Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Manhattan'da Katliam | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Misafir Misafir
| Konu: Manhattan'da Katliam Salı Kas. 09, 2010 5:01 pm | |
| Haftasonu iznimi ailemi görmek için kullanmıştım yine. En son ziyaretimden beri 2 ay geçmişti. Son ziyaretimde aptallığım yüzünden çok sevdiğim bir arkadaşımın ölümüne sebep olmuş, bu yüzden bir daha ne ailemi ne de arkadaşlarımı görmeme kararı almıştım. Ama geçen hafta Olimpos'ta Tanrıça Hera'yla yaptığım konuşma bu kararımı tekrar gözden geçirmeme sebep olmuştu. Ne olursa olsun annemi bırakamayacağımı söylemişti bana, onun bana ihtiyacı olduğunu... Ki haklıydı da. Evime 15 dakikalık bir mesafede pegasusumdan inip onu kampa geri gönderdim. Yanımda ona vermek için şeker yoktu, buna biraz bozulduğunu anlamıştım. Çok ilgi isteyen yaratıklardı pegasuslar, ama bu ilginin karşılığını tam anlamıyla verdikleri de su götürmez bir gerçek. Eve dönmeden önce uğramak istediğim birkaç yer vardı. İlk olarak acıkmıştım, yemek yemem gerekiyordu bir an önce. Mc Donalds'a gidip doyurucu bir hamburger menü yedikten sonra uğramam gereken yerleri tekrar düşündüm. Kütüphaneye de gitmem gerekiyordu, okumak için birkaç kitap alsam hiç fena olmazdı. Evimize en yakın olan kütüphaneye gidip kitaplara bakınmaya başladım. Aşk romanlarından bıkmıştım, macera kitapları da baygınlık veriyordu artık. Fantastik romanlar arasından da okumadığım kalmamıştı. Bir Ares çocuğuna göre biraz fazla kitap okuyordum. Bir kitap dikkatimi çekti, elime alıp zor da olsa adını okuyabildim; From Asgard to Valhalla. Arka sayfasına bakınca kitabin İskandinav mitolojisiyle ilgili olduğunu gördüm, bunun hakkında daha önce hiç düşünmemiştim. Mısır, İskandinav gibi başka mitolojilerin olduğunu biliyordum tabi ki, ama onların da Yunan mitolojisi gibi gerçek olup olmadığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. "Ne o? Yunan mitolojisi kesmedi mi?" diye sordu bir kız sesi arkamdan. Bu sesin sahibini tanıyordum ve kesinlikle o an görmek isteyeceğim kişiler arasında yer almıyordu. "Yoksa İskandinavya'ya mı gidiyorsun? Ah, bu harika olurdu. Kurtulurduk senden." "Kapa çeneni, yoksa..." "Yoksa ne? Kafama kitapla mı vurursun seni sersem?" Cümleli tamamlamama bile izin vermemişti, sinirlerimi bozmakta kesinlikle üstüne yoktu bu kızın. "İlahi bronza ne dersin?" dedim gülümseyerek, ve cebimden Assassin's Heart'ı çıkarıp onu kılıç formuna çevirdim, neyse ki kütüphanede köşede bir yerdeydik. Bir kıza kılıç doğrulttuğumu gören yoktu. Daha onun burada ne aradığını sormaya fırsat bile bulamadan kavga etmeye başlamıştık. "Seni aptal!" diye bağırdı kız. "İlahi bronz canavarları kendine çekecektir, bunu bilmiyor muydun?" "Şey, biliyordum tabi ama..." "Hemen buradan çıkmalıyız, yakında burası canavar kaynar." "Şey, sanırım artık çok geç." dedim kütüphanenin diğer bölümünü işaret ederek. Öfke dolu bir kükreme sesinin arasına insanların çığlıkları karışmıştı. Jess'i kolundan tutarak çekip karşımızdaki baş belasını gösterdim; bir Nemea Aslanı.
|
| | | Cassandra Masen Thanatos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4293 Kayıt tarihi : 18/09/10
| Konu: Geri: Manhattan'da Katliam Çarş. Kas. 10, 2010 3:54 am | |
| Adrian geç olduğunu söyler söylemez kükreme sesini duyduk. "Bir bu eksikti" diye söylenirken Adrian'a kötü bakışlar atıyordum. Bileğimi yakmaya başlamış olan bilekliği çıkarıp çantama koydum. Ardından oklarımı ve yayımı çıkarttım. "Aferin sana. En azından bir kiklop gelseydi. Sayende Namea Aslanı ile dövüşeceğiz. Çok kolaymış gibi" diye söylenirken ilk okumu yaya yerleştirmiştim bile. Kaçan insanların bazıları çığlık atmayı da ihmal etmiyordu ve bu biraz sinir bozucuydu. Başım ağrımaya başlarken çevredekilere susmalarını söylemek istiyordum ama kendimi tutmayı başarıyordum. O sırada çığlıkları duyan güvenlik görevlileri geldi. "Adrian bak kimler geldi?! Her olayda ortaya çıkmayı başaran güvenlik görevlileri" dedim. Neyse ki bizi görmediler ve insanları çıkartmaya başladılar. Ben de bunu fırsat bilip aslana oklar fırlatmaya başladım. Ağzını hedef alıyordum ama ya çenesine geliyor ya da dişleri ile okun ağzından girmesini önlüyordu. Eski günlerden kendine ders çıkarmıştı anlaşılan. "Kahretsin!" dedim oklarım yavaş yavaş tükeniyordu ve aslan bize yaklaşmaya başlamıştı. "Ne olurdu sanki bana bir kitap fırlatsaydın da ben de seni meyveye dönüştürseydim!" dedim yanımda duran Adrian'a. O anda aklıma bir fikir geldi. Adrian'ı kolundan tuttuğum gibi ansiklopedi bölümüne doğru koşmaya başladım. Sonra onun kolunu bıraktım. İki saniyede bir arkama bakmayı ihmal etmiyordum. Tam da istediğim gibi aslan peşimizden geliyordu.
Ansiklopedi bölümüne gelir gelmez raflara bakmaya başladım. İçlerinden en kalın olanları seçiyordum. Ama bir süre sonra taşıyamamaya başladım. "Biraz yardım etsen!" diye bağırdım aslanla dövüşmek için hazır bekleyen Adrian'a. Bazı kitapları masaya koyduktan sonra ansiklopedi bölümüne girmiş olan Namea Aslanına Dünya ve Ülkeler Tarihi Ansiklopedisini fırlattım. "Belki biraz tarih öğrenirsin" dedim gülerek. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Manhattan'da Katliam Perş. Kas. 11, 2010 10:09 am | |
| Jess'in ne demek istediğini anlayamamıştım. Nemea Aslanı'na tarih kitapları fırlatmak ne işe yarayacaktı ki sanki? Onun ağzından sokabileceğini mi düşünüyordu yoksa? Ya da oku bittiği için bunun yerine kitap mı kullanıyordu? Her iki durumdan da çıkarabileceğim tek bir şey vardı; Gerçekten kafayı yemişti bu kız... Ona ihtiyacım yoktu, bir şekilde bu yaratıkla baş etmenin yolunu bulabilirdim. Herkül'ün onunla güreşerek yendiğini biliyordum, belki aynısını ben de deneyebilirdim. Ama içimden bir ses nedense "Sen Herkül değilsin gerizekalı!" diye bağırıyordu. En iyisi Assassin's Heart'a sığınmak olacaktı. Kılıcımı elime geçirdiğim gibi canavarın üstüne yürümeye başladım, ama beni beklemeyecekti anlaşılan. Rafları ve kitapları devirerek üzerime atladı, tam zamanında kenara çekilmiştim. "Sen ne yapıyorsun?" diye bağıran Jess'e aldırmayıp canavarın göğsüne sapladım kılıcımı, daha doğrusu denedim. Bu canavarın postunu delmek için ilahi bronzdan çok daha fazlası gerekiyordu. Peşime takılan aslanı düşünmemeye çalışıp kütüphanede delice koşturmaya başladım, aslanın kükremeleri dışında duyduğum tek ses ise Jess'in küfürleriydi. "Hey! Bu lanet şeyin peşine takıldığı kişi sen değilsin!" diye bağırdım Jess'e. Gerçekten halden hiç anlamıyordu. "Onun ağzını açmak için bir şey bul hemen. Yoksa sabaha kadar uğraşsak da öldüremeyiz onu." Bu kız gerçekten akıllıydı, sanki bunu bilmiyordum ben! "Kolaysa sen yapsana bunu!" diye karşılık verdim. O an zaten koşmak yeteri kadar yoruyordu beni, bir de Jess'in saçma fikirlerine katlanamayacaktım. "Onu öfkelendirmem lazım." diye bağırdım bir anda Jess'e. O an aklıma gelmişti, canavar öfkelenince kükrüyordu, Jess eğer bu anlardan birini yakalayabilirse ağzından vurabilirdi onu. Bunu nasıl yapacağım ise hala bir muammaydı, aslandan kaçmaktan başka bir şey yapabilecek durumda değildim.
|
| | | Cassandra Masen Thanatos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4293 Kayıt tarihi : 18/09/10
| Konu: Geri: Manhattan'da Katliam C.tesi Kas. 13, 2010 12:22 am | |
| "Ben neden ona kitap fırlatıyorum sanıyordun sersem!" diye karşılık verdim ona. O da bana bağırdı ama ne dediğini duymadım. Biraz sinirlenmiştim aslında. Kaçmak dışında başka şeyler de yapsaydı ya! "Bilmem biliyor musun ama kaçarak onu sinirlendiremezsin!" diye bağırdım bu sefer. Ben de peşlerinden koşmaya başlamıştım. Elimde onu öfkelendirmek için fırlattığım ansiklopedilerden bazıları vardı. Elime geçen ilk ansiklopediyi aslana fırlattım. Birden bana döndü ve bu sefer benim peşime takıldı. "Hay ben bu işin.." diye söylenerek bu sefer ben kaçmaya başladım. Bir bu eksikti. Gerçi benim planım bu değildi. Namea Aslanı ben ansiklopediyi atınca kükremeye başlayacaktı ben de ona ok atacaktım ve bitti. Mutlu son. Ama yok! Ne zaman işler yolunda gider ki zaten. Şimdi göz ucuyla baktığımda Adrian'ın bir şeyler yaptığını görüyordum. İç çektim ve ilk koridora saptım. Aslanın biraz yavaşlayacağını ummuştum ama sanki daha da hızlanmıştı. Yorulmaya başladığım gerçeğini bir kenara bıraktım. Koridorun sonuna geldiğimde etrafıma baktım ve bu sefer sola doğru koşmaya başladım. Yeniden bir koridora gireceğim sırada bir şeye çarptım ve bunun etkisiyle düştüm. Neye çarptığıma baktığımda bana öfkeli bir şekilde bakan Adrian'ı gördüm. Onu görmem yeniden öfkelenmemi sağladı. "Dikkat etsene peşimde bir aslan var!" diye bağırdım ona. Arkamızdan gelen kükremeyle aslanın çok yakınımızda olduğunu anlamak zor değildi. "Eğer bir planın yoksa sana önerim koşman" dedim. Arkamı döndüm ve geriye kalan tek okumu çıkardım. Yaya yerleştirdim ve aslanın kükremesi için aklıma gelen tüm tanrı ve tanrıçalardan yardım istemeye başladım. Kalan tek okumun da bu aslanın dişlerinde parçalanmasını istemiyordum | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Manhattan'da Katliam Paz Kas. 14, 2010 3:06 pm | |
| "Eğer bir planın yoksa sana önerim koşman." Bayağı mantıklıymış bu yahu, söylemese hayatta akıl edemezdim heralde. Ama başka bir planım da vardı, Jess kalan son okunu yayına yerleştirirken bu planı uygulayacaktım. Kılıcımı tekrar iskambil kartına çevirip cebime koydum. Nemea Aslanı üzerimize doğru gelirken Jess neden bunu yaptığıma bir anlam veremiyordu sanırım, şaşkınlıkla bakıyordu bana. Cebimden bir başka iskambil kartı çıkardım, bu yeni edindiğim silah Assassin's Curse'ün normal hali olan bir sinek as'tı. Ortadaki sineğe dokunmamla beraber kart bir gürz halini aldı, onu bu hale getirebilmek için el işleri alanında Hephaistos çocuklarıyla uzun bir çalışma yapmıştım. Yeni silahımı ilk kez deneyecektim, Nemea Aslanı bu şerefe nail olduğu için kendini şanslı saymalıydı. Aslan yanımıza kadar gelip üzerime atladığında gürzü tüm gücümle aslana savurdum, bu silahı kesinlikle çok sevecektim. Kılıcın yapamadığı etkiyi yapmış, aslana çok bir zarar vermese de en azından onu geriye fırlatmıştı. Gerçi bu onun daha da sinirlenmesine sebep olmuştu, ama benim istediğim de buydu. Jess'e onun ağzına oku atması için bir fırsat vermeliydim. Aslan bir kez daha üzerime atladı ama yine hızlı davranıp gürzü canavarın kafasına indirdim. Nemea Aslanı neye uğradığını şaşırmıştı resmen, yine geriye savrulmuş tehditkar gözlerle bana bakıyordu. O an çılgınca bir şey yapmaya karar verdim, bu tek şansımız olabilirdi. Gürzü geriye doğru çekip hızla aslanın ağzına doğru fırlattım. Okçulukta berbat olduğumu biliyordum, ama böyle adrenalin dolu anlarda iyi isabet ettirdiğim atışlar da yapabiliyordum. Bu da öyle olmuştu, silahım tam aslanın ağzına gitmişti, canavar son anda dişleriyle gürzün topunu yakaladı. Saldırıyı atlatmış olduğunu sanıyordu muhtemelen, ama asıl tehlikeden haberi yoktu. Jess doğru anın geldiğini anlayıp oku serbest bıraktı. Neyse ki benim kadar kötü bir nişancı değildi, ok tam canavarın ağzının içine girdi ve Nemea Aslanı bir anda buharlaştı. Ondan geriye kalan tek şey kürküydü, bu kürkün sihirli olduğunu ve giyen herkesi her türlü darbeden koruyabileceğini biliyordum. Paha biçilmez bir hazineydi bu. İlk önce gidip gürzümü yerden aldım, sonra da kürkü. Elime almamla beraber bir anda deri bir cekete dönüştü kürk. "Sanırım üşüyorsun Jess." dedim ona dönerek. "Bak ne buldum, şık bir ceket. Bunu giysen hiç fena olmayacak." Jess böyle değerli bir şeyi neden ona verdiğimi anlayamamış gibiydi ama itiraz da etmedi. Tam onu aslanı başarıyla öldürdüğümüz için tebrik edecektim ki, bağrışma sesleri kapladı tüm kütüphaneyi. Bunların canavarlar olduğuna emindim. "Umarım bu sefer sadece drakonlar gelir." diye düşünerek gürzümü havaya kaldırdım. Jess de hançerini çıkarmış bekliyordu. Ona bakarak "Ceket de çok yakışmış." dedim.
|
| | | Cassandra Masen Thanatos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4293 Kayıt tarihi : 18/09/10
| Konu: Geri: Manhattan'da Katliam Ptsi Kas. 15, 2010 12:11 am | |
| "Ceket de çok yakışmış." Dediği şey karşısında şaşırdığımı belli eden bir ifadeyle ona bakmaya başladım. "Başına kitap falan mı düştü senin?" diye sordum. O bir şey diyemeden devam ettim. "Neyse, önce şu canavarları öldürelim. Bu arada teşekkür ederim" dedim biraz şüpheli bir şekilde. Sonra canavarları unutup ceketin gerçekten yakışıp yakışmadığını anlamak için kendime bakmaya başladım. Yakıştığından emin olduktan sonra savaşmak için koşmaya başlamış olan Adrian'a yetiştim. Gelen seslerin kaynağını da çok geç olmadan anladık. Aslında canavarları görünce rahat bir nefes alacağım hiç aklıma gelmezdi, üstelik bunlar drakonsa. Ama Namea Aslanı ile dövüştükten sonra bunu yapmam çok doğaldı.
Hiç okum kalmadığı için biraz zorlanacaktım ama hançerim ve özel gücüm olduğu sürece, buna ceketi de eklersek, onları yenmek pek zor olmayacaktı. Hala Adrian'ın ceketi bana verme nedenini anlayabilmiş değildim ama buna itiraz edecek durumda da değildim. "Tuhaf gelecek ama Namea Aslanından sonra bunlar bana çocuk oyuncağı gibi geliyor." diye söylendim. Ardından hançerimi çıkarıp bana saldırmakta olan drakona hançerimle saldırıyormuş gibi yapıp elimi uzattım ve elma olmasını izledim. "Bunlar sandığımdan da aptal" dedim elimdeki elmaya bakarken. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Manhattan'da Katliam Salı Kas. 16, 2010 10:00 pm | |
| "Zeus'a şükürler olsun, bunlar sadece drakonlar." diye geçirdim içimden ve kendimi canavarların ortalasına attım. Karşımdaki canavarların gücü ile benim cesaretim ters orantılı olmalıydı. Yeni silahımı da çok sevmiştim, etrafımı saran onlarca drakon, gürzümü bir kez etrafımda çevirmemle buhara dönmüştü. Bu kesinlikle benim için yapılmış kusursuz bir ölüm makinesiydi. Başımı kaldırıp Jess'e baktım, drakonları hançerle kandırıp dokunarak elmaya dönüştürüyordu. Bu kız hiç akıllanmayacaktı, savaşın ortasında da böyle lakayt olunmazdı ki ama. "Hey Jess." diye bağırdım ona dönerek, "Dalga geçmesene, bunları hemen öldürüp buradan çıkmalıyız." Jess ise cevap vermek yerini dilini çıkarmakla yetindi. Bu kız beni hayattan soğutmak için mi yaratılmıştı acaba? Onu umursamamaya çalışıp üzerime gelmekte olan diğer drakonlara yöneldim, gürzümün birkaç darbesi hepsini etkisiz hale getirmişti. Dönüp tekrar Jess'e baktığımda onun da hançeriyle drakonların hepsini öldürmüş olduğunu gördüm. Yerde de bir miktar meyve birikmişti. Oldukça da lezzetli görünüyorlardı aslında, ama buradan hemen çıkmamız gerekiyordu. "Hadi Jess, yangın merdivenine." diyerek onu kolundan sürüklemeye başladım. "Bırak beni, kendim gidebilirim!" diye bağırdı bunun üzerine. "Peki o halde, ama çabuk ol." diyerek yangın merdiveninin kapısını açtım, hızlıca koşarak aşağı inmeye başladık. Arkamızdaki binadan hala canavar sesleri geliyordu, buradan derhal uzaklaşmalıydık. Merdivenin en aşağısına inip sokağa çıktık, ikimiz de kurtulduğumuzu düşünüp derin bir nefes almıştık. Oysa ne kadar da yanılıyorduk. Korkunç bir kükreme sesi tüm sokağı kaplayınca anladık bunu. Karşımızda canavarların en beterlerinden biri olan Minotor duruyordu, elindeki devasa savaş baltasıyla üzerimize doğru koşmaya başlamıştı.
|
| | | Cassandra Masen Thanatos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4293 Kayıt tarihi : 18/09/10
| Konu: Geri: Manhattan'da Katliam Çarş. Kas. 17, 2010 11:42 am | |
| O anda korkup kaçmam ya da savaşmam gerekirdi ama savaşmak için kılıcını çıkartmış Adrian'a aldırmadan gülerek bize doğru koşan minotora bağırdım. "Hey boğacık seni daha ne kadar meyve yapmam gerekecek. Sen ne kadar ısrarcı bir şeysin öyle" bu onun öfkelenmesine ve kulakları sağır edecek kadar yüksek sesle kükremesine sebep oldu. Namea Aslanının kükreyişleri bunun yanında sinek vızıltısı gibi kalırdı. Bir an Adrian'ın bana ne yaptığımı soran sesini duyar gibi oldum. Delirdiğimi düşünüyor olmalıydı. Açıkçası ne düşündüğü umrumda bile değildi. Bu canavarı her meyveye dönüştürüşümden en az dört hafta kadar sonra tekrar karşıma çıkması sinirlerimi bozmuştu. Belki de biraz da kafayı sıyırmıştım bilmiyorum ama öfkelendiğim de kesindi. Bu sefer onu hançerimle öldürecektim. Minotor bize iyice yaklaştığı sırada planlar yapmakla uğraşıyordum. "Koş" diye fısıldadım. "Ne?" "Sadece koş olur mu?" dediğim gibi onu kolundan çekiştirdim ve koşmaya başladık. Minotorun peşimizde olduğundan emin olduktan sonra adımlarımı hızlandırdım. "Minotorun binaya toslamasını sağlayacağım hem yorulursa onu yenmek daha kolay olur.. Ben de o yorulduğunda bizim de çok enerjik olmayacağımızı biliyorum. Sadece karışma ve kenara çekil" karşıma bakarken yaklaştığımız duvarı son anda görmüştüm. Adrian'ı ittiğim gibi ben de ters tarafa çekildim. Minotor biraz aptal biraz da.. Ağır veya büyük olduğundan duramadı ve duvara çarptı. "Her seferinde aynı numaraya kanıyor. Hey ganimet olarak boynuz istiyorsan hazır duvara sıkışmışken yap az sonra kurtulacak gibi" böyle durumlarda şaka yapabilecek çok az insan vardır. Ben de o insanlardandım. Şaka yaptığımda üzerimdeki gerginlik azalıyordu ve bunu fark ettikten sonra hep böyle yapmaya başlamıştım. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Manhattan'da Katliam Çarş. Kas. 17, 2010 9:01 pm | |
| "Herseferinde aynı numaraya kanıyor. Hey ganimet olarak boynuz istiyorsanhazır duvara sıkışmışken yap az sonra kurtulacak gibi" İlk önce Jess'in ne dediğine anlam verememiştim, karşımızda dev bir minotor varken hala şaka yapmasının amacı neydi acaba? Minotor boynuzunun büyülü bir nesne olduğu ve bazen savaş ganimeti olarak alınabildiği ise sonradan aklıma geldi. Bunun için harika bir fırsat olabilirdi bu. Gerçi minotor boynuzuyla ne yapacaktım bilemiyordum, ama denemeye karar verdim. Minotor hala duvara çakılı kalmış halde çırpınırken çevik bir hamleyle sırtına atladım, duvara çakılmış boynuzunu kılıcımın tek bir darbesiyle kesip duvardan çıkardım. Ne işe yarayacağı hakkında bir fikrim olmamasına rağmen bir minotor boynuzum olmuştu, harika! Daha harika olan bir şey de vardı tabi, boynuzu çıkarmamla beraber minotor serbest kalmıştı. Deli gibi sallanarak beni üstünden attı, yere düştüğümde ilk olarak yere düşmenin acısını hissettim. Daha sonra ise ölüm korkusu... Yerde uzanmıştım, Minotor da savaş baltasını kaldırmış bana saplamaya hazırlanıyordu, hemen bir şeyler yapmalıydım. Canavar baltasını yere saplayınca hemen yana kayıp ayağa kalktım, sabit durduğu zamanlar Minotor yeterince hızlı olamıyordu. Şimdi ben de ayaktaydım, eşit şartlardaydık. Gürzümü bu canavara karşı kullanmak saçma olurdu, zaten korkunç bir gücü vardı ve gürzümün gücünün ona etki edebileceğini hiç sanmıyordum. Ancak kılıcımla onu yaralayabilirdim, bunu yapabilmem için de önce baltasının darbelerinden korunmam gerekiyordu. "Hey Jess!" diye bağırdım olayları izlemekte olan Jess'e. "Biraz yardım etmeye ne dersin?" "Yardımcı olmamı mı istiyorsun?" diye cevapladı gıcık. "Sana bir öneri, bu dar alanda Minotor'u yenmen çok olur, onu buradan uzaklaştır." "Yenmem mi?" diye haykırdım öfkeyle. Bu sırada Minotor bir kez daha baltasını bana saplamış, son anda kendimi kenara atabilmiştim. "Birlikte yenmemiz gerekmiyor mu bu lanet canavarı?" "Ben çok sıkıldım Minotor'la savaşmaktan, biraz seni izlemek istiyorum. Bakalım hayatta kalabilecek misin?" Bu Jess her zaman böyle gıcık olmak zorunda mıydı? Ama onun yardımına ihtiyacım yoktu, tek başıma da mücadele edebilirdim bu Minotor'la. Keşke Nemea Aslanı postunu Jess'e vermeseymişim, ama nereden bilebilirdim ki böyle yapacağını? Minotor bir darbe daha vurmaya hazırlanırken koşmaya başladım, aptal yaratık tam arkasında duran Jess'e aldırmayıp benim peşimden koşmaya başladı. Onun boynuzunu almış olmam çok öfkelendirmişti heralde. Tişörtümdeki kırmızı desenler de bana pek yardımcı olmuyordu tabii. Son sürat koşuyordum, Minotor da arkamdan geliyordu. Göz ucuyla Jess'in de onun arkasından geldiğini gördüm. Şimdi eğer Jess'in yerinde başka biri olsa çok güzel planlar hazırlayıp canavarı tuzağa düşürebilirdim. Ama Jess bunları ne anlayabilirdi, ne de bana yardım ederdi. Minotorun boynuzunu almamı neden istediğini de şimdi anlamıştım, onun öfkelenip bana saldırması için!
|
| | | Cassandra Masen Thanatos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4293 Kayıt tarihi : 18/09/10
| Konu: Geri: Manhattan'da Katliam Cuma Kas. 19, 2010 2:53 am | |
| Aslında normal bir zamanda olsak gülmekten kırılmıştım ama şu anda normal bir zamanda değildik ve minotoru bir kez daha yenmenin zararı olmazdı. "Senin derdin ne üstünde kırmızı renk bulunduran bir şey giyiyorsun!" diye bağırdım ona. Ardından daha hızlı koşmaya başladım. Amacım ikisinin arasına girmekti çünkü minotor ona baltasıyla vurabilecek kadar yakındı. Ceketimi üstüme biraz daha çektim ve üçe kadar sayıp aralarına girdim. Baltası kükremelerinin arasında resmen beni ikiye bölebilecek şekilde sırtıma indi. O sırada göz ucuyla Adrian'ın durduğunu ve bize doğru döndüğünü gördüm. Minotor ikinci kez baltasını indirirken "Kaç!" diye bağırdım ve ters yöne doğru koşmaya başladım. Baltasını boşluğa indiren minotor sinirlenerek benim peşime düştü. "Demek eskisi kadar kolay yem olmayacaksın öyle olsun" dedim bana yaklaşırken. Gördüğüm ilk ara sokağa daldım. Bilekliğimin ısınmasına aldırmamaya çalışarak dişlerimi sıktım ve başımı eğdim. Ben eğer eğmez üstümden balta uçtu ve duvara saplandı. Tırmanmada fena değildim tabi mükemmel de değildim. Ama o duvara tırmanmazsam minotorun akşam yemeği olacağımı da biliyordum. Aramızı biraz daha açmak için hızımı arttırdım tabi bu biraz da yorulmama sebep oldu.
Duvara ulaştığımda ayağımı gördüğüm kutunun üstüne koydum ve baltaya dokundum. Kendimi balta sayesinde yukarı doğru çekerken birden bir şey belimden yakaladığı gibi beni geri çekti. Kahretsin! Artık daha hızlı olmam gerekiyor diye düşünürken o kollardan kurtulmak için çırpınmaya başladım. Üstelik ceketin de bana pek yardımı olmuyordu. Minotor ben çırpındıkça daha çok sıkıyordu. Bir an için etraf karardı. Nefes alamaz oldum. Sonra elimde kalan tek silahı kullandım. Çok ama çok yüksek sesle çığlık attım. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Manhattan'da Katliam Cuma Kas. 19, 2010 1:42 pm | |
| Jess'in çığlığını duyunca anlayabildim nerede olduklarını, bir ara sokağa dalıp gözden kaybolmuşlardı. Az önce yaptığı şeye inanamıyordum hala, Minotor ile arama girip hayatımı kurtarmıştı. Gerçi bu ilk değildi, her ne kadar birbirimizden nefret etsek de birbirimizin hayatlarımızı kurtarmada üstümüze yoktu doğrusu. Eh, şartlar bazen buna zorlayabiliyordu bizi. Jess'ten Kronos ve canavarlar kadar nefret etmiyordum. Köşeyi döndüğümde karşımdaki tabloda tam da istediğim gibiydi, korkunç görünümüyle Minotor, onun kollarında çırpınan, kurtulmak için çabalayan Jess ve bunları izlemekte olan ben. Onun hayatının benim ellerimde olmasını seviyordum, onu kurtarmama ihtiyacı olmasını seviyordum. Sonunda ödeşebilecektik, tabii ben bu sahneyi izleyip keyif alma işini daha fazla abartmazsam. Harekete geçmem gerekiyordu artık. "Hey, aptal şey." diye bağırdım Minotor'a. Bu onun dikkatini çekmeye yetmişti, en azından bana dönmesini sağlamıştı. Ama Jess'i bırakması için daha fazlasına ihtiyaç vardı, o yüzden aldığım ganimeti ona doğru tutup salladım; boynuzunu. İşte bu onu öfkelendirmişti, Jess'i yere bırakıp bana doğru döndü. Jess acı içinde haykırdı yere düşünce, ama şu an düşünecek daha önemli şeylerim vardı. Ne yapmam gerekiyordu tam olarak bilmiyordum, ama ben en mantıklı şeyi yapmıştım yine her zamanki gibi. Boynuzdan sonra tişörtümdeki kırmızı desenleri öne çıkarmış, bunları canavara göstermiştim. Öfkeden kuduruyordu artık Minotor. Hızla üstüme doğru koşmaya başladı, bu kez kaçmayacaktım. Kılıcımı iki elimle kaldırdım ve canavarın yanıma gelmesini beklerken tüm dikkatimi yapacağım işe vermeye çalıştım. Tam bana vurma mesafesine gelmiş, baltasını kaldırmıştı ki, ani bir hareketle baltasının üstüne atladım. Baltası bile o kadar büyüktü ki, benim ağırlığımı rahat taşıyabilirdi. Oradan Minotor'un başına atladım, sırtına geçip kafasına tutunmayı başarabildim. Canavar şimdi delice çırpınıyor, beni üzerinden atmaya çalışıyordu. Ama artık çok geçti, kılıcımı kaldırıp boğazına sapladım. İlk başta etki etmedi, ama kılıcı daha da derine sokmamla canavar bir anda buharlaştı. Hesaba katmadığım bir şey vardı tabi, o buharlaşınca ben de kendimi boşlukta bulmuştum. Yere düşmemle acı içinde haykırdım, o an Athena'dan yenilmezliğimi almasını istediğim güne lanet ediyordum. Yenilmezken yere düşünce çarpmanın etkisini hissetmiyordum bile. Yine de yenilmez olmadan da bu canavarlarla gayet güzel baş edebiliyordum, bu olay da bunun göstergesiydi. Şimdi kalkıp Jess'in yanına gitmem gerekiyordu, iyi olup olmadığına bakmak için... Ya da onun mu benim yanıma gelmesi gerekiyordu? Ayağa kalkabilecek gibi değildim çünkü, kalçamın kırıldığından şüpheleniyordum...
En son Adrian Black tarafından Paz Kas. 21, 2010 11:24 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi |
| | | Cassandra Masen Thanatos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4293 Kayıt tarihi : 18/09/10
| Konu: Geri: Manhattan'da Katliam C.tesi Kas. 20, 2010 12:25 pm | |
| "Lanet olsun, bu boğa her geçen gün daha akıllı oluyor" diye söylenerek minotor beni düşürdüğünde düşen çantama ulaşmaya çalıştım. Her hareket edişimde acıyan bacağıma baktım. Kırılmadıysa bir daha hiç kırılmazdı. Sanırım. Yine de acıyordu. Biraz ambrosia bulmak zorundaydım. Sendeleyerek çantama ulaştığımda gülümsedim. Neyseki yanıma almıştım. Çıkarıp dörde böldüm ve bir parçasını yerken diğerlerini çantama geri koydum. Fazlası melezler için o kadar da iyi değildi. O an Adrian'ı düşünmüyordum çünkü minotoru öldürdüğünü ve nefes aldığını görmüştüm. O zaman sorun yoktu. Tekrar ayağa kalktığım sırada ayağımı yere bastırdığımda bileğimin acısı yüzünden iç çektim ve tekrar oturdum. Tahmin ettiğim üzere bandaj yoktu. "Bir bu eksikti." dedikten sonra çantamı aldım ve kalkmak üzere olan Adrian'a baktım. "Teşekkür ederim" dedim bu işten hoşlanmadığımı belli eden bir sesle. "Gerçi o kılıcı hiç çıkarmasaydın bunlar başımıza gelmezdi" diye devam ettim. "Hey!.." diye itiraz etmeye başlarken elimi kaldırdım. "Dinle Adrian! Ne olduğu, ne yaptığın umrumda bile değil. Yaptın ve bilmem kaç tane canavarı buraya çektin. Şimdi geliyorsan gel. Bileğimi burktum ve seninle kavga edecek halim yok. Senin olsa bile etme ve enerjisi canavarlara sakla benim eczane bulmam gerekiyor." diye patlamam onu ilk başta şaşırtsa da sonra toparlandı ama ben yürümeye başlamıştım bile. Biraz aksayarak yürüyor, bazen de o minotora aklıma gelen tüm lanetleri okuyordum. En yakın eczanenin yönünü gösteren tabelayı bulana kadar yürümeye devam ettim. Gerçi öyle bir tabela olduğunu hiç hatırlamıyordum, sonradan koyduklarını düşünerek o yöne doğru yürümeye başladım. Oraya yetişmek için öncelikle ara sokaktan geçmemiz gerekiyordu ki çok dardı. İki kişi anca sığardı. Tabi biz yanyana yürümektense arka arkaya yürümeyi tercih ederdik. Tabi yine bir kükreme duyana kadar. "Bugün kükreme günü falan mı? Bir kere de karşımıza normal bir canavar çıksa olmuyor sanki!" diye bağırdım kendimi tutamayıp. Karşıma baktığımda donup kaldım. "Ben normal bir canavar değilim melez. Ben sfenksim!" dedikten sonra tekrar kükredi. Korkmam gerekirdi ama yorgunluktan mıdır başka bir şey mi bilmem, dediğim ilk şey "Sfenks mi? Sen benim eczane yolumda ne arıyorsun?" oldu | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Manhattan'da Katliam Paz Kas. 21, 2010 11:10 pm | |
| "Sfenks mi? Sen benim eczane yolumda ne arıyorsun?" Karşımızda böyle bir canavar varken tam da Jess'ten beklenecek bir sözdü bu. Asıl söylenmesi gereken şey; "Seni aptal yaratık! Hemen yolumuzdan çekil yoksa lime lime doğrarım seni." olmalıydı. Evet, bunu gerçekten de söyledim. "Beni mi doğrayacaksın?" diye kükredi Sfenks. Kükremesiyle birlikte arkamızdaki yolda taştan bir duvar oluşmaya başladı. Arkamızı dönünce bir anda oluşan bu duvarın çoktan üzerinden atlayabileceğimiz yüksekliği geçtiğini fark ettik. Şimdi pusuya düşürülmüştük işte. Tek şansımız onunla dövüşüp buradan geçmekti. Ama derisi de epey kalın ve sert görünüyordu, daha önce hiç bir sfenks ile savaşmamıştım ama bunun basit bir canavar olduğunu zannetmiyordum. Belki de Minotor'dan bile tehlikeliydi. "Buradan geçmek için tek şansınız var; sorduğum soruların tamamına doğru cevabı vermeniz.""Dalga mı geçiyorsun bizimle?" diye bağırdım canavara. "Seninle uğraşamayız, ikimizin de yaralı olduğunu görmüyor musun?""Umrumda değil!" diye kükredi Sfenks. "Ya sorularımı cevaplayacaksınız, ya da pençelerime hazır olacaksınız!" "Hey." dedi Jess kolumu dürtüp. "Bu canavarın hiç şakası yok gibi, denemekten bir zarar gelmez heralde?""Peki." dedim ve Sfenks'e döndüm. "Sor bakalım sorularını.""Güzel." dedi Sfenks rahat bir konuma geçip. Ben de o sırada onun dikkati soruyu sorma işindeyken yanından sıvışıp kaçabilme ihtimalimizi düşünüyordum. Geçidin darlığını ve canavarın pençelerini göz önünde bulundurunca pek şansımız olmadığını fark etmem zor olmadı. "İlk soru, Mısır'da bulunan üç büyük piramidin isimleri nedir?""Tarih bilgin iyidir umarım." dedi Jess kulağıma fısıldayarak. "Hiçbir fikrim yok bu sorunun cevabı hakkında.""Eh, deneyeceğiz artık bir şeyler." dedim ona. Tekrar Sfenks'e dönerek soruyu cevaplamaya çalıştım. "Birinin adı Keops.""Evet, doğru." diye onayladı gülümseyerek. "Peki ya diğer ikisi?" "Bir dakika lütfen." dedim ve gözlerimi kapatarak konsantre olmaya çalıştım. "Diğerinin adı Kefren.""Yine doğru, peki ya sonuncusu?""Bir dakika." deyip tekrar konsantre olmaya çalıştım. Tarih sınavına hazırlanırken bu piramitlerin isimlerini sıramın üstüne kopya olarak yazdığımı hatırlıyordum, ama son piramidin adı tam olarak aklıma gelmiyordu bir türlü. 'M' harfi ile başladığını hatırlıyordum, ama... Şansımı denemek zorundaydım. "Mikerinos!" "Evet, doğru cevap." diye kükredi Sfenks."Tebrikler." diye fısıldadı Jess kulağıma. "Senden bunu hiç beklemiyordum açıkçası.""Sınavda böyle saçma şeyler sorduğu için tarih öğretmenime teşekkür etmem gerek sanırım." diye mırıldandım ben de."Sıradaki soru!" dedi Sfenks. "Pasifik ateş çemberi nedir, açıklayın.""İşte bu soru hakkında hiçbir fikrim yok." diye fısıldadım kendi kendime. "Pasifik Okyanusu ile ilgili bir şey olmalı, umarım sen de coğrafyada fena değilsindir." dedim Jess'e. Eğer sorunun cevabını o da bilmiyorsa, işimiz gerçekten zordu...(Rp out: Bu üç piramidin isimlerini gerçekten de 10. sınıfta tarih yazılsnda sırama yazmıstım, ama sınavda cıkmamıstı Az sövmemiştim o hocaya Sanırım hayatım boyunca unutamıcam bu isimleri ) |
| | | Cassandra Masen Thanatos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4293 Kayıt tarihi : 18/09/10
| Konu: Geri: Manhattan'da Katliam Ptsi Kas. 22, 2010 3:56 am | |
| "Pasifik Okyanusu ile ilgili bir şey olmalı, umarım sen de coğrafyada fena değilsindir." dediğinde ona kendimi beğenmiş gülümsememi gönderdim. "Lütfen ama. O sınavlardan boş yere yüksek not almadım ben. Hafızam iyidir" sonra sfenkse döndüm. Gözlerimi kapattım ve cevabı hatırlamaya çalıştım. Hocamızın deftere yazdırdığı sözcükler sanki gözümün önünde duruyor da ben okuyormuşum gibi hissediyordum. Ama emin değildim ve sfenksin bize saldırması halinde en ufak bir şansımız olmazdı. Adrian'a ufak bir bakış attım ve sfenkse dönüp konuşmaya başladım. "Pasifik ateş çemberi.. Antartikadan, Alaskaya.. Bir saniye bir şey yarımadası.." o anda kitabımın yanında olması için neler vermezdim. Düşünmeye başladım. Sfenks bir süre bekledikten sonra "Evet?" diye sordu. Arkamdan "Jess biraz acele etsen diyordum" diyen Adrian'ın sesini duyabiliyordum. "İkiniz de kesin sesinizi" dedikten sonra bir süre daha bekledim. Aklıma geldiğinde gülerek sfenkse döndüm. "Hatırladım! Kamçatka Yarımadası'ndan Yeni Zelanda'ya kadar geniş bir alandır." bitirdiğimi düşündüğüm halde sfenks devamını bekliyormuş gibi bakıyordu. "Ne? Sana açıkladım. Ek bilgi mi istiyorsun?" sfenks ikimize de gülümsedi. "Ek bilgi, fazla puan" aklıma bir bilgi gelmediği için onu oyalamaya devam ettim. "Fazladan puan ne işimize yarayacak ki?" sabırsızlanmaya başlayan sfenks yerinde huzursuzca kıpırdandı. "Belki sıkılırım ve sizi erken bırakırım." oflayarak orası hakkında bilgi düşünmeye başlamıştım. İçimden Coğrafya hocasına lanet olsun! diye geçiriyordum. Adam bu konu üzerinde durmamış aynen şöyle demişti. Çocuklar bu bilgi gerçek hayatta pek işinize yaramadığı gibi karşınıza çıkmaz, çabuk geçeceğim, meslek seçimlerine göre universitede daha ayrıntılı görürsünüz zaten ellerimi yumruk yapmış halde duruyordum. Gerçi adamın suçu değildi. O benim bir melez olduğumu ve bunları yaşayacağımı nereden bilebilirdi ki? En sonunda aklıma gelen ilk şeyi söyledim. "Volkanların yaklaşık 3/4'ü oradadır" dedim. Sfenks başını biraz eğdi. Sonra "Kabul, yeni soru geliyor. İkinci dünya savaşında hangi ülkeye Atom bombası atılmıştır ve atılan şehirler hangileridir?" bir an yutkundum. Çoğul kullanmıştı ama ben bir tek Hiroşima'yı biliyordum. Yardım istediğimi belirtircesine Adrian'a baktım. | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Manhattan'da Katliam Çarş. Kas. 24, 2010 5:06 pm | |
| "Kabul, yeni soru geliyor. İkinci dünya savaşında hangi ülkeye Atom bombası atılmıştır ve atılan şehirler hangileridir?" Sfenks'in bu soruyu sorması beni oldukça rahatlatmıştı. Onun giderek soruları zorlaştırdığını düşünüyordum, ama bu oldukça basit, herkesin bilebileceği bir soruydu. Buradan onun sorularını cevaplayıp güvenle çıkabilmek için küçük de olsa bir ihtimal vardı önümüzde, bunu başarırsak Sfenks'in keskin pençelerine katlanmayacaktık. Jess'e döndüm gülümseyerek, onun ise yüzünde garip bir ifade vardı. "Hadi ama, bu soruyu bilmiyor olamazsın." dedim ona. "Tabii ki biliyorum." dedi öfkeyle. "Peki, cevapla o zaman." dedim onun bildiğine güvenerek. Doğruyu söylemek gerekirse atom bombasının atıldığı bu yerlerden yalnızca birini biliyordum; Nagasaki. Ama diğeri hakkında tam olarak emin olamıyordum. "Heraşima" mıydı, yoksa "Horişama" mı? "Hiroşima!" dedi Jess bağırarak. Düşüncelerime tercüman olmuştu adeta, hem de düzelterek. O an buna kanaat getirmiştim ki, Jess kesinlikle manav dükkanı açma hayallerini bırakıp tercüman olmalıydı. "Doğru." diye onayladı Sfenks. "Ya diğeri?" "İşte bunu bilmiyorum." diye mırıldandı Jessy üzgün bir ifadeyle. "Ah Jess ah." dedim ben de dalga geçerek. Aslında diğer atom bombasının adını da ben bilmiyordum, ama onun bundan haberi yoktu. Şimdi istediğim gibi biliyormuş gibi yaparak onunla dalga geçebilirdim. Talihim bana gülmüştü bu kez. "Nagasaki'yi nasıl bilmezsin?" "Evet, doğru cevap." diye onayladı Sfenks. "Hey, biliyordum. Sadece... Bir an için unuttum." gibi bir şeyler sayıkladı Jess, ama onu dinlemiyordum. Tüm dikkatim sıradaki sorusunu sormakta olan Sfenks'teydi. "Sıradaki soru geliyor." dedi canavar. "Fransa ile İngiltere'yi birbirine bağlayan tünelin adı nedir?" "Eh, hadi Jess." dedim ona dönerek. "Coğrafyası iyi olan sendin, cevapla da görelim marifetini."
