Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Hani o Güneş'in batışı...

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir




Hani o Güneş'in batışı... Empty
MesajKonu: Hani o Güneş'in batışı...   Hani o Güneş'in batışı... Icon_minitimeCuma Kas. 19, 2010 8:38 am

"Of Mia, kes şunu." diye söylendim kendi kendime. Yine beni uyandırmaya çalışıyordu gıcık, "Uyanmak istemiyorum, git başımdan." dedim ama Mia hiç laftan anlar mı?
"Uykucu Adri, neredeyse akşam olmak üzere." dediğini duyar gibi oldum. Akşam mı? Yine her zamanki gibi abartıyordu heralde.
"Ya ya, ben de seni seviyorum Mia." dedim yastığıma daha da sarılarak. "Şimdi lütfen beni yalnız bırakır mısın?"
"İyi, öyle olsun bakalım." diye cevapladı öfkeli bir sesle. "Sen yastığınla romantizm yaşamaya devam et, gece uyandığında yine şikayet etme de seni uyandırmadığımız için." diye ekleyip çıktı odadan. Sonunda yani, ama biraz ciddi bir sesle söylemişti sanki son sözlerini. Yastıkla romantizm kısmı değil tabii, zaman kısmı. Gece erken uyumuştum oysa, saat olsa olsa öğle saatleriydi. Yine de kontrol etsem hiç fena olmayacaktı, bugün akşama doğru okçuluk dersim vardı çünkü. Zaten Artemis benden memnun değildi, bir de derslerini kaçırsam kesin kovardı beni sınıfından. Kendimi zorlayarak da olsa yatakta doğrulabildim, penceremden dışarı baktığımda küçük çaplı bir şok beni bekliyordu. Mia haklıydı gerçekten, neredeyse akşam olmak üzereydi. Güneş'in batmasına az bir zaman kalmıştı, ama ben nasıl bu kadar uzun süre uyumuştum? Asıl sorulması gereken şey "Mia nasıl bu kadar uyumama izin vermişti?" olmalıydı aslında. Bu hafta yaşadıklarımı düşününce, yorulmuş olmam da gayet normaldi. Her zamanki sıradan şeyler işte; canavarlar, düellolar vs. Tabi uyanmak istemememin başka bir sebebi de vardı, ancak bu sıradanlığın biraz dışına kaçıyordu. Ama bunun hakkında düşünüp moralimi bozmak istemiyordum.
Ayağa kalkıp hazırlanmaya başladım, ilk önce yatağımı düzelttim. Son temizlik denetlemesinden bu yana Mia bu konuda aşırı titiz olmaya başlamıştı. Sonra üstümü değiştirdim, en son olarak da saçlarımı yıkayıp kuruttum. Kulübeden çıkarken çantamı unutmuş olduğumu hatırlayınca onu hazırlamak için geri dönmek zorunda kaldım. Çantamı da hazır hale getirdikten sonra kulübeden dışarı adımımı atmaya hazırdım artık.
Kol saatime göre okçuluk dersime hala birkaç saat vardı, bu zamanda oyalanmak için bir şey bulmalıydım. Yorgunluğum üstümdeydi zaten, arenaya gidecek havamda değildim. Beni rahatlatacak bir şeye ihtiyacım vardı, kano gölünde güneşin batışını izlemek gibi... Nasıl da aklıma gelmişti bu hemen? Ama bu fikri sevmiştim, uzun zamandır kendimle başbaşa kalmıyordum. Kano gölüne doğru hızlandırdım adımlarımı.
Öğle saatlerinden sonra kano gölünde kimsecikler olmazdı normalde, bu yüzden ben de kendimle ve doğa harikası bir manzarayla başbaşa kalacağımı düşünüyordum. Ama yanılmıştım, benden başka biri de vardı orada. Bir kız gölün kenarında durmuş, dalgaların çıplak ayaklarına vurmasını izliyordu. Beni farketmemişti henüz. Hoş, bunu çok da istiyor değildim. Ama adımlarım ister istemez beni onun yanına doğru sürüklüyordu. Normalde olsa bu güzel manzarayı onunla birlikte izlemeyi çok isterdim, ama şimdi durumlar biraz değişmişti.
"Merhaba Lucy." dedim yanına gittikten sonra. Bunu söylememle birlikte kısa süreli bir panik yaşadı, o da benim gibi burada tek başına olacağını düşünmüştü muhtemelen. Sesimin kırgınlığımı ele vermemesini umuyordum, çünkü kırgın olmamı gerektiren bir şey var mıydı bundan emin değildim. Sadece 3 günlüğüne kamptan ayrılmıştı, ve bana haber vermemişti. Bundan daha normal ne olabilirdi ki? Ama eğer durumunuz bizimki gibiyse, çok da normal karşılayamıyordunuz bunu. Bu olay olmadan bir gün önce birbirimizden hoşlandığımızı söylemiş, çıkmaya başlamıştık. Bunun üstüne böyle bir olay olunca ister istemez başka şeyler düşünmüştüm. Pişman olduğunu, bu olayların hiç yaşanmamış olmasını dilediğini falan, bilirsiniz işte. Sonuçta bu yüzden annesiyle arası açılmış, kahinlikten vazgeçmek zorunda kalmıştı.
"Merhaba." dedi gülümseyerek. Beni gördüğü ilk andaki şaşkınlığını üzerinden atmış gibiydi, ama ses tonumun altında yatan gerçekleri o da anlamış olmalıydı. Sanki zoraki bir gülümsemeydi takındığı.
"Güzel bir manzara..." diye fısıldadım zor da olsa duyabileceği bir sesle.
"Evet, öyle gerçekten de." diye cevapladı o da.
"Hazır böyle bir manzara yakalamışken değerlendirelim diyorum." dedim ben de gülümsemek için kendimi zorlayarak. "Kano yarışına ne dersin?"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lucianna Fackrell
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Lucianna Fackrell


Mesaj Sayısı : 4356
Kayıt tarihi : 22/08/10

Hani o Güneş'in batışı... Empty
MesajKonu: Geri: Hani o Güneş'in batışı...   Hani o Güneş'in batışı... Icon_minitimeCuma Kas. 19, 2010 11:05 am

Adrian ile çıkmaya başladığımız günün akşamında, aceleyle birkaç parça eşyamı toparlayarak kamptan ayrılmıştım. Kimseciklere haber vermeden ortadan kaybolmak benim için olağandı zaten, çevremdekiler de artık ilk zamanlarda olduğu kadar fazla tepki göstermiyorlardı fevriliklerime. Gitmemin nedeni birçok şeyin üst üste gelmiş olmasıydı. Kendimle çelişiyordum ve benim için alışılmış bir başka durumdu bu ama, bu seferki gerçekten sağlıklı düşünmeme engel olacak kadar beterdi. Adrian'ı seviyordum ve onun için hiçbir fedakarlığı yapmaktan kaçınmazdım, duygularımdan kesinlikle emindim. Onun da beni seviyor olduğunu öğrendikten sonra normal şartlarda dünyaların benim olması gerekirdi. Kendimi aşkıma kaptırırdım ve suratımdan gülümsemenin eksik olmadığı birbirinden harika günler geçirirdim, keyfine vararak yaşardım hayatımı. Ama işte, ben normal biri değildim. Bilgelik Tanrıçası Athena'nın kızıydım, Tanrı Apollon'un kahiniydim. Bir takım sorumluluklarım ve hedeflerim vardı.

Adrian ve onunla olan ilişkim, tüm bunları fazlaca etkiliyordu. Tabii ki ona olan duygularımı itiraf ettiğim için pişman değildim, zaten ben geri adım atmazdım. Annemle yaptığımız konuşmayı hatırladıkça gözlerimin dolmasına engel olamıyordum hala, kendimi avutacak bir şey de bulamıyordum. Yine de... içten içe doğru tercihi yaptığımı biliyordum işte. Güneş Tanrısı'nın karşısına çıkıp kahinlik güçlerimi benden almasını istemem beklediğim kadar da kötü geçmemişti. Kamptaki arkadaşlarımın tepkileri de az da olsa mutlu olmamı sağlamıştı. Annem... bu tablodaki tek maraz annemin ölüm saçan bakışlarıydı işte. Bir de planladığım eski hayatımın artık tamamen değişecek olmasının verdiği endişe... Bu yeniliklerle başa çıkmak için uzaklaşmaya, kendimle baş başa kalmaya ihtiyacım vardı. Çareyi öylece çekip gitmekte bulmuştum. Derin düşüncelere dalmam, yeniden şekillenen hayatımı sindirmem 3 gün sürmüştü. Sonra tekrar ve daha güçlü olarak dönmüştüm kampa. Herkesten uzak olduğum anlarda aklımda bir tek Adrian'ın olduğunu fark etmiştim. Onsuz olamazdım artık, onun için anneme de katlanırdım, ertesi gün ne olacağını kestiremeden uyanmaya da.

Dönerken içimde bir endişe de vardı, her şey daha yeni filizlenirken habersizce çekip gitmeme onun nasıl tepki vereceğini bilmiyordum. Öğrenmek için yeterli cesareti de bulamamıştım kendimde, onun karşısına çıkmak yerine huzurlu birkaç saat geçirme kararı vererek kano yarışlarının yapıldığı göle gelmiştim. Güneşin batışını izlerken, içimin nedenini bilmediğim bir huzurla kaplanıyor olduğunu sezmiştim. Sessizlik ve gökyüzünün güzel görünümü bana mutluluk veriyordu. Yine soyutluklara dalıp gitmişken duyduğum ses yüzünden aniden irkildim ilk önce. Sesin sahibinin kim olduğunu kavramam birkaç saniyemi aldı. O birkaç saniyenin sonunda nefes almak için fazlaca çaba sarf eder duruma gelmem kaçınılmazdı elbette; Adrian yüzünde zoraki bir gülümseme, bakışlarında açıkça fark edilir bir kırgınlıkla karşımda duruyordu. Öylesine manzaranın güzelliğine değindikten sonra aramızdaki sessizliğin uzayıp gitmemesini istediği için, kano yarışı yapmayı teklif etti bana. Aslında içimdeki o utangaç ses, arkamı dönüp koşarak ondan uzaklaşmamı söylüyordu ama yüzüme gerçek bir gülümseme yerleştirerek "Elbette. Tabii kendini mağlubiyete şimdiden hazırladıysan." dedim. O Adrian'dı işte, aşık olduğum kişiydi ve benim tüm hatalarıma, onun tüm kırgınlıklarına rağmen karşımda duruyordu. Ve ben, onunla vakit geçirmek istiyordum. Sesinin bana hitap ederken yine eskisi gibi sıcak çıkmasını, yüzüme bakıp içtenlikle gülümsemesini istiyordum. Tabii bir de beni anlamasını... Neden çekip gittiğimi anlamasını ve bana hak vermesini, en azından içimde kopan fırtınalardan haberdar olmasını istiyordum. Kano yarışı tüm bunlar için bize iyi bir zemin hazırlayabilirdi. Bir de... her zamanki gibi içimdeki hırslı Lucy devreye girmişti ve gerçekten, tüm düşüncelerden uzaklaşıp kendimi yarışa kaptırmak ve kazanmak istiyordum. Eh, kişi her ortamda ve durumda, her zaman kendisi olurdu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




Hani o Güneş'in batışı... Empty
MesajKonu: Geri: Hani o Güneş'in batışı...   Hani o Güneş'in batışı... Icon_minitimeCuma Kas. 19, 2010 6:53 pm

