Beni buraya getiren rehberimin bıraktığı mektuplardan birini açtım. Orada:
'Bunu okuduğuna göre Kampa sağ sağlim varmışsındır. Sana tavsiyem pegasus ahırlarına git ve bir pegasus edin.'
Bana bıraktığı notu okuduktan sonra dediğini yapmaya karar verdim. Küçük adımlarla pegasus ahırlarına doğru gitmeye başladım. Oraya yaklaştıkça at kişnemeleri duymaya başladım. O kadar garip şey görmüştüm ki bunlar artık çok normal geliyordu. İçeri girdiğimde birçok kanatları olan at gördüm. İçeride yavaş yavaş dolaşmaya başladım. İlerliyordum ama hiçbiri dikkatimi çekmiyordu. İlerledikçe bir at kişnemesi duydum bu diğerlerinden daha farklı geliyordu. En son sıradaydı ve o kadar güzel görünmüyordu. Ama ben onun benim pegasusum olduğunu hissediyordum. O sırada biri arkamdan:
-Dikkatli ol evlat. O at birçok kişiyi yaralamıştır.
Ben o atı almayı kafama koymuştum bi kere. At binmeyi yazın gittiğim çiftlikten biliyordum. Bunu yapacaktım ve kendimden emin adımlarla ona doğru yürüdüm. At ben ona yaklaştıkça daha da sakinleşiyordu. Ona iyice yaklaştığımda çok sessiz gözüküyordu. Üzerine binmeye çalıştığımda beni fırlattı ve duvara attı. Canım biraz acımıştı ama kafama koydum bir kere bu pegasusa bineceğim. Ben ona her binişimde beni sırtından atıyordu. Birden masadaki küp şekerler aklıma geldi. Hemen onlardan bir avuç alıp geldim. Bir tane verince epey uysallaştı. Birden bindim ve boynunu kavrayıp kene gibi yapıştım. Beni atmak için epey uğraştı ama ben yapıştım ve ayrılmadım. Yorulduktan sonra boynunu bıraktım. Sanki evcilleşmiş gibiydi. Galiba sonunda başarmıştım. Yavaş yavaş ahırdan çıktık. Diğerleri bana şaşkınlıkla bakıyordu çünkü bunu daha önce evcilleştiren olmamıştı. Ben epey bir gururla onun üstünde biraz dolaştım ve tam o sırada millete hava yaparken hiç beklemediğim bir anda şahlandı ve beni toz toprak içine fırlattı. Daha sonra onu yerine götürdüm ve kulübeme yavaş yavaş dönmeye başladım. Buraya geldiğimden beri en güzel geçen günümdü...