Olimpos Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Olimpos Rpg

Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi.
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Tom Ward RP

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Tom Ward

Tom Ward


Mesaj Sayısı : 55
Kayıt tarihi : 02/11/10

Tom Ward RP Empty
MesajKonu: Tom Ward RP   Tom Ward RP Icon_minitimePerş. Kas. 04, 2010 8:00 am

Perde aralıklarından güneş ışığı içeri sızıyordu. Bense sıcacık yatağımda kıvrılmış yatarken o son derece rahatsız edici zangırtıyı duyarak yataktan fırladım.
-Ah, lanet olasıca çalar saat!
Yine her zamanki gibi alarmı kapatmayı unutmuştum. Bir cumartesi uykusunu daha heba etmiştim anlayacağınız. Yatağımı toplama gibi bir nezakette bulunmadan odadan çıktım. Evde sadece bir kediyle yaşıyorsanız size odanızı düzeltmenizi söylecek bir ebeveyn de yok demektir. Bu iyi tarafından bakarsanız tabi. Annenizle babanızın sağ olmaması ve tüm faturalarınızın tanımadığınız bir hayırsever tarafından istekli bir şekilde ödenmesi gayet tuhaf! Uzun hikaye...
Cips (Efsane tembel kedi) yine salondaki köşesine kurulmuş yatıyordu. Cips, turuncuya çalan bir renkte, abur cubur hastası, uysal bir kedidir. Ama eğer mama kabını doldurmazsanız külahları değişirsiniz. Mutfağa geçtim ve kendime atıştıracak bir şeyler hazırladım. Üstüme T-Shirt'ümü ve kot pantolonumu da giydikten sonra elimdeki sandviçle kendimi Manhatton sokaklarına bıraktım.
Haftasonları benim için tam anlamıyla harikadır. Çünkü gezebilmek ve istediğin yere başıboş bir şekilde gidebilmek: İşte bu benim hayatım! Benim için sokaklar bir hazineden farksız. O gün yerde bir "Antik Yunan Drahmisi" bulduğumdan beri bozuk para koleksiyonu yapmak ilgi alanlarıma giriyor. Anormal olduğumu düşünebilirsiniz ama obez bir kediyle evin içinde kalmaktan daha eğlenceli bir fikriniz varsa söyleyin. Her neyse, saat 10 gibi şehrin merkezinde arkadaşlarla buluştuk. Genelde ya bir eğlence merkezine gider sonra da yemek yer; ya da sinemada son çıkan filmleri izlerdik. Ama bu sefer gerçekten ilginç bir şey oldu.
-Hey, bakın ne buldum!
-Dur tahmin edeyim, yine yemek kuponu mu?
Freddy Jack'e sinirli bir şekilde baktı ve Hayır, Bay Çokbilmiş. Üstüne anlamadığım yazılar olan tuhaf bir kağıt parçası, dedi.
Elbetteki o bunu söylediği anda, içimdeki "Sana garip gelen her şeyi incele" duygusu harekete geçti ve Freddy'e dönüp Ona bir bakabilir miyim, dedim.
-Hayır hazine avcısı. Bunu ben buldum ve bu sefer ganimet benim. Ha ha! İlginç şeyler hep senin olacak diye bir kural yok! deyip sinirlerimi alt üst ettikten sonra kağıt parçasını cebine tıkıştırdı.
-Ee, bu gün ne yapıyoruz? Yine başlıyorduk. Kesin sinemaya gidecek ve patlamış mısır stoklarını tüketecektik. Eğer şanslıysam da bilgisayar oyunları için alışveriş yapacaktık.
-Sinemaya yeni bir film gelmiş, çok korkunç olduğunu söylüyorlar. Ben gideceğim ama siz korkuyorsanız gelmeyin. dedi Steve. Bu cesaret düellosunu elbette kabul ettim ve birlikte sinemaya gittik.
İçeriye girdiğimizde film başlamak üzereydeydi. 4 arkadaş ortalarda bir sıraya oturduk. Patlamış mısırlara lafım yok, gayet harikalar. Koltuğa yumulup mısırları teker teker ağzıma atmaya başladım. Olanları unutup kendimi filme vermeye çalıştım. O kadar da korkunç olduğu söylenemezdi. Birkaç gerilim sahnesinden sonra nihayet ara vermiştik. Ya, yine başlama be abicim! Tabi nafile, gözüm ikidebir Freddy'nin cebindeki esrarengiz hazineye kayıyordu. O şey mutlaka benim olmalıydı, sadece ne olduğunu öğrenmek istiyordum. Sanırım bunun tek yolu da, çalmaktı. Pek sorun değildi. Ara bittiğinde Steve'e koltuğumdan rahat göremediğimi ve onun yerine oturabilip oturamayacağımı sordum. Tamam kötü bir yalandı ama daha iyi bir seçeneğim yoktu. Bu