Yine aynı sıradanlıkta bir konsey toplantısı yapıyorlardı. Konuşma genel olarak yaşadıkları dünyanın dört bir yanından çeşitli haberler ve mektupları ileten Hermes ile, onu dinlemekten zerre kadar keyif almayan Zeus arasında geçiyordu. Afrodit gelmeye lütfetmemişti, Artemis'in de canavar avlamak gibi daha önemli işleri vardı. Demeter ve Hera diğerlerine aldırmadan zihinlerinden birbirleriyle sohbet ediyorlardı. Athena da arkasında, ocak ateşinin içinden onları izleyen Hestia'yı seyrediyordu. Dionysos her zamanki umarsız havasını takılmıştı yine, ara ara elindeki diyet kolasını yudumluyordu. Hephaistos birkaç dakika önce önemli bir tamir işi olduğunu bahane ederek toplantıdan ayrılmıştı. Apollon ve Ares kendi aralarında ufak çaplı bir tartışma yaşamaktaydılar. Athena konunun orduların motivasyonunu azaltan aşırı güneş ışığı olduğunu tahmin ediyordu. Zeus'un sağ yanındaki taht ise, herkesi şaşkınlığa uğratmasına rağmen doluydu; Denizlerin ve Depremlerin Tanrısı Poseidon, Zeus ile aralarındaki tatsızlığa rağmen toplantıya gelmişti ve bu başta Athena olmak üzere tüm ilahi güçleri fazlaca rahatsız ediyordu...
Saatler aynı yeknesak döngüyle ilerlemeye devam etti. En sonunda Tanrı Hermes'in ilettiği mesajlar son buldu ve izin isteyerek konsey salonundan ayrıldı, konuşması sırasında bir türlü susmayan telefonuna akın etmiş bir sürü mesajı vardı ve bir saniye bile kaybetme lüksü yoktu. Athena bazen onun bu denli yoğun bir tempoyla günlerini geçirmesinin haksızlık olduğunu düşünüyordu. Pekala Dionysos da arada bir işin ucundan tutabilir, Hermes'in omuzlarındaki yükü zayıflatabilirdi! Yolcuların ve Hırsızların Tanrısı salonu terk ettikten sonra Zeus tek tek hala konsey salonunda bulunan tanrıları taradı. En sonunda sıkıntıyla, "Sıradaki gündem maddesine geçelim o halde. Poseidon, bize söylemek istediklerin var sanırım." dedi. Deniz Tanrısı, toplantıya bir hawai gömleğiyle katılmış olmasının ona hiç rahatsızlık vermediğini vurgulamak istercesine yakalarını düzeltti ve hiç acele etmeden konuşmaya başladı. "Aslına bakarsan Zeus, ben konuşmadan önce Hades'in buraya teşrif etmesini beklesek iyi olacak." dedi. Athena, ona duyduğu nefretin ikiye katlandığını hissedebiliyordu. Sakin ve sert bir şekilde, "Hades Konsey Toplantısı'na sadece kış gündönümünde katılabilir ve gündönümüne daha 17 gün var, Poseidon. Arada bir takvime bakmayı alışkanlık haline getirsen ve bizi bu kadar oyalamasan iyi olacak." dedi.
Poseidon'un gevrek kahkahası ondan beklenmeyecek kadar kan dondurucu çıkmıştı. Athena tek kaşını kaldırarak Tanrı'yı süzmeye başladı. Kesinlikle ters giden bir şeyler vardı. Şimdi, ne Hera ile Demeter sohbet ediyordu, ne de Apollon ile Ares gözlerini Poseidon'dan ayırıyorlardı. İçeride birkaç saniyeliğine mutlak bir sessizlik hakim oldu. Suskunluğu bozan kişi ise, adeta adının anılması üzerine Konsey'e gelen Tanrı Hades oldu. Dudak uçuklatacak kadar şaşırtıcıydı ama, Ölüler ve Yeraltı Tanrısı Hades, tarih kış gündönümü olmamasına rağmen konsey salonunda, Zeus'un karşısında duruyordu. Tüm heybetiyle bakışlarını Bilgelik Tanrıçası'na çevirdi ve "O eskidendi, Athena. Ben sevgili ağabeyimin tahtını kurtarıp ona olan sadakatimi bir kez daha kanıtlamadan önceydi. Artık işler değişti." diyerek gecikmeli bir cevap vermiş oldu. İşte bu kesinlikle beklenmedik bir gelişmeydi. Radarı bir heyecan belirtisi tespit etmiş gibi Afrodit konsey salonuna geldi ve ihtişamlı tahtına oturdu. Asla güzel bir gösteriyi kaçırmazdı. Hades kendine Poseidon ile Hephaistos arasında bir taht oluşturup yerine yerleşene kadar, çağrılmışlar gibi Artemis ile Hermes ve diğer tanrılar da Konsey Salonu'na geri geldiler. Zeus ufak bir el hareketiyle salondaki tüm Eros kameralarının parçalanmasını sağladı, Hera rahatsızlıkla tahtından kalkarak Zeus'un arkasına geçti ve bakışlarını Hades'e sabitledi. En sonunda Dionysos, kendisinden beklenmeyecek bir ciddilikle, "Bu da ne demek oluyor Zeus? Onu buraya sen mi davet ettin?" diye sordu. Cevap Tanrıların Tanrısı'ndan değil, Poseidon'dan geldi. "Hayır, onu Zeus çağırmadı, ben çağırdım." dedi Tanrı, "Benim gibi onun da hakkı olana sahip olması gerekiyor artık." diye devam ettirdi sözlerini.
