Pearl, güneşin yakıcılığının altında gözlerini açtı. Nerede olduğunu bilemedi bir an için. Çünkü gözünde uyku bandı yoktu. Yattığı yer de pek rahat sayılmazdı. Hafifçe gerindikten sonra kendisine gelebildi. Gözlerini yavaşça açtı ve çevresine baktı. Neredeydi böyle? Hafifçe doğrulunca amfitiyatroda olduğunu fark etti. Buraya nasıl gelmişti, işte orası büyük bir sorundu. Amfitiyatroda uykuya dalmak... Tabii, ölmeden önce yapılacaklar listesinde bu madde yoktu; ama yine de ilginçti. Dün gece olanları hatırlamak istercesine beynini zorladı genç kız; ama yoktu. Koskoca bir boşluk duruyordu. Umursamadan kalktı. Muhtemelen çok içmişti; ardından biriyle fingirdemiş olma ihtimali büyüktü. Umursamadan kalktı ve yürümeye başladı. Sarı saçları kabarmıştı. Ensesini yakıyorlardı. Sinirle her zaman yanında taşıdığı bileğinde takılı olan kurdeleyi çıkardı ve saçını topuz yaptı. Biraz serinlik ona iyi gelecekti.
Kendine gelene kadar pek bir şey yapamayacağının bilincindeydi, bu yüzden kampın meydanındaki banklardan birine bağdaş kuruvermiştim. Apollon'un yakıcılığından kaçıp bir gölge altı bulmak epey zordu. Yine de bir meşe altı bulabilmişti genç kız. "Naber Pearl?" diye bir ses duydu aniden. Christina yanına gelmiş ve oturmuştu. Genç kız gülümseyerek cevap verdi. ."Elbette iyiyim Scatt,beni ne zaman kötü gördün?" dedi ve gülümsedi. Evet, Pearl pek kötü ruh haline sahip olabilecek bir kız değildi. O, mükemmeldi, bu zor bir iştir. "Ya sen?" diye sordu genç kız. Yanı kibar olmak, çok önemlidir. Birisi size nasılsın? derse siz de ona ya sen? demelisiniz. "Macera eksikliği çekiyorum." dedi Christina ve o Athena kulübesine özgü bilgi fışkıran gözlerinden bir sinsilik geçtiğini fark etti genç kız. "Hımm.Yanılmıyorsam bu bakış bu sözle birlikte 'Maceraya gidiyoruz.' demek oluyor." diye cevap verdi genç kız. Uzun zamandır bir maceraya çıkmamıştı ve içini afakanlar basıyordu. Bütün günü deniz, kulübe ve bar üçlemesinin içinde sıkışmıştı.
"Evet,kesinlikle öyle demek.Bir-iki kişi daha bulup macera yaşasak fena mı olur?" diye cevap verdi; ardından beraber kafa kafaya verdiler ve kimlerle maceraya çıkabileceklerinden bahsettiler. Bütün kadroyu kafalarında tamamlayınca pegasusları alıp Thalia'nın ağacının altında buluşmak üzere sözleştiler. İstikamet, yer altıydı. Mükemmel bir macera ha? Yani, her önüne gelen yer altına gitseydi; orası yer altında olmazdı. Yer üstünde olurdu ve herkese açık olurdu; ama değildi işte.
Pearl, kulübesine çıktı ve meşhur çantasını aldığı gibi indi. Herhangi bir çekincesi veya telaşı olmazdı. Giyinmesine bile gerek olduğunu düşünmüyordu. Çantasını boynundan geçirdikten sonra ahırlara doğru yol aldı. Ahırlarda gözleriyle Ökse Otu'nu aradı. Biricik pegasususu oradaydı. O kadar asil duruyordu ki, kimi zaman içinden onun önünde referans yapmak gelirdi. Heey, bunu neden şimdi yapamayacaktı? Kime neydi? Pegasusunun tam karşısına geçti ve yavaşça referans yaptı. Pegasususun hoşuna gitmişe benziyordu ki şaha kalktı. Gülerek yanına yaklaştı ve elini çantasından içeri soktu. Ne yoktu bu çantada ya? Sonunda hafif çürümüş bir armut buldu; ama bu Ökse Otu'na yakışmazdı. O daha asil şeyler hak ediyordu. Biraz daha çantayı karıştırdıktan sonra özel aromalı küp şekerlerden buldu. Sırtındaki tüyleri okşayarak küp şekerleri pegasusuna yedirdi.
Üstüne binip hemen uçmak istemiyordu. Beraber yürüyerek Thalia'nın ağacına doğru gitmeye başladılar. Zaten, hazırlanması masrafsız olduğundan zamanı vardı. Beraber pegasusuyla asil asil yürüdüler. Ağacın önüne tam tahmin ettiği gibi ilk kendisi gelmişti. "Eveet yeraltına ineceğiz arkadaşlar." dedi ve hafifçe dans etti. Yani, sadece ellerini sağa sola hareket ettirip kafasını sallamıştı. Bu bir şey sayılmazdı. Genellikle deli gibi kalkar dururdu. Ökse Otu'nun sırtına yavaşça bindi. Onu asilliğine zarar verecek hiçbir şey yapmazdı. "Üç-İki-Bir, uçalııım." diye bağırdı ve hep birlikte havalandılar. Pegasuslar kanatlarını var güçleriyle çırparlarken genç kız gelen serin havayla kendine gelebilmişti.
Uzun süre gökyüzünde ilerlediler. Los Angelas'a kadar pegasus sırtında gitmek kolay değildi yani. Hatta bir ara uykusunun geldiğini bile hissetmişti. Amfitiyatroda uyursa böyle olurdu tabii. Yani, bundan sonra yatağının dışında yatmayacağını söz verdi; ama bu sözü tutamayacağını kendisi de pek ala biliyordu. Sadece söz vermek olsun diye söz vermişti. Pegasusların nerede ineceğine karar vermeleri gerekiyordu. Kardeşlerine baktı ve bir işaret bekledi.