"Elbette. Tabii kendini mağlubiyete şimdiden hazırladıysan."
Eh, bu durumda böyle bir şey söylemesi gülümsememe yol açmıştı, hem de gerçek bir gülümseme. Onun bu halini seviyordum. Her ne kadar ona kırgın olursam olayım, onun yanında mutsuz olmak çok zordu benim için. Ben de ona meydan okumayacaktım, buna gerek yoktu. Çünkü bir yarış söz konusu olduğunda benim de onun gibi aramızdaki ilişkiyi bir anlık da olsa unutacağımı o da biliyordu. Sahildeki kanolardan birine geçtim, o da hemen yanındakine. İlerideki büyük kayalıklara kadar gidecek, sonra da geri dönecektik. Sahile tekrar ilk dönen yarışın galibi olacaktı. Bu yarış kürek çekerek yapıldığı için gücün önemli bir etkisi vardı, bu da işimi kolaylaştıracaktı. Bir Ares oğluydum ne de olsa.
Start verilmesi için üçe kadar saydık, sonra da tüm gücümle küreklere asılmaya başladım. Lucy de hiç fena değildi, aramızdaki mesafe sabit kalıyordu nedense. Biraz öne geçecek olsam yeniden dengeleniyordu yarış, aslında bunu bilerek yaptığımdan kuşkulanıyordum. İsteyerek değil tabii, içgüdüsel olarak. Onun yanından uzaklaşmak istemiyordum sanki. Üç gündür onu ne kadar özlediğimi farketmiştim, bu normal olmalıydı. Sanırım...
"Seni çok özlemiştim." dedim hemen yanımdaki Lucy'e. Eh, yarış yaparken biraz sohbet edebilirdik heralde.
"Şey, ben de öyle." dedi kararsız bir ifadeyle. Bunu söylerken kürekleri unutmuştu biraz, yavaşlamıştı doğal olarak. Ben de ona ayak uydurarak hızımı azalttım. "Özür dilerim Adrian, sana haber bile vermeden gitmem yanlıştı biliyorum." İşte konuşmanın can alıcı noktasına gelmiştik. O da farkındaydı demek bunun, neden yapmıştı o zaman? Ona kırılmak istiyordum, kızmak, hatta kalbini kırmak istiyordum. Bağırıp çağırmak istiyordum. Ama bunların hiçbirini yapamayacağımı biliyordum ben de. O masum gözlerle bana bakarken ona nasıl kızabilirdim ki? Onu üzmeyi nasıl göze alabilirdim ki? Tek bilmek istediğim kararında bir değişiklik olup olmadığıydı. Ama bunu ona nasıl soracağım hakkında hiçbir fikrim yoktu.
"Önemli değil bunlar." dedim kararlı bir ifadeyle. "Ben sadece merak ediyordum, acaba kararında bir değişiklik mi oldu diye..."
"Hayır." dedi o da en az benimki kadar kendinden emin bir sesle. Ses tonunun böyle çıkmasına sevinmiştim. Lucy zaten bana yalan söylemezdi, ama yine de iyi olmuştu bu. Artık buna ihtimal bile veremezdim. "Ben sadece, kendimle biraz başbaşa kalmak istemiştim. Bana hak vermeni beklemiyorum, ama en azından anlamaya çalış."
"Sana hak veriyorum Lucy." dedim ona bakarak. "İkimiz için de zor bir dönem bu, ama senin için daha da zor olmalı. Kendinle başbaşa kalmak düşüncelerinin, kararlarının kesinleşmesine yardımcı olmuştur heralde."
"Evet, öyle oldu gerçekten de." dedi gülümseyerek.
"Hmm, son gelişmeleri öğrenmek istesem çok şey mi istemiş olurum?"
"Hayır, sanmıyorum." dedi yine o mükemmel gülümsemesiyle. "Sensiz olamayacağıma karar verdim, ne olursa olsun." İşte bu duymak istediğim şeydi, çünkü artık ben de onsuz olamayacağımı hissediyordum. Ama o yanımda olduktan sonra... İster Athena, ister tüm Olimpos karşımızda olsun, ne farkederdi ki?
"Bunu duyduğuma sevindim." dedim ben de gülümseyerek. "Çünkü benim de artık sensiz yaşamak gibi bir niyetim yok."
"Ama bir şeyi unuttuk." dedi bir anda ciddileşerek.
"Nedir o?" diye sordum merakla. Neyi unutmuş olabileceğimizi hatırlamaya çalışıyordum, ama aklıma hiçbir şey gelmiyordu.
"Yarış!" diye haykırdı ve kürekleri hızla çekmeye başladı bir anda. Bir de suratıma su fışkırtmasaydı daha iyi olacaktı da, neyse. Ben de gülerek ona eşlik ettim. İşle aşkı karıştırmamak gerekiyordu. Kano yarışında da olsa kaybetmek bana göre bir şey değildi, yarıştığım kişinin Lucy olması da bu gerçeği değiştirmiyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lucianna Fackrell
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Lucianna Fackrell


Mesaj Sayısı : 4356
Kayıt tarihi : 22/08/10

Hani o Güneş'in batışı... Empty
MesajKonu: Geri: Hani o Güneş'in batışı...   Hani o Güneş'in batışı... Icon_minitimePaz Kas. 21, 2010 3:26 am