İşte, bu kesinlikle Athena'nın ve diğer tanrıların tahtlarından kalkıp Poseidon ile Hades'in etrafını sarmaları için yeterliydi. Zeus sakinliğini korumaya devam ediyordu, hala tahtında oturmaktaydı. "Kronos ile mücadelemde bana yardımcı olduğunuz için size minnettarım kardeşlerim. Eğer istekleriniz makul şeylerse, yerine getirmeye de hazırım. Yalnız binlerce yılın getirileri olan ön görülerim bana, aklınızdakilerin pek hoş sayılmayacak istekler olduklarını söylüyorlar." dedi. Daha önceden provasını yapmışlar gibi aynı anda gülmeye başladılar, Poseidon ile Hades. Bu sefer konuşma sırası Ölüler Tanrısı'ndaydı... "İstediğimiz, en başından beri hakkımız olanı, yani Olimpos'un yönetimini almak Zeus. Burada bir taht sahibi bile değilim, saçma bir çubuk seçimi ile kandırdın ve yeraltına sürdün beni. Yine de tüm güçlerimi önüne serdim ve şu anda tahtında, benim yardımım sayesinde oturuyorsun." dedi. Geride bırakılmak istemeyen Poseidon da, "Herkes benim yardımım olmasaydı şu anda Olimpos diye bir şeyin kalmamış olacağını biliyor, Zeus." diyerek kollarını göğsünde kavuşturdu. Athena gözlerini kapatarak bir süre ihtimalleri değerlendirdi. Sonra, tatsızlığın uzamasını istemediği için Üç Büyükler'in hepsini kapsayan teklifini sundu. "Kimse Poseidon ile Hades'in haksız olduğunu iddia edemez. Yalnız Zeus'tan istedikleri çok büyük bir şey. Onun tahtına ortak olmaları kabul edilemez. Yine de, Kronos tehlikesini yeni atlatmışken bu sefer de içimizde bir çatlak çıkmasını istemeyiz. Bu konsey toplantısını şimdi, kış gündönümünde tekrar bir araya gelmek üzere bitirelim. O zamana kadar herkes kararını vermiş olur ve bir oylama yapılır. Neticede, Hades ile Poseidon'un isteklerinin yerine getirilip getirilemeyeceğini öğrenmiş oluruz." dedi.
Yaptığı gayet mantıklı konuşma tüm tanrı ve tanrıçaların onaylama mırıltılarıyla son buldu. En sonunda Zeus, "O halde, konsey toplantımızı şimdi sona erdiriyorum. Ben ve Poseidon dışındaki 10 Olimpos tanrısı da kış gündönümüne kadar düşünsün, kararını versin. O zamana kadar da iki kardeşimden bir kargaşa çıkarmamaları konusunda bana söz vermelerini istiyorum." diyerek bakışlarını Poseidon ile Hades'e çevirdi. İki ilahi güç bir süre düşündükten sonra, ağabeylerinin teklifini kabul ettiler. Hades hiç vakit kaybetmeden gözden kaybolup yeraltına geri döndü, Poseidon da bu anlaşmanın 21 Aralık'a kadar geçerli olduğunu iyice vurguladıktan sonra, Deniz Sarayı'nın yolunu tuttu. Diğerleri derin düşüncelere dalmıştı şimdi... Poseidon ile Hades'in daha fazla güce sahip olması, Athena'nın kesinlikle işine gelmezdi. Yalnız etrafındaki kararsız yüzler onun bile tereddüt etmesine neden oluyordu. Ares'in toplantıyı sonlandıran o sözleri ise, uzun süre tüm tanrıların akıllarını kurcalayacağa benziyordu: "Ben oyumu Poseidon ile Hades'in hakları olanı almaları yönünde kullanacağım. Bunu kesinlikle hak ettiler. Sağ duyu sahibi diğer tüm tanrılar da böyle yapmalı. Eğer istekleri reddedilirse dünyanın ve orada yaşayan insanların başlarına neler geleceğini tahmin etmek bile istemem. Tabii ben bir savaş çıkmasına da karşı değilim ama, sanırım çoğunuz barış yanlısısınız." Önlerinde düşünmek için çok az zaman vardı. Bu süre zarfında Poseidon ile Hades'in sözlerini tutacaklarına da güvenemezlerdi, şimdiden bazı tedbirler almaya başlamalılardı.
Athena sağ elini havaya kaldırarak parmaklarını şıklattı ve kendini Melez Kampı'nın o bilindik ormanında buldu. Yine iş başa düşmüştü, kış gündönümünden sonra yaşanacak olası felaketler için melezlerini hazırlamalıydı. Bir de aklındaki sinsi planları uygulamak için yine geçen sefer yaptığını yapmayı planlıyordu; stratejisini piyonlarının üzerinde oluşturabilirdi yine.