Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Pegasus Dersi | 13 - 20 Ağustos | |
|
+2Andrea McIntyre Cornelia Fackrell 6 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Cornelia Fackrell Poseidon'un Çocuğu/Pegasus Binicilik Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 871 Kayıt tarihi : 03/10/10
| Konu: Pegasus Dersi | 13 - 20 Ağustos C.tesi Ağus. 13, 2011 3:36 am | |
| Gözlerini her zamanki gibi erkenden aralamıştı Lia. İster istemez artık alışmıştı erkenden kalkmaya. Ama bugün erken, hatta her zaman kalktığından daha erken kalkmasının bir sebebi vardı, Pegasus dersini verecekti bugün melezlere. Daha önce de eğitmenlik yapmıştı kampta, hem de baya uzun bir süre. Ama ders veriş şekli özel eğitimden, toplu derslere dönünce hiç eğitmenlik yapamamıştı. Çıktığı görevler, kardeşleri, işi derken bir çok şey araya girmiş ve ders verme işini diğer eğitmenlere bırakmıştı. Ama kulağına gelen duyumlar, uzun zamandır pegasus dersi olmadığıyla ilgili olunca, kampa yarın sabah 7’de ders olacağını duyurmuştu herkese. Aslında çoğu melez pegasus binmeyi biliyordu, hatta onlarla konuşamasalar bile anlaşmayı da. Ama kampa yeni gelenler için bu dersliğin bir faydası olurdu ve bu yüzden onlara dersi göstermek istiyordu. Düşüncelerinden sıyrılarak saate baktığında yarım saatten az bir vakit kaldığını fark ederek hızla kalktı yatağından ve üzerine rahat edebileceği bir kot şort ve üzerine badi geçirdi. Sonunda saçlarını toparlayıp hazır olduğuna karar verdiğinde kulübesinden çıkarak ahırlara doğru ilerlemeye başladı. Dersi ormanda işleyecekti ve birkaç pegasusu yanına alacaktı. Ders verirken o pegasuslardan yardım alacaktı. Zaten her zaman ders işleyişi öyle değil miydi? Onu dinleyen pegasuslarını derste öğretmek için kullanır ve melezlere bir şey olmadan pegasusda durmayı öğretirdi.
Ahırlara vardığında kendi pegasusunu da alıp diğer pegasuslarla beraber ormana doğru uçmaya başladılar. Pegasusunun üzerindeyken onu okşadı ve gerçektende özlediğini fark etti, eh uzun zamandır uğramamıştı yanına. Ama pegasusuyla 15 senedir dost olmalarının faydasını görüyordu şimdi, önceki zamanlardaki huysuzluğunu yapmıyordu artık. Ders alanına geldiğini gördüğünde birkaç melezin gelmiş olduğunu, diğerlerinin de yürümekte olduklarını gördü. Pegasusları biraz uzak olmak koşulu ile toplanacakları alandan ileriye indirdi ve bir süre pegasusların yanında bekledi. Gittiğinde tüm melezlerin toplanmış olmasını istiyordu. Bir süre zaman geçirdikten sonra melezlerin toplandığını düşünerek yanlarına doğru ilerledi. Toplanacakları alana geldiklerinde melezlerin gelmiş ve onu beklemekte olduğunu görünce artık daha fazla geç kalmamak için hafif bir öksürük sesi çıkararak herkesin dikkatini üzerine çekti. Melezlere göz gezdirirken çok az tanıdık, eskilerden olduğunu fark etti. Onlarında öğrenmek değil statüleri almak ve kendilerini göstermek için geldiklerini düşünüyordu. Ama bu Lia’yı sevindirmişti, tanıdığı bir iki kişiyi görmek dahi iyi gelmişti. Tüm melezler dikkatini Lia’ya verince “Merhaba melezler, ben Pegasus eğitmeni Cornelia Fackrell. Bugün size pegasuslar hakkında kısaca bilgi vereceğim ve ardından pegasusa binmeyi göstereceğim.” dedikten sonra etrafına bakındı. Melezler aralarında fısıldaşmaya başlamışlardı. Onların konuşmalarını bitirmelerini beklerken tek tek bakıyordum hepsine. Sonunda seslerinin kesildiğini fark edince hepsine yere oturmalarını işaret etti ve Lia ayakta aralarında dolanırken bir yandan da anlatmaya başladı. “Bildiğiniz gibi pegasuslar kanatlı atlar. Yunan mitolojisinde bunlar Poseidon ve Gorgon Medusa’nın oğlu, dev Chrysaor’un kardeşi olduğuna inanılır. Perseus tarafından kafası kesilerek öldürülen Medusa'nın kafasından yada toprağa sıçrayan kanlarından doğduğuna inanılır. Pegasus doğar doğmaz yeryüzünden ayrılmış ve tanrıların diyarına uçmuştur. Daha sonraları Bellerophontes tarafından Athena'nın ona verdiği altın dizgin yardımıyla yakalandığı, Kimera ve Amazonlarla olan çarpışmalarında da ona yardım ettiği söylenir. Aşırı hırsın, zararlı olduğunun sembolü olarak gösterilen Bellerophontes Olimpos dağına çıkıp ölümsüzlerin arasına karışmak isteyince onu üzerinden atan Pegasus tek başına Olimpos dağına dönerek eski görevlerine devam etmiştir. Pegasus'un Bellerophon'u üzerinden atmasına sebep olarak Zeus tarafından gönderilen dev bir atsineğinin ısırmasından ürkmesi de söylenceler arasındadır.” diye açıklamasının ardından melezlere çevirdi gözlerini. Hepsi onu dinliyordu ama artık anlatacakları bitmişti ve bir an önce göstermeye başlamak istediği için ıslık çalarak “Alice.” diye seslendi ve melezlere dönerek anlatmaya başladı. “Mitolojiden anlatacaklarım bu kadar. Şimdi de biraz pegasuslardan söz edelim. Pegasuslar ile sadece Poseidon çocukları konuşabilir ancak sahipleri de zamanla kendi pegasuslarının dillerinden anlarlar. Genelde Pegasuslar özelliklerine göre farklılık gösterseler de hepsi sevilmeyi ve ilgi görmeyi severler. Onları iyi bir dost gibi görüp yanına gider, onunla vakit geçirirseniz size karşı davranışları her zaman daha yakın olur. Ayrıca pegasuslar küp şekerden de oldukça çok hoşlanırlar. Havadayken siz ona güvendiğinizi belli ederseniz emin olun sizi düşürmezler, yani onlardan korkmanıza yada çekinmenize hiç gerek yok.” Sözlerini pegasusunun gelmesi ile pegasusuna çevirdi. Pegasusu ders için hazır görünüyordu ve onun yanına giderek başını sevdi. Ardından melezlere dönerek “Şimdi beni izleyin, pegasusa binişimi ve havada nasıl hareket ettiğimi.” dedikten sonra son kez melezlere baktı ve sol ayağını desteğe basıp, sağ ayağını öbür tarafa atarak kendini pegasusun üzerine bıraktı. Ardından dizginlerini hafifçe tutunarak kendini pegasusa bıraktı ve pegasusuyla beraber hava da ilerlediler. Önce alçaktan, ardından yüksekten ve giderek hızlanan bir şekilde uçmaya başladılar. Sonunda ağaçların arasından, hiçbir yere değmeden geçip uçma gösterisini bitirdiler ve başladığı alanda durdular. Lia pegasusundan inince tekrar melezlere döndü ve “Gördüğünüz gibi pegasusa binerken size en uygun ayakla kendimizi yukarı çekiyoruz. Bacaklarımız pegasusu hissedecek şekilde sıkı kapalı olmalı ama dikkat etmeliyiz ki pegasusu da aşırı sıkmayalım. Ve dizginlere havada çok asılmayın. Eğer bunlara dikkat ederseniz hava da istediğini şekilde de olsa pegasus üzerinde durabilir, yolunuza çıkan engellerden sıyrılabilirsiniz. Şimdi benim yaptığım gibi sizde teker teker pegasusa binip havada nasıl durduğunuzu gösterin ve söylediklerimi unutmayın.” dedikten sonra kendi pegasusun yanına başka bir pegasusu daha çağırdı. Pegasusları yormamak için sıra ile onlara bindirmeyi düşünmüştü. Sonunda beklediği ikinci pegasusta yanlarına geldiğinde ilk binmek isteyeni kaldırdım ve onları izlemek için biraz gerileyerek melezlerin yanına oturdum.
| |
| | | Andrea McIntyre Amphitrite'nin Çocuğu
Mesaj Sayısı : 72 Kayıt tarihi : 09/08/11
| Konu: Geri: Pegasus Dersi | 13 - 20 Ağustos Paz Ağus. 14, 2011 7:00 am | |
| İlk binmek için gönüllü olurken ne düşünüyordum bilmiyorum. Eğitmen pegasusuyla hava da adeta süzülürken adeta dilimi yutmuştum. O kadar güzel görünüyordu ki! Keşke bende o kadar güzel uçabilseydim. Daha önce pegasusum Kasırga ile bir kez uçmayı denemiştim, fakat pek başarılı olduğumu söyleyemem. Yani, tamam ahırın üstünde dönerken bir sorun yoktu. Hatta çok sevmiştim. Ama Kasırga'ya sözümü geçirmekte zorlanıyorum. Kısacası daha uçmadan önce beni birkaç metre sürükledi ve üstündeykende az kalsın suya dik dalış yapıyorduk. Fakat sanırım hala akıllanmış değilim. Eğitmenimiz Cornelia yanında Kasırga'yı getirmemişti. Ama ben bna sevinmeli miydim yoksa üzülmeli mi bilmiyorum. Evet onu çok seviyorum ama her zaman sözümü dinlemiyor. Yavaşça pegasusa yaklaştım. Bana uygun ayak hangisiydi acaba? Burda durup bunu düşünmenin iyi bir fikir olmayacağına karar verip sol ayağımla kendimi yukarı çektim. Bacaklarımı yanlardan sıkıca kapadım. Eğitmen Cornelia'nın dediklerini harfiyen yapmaya çalışmama rağmen çok heyecanlıydım. Sanırım pegasusu biraz fazla sıktım ki hayvan huzursuzca kıpırdandı. Hemen bacaklarımı biraz serbest bırakıp onu sıkmamaya çalıştım. Dizginlere hafifçe tutundum. Yapmam gereken basit. Kendimi pegasusa bıraksam o zaten ne yapacağını bilir. Yani en azından öyle umuyordum. Pegasus kanatlarını açtı birkaç adı yerde attıktan sonra havalandı. Yavaşça yerden yükselirken karnımda kelebekler uçuyormuş gibi hissettim. Pegasus gittikçe yükseldi. Hızla ve dönerek yükselirken aşağı bakma hatasını işledim. Pekala, yükseklik korkum falan yok. Ama yerden hızla ve dönerek yükselirken bakmak yüksekten bakmaktan apayrı bir şey. Sanırım pegasus eğitmenimiz Cornelia'nın onu getirdiği mekandan ayrılmak istemiyordu ama bunun için ona teşekkür ettiğimi söyleyemem. Yere bakınca başımın döndüğünü hissettim ve düşmemek için pegasusun boynuna sıkıca sarıldım. Pegasus sanırım onu sıktığım için irkildi. Bir an kontrolü kaybetti. Havada çifte atar gibi bir hareket yaptı. Ben daha sıkı mı tutunayım yoksa asıl yapmam gerek şeyi yapıp hayvanı serbest mi bırakayım karar veremedim. Sanki pegasusta bir an ne yapacağını bilemedi ve hızlı aşağı düşmeye başladık. Çığlık bile atamamıştım. Hemen toparlanıp dizginleri elime aldım ve pegasusu doğrulttum. Doğrulttuğum anda hızla bir ağaca doğru uçtuğumuzu gördüm ve bu seger bir çığlık atarak pegasusu son anda sola yönelterek çarpmaktan kurtuldum. Sık ağaçlık alana girmiştik. Sürekli ani manevralar yaparak son anda ağaçlara çarpmaktan kurtularak aralarından geçtim. Diğerlerinin yanına dönmem gerekirdi, ama nerede kaldığını düşünecek vaktim bile yoktu. O sırada yalnızca hayatta kalmayı düşünüyordum. Sağ, dön, ağaç, sol, ağaç. yaklaşık 4 ani dönüş sonra dönecek kadar mesafe olmayan geniş bir ağaçla karşı karşıya geldim. Anlık bir lanet olsun ne yapacağım ben ifadesinden hemen sonra ağaçla burun buruna gelmek üzere olan pegasusu yukarı yönlendirdim. Döne döne çıkmanın kötü olduğunu söylediğimi biliyorum. Ama tamamen dik bir şekilde yukarı çıkmak daha kötü. Ayaklarım aşağı doğru kaymıştı. Ama yine de hala pegasusu tutuyordum. Yeterince yükseldiğimizi düşündüğümde zorla düzeldim ve pegasusla düzgün bir şekilde uçmaya başladım. Pegasusla düz bir biçimde uçmak çok daha keyifliydi. Hava da birkaç daire çizdikten sonra yavaşça aşağı, eğitmenimiz Cornelia'nın yanına indim. Nasıl bir izlenim bıraktım bilmiyorum ama o düşüşün pek artı olacağını sanmıyordum. | |
| | | Anita Esmé Kathyleen Poseidon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 19 Kayıt tarihi : 14/06/11
| Konu: Geri: Pegasus Dersi | 13 - 20 Ağustos Paz Ağus. 14, 2011 9:30 am | |
| Gecenin koyu lacivertliği yerini büyük bir ışıltı ile doğan güneşe bırakırken Anita hafifçe gülümsedi. Uyku tutmamıştı genç kızı, o da sabahın dördünde kulübesinden çıkarak güneşin doğuşunu izlemek amacı ile plaja gelmişti. Ellerini saçlarının arasına geçirdi ve yeni bir günün daha habercisi olan güneşe dikti gözlerini. Güneş gökyüzünü aydınlatırken o da bu yeni günde ne yapacağının listesini çıkarmaya başladı zihninde. Aç değildi, bu yüzden kahvaltı yapmak yoktu listesinde. İlk başta kulübesine gidip resim çizmeyi plnalıyordu, belki de şu anda karşısında olan ihtişamlı manzarayı çizebilirdi, ardından da kitap okurdu ve arenada birkaç melez ile kılıç talimi yapardı. Ondan sonra da pegasus ahırlarına gidebilirdi belki, pegasusunu ne zamandır görmek istiyordu zaten Anita. Pegasus kelimesi zihninde beliriverince bir şimşek düştü beynine sanki. O gün bir şey vardı, ama ne? Beynini zorladı ve zihnini yokladı genç kız. Pegasuslar ile ilgili bir şeydi bu ve... Pegasus Binicilik Dersi! Bu gün Pegasus Binicilik Dersi vardı! Nasıl da unutabilmişti Anita bunu? İlk başta bunu unuttuğu için kızdı kendine. Ardından da ayağa kalktı ve kumların üzerinde kulübesine doğru yürümeye başladı. Normalde gece uyumamayı umursamazdı Anita, nasıl olsa sabah kalkma gibi bir zorunluluğu yoktu. Fakat şimdi toplayabileceği tüm dikkate ve konsantrasyona ihtiyacı olacaktı. Bu yüzden iki-üç saatlik bir şekerleme iyi gelecekti genç meleze. Kulübesine ulaşınca içeriye girdi Anita, ardından da odasına yöneldi ve kendini yatağına attı. Kendini zorlaması gerekti başlarda, fakat en sonunda uykuya dalmayı başarabildi. Gücünü toplamalıydı.
Gözlerini açtığında aklına ilk gelen düşünce "Pegasus Binicilik Dersi'ne geç kalıyorum!" oldu. Fakat saate bakınca yarım saat kadar bir miktar zamanını oyalanarak geçirebileceğini gördü. Yine de geç kalmaktan korkuyordu Anita, bu yüzden de hızla giysilerini kontrol etti (siyah bir şort ve yine aynı ernkte siyah askılı bir bluz giymişti o gün) ve derse bu kıyafetlerle gidebileceği kararını aldı. Kulübesinden çıkıp dersin işleneceği alan olan ormana doğru ilerlerken karşılaştığı birkaç meleze selam verdi. Kamp da uyanmıştı nihayet; tıpkı her gün olduğu gibi. Ormana girdiğinde hiç acelesi yoktu Anita'nın. Sakin bir biçimde yürüyor, ayaklarını yere sağlam basıyordu. Burnunun ucuna kadar gelen bir arıyı kovdu elini sallayarak. Ormanın havası bir başkaydı, değiştiriyordu insanı. Yolları da kısaltıyordu sanki, çünkü Anita daha neler olduğunu anlayamadan dersin işleneceği alanda buldu kendini. Tanımadığı melezler vardı çevresinde hep. Onlardan biriymiş gibi davranmaya kalkarsa işleri berbat edeceğini biliyordu, bu yüzden kendi gibi davranma kararı aldı, kampa yeni gelmiş bir çaylak gibi davranacaktı. Bunu yapmanın en basit yolunu kullandı, sustu ve dinledi. Gerçi dinlediği şeylerin çoğu da gereksiz şeylerdi ama umrunda değildi Anita'nın. Kardeşi Lia bir grup pegasus ile birlikte arada mesafe bırakarak açıklığa inince dikkatini tamamen ona odakladı Anita. Burad Lia kardeşi değil, öğretmeniydi. Ona göre davranmalıydı. Cornelia hafifçe öksürerek dikkatleri üzerine topladığı zaman Anita da nihayet derse başlayacaklarını düşünerek derin bir nefes aldı. “Merhaba melezler, ben Pegasus eğitmeni Cornelia Fackrell. Bugün size pegasuslar hakkında kısaca bilgi vereceğim ve ardından pegasusa binmeyi göstereceğim.” dedi Cornelia küçük bir giriş yaparak. Birden melezler arasında küçük bir hareketlenme oldu. Sakin kalan tek kişi Anita ve onun gibi birkaç çaylaktı. Cornelia “Bildiğiniz gibi pegasuslar kanatlı atlar. Yunan mitolojisinde bunlar Poseidon ve Gorgon Medusa’nın oğlu, dev Chrysaor’un kardeşi olduğuna inanılır. Perseus tarafından kafası kesilerek öldürülen Medusa'nın kafasından yada toprağa sıçrayan kanlarından doğduğuna inanılır. Pegasus doğar doğmaz yeryüzünden ayrılmış ve tanrıların diyarına uçmuştur. Daha sonraları Bellerophontes tarafından Athena'nın ona verdiği altın dizgin yardımıyla yakalandığı, Kimera ve Amazonlarla olan çarpışmalarında da ona yardım ettiği söylenir. Aşırı hırsın, zararlı olduğunun sembolü olarak gösterilen Bellerophontes Olimpos dağına çıkıp ölümsüzlerin arasına karışmak isteyince onu üzerinden atan Pegasus tek başına Olimpos dağına dönerek eski görevlerine devam etmiştir. Pegasus'un Bellerophon'u üzerinden atmasına sebep olarak Zeus tarafından gönderilen dev bir atsineğinin ısırmasından ürkmesi de söylenceler arasındadır.” diyerek devam etti sözlerine. Ardından da küçük bir ıslık çalarak “Alice.” diye seslendi. Adı Alice olması gereken bir pegasus Cornelia'nın yanına geldi. O yaklaşırken Cornelia da “Mitolojiden anlatacaklarım bu kadar. Şimdi de biraz pegasuslardan söz edelim. Pegasuslar ile sadece Poseidon çocukları konuşabilir ancak sahipleri de zamanla kendi pegasuslarının dillerinden anlarlar. Genelde Pegasuslar özelliklerine göre farklılık gösterseler de hepsi sevilmeyi ve ilgi görmeyi severler. Onları iyi bir dost gibi görüp yanına gider, onunla vakit geçirirseniz size karşı davranışları her zaman daha yakın olur. Ayrıca pegasuslar küp şekerden de oldukça çok hoşlanırlar. Havadayken siz ona güvendiğinizi belli ederseniz emin olun sizi düşürmezler, yani onlardan korkmanıza yada çekinmenize hiç gerek yok.” dedi. Anita herkes gibi pür dikkat bir şekilde onu hem dinliyor hem de izliyordu. Pegasus yanına gelince Cornelia onun başını hafifçe okşadı ve “Şimdi beni izleyin, pegasusa binişimi ve havada nasıl hareket ettiğimi.” diye seslendi hepimize. Sanki bu mümkünmüş gibi dikkatimizi daha da arttırdık ve onu izlemeye devam ettik. Özenle pegasusa bindi Cornelia, ardından da havalandı. Anita artı eğitmeni olarak gördüğü melezi hayranlıkla izliyordu. Pegasus ile havada süzülürken nasıl da özgür ve mutlu göründüklerine dikkat etti Anita. Eğitmenleri Cornelia nihayet açıklığa geri döndüğünde pegasusundan indi ve ders için bekleyen melezlere “Gördüğünüz gibi pegasusa binerken size en uygun ayakla kendimizi yukarı çekiyoruz. Bacaklarımız pegasusu hissedecek şekilde sıkı kapalı olmalı ama dikkat etmeliyiz ki pegasusu da aşırı sıkmayalım. Ve dizginlere havada çok asılmayın. Eğer bunlara dikkat ederseniz hava da istediğini şekilde de olsa pegasus üzerinde durabilir, yolunuza çıkan engellerden sıyrılabilirsiniz. Şimdi benim yaptığım gibi sizde teker teker pegasusa binip havada nasıl durduğunuzu gösterin ve söylediklerimi unutmayın.” dedi. Ardından da melezlerden birinin yanına oturdu ve ilk denemeyi yapmak isteyen kişiyi kaldırdı. Anita pek dikkat etmedi buna. Aklı kendisinin ne yapacağındaydı. Pegasusu Syrena'ya hiç binmemişti daha önce ve havada bir emniyet kemeri bile olmadan süzülmek ona tehlikeli geliyordu. İlk denemeyi yapan kişi açıklığa sağ salim geri dönmüş olmalı ki eğitmenleri Cornelia "Sıradaki!" dedi. İşte o sırada Anita hayatı boyunca unutamayacağı aptalca bir hareket yaptı ve ayağa kalkarak pegasuslara doğru yürümeye başladı. Ne yaptığının farkına vardığında ise artık çok geçti. Bunu niye yapmıştı ki? Neden bir başkasının denemesine izin vermemişti. Sorularını cevaplayamadan kendini bir pegasusun önünde buldu. Pegasus tıpkı Anita'nın Syrena'sına benziyordu. Aralarındaki tek fark bu pegasusun kanatlarının ucu altın sarısı değil pembeydi ve gözlerinde Anita'nın görmeye alıştığı kibirlilik ve asilik yoktu. Cornelia'nın yaptıklarını tamı tamına uygulayarak pegasusun üzerine nazikçe bindi. Gergindi, hem de fazlası ile. Ama birden aklında 'Ne olacağı varsa olsun, hayat devam ediyor sonuçta.' sözleri beliriverdi. Anita bu sözlere uyarak pegasusa havalanması için küçük bir işaret verdi. Bu sırada dizginleri elinde hafifçe tutuyordu. Pegasus isteğini ikiletmeden yavaşça havalandı. Anita "Şey, yavaş gitsek sorun olur mu?" diye sordu. Pegasusun cevabı "Cornelia bizden ne istediyse onu yapıyoruz." oldu. Anita oflayarak bacaklarını pegasusun karnına dolyınca pegasus "Hey!" diye bir ses çıkardı. Muhtemelen kişnemişti ama Anita dilinden anlayabildiği için böyle duymuş olmalıydı. Bacaklarını biraz gevşetti. Ne yazık ki biraz fazla (!) gevşetmiş olacak ki pegasus sert bir manevra yaparken sağa doğru yamuldu. Düşüyordu! Neyse ki pegasus görevini iyi biliyordu ve bu sefer de sağa döndü. Anita dengesini bulunca zihninde ona "Pegasusa güven verecek kadar sıkı tutun. Tutun ki güvende olduğunu hissetsin kanatlı dostun. Ama kontrolü fazla elden kaçırmamaya çalış, fazla gevşek tutunursan hareket etme olanağını arttırırsın, pegasusun özgürlüğünü elinden almasan bile kısıtlaman gerekiyor." diye öğüt veren bir ses yankılandı. Anita sesi dinledi. Pegasus ile zihinleri bütünleşmeye başladığında ona belli bir miktarda hareket olanağı sağlamak için gevşetiyordu bacaklarını. Birkaç kez miktarı ayarlayamadığından iki üç kez ağaçlara çarpacak, bir kez de yere çakılack oldu. En sonunda kontrolü tamamen pegasusa verebileceğine kanaat getirdi ve bacaklarını sadece hafifçe sıkmaya başladı. Bu ilk hatası oldu. Pegasus boşta kalmış olacak ki aniden yere doğru düşmeye başladı. Aslında tam anlamda düşmüyordu, yalpalaya yalpalaya çaprazlama bir biçimde gidiyordum. Anita bir an için dehşete kapılıp dizginleri sertçe çekince pegasus aniden havalandı. Dimdik bir şekilde hem de. Anita da düşmemek için dizginleri daha da sıkı çekti. Doğal olarak bu bir kısır döngü gibi tekrarlanmaya devam etti. Ta ki Anita'nın kulaklarını uğuldatacak kadar yükseğe çıkana dek. Anita ancak o zaman dizginleri gevşetebildi. Bu sefer kontrolü tamamen pegasus bıraktı, o da ormandaki açıklığa düzgün bir iniş yaptı. Bindiği pegasus sakinleştirmeye çalıştı onu. Ama Anita yerine döndüğünde titremeye devam ediyordu. | |
| | | Drake Tyrell Stanislaus Zeus'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 1178 Kayıt tarihi : 15/04/11
| Konu: Geri: Pegasus Dersi | 13 - 20 Ağustos Paz Ağus. 14, 2011 9:43 am | |
| Kuş cıvıltalarının arasından huzursuz edici bir biçimde yükselen ses üzerine huzursuzca kıpırdandı. "Drake, kalk artık! Yapma ama! Daha dün akşam bana gideceğine dair söz vermemiş miydin?! Dizlerini gıdıklayarak hızla kayıp giden suların arasında, yerçekimine meydan okuduğunu fark etmeksizin şelalenin tepesine doğru tırmanmaya çalışıyordu. Arada tökezliyordu fakat onun için pek fazla problem olmuyordu çünkü Drake, Jüpiter'in oğluydu. Yerçekimi saçma bir kırmızı toptu ve o havaya hükmederek ağırlığının taşınmasını sağlayabiliyor, böylece o çekime yenik düşmeden tepeye tırmanmayı sürdürebiliyordu. Ne yazık ki suya hükmü geçmediğinden, hızlı akıntı attığı iki adımda bir, onu bir adım geriye sürüklüyordu. "Drake diyorum! Kalk artık! Pegasus dersini unuttun mu yoksa? Drake?! Bir ses duyduğunu sanarak elini kulağına götürdü. Yanılmamıştı. Drake diyorum! Biri ona sesleniyordu ve anladığı kadarıyla bu o kişinin kendisine ilk seslenişi değildi. Drake?! Sesin sahibini bulmaya çalışırken konsantrasyonunu kaybetmesi, neredeyse 5 adım kadar aşağı kaymasına neden oldu. Öfkeyle tekrar akıntıya karşı gelmeye odaklandığında, sesin sahibinin Neptün olabileceğini düşündü. "Beni öldüremeyeceksin Neptün! Hayır, yapamayacaksın. Şelalenin tepesine varacağım." dedi sinirle. Neden bir şelalenin tepesine varmaya çalıştığı hakkında hiçbir fikri yoktu fakat direnmekten vazgeçerse öleceği izlenimine kapılmıştı çünkü cesaret edip baktığında, aşağısının kayalıklarla kaplı olduğunu görmüştü. Bu büyük ihtimalle her zaman ondan nefret etmiş olan Neptün'ün yeni bir oyunuydu. Drake sırf kızıyla evlendiği için Tanrı'nın tüm nefretini kazanmıştı ve artık tatile gittiğinde denize girmeden önce iki kez düşünmesi gerekiyordu. Yine de zerre kadar şikayetçi değildi. Kate'in varlığına karşılık dünyadaki tüm sorun ve sıkıntılara göğüs gerebilirdi. "Pekala Drake, bunu sen istedin. Üzgünüm kardeşim." Dizlerinin hizasındaki sular köpürmeye, gitgide yükselmeye başladı. Anlaşılan Neptün artık onunla oyun oynamaktan sıkılmıştı. Sular iyice yükselip omuz hizasına geldiğinde, Drake de düşmeye başladı. Sanki havayı yararak yere çakılmaya doğru gidiyormuş gibi hissediyordu fakat aslında suyun içerisindeydi. Bunu biliyordu çünkü ıslaktı. Tuhaf düşme hissi tüm bedenini sararken, buz gibi su yüzünden Neptün'e birkaç sağlam lanet okumayı da ihmal etmedi. Artık kayalıklara yaklaşmış olmalıydı. Son bir gayretle havaya hükmetmeye çalıştı fakat bunu başaramadı. Düşüşünü hafifletebilecek hiçbir şey aklına gelmiyordu. Kaçınılmaz sonunun böyle olacağını hiç hayal etmemişti. Neden sanki seksenli yaşlarında yatağında huzur içinde ölmemişti ki? Şimdi bir de Yeraltı Tanrısı ile uğraşması gerekecekti. Babasının kardeşleri onun bile hayatının her dönemini zindana çevirmeyi başarabiliyorlarsa, kim bilir Jüpiter ellerinden neler çekiyordu... "Erre es Korakas Poseidon!" diye bağırdı. Neden Yunanca konuştuğunu bilmiyordu. O, Romalı bir melezdi fakat gençlik yıllarını Yunan kampında geçirmiş ve artık neredeyse onlardan biri olup çıkmıştı. Bu sözü de zaten Yunan kampındaki bir melezden öğrenmişti. "Günaydın, kardeşim. Geç kaldığın için kahvaltıyı kaçırdın. Derhal hazırlan ve pegasus binicilik sınıfına git; tıpkı söz verdiğin gibi. Ah, sakın o statüyü almadan geleyim deme." Uzun bir süre çakılma hissinin gelmesini bekledi fakat sadece içinde bulunduğu dünyanın kararmaya başladığını gördü. Belki de bu acısız ölümünü babasına borçluydu. Kafasını hızla iki tarafa doğru salladıktan sonra yerinden fırladı. Marcus, ona kızgın bir bakış attıktan sonra kapıyı çekip çıktı. Yatağındaydı, saçlarından sular damlıyordu ve hemen yanında içi boş bir sürahi duruyordu. Gözlerini kapatıp sakinleşmek için birkaç derin nefes aldı. "Sakinleş... Kartala dönüşeyim deme... Marcus'u kulübeye dönünce de öldürebilirsin... Pekala... Tamam... Ben iyiyim!" Yataktan kalktı ve zaten ıslak olan yüzünün ihtiyacının olmadığını bildiği halde onu yıkamak için lavabonun yolunu tuttu.
...
Ayağıyla ritmik bir şekilde yerdeki otları ezerek vakit geçirmeye çalışıyordu. Gelecek eğitmenin kardeşi gibi gördüğü Cornelia olduğunu bilmese, bir dakika daha durmadan kulübesine geri dönerdi. On yıldır pegasuslara biniyor, kendi pegasusu Procello harici tüm uçan atlarla da gayet iyi anlaşıyordu. Yine de pegasusuyla yaşadığı sorunlar yüzünden kampta ismi 'pegasus özürlü'ye çıkmıştı. Tabii bu ismi bulanların hiçbiri, Procella ile havalanmanın nasıl bir şey olduğunu bir kez olsun görmemişlerdi. Onlara hak veriyordu Drake; Procella teknik olarak bir pegasus olabilirdi fakat çoğu kana susamış mitolojik varlıktan çok daha canavar bir ruha sahip olduğu da su götürmez bir gerçekti. Üç gün önce kulübelerindeki abur cubur stoğu tükendiği için Drake kardeşlerine iyilik yapmış ve New York'ta bir markete gidip, stoğu dolduracak yeni ıvır zıvırlar alacağını söylemişti. Procella ile sorunsuz bir şekilde gidiş yolunu tamamlamışlardı ama dönüş yollarında, Drake doğduğu güne lanet okuma evresine gelmişti. Procella'nın aniden havada akrobatik hareketler çalışası gelmişti ve sevimli uçan at, sahibinin o anda üzerinde olduğunu unutmuştu. Kampın ahırlarına yaklaştıkları sırada Procella üzerindeki tüm hakimiyetini kaybeden Drake düşüşe geçmişti. Yere çarpmadan önce kartala dönüşebilmeyi başarmıştı fakat bunun pek bir fayda ettiği söylenemezdi çünkü kanatlarını bir kez olsun çırpamadan o keskin acıyı hissetmişti. Kolu kırılmamış, yalnızca incinmişti fakat yaşadığı acının dayanılmaz olduğu da bir gerçekti. Zaten Drake hiçbir zaman acı eşiği yüksek insanlardan biri olmamıştı. Kate ile ziyarete geldikleri kampta, onun sakatlığı yüzünden fazladan bir hafta geçirmeye karar vermişlerdi. Drake bu zamanı Jüpiter kulübesindeki odasında miskinlik yaparak geçirmeyi tasarlamıştı. Dün gece, artık kolunu oynattığında fazla bir acı hissetmediğini kardeşi Marcus'a söylediği için kendinden nefret ediyordu. Marcus ona kampta kendisi ve pegasuslarla ilgili hiç hoş olmayan esprilerin dolandığını ve diğerlerini susturmanın tek yolunun, pegasus binicisi statüsünü kazanmak olduğunu söylemişti. Drake anlık bir düşüncesizlikle pegasus dersine gideceği ve o statüyü alacağı cevabını vermişti. Pişmandı, ne yazık ki yaptığı fevriliğin geri dönüşü yoktu. Gerçekten de sabahın köründe kalkmış ve ormanda dersin işleneceği açıklık alana gitmişti. Duyduğu öksürük sesi üzerine gözlerini kaldırıp baktığında, Cornelia'nın gelmiş olduğunu gördü. Neyse ki binicilik dersi artık başlıyordu. Cornelia mitolojide geçmişten bugüne pegasusları anlatırken, Drake birkaç ciddi esneme nöbeti geçirmekten kendini alamamıştı. Pegasusların, Neptün ile alakalı mitolojik canlılar olmaları yeterince kötüydü, gördüğü kabus nedeniyle Drake için durum bugün kesinlikle katlanılamazdı. Neyse ki Cornelia işin tarihçe kısmını çabuk geçmiş ve 'pegasuslarla geçinme 101' konuşmalarına başlamıştı. On üç yaşındaki bir Hypnos çocuğu bile, onların küp şeker sevdiğini zaten bilirdi. Drake duyduklarının hepsini geride bıraktığı yıllarda tecrübelerle öğrenmiş olduğundan, Cornelia'nın ağzından çıkanlara pek kulak asmıyordu. Dersin uygulamalı anlatımına gelindiğinde Cornelia kendi pegasusuna binerek öğrencilere az önce anlattıklarını görme fırsatı sundu. Manevi kardeşi eğitmenlik işini gerçekten de iyi kıvırıyordu. Tabii Drake'e dersine katılmadan statü vermek konusunda epeyce katı davranmıştı ama yine de, pegasuslara hakimiyeti ve diğerleriyle iletişimi çok kendinden emin ve güçlü olduğundan, hile yapmayan doğası Drake'in görmezden gelebileceği bir sorundu. Cornelia'nın pegasusuyla uçuşu sonlandığında Drake bu işkencenin derhal son bulması için ilk gönüllü olmaya karar verdi fakat küçük bir kız ondan erken davranmıştı. Sinirle yere çöken Drake, birkaç dakika boyunca hiç kafasını kaldırmadan Cornelia'nın sesini tekrar duymayı bekledi. Poseidon kızının "Evet, sıradaki kim?" diye sorması üzerine Drake hemen ayağa fırladı. Az önce onun sırasını kapmış olan kızın hala yaşayıp yaşamadığı hakkında hiçbir fikri yoktu. Cornelia siyah bir yeleye ve beyaz tüylere sahip olan sıradaki pegasusu sırtından tutarak Drake'e yaklaştırdı. "Pekala, işte başlıyoruz." diye mırıldandıktan sonra pegasusun sırtına güzelce yerleşti ve ona harekete geçmesini işaret etti. Bir Neptün çocuğu olmadığından pegasuslarla iletişiminin fazla güçlü olduğu söylenemezdi fakat yine de onları severdi. Drake de tıpkı onlar gibi uçabildiğinden, hep pegasuslarla ortak noktalarının olduğunu düşünürdü. Yükseldiklerinde o güzel esinti hissine bir süre kendini teslim etti ve kumandayı ismini dahi bilmediği pegasusa bıraktı. Yaklaşık iki dakika sonra, statüyü kazanabilmesi için pegasus hakimiyetine bakılacağını anımsayarak dizginleri devralmaya karar verdi. "Evet, biraz hızlansak hiç fena olmaz sanki." dedikten sonra pegasusun yelesini çok hafif bir şekilde çekti. Mesaj alınmıştı. Artık yarıp geçtikleri rüzgarın sesini kulaklarında işitebiliyordu ve pegasus, nereye isterse o tarafa doğru gidiyor, hiç Procella gibi sorun çıkarmıyordu. Bir süre sonra onun hakimiyetine iyice alışan Drake, kendi pegasusu sayesinde uzmanlaşmak durumunda kaldığı birkaç manevra sergileyerek izleyicilerini şaşırtmış olduğunu umdu. Pegasusun hızını biraz yavaşlattıktan sonra derin bir nefes aldı ve havanın itaatkar varlığını cevresinde hissetmesinden cesaret alarak pegasusun sırtında doğrulmaya başladı. Önce dizlerinin üzerinde durup havanın onu dengelemesini sağladı, ardından büyük bir dikkatte ayağa kalktı. Ellerini iki yana açarak aşağıdakilere 'benim babam Tanrıların Tanrısı' mesajını net bir şekilde vermeye çalıştı. Attığı sesli kahkaha, sabahki ruh halinden artık hiç eser kalmadığının kanıtıydı. Drake'in pegasuslarla bir sorunu yoktu, yalnızca baş belası Procella yüzünden sık sık yere çakılıyordu. Üzerinde durduğu pegasusun biraz hızlanmaya başlaması nedeniyle hava hakimiyetini bir anlığına kaybedip sarsıldı fakat kendisini hemen toparlamayı başardı. Şimdi tüm kampa rezil olmayı göze alamazdı. Daha fazla uzatmak riske girmek olacağından tekrar oturma pozisyonu aldı ve pegasusa artık yere iniş yapabileceklerini işaret etti. İtaatkar hayvan hemen alçalışa geçti. Drake yaptığı gösteriden tatmin olmuş yüzlerle karşılaşmayı beklerken, genel olarak şaşırmış ve şok olmuş ifadeler görünce kahkaha attı. Kibirli gülümsemesini takındıktan sonra, "Ben binicilik özürlü falan değilim. Yalnızca sevgili pegasusum biraz itaat özürlü. Umarım artık herkes bunu anlamıştır." dedi. Gökyüzünde ona hiç sorun çıkarmamış olan pegasusun başını okşadıktan sonra yere atladı, Cornelia'ya kendinden emin bir baş selamı verdi ve sonra, sıradaki kişinin seçilmesi aşamasında kalabalığın arasına karıştı. Tüm dikkatler yeni öğrenciye kilitlendiğinde kulübesine gidecek ve Neptün ile yarım kalan hesabının icabına bakmak için, biraz şekerleme yapacaktı.
| |
| | | Katherina Zoey Night Nyks'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 181 Kayıt tarihi : 02/02/11
| Konu: Geri: Pegasus Dersi | 13 - 20 Ağustos Paz Ağus. 14, 2011 12:43 pm | |
| Gece uyumak çok zor oldu Katherina için. Geceleri uyumaya alışık değildi o. Ama yine de kendini zorlayarak uyumayı denedi. Pegasus Binicilik Dersi için hazır olması gerekiyordu. Başarılı da oldu, fakat gördüğü rüyalar sinirini gerçekten bozuyordu. Nedense her gece aynı rüyayı görüyor, görmeye de devam ediyordu. Bir denizin içinde boğuluyordu, bir kan denizinin içinde. Evet, kan denizi. Anlamı neydi ki bunun? Saçma sapan bir rüyadan farksızdı belki de. Uyandıktan sonra bunu düşünecek vakti olmadı Katherina'nın. Geç kaldığını fark etti çünkü. Her zamanki sakarlığı da üzerindeydi hani, bir çerçeve ve bardak kırdı. Kahve içmesi gerekiyordu, yoksa hayatta uyanık kalamazdı. Kahveyi hazırlarken aceleciliği kesinlikle onun yararına olmuyordu. Kahveyi bardağa doldurdu ve nefes almadan içmeye başladı. Arkasından bir ses "Bu saatte nereye Kathy?" diye sorunca kahve bardağını tezgaha bıraktı ve buğulu gözler ile sesin sahibini aradı. Leo mutfak kapısının eşiğine yaslanmış alaycı bir ifade ile ona bakıyordu. Katherina onun tavırları karşısında gözlerini devirdi ve "Pegasus Binicilik Dersi var ve ben de statü almak için şansımı bir deneyeyim dedim." diye cevap verdi. Leo kaşlarını çatıp "O ders bugün müydü?" diye sordu. Ardından da esneyerek "Neyse, ben odamda mutluyum." diye ekledi. Leo odasına doğru giderken Katherina da kendine bir bardak daha kahve yaptı. Geç kaldığını biliyordu, ama dersin ortasında uyuyakalmak da istemezdi. O bardağı da bitirdi ve kulübenin kapısına doğru yöneldi. Kapıyı yavaşça araladı ve dışarıya süzüldü.
Geç kaldığı için bacak kasları çığlık atana kadar koşmaya devam etti. Katherina oraya vardığı zaman ders çoktan başlamıştı bile. Ormanın ortasındaki bir açıklıktaydılar ve belli bir mesafe uzaklıkta bir pegasus kümesi duruyordu. Kalabalığın arasına karıştı ve kendine bir yer seçip oturdu. O oturur oturmaz da eğitmen "Sıradaki!" diye bağırdı. Katherina tam ayağa kalkacaktı ki bir kız ondan önce davranarak pegasuslara doğru yürümeye başladı. Kathy'nin suratında bir somurtma belirdi ve genç kız yerine oturdu. Ondan önce davranan kız beyaz bir pegasusa doğru yürüdü ve pegasusun üzerine bindi. Katherina onun acemi olduğunu o anda anladı. Daha önce hiç pegasusa binmemiş bir kızdı o. Ama yine de hiçbir hareket yapmadan pegasusun havalanmasını sağladı, bu Katherina'ya onun bir Poseidon çocuğu olduğunu düşündürdü. Üstelik ilk defa pegasusa binen birine göre de hiç fena gitmiyordu. Pegasus aniden dönünce kız da düşecek gibi oldu fakat en sonunda tekrar yerine yerleşmeyi başardı. Birkaç kez de ağaca çarpma veya yere çakılma tehlikesi atlattı pegasusun üzerindeki kız. Ama hepsinden yırtıyordu, şans ondan yanaydı. Kız nihayet ayaklarını yere bastığı zaman Eğitmenleri Cornelia "Evet, sıradaki kim?" diye sordu. Katherina yine ayağa fırlayacaktı ki birisi (bir kez daha) ondan önce davrandı. Katherina onu hemen tanıdı. Zeus çocuğu Drake'ti bu. Eğitmenleri Drake'e siyah yelesi olan bir pegasusu yaklaştırdı. Drake hiçbir şey demedi, ya da en azından onların duyabileceği hiçbir şey demedi ve pegasusa bindi. Olması gerektiği gibi iyi bir performans sergiledi Drake, ama Katherina'ya biraz fazla kibirli gibi görünmüştü. Drake kalabalığın arasına karışırken o da Eğitmenleri Cornelia'nın çağırmasını beklemeden hemen pegasus kümesine yaklaştı. Sıranın kendilerine gelmesini isteyen birkaç kişi ters ters baktı Katherina'ya, ama o umursamadı. Cornelia onun yanına simsiyah bir pegasus getirirken de sadece bir an önce kulübesine gitmek istediğini düşünüyordu. Eğitmenlerine başı ile hafif bir selam verdikten sonra sağ ayağını pegasusun üzerine atarak nazikçe üzerine yerleşti. Bir pegasusu yönlendirmek için dizginlere ihtiyacı yoktu Katherina'nın, bu yüzden de sadece hafifçe yelesini okşamakla yetindi. Pegasus Katherina'nın ne demek istediğini anında anladı ve yavaşça yükselmeye başladı. Pegasus döne döne yükselirken Katherina da aşağıda onu izleyen ve sıralarını bekleyen melezleri seyretmeye başladı. Yeterince yükselince bir kez daha pegasusun yelesini okşayarak ona durmasını söylemeye çalıştı. Pegasus bunu da anlayarak yükselmeyi kesti ve havada zarif bir biçimde süzülmeye başladı. Katherina kontrolü tamamıyle pegasusa bırakmayı ve hala gökyüzünde süzülürken uyumayı ne kadar da çok isterdi. Ama yapmadı. Bunun yerine bacaklarını hafifçe sıktı ve pegasusun hızlanmasını sağladı. Pegasus biraz daha yükselince Katherina'nın kulakları uğuldamaya başladı. Fazlası ile yüksekteydiler. Tuhaf bir biçimde hızlı esen rüzgâr Katherina'nın upuzun saçlarını havalandırıyor ve yüzünü kamçılamasına sebep oluyordu. Genç kız gri gözleri ile aşağıya baktı. Manzara çok güzeldi, muhteşemdi. Katherina bunu görünce gülümsedi, en son New York'a kaçarken karşılaşmıştı böyle bir manzara ile. Uçmasına rağmen sıkılıyordu Katherina, bu yüzden pegasusun yelesini hafifçe çekti ve bacaklarını daha da sıkı sardı. Pegasus yine mesajı almıştı. Daha da hızlandı ve ağaçların çevresinde dönerek çaprazlama uçmaya başladı. Bazen tamamen yan yatıyor, bazen ise havada perende atarcasına tuhaf bir şekilde dönüyordu. Katherina ilk başta kendini çok iyi hissediyordu, uçtuğu pegasusu Tenebroso'nun yerine koyuyor ve aralarında bir bağ kurulmasını sağlıyordu. Fakat bir süre sonra kendini çok kibirli ve bilmişlik taslayan birisi gibi hissettiği için pegasusa aşağıya inmesini söylercesine hafifçe ıslık çaldı. Güneşin parlak ışıkları pegasusun kanatlarının arasından geçerek ona doğaüstü bir görünüm veriyor ve daha da ihtişamlaştırıyordu. Pegasus aşağıya indiğinde Katherina kendisine bakan şaşkın ve beğeni dolu bakışlar ile karşılaştı. Dudaklarının bir gülümseme ile yukarıya doğru doğru kıvrıldığını hissedebiliyordu. Kalabalığın arasından geçerek kendi yerini buldu ve oturdu. Uygun bir zamanda buradan sıvışıp kulübesinde uyumak istiyordu. | |
| | | Leo Zack Lamartine Apollon'un Çocuğu
Mesaj Sayısı : 178 Kayıt tarihi : 11/03/11
| Konu: Geri: Pegasus Dersi | 13 - 20 Ağustos Ptsi Ağus. 15, 2011 12:50 am | |
| Pegasusuma bir çok kez bindim. Ancak hala statü alamamıştım. İşte bu yüzden erkenden kalkıp (bunu çok yaparım) derse gittim. Babam bu gün çok güzel parıltılar saçıyordu. Keşke onun yanına uçabilseydim. Belki bunu pegasuslar ile yapabilirim. Neyse hemen yola çıktım. Derslik kalabalıktı. Sanırım eğitmenimiz Cornelia'ydı. O sırada Cornelia geldi. Pegasusların yanından geliyordu. Herkes ona dikkatle bakınca konuşmaya başladı. “Merhaba melezler, ben Pegasus eğitmeni Cornelia Fackrell. Bugün size pegasuslar hakkında kısaca bilgi vereceğim ve ardından pegasusa binmeyi göstereceğim.”. Hepimiz fısıldaşmaya başladık. Fısıldaşmamız bitince konuşmaya devam etti. “Bildiğiniz gibi pegasuslar kanatlı atlar. Yunan mitolojisinde bunlar Poseidon ve Gorgon Medusa’nın oğlu, dev Chrysaor’un kardeşi olduğuna inanılır. Perseus tarafından kafası kesilerek öldürülen Medusa'nın kafasından yada toprağa sıçrayan kanlarından doğduğuna inanılır. Pegasus doğar doğmaz yeryüzünden ayrılmış ve tanrıların diyarına uçmuştur. Daha sonraları Bellerophontes tarafından Athena'nın ona verdiği altın dizgin yardımıyla yakalandığı, Kimera ve Amazonlarla olan çarpışmalarında da ona yardım ettiği söylenir. Aşırı hırsın, zararlı olduğunun sembolü olarak gösterilen Bellerophontes Olimpos dağına çıkıp ölümsüzlerin arasına karışmak isteyince onu üzerinden atan Pegasus tek başına Olimpos dağına dönerek eski görevlerine devam etmiştir. Pegasus'un Bellerophon'u üzerinden atmasına sebep olarak Zeus tarafından gönderilen dev bir atsineğinin ısırmasından ürkmesi de söylenceler arasındadır.”. Bize baktıktan sonra ıslık çaldı. Ve "Alice!" diye seslendi. Ardından devam etti. “Mitolojiden anlatacaklarım bu kadar. Şimdi de biraz pegasuslardan söz edelim. Pegasuslar ile sadece Poseidon çocukları konuşabilir ancak sahipleri de zamanla kendi pegasuslarının dillerinden anlarlar. Genelde Pegasuslar özelliklerine göre farklılık gösterseler de hepsi sevilmeyi ve ilgi görmeyi severler. Onları iyi bir dost gibi görüp yanına gider, onunla vakit geçirirseniz size karşı davranışları her zaman daha yakın olur. Ayrıca pegasuslar küp şekerden de oldukça çok hoşlanırlar. Havadayken siz ona güvendiğinizi belli ederseniz emin olun sizi düşürmezler, yani onlardan korkmanıza yada çekinmenize hiç gerek yok.”. Pegasusu gelince başını okşadı ve bize dönüp “Şimdi beni izleyin, pegasusa binişimi ve havada nasıl hareket ettiğimi.” dedi. Özenle pagasusuna bindi ve havalandı. Yere inince pegasusundan inip konuşmaya devam etti. “Gördüğünüz gibi pegasusa binerken size en uygun ayakla kendimizi yukarı çekiyoruz. Bacaklarımız pegasusu hissedecek şekilde sıkı kapalı olmalı ama dikkat etmeliyiz ki pegasusu da aşırı sıkmayalım. Ve dizginlere havada çok asılmayın. Eğer bunlara dikkat ederseniz hava da istediğini şekilde de olsa pegasus üzerinde durabilir, yolunuza çıkan engellerden sıyrılabilirsiniz. Şimdi benim yaptığım gibi sizde teker teker pegasusa binip havada nasıl durduğunuzu gösterin ve söylediklerimi unutmayın.” dedi ve ilk gönüllüyü yanına çağırdı. Sonunda cesaret edip ben gönüllü oldum. Karşıma beyaz bir pegasus getirdi. Uygun ayağım ile kendimi yukarı çektim. Bacaklarımı pegasusu rahatsız etmeyecek şekilde kapattım. Pegasus havalanmaya başladı. Dizginlere çok asılmamaya dikkat ederek pegasus ile uçmaya başladım. Bu çok zevkliydi. Hayatımda hiç olmadığım kadar özgür hissettim. Oradaydım! Havada! Bir çok kez pegasusa binmiş olsam da hep aynı hissi hissediyordum. Ağaçların üstünden uçtuk. Daireler çizdik ve yere indik. Cornelia'ya baktım. Yüzünde bir gülümseme vardı. Sanırım beğenmişti. Yerime oturdum ve sıradakini bekledim. | |
| | | | Pegasus Dersi | 13 - 20 Ağustos | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|