|
| | | Cassandra Masen Thanatos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4293 Kayıt tarihi : 18/09/10
| Konu: Geri: Manhattan'da Katliam Salı Kas. 30, 2010 4:57 am | |
| "Sıradaki soru geliyor." dedi Sfenks. "Fransa ile İngiltere'yi birbirine bağlayan tünelin adı nedir?" kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum. Tabi ki bu sorunun cevabını biliyordum."Eh, hadi Jess." dedi Adrian bana dönerek. "Coğrafyası iyi olan sendin, cevapla da görelim marifetini." ona küçümseyici bakışlarımdan birini gönderdim. "Bunu biliyorum işte." dedim. Sfenks bana cevabı beklediğini belli eder bir şekilde baktı. "Daha zor sorular bulmalısın tatlım, bu sorunun cevabı Manch Tüneli" cevabıma bozulsa da görevi olduğu için "Doğru cevap" diyen Sfenks'e gülümsedim. Ama Sfenks de gülümsüyordu. Bu benim gülümsememin yavaş yavaş kaybolmasına ve Adrian'a yaklaşıp "Anlaşılan aklına zor soru geldi" dememe sebep oldu. O sırada Sfenks konuşmaya başlamıştı. "Sorularıma doğru cevap verdiniz. Ne kadar da zekisiniz. Ama bundan emin olmaya ne dersiniz? Bir zeka sorusu geliyor." bunu istememiştim ama! Yüzümdeki telaş ve korku ifadesini gören Sfenks'in gülümsemesi genişledi. "Aferin sana Jess" diyen Adrian'a aldırmamaya çalıştım. "Kendini çok zeki sanıyorsun değil mi? Sen cevapla bu soruyu" bana şaşkın bir şekilde bakan Adrian'a en şirin gülümsememi gönderdim ve bir adım geri çekildim. Adrian'ın şaşkınlığı öfkeye dönüşmüştü ama aksini söylerse de.. Benim onunla her fırsatta nasıl dalga geçeceğimi biliyordu. Tabi kurtulabilirsek. "Pekala soru geliyor. Bir çocuk, yedi elmanın ikisi hariç hepsini yerse, kaç elma kalır?" donup kaldım. Adrian bunu düşünmeden cevaplamalıydı. Cevap sorunun içindeydi. Adrian'ı kenara itip cevabı söyledim. "İkisi hariç ise tabi ki ‘iki’ tane kalır." Sfenks iyice öfkelenmiş bir şekilde bana bakarken "Doğru! Şimdi yeni soru geliyor" diye bağırdı. Yutkundum ve geri çekildim. "Bu soruyu sen cevapla Adrian, farkındaysan iki soruyu da ben cevapladım" dediğim halde asıl amacım beni parçalamak isteyen canavardan olabildiğince uzak durmaktı. Sorusunu bilmemize bu kadar kızıyorsa sormadan saldırsın daha iyi! | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Manhattan'da Katliam Cuma Ara. 03, 2010 10:59 am | |
| "Pekala." dedi Sfenks. "Sıradaki soruyu da bilin de görelim. İşte geliyor." "Eee?" dedim bir süre bekledikten sonra. "Soru nerede?" "Beklesene!" diye kükredi Sfenks. "Ortam gerilsin diye birkaç saniyelik bir sessizlik istemiştim, içine ettin yani çok sağ ol." "Ne demek." dedim dalga geçerek. "Şu soruyu alsak artık?" "Of, peki." dedi Sfenks iç çekerek. "İngiltere ve Fransa arasında yapılan Yüzyıl Savaşları kaç yıl sürmüştür?" "İşte şimdi ambrosia'yı yuttuk." diye mırıldandı Jess yanı başımda. "Umarım tarih bilgin bu sorunun cevabını bilecek kadar iyidir." "Sen merak etme Jessy." dedim demesine, ama merak etmeliydi açıkçası. Tamam, Yüzyıl Savaşları'nı gayet tabii biliyordum. Bunun hakkında bir tarihi roman bile okumuştum, ama tarihlerini tam olarak hatırlayamıyordum. Adı geçtiği gibi 100 yıl olmadığından emindim, daha fazlaydı diye hatırlıyordum. Ama tam bir sayı söylemem çok zordu... Feodalitenin sonunu hazırlayan Konstantinapolis'in işgal edilmesi ile sona erdiğine epeyce emindim, bu da yanlış hatırlamıyorsam 1453 yılına denk geliyordu. Ama başlangıç tarihi? İşte sorun buradaydı... Bin üç yüz otuz gibi bir şeydi, ama son rakamı bilmedikçe bu bilgi hiçbir işime yaramazdı. Tabii şansımı deneyebilirdim, yüzde 10 gibi bir ihtimal vardı önümde, ki bu da hiç de az sayılmazdı. Ama işimi riske atmak istemiyordum. "Eee?" dedi Jess beklemem üzerine. "Hani merak etmeyecektim, yoksa bilmiyor musun sorunun cevabını?" "Tabii ki biliyorum Jessy." dedim sıkıntılı bir ifadeyle. "Sadece emin olmak istiyorum." "Az bir süren kaldı genç çocuk." diye araya girdi Sfenks. "116 yıl." dedim kararlı bir ses tonuyla. Uzun uzun düşünmüş, en sonunda başlangıç tarihinin 1337 olduğuna kanaat getirmiştim. Ne kadar doğruydu bilmiyordum, ama şansımı denemiştim en azından. "Doğru." dedi Sfenks üzüntülü bir ifadeyle. "Sıradaki soru..." "Pardon ama." dedim sözünü keserek. "Daha kaç soru var önümüzde? Ne zaman buradan geçebileceğiz?" "Buna ben karar veririm." diye kükredi Sfenks. Bu konuda ısrarcı olmasam hiç de fena olmayacaktı. "Sıradaki sorunuz geliyor..." |
| | | Cassandra Masen Thanatos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4293 Kayıt tarihi : 18/09/10
| Konu: Geri: Manhattan'da Katliam C.tesi Ara. 04, 2010 11:51 am | |
| Artık ayağım dayanamayacağım kadar acıyordu. Sfenk sorusunu sormak üzereydi ki birden bağırdım "Sus!" ikisi de şaşkın bir şekilde bana baktı. Bileğim kırılmıştı ya da burkulmuştu ama bu Sfenks gelmiş bana yok şu tünel nedir, yok bunun yeri nedir diye sorular soruyordu. Bu da sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Ayağımın beni daha fazla taşıyamayacağını hissettiğimde yere oturdum. "İyi misin Jessy?" ona her zamanki gibi bana Jessy deme! diye bağırmak istiyordum ama sustum. Onun yerinde başka bir şey söylemeye karar verdim. "Eh evet o kadar iyiyim ki biraz daha ayakta dursaydım sanırım bileğim kırılacaktı!" gülmek üzere olduğunu görebiliyordum. "Sakın güleyim deme Adrian Black, seni şuracıkta çilek yapar, kadın kafalı kediciğin ağzına atarım." ordan Sfenksin sesi duyuldu. "Hey benim bir ismim var ve ben örnek canavar seçil.." "Kapa çeneni ve sorunu sor!" dedim bu sefer de. Şu aslanın başını kesmek varken sorularını cevapladığıma inanamıyordum. "Daha çok sporcularda görülür. İsmini bir eklemdeki yarım ay şeklindeki kıkırdaktan alır. Özellikle diz eklemlerindeki kıkırdağa verilen isimdir. Bu kıkırdakların çeşitli sebeplerden dolayı zedelenmeleri, yırtılmaları ile hastalık meydana gelir. Bu sporcu hastalığı nedir?" Adrian daha fazla dayanamayıp "Sen bizi ne sandın? Tıp öğrencisi falan mı?" diye sordu ama o sırada ben neredeyse gülme krizine giriyordum. "Ağır ol bakalım, burada Tıp okumayı düşünen bir kız var." alaycı bakışlarını görebiliyordum "Sen mi? Senden olsa olsa manavcı olur.." diyordu ki ona aldırmayarak Sfenkse döndüm ve cevabı söyledim. "Menüsküs Lejyonları" Sfenks bana hem şaşkın hem de kızgın bir şekilde baktı. "Doğru cevap" kısık bir sesle hırladığını duyar gibi oldum bir an. "Sıradaki soru geliyor.."
| |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Manhattan'da Katliam Paz Ara. 05, 2010 5:55 am | |
| "Sıradaki soru geliyor..." dedi Sfenks trajik bir edayla. "Eğer bu soruyu da bilirseniz buradan sağ salim geçmenize izin vereceğim, ama bilemezseniz öleceksiniz." "Hah, ölecekmişiz." diye fısıldadım Sfenks'in duyamayacağından emin olduğum bir sesle. "Peki sor bakalım sorunu." "Evet, en zor ve en önemli soru geliyor." dedi Sfenks sesinin garip bir tını halinde çıkmasını sağlayarak. Hiç de korkutucu değildi açıkçası, bilgi yarışmalarında soruyu beklerken bile daha çok heyecanlanıyordum. "Amerika başkanlarından hangisi İkinci Dünya Savaşı'nda komutanlık yapmıştır?" "Sana bırakıyorum..." diye fısıldadı Jess. Onu onaylayıp düşüncelere daldım ben de. Savaş sırasında başkanımız Roosevelt idi, ama o komutanlık yapmamıştı tabii ki. Savaşta komutanlık yapmış olan birinin daha sonra A.B.D. başkanı olduğunu çok iyi hatırlıyordum, ama kimdi bu? İyice bir düşününce önümdeki seçenekleri ikiye indirdim; Truman ve Eisenhower. Ama hangisi olduğunu bir türlü hatırlayamıyordum. "Süren dolmak üzere." dedi Sfenks ciddi bir ses tonuyla. "Ne süresi?" diye karşı çıktım hemen. "Süre ile ilgili bir şey söylememiştin hiç." "Son soru için yalnızca 5 dakikan var genç adam, ve şu an bir dakikadan az bir zamanın kalmış durumda." Beynim hızla çalışmaya başladı bunun üzerine, bir dakika içinde cevap vermezsem Sfenks'i geçemeyecektik. Roosevelt'ten sonraki başkan Truman'dı, ama onun savaşta komutanlık yapıp yapmadığını bilmiyordum. Eisenhower ise bir sonrakiydi, o da aynı şekilde... Ama birini seçmeliydim artık, yüzde 50 şansım vardı nasılsa. "Dwight Eisenhower." dedim tüm öz güvenimi toplayarak. "Doğ- ay yanlış!" diye kükredi Sfenks. "Hey! Önce doğru diyordun ama!" diye araya girdi Jess. "Doğru da olsa fark etmez, sizi buradan geçirmeye niyetim yok." diye cevapladı onu Sfenks. Geriye tek bir çaremiz kalmıştı, onunla savaşmak zorundaydık... |
| | | Cassandra Masen Thanatos'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 4293 Kayıt tarihi : 18/09/10
| Konu: Geri: Manhattan'da Katliam Çarş. Ara. 08, 2010 8:54 am | |
| "Hey! Önce doğru diyordun ama!" diye araya girdim birden. Canavar resmen bize oyun oynuyordu! "Doğru da olsa fark etmez, sizi buradan geçirmeye niyetim yok." diye cevap verdi bana.Sonra saldırı pozisyonunu alırcasına eğildi ve kükredi. Üzerimize atlarken son anda kaçtım ve çığlık attım. Aslında Adrian'ın olduğu yerde çığlık atmak, yapmak isteyeceğim son şeydi, yine de üzerinize bir Sfenks atlamak üzereyken kendinizi pek kontrol edemiyorsunuz.
Elimi ok almak için kılıfıma götürdüğüm sırada orada ok olmadığını hatırladım. Ama sonra birden elimde bir şey hissettim alıp baktığımda benim özel oklarımdan biri duruyordu. Yerimde zıplamamak için kendimi zor tuttum. Oklarım bitmemişti. Tersine avcılardan öğrendiğim büyü sayesinde ihtiyacım olduğunda beliriyorlardı. Bakışlarım okumdan Adrian'a kaydığında gülümsemem kayboldu. Ben okum sayesinde sevinç dansı yapmak üzereyken o Sfenksle dövüşmeye başlamıştı bile. Yayımı tekrar elime aldım, okumu yerleştirdim. Ama o sırada Sfenks beni gördü. "Kahretsin ama bu olmamalıydı!" diye yakınırken burkulan ayağımla uzaklaşabildiğim kadar uzaklaşmaya başladım.
Adrian da boş durmuyordu tabi ki, arkadan koşup tekrar Sfenks'e saldırdı. "Adrian! Onu vurmaya çalışacağım, şimdi.. Sanırım ne yapacağını anladın." dedim seslenmemle tekrar bana dönmüş olan Sfenks'e. Bana koşmak üzereyken Adrian, onun sırtında yara açılmasını sağladı. Sfenks kükreyerek ona doğru dönerken okumu attım. Ok, havayı yararak Sfenks'in boynuna isabet etti. Aslında karnını hedef almıştım ama bunu Adrian'a söylemedim tabii.
Sfenks buharlaştıktan sonra ikimiz de ilerlemeye devam ettik. Silahlarımı çantama koyarken çıkan ses dışında ikimizden de ses çıkmıyordu. En sonunda eczaneye vardık. Derin bir nefes aldım. "Bugün görüştüğümüze hiç memnun olmasam da savaşmak eğlenceliydi. Güle güle." dedim ve ona bir şey deme fırsatı bırakmadan eczaneye girdim. Arkama baktığımda o da yürümeye başlamıştı bile. | |
| | | | Manhattan'da Katliam | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|