sefer şansım yaver gitti ve Steve hiç önemsemeden başını salladı. Film başlamıştı ama ben Fredy'nin hareketlerini izliyordum. Dikkatini tamamıyla filme verdiğini düşündüğüm bir anda, dikkatlice ve hiç farkettirmeden kağıdı cebinden çekip aldım. Eh, onu okumak için filmin bitmesini bekleyecek halim yoktu herhalde. Tuvalete gittiğimi söyleyerek salondan çıktım. Heyecanla kağıdı düzelttim ve baktım. Üzerinde resim gibi bir şeyler olmasını umuyordum çünkü şu disleksi denilen şapşal hastalık etkilerini bir kez daha göstermek için bundan daha iyi bir zaman bulamazdı. Kağıt birazcık da garipti, ya nasıl desem sanki sihirli bir şey gibiydi. "Sihir" kelimesini genelde kullanmazdım aslında, çünkü bana kızların küçükken kafalarına taktıkları şu sihirli çizgifilmleri anımsatıyordu. Aklımdan binbir türlü düşünce geçerken kağıdı hızlı bir şekilde düzleştirip gözlerimi faltaşı gibi açtım...
H, H... Haaaaaaa? Yok artık daha neler! Bir dakikaa!
Tamam, kabul ediyorum olanlara ben de inanamamıştım. İnanması mümkün değildi. Disleksi hastasısın ve gelip bilmediğin bir dilde yazılmış yazıları okuyorsun. Hayatımın anormal olmadığını düşünüyordum. Yanılmışım ya!
Kağıtta aynen şunlar yazıyordu:
Eğer bu yazıyı okuyorsanız lütfen aşağıdaki haritada işaretli yere gelin.
Eğer faturalarınız tanımadığınız bir hayırsever tarafından istekli bir şekilde ödeniyorsa -bu anormal-, bilmediğiniz bir dili okuyup orada bir yere gitmeniz söyleniyorsa -ki bu hayli hayli anormal- paşa paşa giderdiniz. Veya buna artı olarak gezmeyi ve yeni yerler falan keşfetmeyi seviyorsanız.
Tamam, bu olanlardan sonra uslu bir çocuk gibi koltuğuma geri dönecek, sonra da filmin geri kalanını izleyecek değildim. Yok canım o kadar da değil! Şu anda arkadaşlarımın onları ektiğimi farkettikleri zaman yüzlerindeki ifadeyi düşünecek lüksüm de yoktu. Kendimi binadan dışarı attım ve yoldan geçen bir taksiye bindim. -Tabi o anda yanımda taksiciye verecek hiç para yoktu- Haritada işaretli yeri tarif ettiğimde adam önce bir duraksadı. Bir kaşını yukarı kaldırmıştı ve "Iııh, emin misin?" dercesine bana bakıyordu. Ben başımla onayladıktan sonra gaza bastı. Dikiz aynasından yüzündeki hafif gülümsemeyi görebiliyordum. Sanırım bunca yol gittikten sonra benden alacağı parayı düşünüyordu. Amacına ulaşamayacak olması ne yazık.
Oraya gidene kadar heyecan ve meraktan çatlardım. Yapacak bir şeyler bulmam fazla uzun sürmedi ve bu gün neler olduğunu düşünmeye başladım. Sabah kalktığımdan itibaren yaşadığım olayları düşündüm. Alarmını kapatmayı unuttuğum çalar saat, hiç hoş olmayan bir uyanış, sepetinde kıvrılmış yatan Cips. Cips! Mama kabını doldurmayı unutmuştum. Bunca kafa karışıklığının içinde bir de obez kedimin mama kabını doldurmayı unuttuğumu hatırladım ya, tam oldu! Şimdi kesin koltukları tırmalamaya başlamış ve mutfağın altını üstüne getirmiştir. Amaan, mutfak düzgün değildi ki zaten!.. Zihnimi sonunda bu düşüncelerden arındırıp sakinleştiğim zaman binaları ve yoldan geçen insanları izlemekle meşguldüm. Sanki eve bir daha geri dönmeyecekmişim gibi bir his vardı içimde. Uzun süren yolculuktan sonra in cinin top oynadığı bir yere geldik ve durduk. Adam İşte burası delikanlı, dedi. Tam taksimetreye bakıp bana onca dolarlık borcumu söyleceği anda birden kapıyı açıp dışarı fırladım ve son sürat koşmaya başladım. Birkaç dolar işine yaramayacağına göre, içimdeki ses doğru olanı yaptığımı söylüyordu. Adam peşimden koşturuyor ve küfürler savuruyordu. Ama benim durmak gibi bir seçeneğim yoktu. Ağzımda o metalimsi tadı iyice hissetiğim ve soluk borum parçalanacakmış gibi olduğu zamana kadar koşturdum. Daha fazla koşmama imkan yoktu. Arkamı dönüp baktığımda taksiden iz yoktu. Neden taksici beni takip etmemişti ki? Ne yazık ki sorumun yanıtını almam fazla uzun sürmedi. İleriye baktığımda ağzımdan sadece şu kelime çıkabildi.
-OHA!
Bunu milyonlarca kez tekrarlayabilirdim. O neydi ya? O... Şey! Normal bir köpekten daha iriceydi ve siyah renkteydi. Dişleri sipsivriydi ve kırmızıydı. O kırmızılığın kan olmadığını ve bu hayvanın "Gel oğlum, gel kuçu kuçu!" deyip evcilleştirebileceğim türden bir şey olmasını diliyordum. Donup kalmıştım. Oradan koşarak uzaklaşmaya çalışsam, Bay İri Kuçu Kuçu beni duyabilir ve sevgi dolu bir zıplamayala ikiye ayırabilirdi. Şimdilik bu kadar yakınlık benim için fazlaydı. Ne yapabilirdim ki? Kafasına bir taş atsam yere serilecek gibi bir hali de yoktu. Dikkatli bakınca havaya saldırdığını farkettim. Ne, havaya mı saldırıyordu? Yok artık bu hayvan da mı sorunlu? Ne hallere düştüm ben yaa! Kafamı toparlayıp düzgün düşünmem gerekiyordu. Şimdi ne yapmaya başlamıştı? Havayı itmeye mi çalışıyordu? Tanrı bilir birazdan da moonwalk yapmaya başlar! Yaklaşık 5 dakika boyunca orada hiç kımıldaman durdum. Kuçu kuçu herhal yorulmuştu ki, hayayla kavga etmeyi bırakıp arkasını döndü ve beni gördü. O an düşünebiliyor muydum? Sanırım ölümün nasıl bir duygu olduğunu kestirmeye çalışıyordum. Zihnim bu işle meşgulken, yönetimi bacaklarım aldı ve birden sevgi kucaklaşması için hayvana doğru koşmaya başladım. O da daha önce kendisine istekle gelen bir öğlen yemeği görmediğinden olacak, birkaç saniyeliğine hareket edemedi. Kendimi ileriye doğru fırlattıktan sonra yere yapıştım ve yarısı yenip, yarısı sonraya saklanan bir öğlen yemeği olmamak için dua etmeye başladım. Bekledim. Bekledim ve bekledim... Cennete mi gelmiştim? Zorlukla kendimi yerden kaldırdığımda ölmediğimi farkettim. Bay Kuçu Kuçu yine havaya saldırıyordu. Üstüme doğru atlamaya çalışıyor ama sanki sihirli bir hava akımı onu geride tutuyordu. Tam güvende olduğumu hissetmeye başlamıştım ki arkamdan gelen sesle irkildim.
-O bir cehennem tazısı. Tabi birazdan ölü bir cehennem tazısı olacak.
Bu yaratığın olduğu bi yerde, benim yaşıtlarımda biri ve ileriden Bay Kuçu Kuçuya ok atan bir gurup avcı. Vay canına!
-Hoşgeldin dostum, öğreneceğin çok şey var. Tabi ilk önce şunu al. Bu hayatta kalmanı sağlayacak.dedi ve bana bir kılıç uzattı. Kılıç keskin ve hafif gözüküyordu. Ona Bu ne? dercesine bir bakış atıp, çekinerek kılıcı aldım.
Ne oldu, beğenemedin mi?
Bir düşüneyim. Hayatımda ilk defa bir kılıç tutuyorum. Hem hafif hem de keskin. Beğenmedim mi acaba? Tabi bunları söyleyemeyecek kadar korkmuştum.
Teşekkürler.dedim boğuk bir sesle.
-Senle iyi anlaşacağız galiba!
Biraz daha iyi hissediyordum.
-Evet, rica etsem bütün bu şeylerin ne olduğunu anlatabilir misin? Burası süper yaratık bölgesi falan mı? Siz de makineli tüfekler kullanmak yerine sırf nostalji olsun diye kılıç ve ok kullanan askerler misiniz?
-Hahaha! Hayır dostum, tam olarak değil. Her şey sırayla. Seni önce Kheiron'la tanıştıracağım.
Kheiron'un kim olduğunu sormayacaktım çünkü şu anda karşısında durduğum manzara öyle bir şeydi ki tarifi imkansızdı. Hava uçan beyaz kanatlı atlar, yarı keçi yarı insanlar, kılıçlar, oklar, kalkanlar...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Athena
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Admin/Tanrıça/Kamp Müdiresi
Athena


Mesaj Sayısı : 5210
Kayıt tarihi : 16/08/10

Tom Ward RP Empty
MesajKonu: Geri: Tom Ward RP   Tom Ward RP Icon_minitimePerş. Kas. 04, 2010 8:49 am

Rp puanı: 95, tebrikler.


/Admin.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://olimpos.my-rpg.com
 
Tom Ward RP
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Tom Ward
» Tom Ward - Görevler

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Olimpos Rpg :: Karakter :: Karakter Oluşturma :: Rp Puanı Belirleme-
Buraya geçin: