda parkuru deneme sırası bana gelmişti ve daha kimse tamamlayamamıştı. Ayrıca ben parkurun başında bekliyordum. Bu da demektir ki kimse için ikinci bir deneme olmayacaktı. ''Şimdi bu parkura da elveda deme vakti.'' dedim ve parkura daldım.

Yine her zaman ki gibi olmuştu. Parkur kullanılamayacak haldeydi. Bay Pear dizlerinin üstüne çökmüş yeri yumrukluyordu. ''Lanet olsun ben...ben...ben...o parkuru yapmak için ne kadar uğraştım biliyormusun. Ama sen yine mahfettin. Neden? Neden ben? Tanrılarım neden ben?'' Her zaman ki haliydi. Ben parkura ne zaman girsem bunu yapıyordu. Bunun için benden nefret ettiğini sanırdım herzaman. Ama bana hep iyi davranırdı. Hiç anlam veremiyordum doğrusu. Bir dakika. Ne dedi o. Tanrılarım mı? Nasıl yani? Hepimizin inandığı tek tanrı yokmuydu. Ben ve annem hariç tabiki de. Ben pek inanmıyordum tanrıya. Annem de öyle. Ama tanrılarım derken ne demek istediğini çok merak etmiştim. Her ne kadar Tanrı'ya inanmasam da Yunan Mitolojisine bayılırdım. Silahlar ile ilgili araştırma yapmadığımda emin olun mutlaka Yunan Mitolojisini araştırıyorumdur. Bay Pear ın dediği 'Tanrılarım' lafını bununla bağdaştırabiliyordum. Acaba Yunan Mitolojisindeki tanrıları mı kast etmişti? 'Yok canım daha neler. Buna kafa yormamalıyım.' dedim kendi kendime ve bunu boşvermeye karar verdim.

Beden eğitimi dersinden sonra geriye kalan derslerde çok sıkıcı geçti. Ama sonunda bitmişti okul. Eve dönme vaktiydi. Annem ile karşılaşmak için can atıyordum. Hızlıca servise koştum ve en arkalarda yanlız kalabileceğim bir yere geçtim. Yeniden Blake in haftasonu yaptıklarını veya yazın yapacaklarını duymak istemiyordum. Gözlerimi dışarı çevirdim ve servis ilerlerken dışarısını izlemeye başladım. Bir dükkan. Bir kavga. Bir heykel. Bir minotor. Bir heykel daha. Ne bir minotor mu? Lanet olsun o gerçekten bir minotor muydu? Bu günlerde çok farklı şeyler görmeye başlamıştım ama lanet olsun bir minotor mu. Buna akıl sır erdiremezdim. Çoğu şeyi hoş karşılardım da bir minotor u asla. Kesinlikle ters giden şeyler vardı. Geri kalan yolda gözüme garip birşey takılmadı. Eve vardığımda beni kapıda bekleyen annem ile karşılaştım. Annem bana göre dünyadaki en güzel kadın dı. Siyah, düz, beline kadar gelen saçları, keskin hatlara sahip bir vücudu ve dünyalar güzeli bir yüzü vardı. Eğer Truvalı Helen için 1000 gemi yollandıysa annem için en az 1500 gemi yollanabilirdi. Suratındaki gülümseme bile üstümden bütün günün yorgunluğununu almış götürmüştü. Yanına geldiğinde ağzından dökülen kelimeler resmen yeniden doğmamı sağlamıştı. O kadar mutlu olmuştum ki anlatamam. Bana ''Aima sonunda. Sonunda tasarımımı bir firma ya sattım. Artık yaz boyunca rahatız. Hemen hazırlan da atış poligonuna gidelim.'' demişti. Öyle hızlı bir şekilde üstümü değiştirmiştim ki geri döndüğümde annem daha giyinmeye başlamamıştı. Annemin giyinmesini bekledikten sonra evden çıktık. Çok mutluydum. Sonunda paramız vardı. Bu da demektir ki annem ile uzun bir süre boyunca zaman geçirebilecektim. Sürekli çizim yapması ve bunları satacak firma araması gerekmeyecekti bir süre boyunca. Atış poligonuna vardığımızda kalbim yerinden fırlayacaktı resmen. Annem ile her hafta buraya gelirdik normalde. Ama bu aralar paramız olmadığı için 2 haftadır gelemiyorduk. Sonunda tekrar atış talimi yapacaktım. Hemen annem ile bölmelerden birine girdik ve ilk annem başladı. Her zaman yaptığımız şeydi bu. Annem önce başlar sonra ben onu geçmeye çalışırdım. Bu sefer annem çok iyi atışlar yapmıştı. Onu geçmem zor olacaktı. Tam başlayacaktım ki telefonum çalmaya başladı. Çok şaşırmıştım. Arayan Bay Pear'dı. Ama bu çok tuhaftı. Çünkü Bay Pear pek telefonunu kullanan biri değildi. Çoğu zaman yanında bir telefon olduğunu bile unutuyordu. Ama bu gün beni arıyordu. Telefonu açtım ve Bay Pear konuşmaya başladı. ''Sonunda Aima sana ulaştığım için çok memnunum. Ulaşamamaktan korkuyordum. Aima beni iyi dinle. Tehlikedesin. Hemen buluşmalıyız. Birazdan sana bir adres vereceğim. Oradaki depoya gelmelisin. Çok acil.'' ''Ama Bay Pear. Annem ile atış poligonundayım. Gelemem. Biraz beklese olmaz mı?'' ''Hayır. Hemen gelmelisin. Şimdi adresi veriyorum.'' Ardından adresi verdi ve telefonu kapattı. Her ne kadar annemi ekmeyi istemesemde mecburen gitmek zorunda kaldım. Ama annem para kazanmıştı. Yani başka bir zaman yeniden yapabilirdik bunu. Hızlıca anneme durumu anlattım ve atış poligonundan çıktım. Adrese doğru koşmaya başladım. Başıma neler geleceği hakkında bir fikrim yoktu. Keşke o poligonu terk etmeseydim diyorum hala. Ama yapabileceğim birşey yok. Ama hala yaptığım şeyden memnunum. En azından kardeşlerimi bulmamı sağladı. Sonunda depoya varmıştım. Biraz tereddüt ederek kapıyı araladım ve içeri girdim.

İçeride neredeyse hiç ışık yoktu. Sadece bir noktada vardı ışık. Ama orada. Lanet olsun. Orada bir insan bacaklarından tavana bağlanmıştı. 'Ama...Ama...Ama o Bay Pear.' diye geçirdim içimden. Lanet olsun o gerçekten de Bay Pear dı. Hemen yanına doğru koşmaya başladım. Onu kurtarmak istiyordum. Bay Pear'ın yanına geldiğimde birden arkamdan bir ses geldi. Bu Bay Pear'ın sesiydi. ''Seni kandırmak çok kolay oldu küçük melez. Onun telefonunda kayıtlı olan tek ismin bir melez olduğunu tahmin etmiştim. Kokuna bakılırsa melez olduğun kesinleşti.'' Ardından kafamda büyük bir acı hissettim ve uykuya daldım. Gözlerimi açtığımda bacaklarımdan bağlanmış bir şekilde Bay Pearın yanında asılı duruyordum. Ama Bay Pear da bir problem vardı. Bacakları. Artık bacakları yoktu. Bacaklarının yerinde bir çift toynak vardı. Ayrıca saçlarının altından çıkan bir çift boynuzu vardı. ''Bay Pear siz bir satir siniz.'' Bay Pear gülümsemeye başladı ve ''Evet ben bir satirim. Sende bir melezsin. Tanıştığıma memnun oldum. Aslında senin koruman benim ama. Lütfen kurtar bizi bu durumdan.'' Ardından bir ayak sesi duyuldu. Daha çok deprem gibiydi. Sesin geldiği yere baktığımda birşeyi fark ettim. Orada tek gözlü bir dev vardı. ''Lanet olsun sen bir kiklop sun. Bay Pear ın sesini taklit eden sendin.'' Ama bu sırada birşeyi fark ettim. Bunlar Yunan Mitolojisindeki Mitolojik varlıklardı. Bu da rüya gördüğümü düşünmem için bir sebepti. Kiklop kahkaha atarak benim sesimle ''Evet küçük melez. Ben bir kiklopum.'' Ardından Bay Pear ''Aima hemen annenin sana verdiği kurşunları çıkar onlar çok özel silahlar. Onları kullan.'' ''Ama onlar birer kurşun. Bir silah olmadan ne işe yarayabilirler ki?'' ''Hemen çıkar onları!!'' Bay Pear bana bağırdıktan sonra hemen bir iple onları bağlayıp kolye haline getirdiğim iki kurşunu çıkardım ve bir içgüdü ile kurşunların üstlerine bastırdım. Birden çok garip birşey oldu. Kurşunlar birden bir çift Baretta ya dönüştü. Ağzım bir karış açık kaldı. ''Ama bunlar. Bunlar Baretta. Bunlar bende ne arıyor.'' ''Çeneni kapa da şu kiklop un icabına bak.'' Bay Pear haklıydı. Kiklop bizi öldürmeden ben onu öldürmeliydim. Hemen silahları ona doğrulttum ve ateş etmeye başladım. 6 mermi harcadıktan sonra ateş etmeden önce kapadığım gözlerimi açtım. Canavar bir toza dönüşmüştü. Lanet olsun onu haklamıştım. Ama bir sorun vardı. ''Hey Bay Pear. Acaba buradan nasıl ineceğiz?'' ''O kolay iş. Kiklop ise zor olandı.'' Ardından Bay Pear hemen kendini bağı olduğu ipe doğu çekti ve ipi dişlemeye başladı. İlk önce kendi ipini sonra benim ipimi yedikten sonra bana döndü ve konuşmaya başladı. ''Artık burası senin için güvenli değil Aima. Kampa gitmeliyiz.'' Ne dediğini anlamasam da o kiklop ve onun gibi yaratıkların anneme saldırmasını istemiyordum. Onlar bana saldırıyorsa annemde açık hedef olabilirdi. Bu yüzden onunla gitmeye karar verdim. Oradan anneme haber verebilirdim değil mi? Ardından Bay Pear'ı takip etmeye başladım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

Aima Pageton Empty
MesajKonu: Geri: Aima Pageton   Aima Pageton Icon_minitimeC.tesi Ocak 08, 2011 11:46 am

Rp puanı: 95, tebrikler.


/Admin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
Aima Pageton
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Aima Pageton
» Aima Pageton - Görevler

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Karakter :: Karakter Oluşturma :: Rp Puanı Belirleme-
Buraya geçin: