Gözlerim alabildiğince bereket, ayaklarım alabildiğince toprak olmuştu. Asphodel Tarlaları'ndaydım. Burayı görmeyi çok istiyordum. Heyecandan biraz olsun uzak - ki külliyen yalan - ve huzur dolu. Aslında buraya geliş amacım farklıydı. Tırmanma Duvarı'ndan sonra kendime güvenim bir kaç yüz kat artmıştı. Diğerlerinden beni ayıran şeylerin neler olduğunu, bunlara daha nasıl olumlu bakabileceğimi öğrendim. Bir avcı değildim ormandaydım, Poseidon oğlu değildim denizdeydim veya Athena'nın oğlu olmayıp kitaplarla haşır neşirdim. Kendimi her türlü duruma karşı hazırlamalı gelişimi her yönden körüklemeliydim. Göz bebeklerim güneş ışığına maruz kaldığından siyah bir kamuflaj boyasını gözlerimin altına bocaladım. Bacaklarımı kasarak çok hızlı bir şekilde boy boy mısırların olduğu tarlaya daldım. Sırıtarak Veni - vidi - vici ! dedim sırıtmanın da verdiği şımartılma hissiyle. Birbirinden kalın kabukların arasından geçerken kollarımda küçük bereler olduğunu hissedebiliyordum ama bu yaralar beni biraz bile etkilemiyordu. O ırmaktan sonra artık beni pekte bir şeyin korkutabileceğini düşünmüyordum. Şimdi tarlanın ortasında Hades bile belirse kılıcımı çekecek kadar kendime güvenmiştim. Hızımı biraz daha arttırarak aptalca gülmeye başlamıştım. Nadiren yaşadığım gibi mutluydum. Sonu gelmeyen ve amacıma ulaştıran bu durum nereye kadar devam edecekti bilmiyorum ama başıma iyi şeyler geleceğini düşünmüyordum. Henüz öğlen ve en son uzun koşu yaptığımda ölüyordum. Umarım yine büyük bir aptallık yapmam. Bu benim canıma mâl olabilir.