Kampa göre aşırı klasik kaçan giyim tarzını bugün de devam ettirmişti. Krem rengi ipek bir gömlek giymiş altına da siyah bir takım pantolonu geçirmişti. Gömleğin üzerine de yanından ayırmadığı siyah pardösü’sünü geçirmiş ve kulübenin kapısında kıyafetlerine hiç uymayan ayakkabılarını bağlamaya başlamıştı. Ayakkabılarını bağladıktan sonra ayağa kalktı ve katanası Thief’i de yanına alarak kulübeden çıktı. Yüzüne her zaman ki ifadesizlik ifadesini takınıp yürümeye başladı. Nereye gittiğini bilmiyordu. Bildiği tek şey biraz hava almaya ihtiyacı olduğuydu. Sessizce yanından geçen melezlere aldırmadan yürümeye devam ederken gözlerini yanından geçen güçlü olduğu belli olan meleze dikti ve küçümser bir ifade ile nefes verdi. Yoluna devam ederken bakışı ile küçümsediği melez ve arkadaşlarının durduğunu fark etti. Lucifer’da durdu. Durması ile birlikte Thief’i daha sıkı kavradı . Başını melezlerin olduğu yere çevirdi ve nefret ile birlikte küçümseme dolu bir bakış ile meleze baktı. Melez sinirli bir ifade ile Lucifer’a yaklaştı ve bir elini belindeki kılıcının kabzasına atarak ‘’Bir sorun mu var acaba? ‘’ diye sordu açıkça belli bir küçümseme ile. Lucifer sessizce bakmaya devam ederken bir kez daha küçümseyen bir bakış attı. Karşısındaki melez daha da sinirlenerek ‘’Kafanı uçurmamı istemiyorsan buradan defolup gidersin. ‘’ dedi ve kılıcını hafiften çıkardı. Lucifer bu sefer daha ciddi bir şekilde baktı ve ‘’Senin gibi yeteneksizlerin kafa kesebileceğini hiç sanmıyorum. ‘’ dedikten sonra Thief’i Zeus’un yıldırımlarından daha hızlı bir şekilde kabzasından çıkarıp karşısındaki melezin boğazına dayadı. Karşısındaki melez yavaşça yutkunduktan sonra kılıcını yeniden yerine sokup gerilemeye başladı. Melez yavaş yavaş kaçarken Lucifer’da ‘’ Ben de öyle düşünmüştüm ‘’ diyip yoluna devam etti. Bir süre daha yürüdükten kendisini pegasus ahırlarında buldu. Sessizce merakına yenilmişçesine içeri girdi ve pegasuslara küçük bir bakış attı. Daha önce pegasusları hiç bu kadar yakından görmemişti. Gerçekten çok güzel varlıklardı. Gözleri her pegaus’u hafif hafif süzerken tek bir pegasus’da kala kaldı. Simsiyah tüyleri ile diğer atlar arasında göze çarpıyordu. Ama en büyük özelliği bu değildi. Gözleri tamamen kırmızıydı. Bir çift kan çanağı Lucifer’a bakmaya başlayınca Lucifer istemeden de olsa irkildi. Yavaş yavaş pegasus’un bölmesine doğru ilerledi. Elini pegasus’un burnuna doğru uztırken ‘’ Sahibin nerede senin? ‘’ diye sordu. Pegasus hafif bir kişneme koyverince Lucifer sahibinin olmadığını düşünmeyi seçti. Kendi siyah gözlerini pegasus’un gözlerine dikerken ‘’İstersen senin sahibin olabilirim. ‘’ dedi kendinden beklemediği kadar nazik bir şekilde. Pegasus burnunu daha da yaklaştırarak Lucifer’a nefesini verdi. Bunu evet olarak Lucifer uzun zamandan beri ilk kez gülümseyerek ‘’ Tamam o zaman. Sana bir isim bulmamız lazım ama. ‘’ dedi ve pegasusu için en uygun isimi düşündü. Kendi ismi ile pegasusunun isminin arasında bir ironi olması şarttı. Bir süre daha düşündükten sonra kafasının üstünde hayali bir ampul yandı. ‘’ Buldum. Benim ismim şeytanın diğer ismi Lucifer. Lucifer’a Latincede ışık getiren derlerdi. Işığın anlamı Lux’dur. Gözlerinde kan kırmızısı olduğundan bence sana gidecek en iyi isim Ruber lux’dur. ‘’ dedikten sonra elini yine Ruber’in burnunda gezdirdi.