Tüm gücümle küreklere asılmıştım, suratımdaki gülümsemeye de engel olamıyordum. Aslında, engel olmak istemiyordum. Adrian'ın beni anlamasını, bana hak vermesini her şeyden çok istiyordum ama gerçek olması bir hayalden farksız gibiydi. Oysa o, haklı olduğumu söylemişti. Yaşadığım şu anın güzel bir rüyadan ne farkı vardı? Gerçek olamayacak kadar güzel bir rüya... Sevinçle küreklerimi daha da hızlı çevirmeye başladım. Aklım mutluluktan sarhoş olmuştu belki ama, şu anda kano yarışı yaptığımı kesinlikle unutmamıştım. Adrian da unutmamıştı, sonuçta Savaş Tanrısı'nın oğluydu. Tam arkamdaydı ve az önce suratına su fışkırtmış olmamla ilgili bir şeyler mırıldanmıştı. Kayalıklara çok yaklaşmıştım ama Adrian da tam yanımdaydı artık, başa baş ilerliyorduk. Her an beni geçme ihtimali vardı ve buna göz yumamazdım. Sinsi bir çarpık gülümseme suratıma yerleşirken, dengemi sağlamayı başardıktan sonra sağ elimdeki bilekliğimin kılıcım Nefesalan şeklini almasını sağladım. Onu birkaç kez hızla salladım, böylece etrafa ışık saçmaya başladı.

Tahmin ettiğim gibi bu Adrian'ın dikkatini dağıttı ve bakışlarını bana doğru çevirdi. Kanolarımız birbirine çok yakın olduğu için ona su sıçratmakta hiç zorluk çekmedim. Yüzü ve kıyafetleri ıslanmıştı, şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırmıştı. Bunu fırsat bilerek tekrar küreklerime asıldım ve tüm gücümle kayalıklara doğru ilerlemeye başladım. Kısa zamanda başardım da, zaferle iki elimi de havaya kaldırarak bana yetişmeye çalışan Adrian'a sırıttım ve hiç vakit kaybetmeden tekrar yarışa başladığımız kıyının yolunu tuttum. "Görürsün sen Lucy!" dedi kızgınca, "Sanırım bunun için önce bana yetişmen gerekiyor." cevabını verdim ve güldüm. Adrian'ın sinirle nefes alışını duyar gibi oldum, bu neşemin daha da yerine gelmesini sağladı. Aslında, belki bu yapacağım mantıklı değildi ama ben de mantık abidesi değildim zaten, ani bir şekilde kanomun üzerinde ayağa kalktım ve elimde kılıcımla arkama döndüm. Sonrasında her şey çok hızlı gelişti. Gözlerimi kısarak Adrian'ı hedef aldım ve bir mızrakmış gibi Nefesalan'ı üzerine fırlattım. Kılıcım ışık hızında üzerine doğru uçarken Adrian'ın deliye dönmüş düşünce dalgaları zihnime ulaşıyordu. Kısa süre içinde başka çaresi olmadığını anlayarak sol yanına doğru kaydı; bu hareketi onu kılıç darbesinden kurtarırken, dengesini kaybettiği için kanosundan düştü. O gölün derinliklerine gömülürken, kanosu da ters döndü. Seslice yutkunarak dudağımı ısırdım. Bazen şakalarda fazla ileri gidebiliyordum. Adrian sırılsıklam olmuş halde suyun yüzeyinde belirince, "Eh, en azından yarışı kazandım." diye mırıldandım ve küreklerimi ters yöne doğru çevirerek, kendi kanoma almak için ona yaklaşmaya başladım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




Hani o Güneş'in batışı... Empty
MesajKonu: Geri: Hani o Güneş'in batışı...   Hani o Güneş'in batışı... Icon_minitimePaz Kas. 21, 2010 6:37 am

Bir anda suya düşünce ne yapacağımı şaşırmıştım. Zihnimde dönüp dolanan düşüncelerin de bir faydası olmuyordu, bir an önce suyun yüzeyine çıkmalıydım. Suyun içinde dengemi sağlayıp kendimi yukarı doğru fırlattım, yüzeye ulaşıp tekrar nefes alabilecek duruma gelince bundan bolca istifade ettim. Gözlerimi aralayınca kanosuyla bana yaklaşmakta olan Lucy'i gördüm. Eh, en azından beni almak için geri gelmişti.
Uzattığı elini tutup güç bela kanosuna çıktıktan sonra derin ve uzun nefes almaya başladım. Hazırlıksız yakalandığım için suya düşmeden önce nefes almam mümkün olmamıştı. Lucy'nin bana iyi olup olmadığımı soran sorularına cevap veremiyordum ama hala, aklım onun yaptığı şeye takılmıştı. Bu yarışı kazanmayı ben de istiyordum, ama bunun için ona kılıcımı fırlatmazdım heralde. Bu kadar ileri gidebileceğini hiç düşünmemiştim.
"Bunu hiç beklemiyordum, beni hazırlıksız yakaladın." dedim gülerek.
"Eh, çirkin oyunlara başvurmamak gibi bir kural yoktu sanırım." diye cevapladı Lucy. "Sanırım yarışı ben kazandım."
"Sanırım." diye mırıldanırken gülümsememin kaybolduğunu fark edebiliyordum. Ama en azından yarışla birlikte hayatımı da kaybetmediğim için kendimi şanslı saymalıydım. "Eh, en azından sadece yarışı kaybettim."
"Kılıcı fırlattığım için üzgünüm." dedi gerçekten de üzgün bir ifadeyle. "Sadece bir an için hırs yaptım, ve senin de bunu izlemeyip kendini kanodan atacağını biliyordum tabii ki."
"Evet, böyle kolayca ölüp seni bırakmak gibi bir niyetim yok, biliyorsun." dedim. Lucy de gülümsedi bunun üzerine. Onun gözlerine bakarken kendimi kaybediyordum nedense, etrafımda olan biten hiçbir şey ilgimi çekmiyordu. Yine kendimi onun gözlerinde kaybederken ellerini tuttum, onunla saatlerce bu şekilde oturmak ne hoş olurdu. O da böyle düşünüyordu sanırım, çünkü ikimiz de kürekleri unutmuştuk. Tekrar kıyıya dönme işi biraz bekleyebilirdi. Yine de bu sessizlik garip geliyordu bana.
"Bana bir söz vermeni istiyorum." diye fısıldadım. Lucy biraz şaşırmıştı buna, cevap vermedi. Devam etmemi bekliyordu sanırım. "Bir daha beni böyle habersiz bırakma. Bana haber vermeden çekip gittiğinde öyle kötü hissetmiştim ki... Bir daha kalbim ve bedenim birbirlerinden ayrılacaksa, en azından haberim olsun."
"Şey..." diye kekeledi Lucy sözlerime anlam vermeye çalışırken. "Tekrar özür dilerim, böyle bir şey bir daha asla olmayacak."
"Sana güveniyorum." dedim gülümseyerek. "Ama yine de beni unutmaman için sana bir hediye vermek istiyorum." diye devam ettirerek ellerimden birini cebime götürdüm. Bunu ona çok daha önceden vermeyi planlıyordum, ama kamptan ayrılması üzerine bu mümkün olmamıştı. Kaç gündür yanımda taşıyordum bu hediyeyi, bu da umudumu hiç kaybetmediğimi gösteriyordu sanırım. Olumsuz düşüncelerim zihnimde ne kadar yer edinirse edinsin, onun beni hala sevdiğine olan inancım hiç kaybolmamıştı.
Hediyemi onun avuçlarının içine bırakıp yüzüne bakmaya başladım, nasıl bir tepki vereceğini merak ediyordum çünkü. Bu üzerinde küçük, kırmızı bir kalp bulunan altın bir yüzüktü. Lucy bu garip hediyeye şaşkınlıkla bakarken içimdeki duyguları kulağına fısıldadım; "Onu hiç yanından ayırma, ve her gördüğünde beni hatırla. Unutma, o kalp sadece sende kaldığı sürece atmaya devam edecek."



En son Adrian Black tarafından Paz Kas. 21, 2010 8:14 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lucianna Fackrell
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Athena'nın Çocuğu/Kulübe Lideri
Lucianna Fackrell


Mesaj Sayısı : 4356
Kayıt tarihi : 22/08/10

Hani o Güneş'in batışı... Empty
MesajKonu: Geri: Hani o Güneş'in batışı...   Hani o Güneş'in batışı... Icon_minitimePaz Kas. 21, 2010 10:14 am

Şaşkınlıkla elimdeki hediyeye bakarken gülümsediğimin hayal meyal farkındaydım. Adrian'ın söylediği sözler... kelimenin tam anlamıyla kalbime işlemişti. Zaten o her an, her saniye benimleydi ama, onu sürekli düşündüğümü hissettirmek için bakışlarımı gözleriyle buluşturup yüzüğü sol elimin yüzük parmağına taktım. Normalde takılarla arası iyi olan biri değildim ama o minik kalp artık benim en değerli hazinemdi, çünkü onu bana en çok değer verdiğim kişi vermişti. Bir süre aynı kendinden geçmiş ifadeyle Adrian'a bakmaya devam ettim. Sonra, "Onu yanımdan hiçbir zaman ayırmayacağım, asla." dedim güvence veren bir ses tonuyla. Bir yandan da aklımda çeşitli görüntüler canlanıyordu; annem karşımda durmuş yüzüğü işaret ederek bana hesap soruyordu, kardeşlerim imalı bakışlar atıp dalga geçiyorlardı, Styks Irmağı'nın orada Hades'in ordusuyla savaşırken yüzük parmağımdan kayarak çıkıyor ve yere düşüyordu... Başımı hızlıca sağa sola sallayarak bu saçma düşünceleri kafamdan atmaya çalıştım. Athena'nın kızı olmak bazen -tamam, çoğu zaman- karmaşık gelebiliyordu.

Bendeki tuhaflığı fark eden Adrian şaşkınlıkla "İyi misin?" diye sordu. Suratıma tekrar bir gülümseme yerleştirirken, "Evet, hafif bir düşünce seli yaşadım sadece." cevabını verdim. Adrian, 'peki, oldu o zaman...' dercesine başını salladı ve sırıttı. Benden hiç beklemediği bir şey yaparak uzanıp elini tuttum. Bu arada diğer elimle de cebimden onun hediyesini çıkarıyordum. Zaman donmuşçasına bir süre hareketsiz kaldık, sonra yavaşça elini açarak kendi hediyemi onun avcunun içine bıraktım. "Aslına bakarsan, bunu sana verecek cesareti kendimde bulacağımdan emin değildim." dedim. Şimdi, benim az önce yaşadığım tatlı şaşkınlığı o yaşıyordu. Elindeki yüzüğü incelemeye başladı. Bir süre sonra başını kaldırarak benimle göz göze geldiğinde, biraz açıklama yapmamı beklediğini anladım. Hafifçe boğazımı temizleyerek konuşmaya başladım... "Şey... bu da senin beni sürekli hatırlaman için. Bir de ben yanında yokken bile senin iyi olduğunu düşünebilmem için. Yani... onun özel bir gücü var. Seni bulunduğun ortamdan soyutlamaya yarar. Nasıl çalıştığını ben de tam olarak bilmiyorum açıkçası ama Tanrı Hades'in Karanlık Miğferi kadar etkili olacağını sanmıyorum. Ah, neyse. Çok uzun konuştum. Sadece... onu hep yanında taşır ve gerektiğinde kullanırsan sevinirim." diyerek bitirdim sözlerimi. Adrian hala bir cevap vermemiş, hediyem hakkında bir yorum yapmamıştı. İçimi daha önce benzerine rastlamadığım bir korku kapladı; eğer şu anda o siyah taşlı yüzüğü fırlatıp göle atarsa, oracıkta buharlaşacağımı hissediyordum. Stres ve tuhaf bir heyecanla tepkisini beklemeye başladım.

(Adrian'a Bir Hediye Hazırlıyoruz Rolling Eyes)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




Hani o Güneş'in batışı... Empty
MesajKonu: Geri: Hani o Güneş'in batışı...   Hani o Güneş'in batışı... Icon_minitimePaz Kas. 21, 2010 12:45 pm

Lucy'nin bana verdiği hediyenin şokunu hala atlatamamıştım. Onun güzel gözlerine bakarken onun da benden bir cevap beklediğini anlamam zor olmadı, ama cevap verebilecek durumda değildim açıkçası. Demek o da bana bir hediye almıştı, hem de benimki gibi bir yüzük... Ama o bu yüzüğe benim güvende olmam için bir takım güçler de eklemişti, ben bunu yapmamıştım işte. Nedense bir utanç kapladı içimi, onun hediyesi kesinlikle daha güzeldi. Elimde tuttuğum yüzüğe baktım tekrar, görünümü de çok hoştu. Gümüş kaplamalı, ortasında siyah bir taş bulunan bir yüzüktü bu.
Yüzüğü sol elimin yüzük parmağına takınca Lucy'nin mutlulukla gülümsediğini fark ettim, ben de ona gülümsedim bunun üzerine. "Gerçekten harika bu, çok teşekkür ederim. Bunu hiç beklemiyordum." dedim gözlerinin içine bakarak. O ise gülümsemekle yetindi. Onu böyle gülümserken görmek bana her şeyi unutturuyordu, ama son yaşadığım şok buna dahil değildi sanırım. İçimi öyle bir mutluluk kaplamıştı ki...
Bu son birkaç gün içim içimi yemişti, onun yaşadıklarımızdan pişman olduğunu, artık beni sevmediğini düşündükçe kalbime bir sancı saplanıyordu. Oysa ne kadar yanılmışım, o da benim için bir hediye hazırlamıştı. Aslında yüzük takmak pek hoş karşıladığım bir şey değildi, ama bu Lucy'den bir hediyeydi. Özel bir gücü olup olmaması benim için fark etmiyordu, bu bana ondan bir hatıraydı. Onu hatırlamam için buna gerek yoktu gerçi, zaten her an aklımdaydı istemesem bile. Ama yine de, bu yüzüğü her gördüğümde onun da beni benim onu sevdiğim gibi sevdiğini hissedecektim. Yanımda olmasa bile onun kalbinin hep benimle olduğunu hissedecektim.
Tekrar ellerini tuttum Lucy'nin. İkimizin de sol ellerimizde yüzüklerimiz parlıyorlardı, bunlara bakıp gülümsedik birbirimize. Onun yanında olmak, onun gözlerine bakıp derinliklerinde kaybolabilmek... Onun gülümsediğini görmek, ve beni sevdiğini bilmek... Hiçbir şey olmasa bile bunlar beni hayata bağlamaya yeterdi. Her şeyimi kaybetsem de ona sahip olduğum sürece hiçbir şey kaybetmemiş hissederdim kendimi. Mutluluk böyle bir şey olmalıydı, aşk böyle bir şey olmalıydı. "Seni seviyorum Lucy." diye fısıldadım gözlerimi ondan ayırmadan.
"Ben de seni seviyorum." diye cevapladı gülümseyerek. İlk kez birbirimize 'Seni seviyorum' demiştik. Bunun getirdiği şoku üzerimden atabilmem çok da kolay olmadı. Lucy'nin de aynı şeyi hissettiğini anlayabiliyordum. İkimizi de bu şoktan çıkaracak bir şeye ihtiyacımız vardı, ve ben de bunu bulmakta hiç zorluk yaşamamıştım.
Dudaklarım Lucy'nin dudaklarıyla buluştuğunda hiçbir şey hissedecek durumda değildim. Onu öperken tek hissettiğim sonsuza kadar bu halde kalmak istediğimdi. Ama yine de onun istem dışı bile olsa irkildiğini fark etmemem zor olurdu. Kendime gelebilmek için biraz zorlansam da, sonunda bunu başarıp Lucy'den uzaklaşabildim. Ama gözlerimi gözlerinden ayıramıyordum. Ne hissettiğini, ne düşündüğünü anlayabilmek, en azından bir ipucu bulabilmek istiyordum o bakışlarda. İlk önce rastladığım sadece şaşkınlıktı, daha sonra ise bu yerini mutluluğa benzeyen bir ifadeye bıraktı. Bana kızacağını düşünmüştüm, ama o sadece biraz utanmıştı. Buna sebep olan kişi ben olduğum için, sessizliği bozma görevi de bana düşüyordu tabii.
Bakışlarımı zor da olsa ondan ayırabildim, bir yardım aramak için etrafıma bakmaya başladım. İşte, gökyüzü bana yardım ediyordu. Günün en güzel zamanlarından biriydi bu, kızıl bir güneş önümüzde uzayıp giden gölün en uç noktasında batmak üzereydi. Güneş tamamen kaybolup bizi karanlıkta bırakıncaya kadar bunu izleyebilmek için çok kısa bir süre vardı önümüzde. "Bak." dedim Lucy'e bunu gösterip. "En azından bize bugünü hatırlatacak bir şey var." Lucy'nin tekrar bana dönüp garip garip bakması üzerine ona da söyledim aklımdakileri; "Hani o Güneş'in batışı... Bizi aşkımıza inandırışı..." Gülümsedi. Bu benim için dünyalara bedeldi.


Spoiler:


(Rp bitmiştir.)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Hani o Güneş'in batışı...
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Güneşin Batışı

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Melez Kampı :: Kano Gölü-
Buraya geçin: