Plaj... Lanet olsun burayı çok seviyordum. Buraya o kadar çok bağlıydım ki, zamanımın çoğunu burada geçiriyordum. Kardeşlerimle de buraya sık sık gelirdik; ama ben nedenini bilmiyordum. Buraya onlardan daha fazla geliyorum gibi hissediyordum. Belki de yanlıştır; ama hiç durmadan buraya geliyordum. Geceleri, sabahları... Suya giremediğim zamanlarda da çok agresif oluyordum. Yani, agresiflik dediğim sürekli gülümsemiyordum. normal bir melez gibi oluyordum ki bu çok kötü bir şey. Hiç benlik değil. Ben normal biri miyim? Bir saniye aynaya bakacağım. Hayııır! Kesinlikle normal bir melez değilim.
Bu sefer, derinlere açılmak istemişti canım. Arkadaşımla yarış yapıyorduk. Poseidon çocukları dışında beni pek geçen çıkmazdı; ama yine de eğleniyordum. Arada yaklaşık on metre fark açılınca durdum. "Eeee? Gelemeyecek misin? Yoksa oraya gelip sana can simidi mi atmalıyım?" diye bağırdım, onu orada bırakarak derinlere doğru gitmeye başladım. Boğulmayacağını bildiğim için umursamamıştım. Nefes nefese kalınca durdum ve geriye baktım. Görünürde yoktu. Birden telaşlandığımı hissettim. Yani görünürlerde yoktu. Nereye gitmişti bu? Onu buraya ben getirmiştim. Hızlıca yüzmeye onu bıraktığım yere gitmeye başladım. Oraya vardığımda ise hiçbir şey yoktu. Birden ayağımda bir şey hissettim. Arkadaşımın bana şaka yaptığını düşünüp ona bağırmak üzere hazırlandım oysa ayağımdaki şey beni hızlıca sarmıştı ve beni aşağıya doğru çekiyordu. Ne yapacağımı bilemiyordum. Direnmeye çalışsam da yersizdi. Çok hızlı bir şekilde içeri çekiliyordum. Tek yapabildiğim derince nefes almaktı. Suyun içine girdiğimde ise ayağımda olan şeyin ne olduğuna baktım.
Ahtapota benzer bir şeydi. Uzun kolları vardı ve o garip kollarından birini benim ayağıma dolamıştı. Gözlerimi suyun içinde açmak konusunda zorluk yaşamazdım; hatta birçok kişiye göre de oldukça net görürdüm. Yine de sınırlarım vardı. Birden gözüme Alice takıldı. Ahtapotun bir kolu da ona sarılıydı ve hiç hoş olmayan bir biçimde gözlerini kapatmıştı. Gerçekten onun boğulmuş olmasından korkuyordum. Ahtapot bütün gücüyle bizi aşağı doğru çekerken yanımda neden ışın kılıcımı taşımadığımı merak ediyordum. Ayağıma doladığı kolu derimi yakmaya başlamıştı. Ağzımı açıp bir inilti çıkardığım takdirde de ağzıma su dolacağını biliyordum. Bu yüzden ağzımı sıkıca kapattım ve dilimi ısırdım. Nereye kadar dayanabilirdim ki? Burası bayağı derin olmalı ki bayağı dibe doğru gitmiştik. Ahtapot kuma oturdu ve ellerindeki oyuncakları sallamaya başlamıştı ki bu hiç hoş değildi. Dipte kendimi daha güçlü hissediyordum; ama nefessizlik beni bitiriyordu. Yapmam gereken tek şeyin ayaklarımla dibe deymek olduğunu hissediyordum. Çok daha güçleneceğimi biliyordum. Ahtapotun sallantısından kurtulmam gerekiyordu. Alice ise boğulmak üzereydi. Lütfen boğulmamış olsun, lütfen boğulmamış olsun diye dua ediyordum. Ne yapacağımı bilememiştim. Sonunda ahtapotun ayağıma dolanmış olan ayaklarından birini var gücümle ısırdım. Hiç hoş bir tadı yoktu. Bunu söylemem gerek. Dişlerim sanırım sivriydi ki ahtapotun bacağının bir kısmı parçalara ayrıldı. Acıyla ayağını üzerimden çekince hızlıca dalışa geçtim ve ayaklarımı dibe koydum. Daha iyi olduğumu hissediyordum. En azından suyun altında bir süre daha dayanabileceğimi biliyordum; ama yeterli değildi. Alice'in durumu hiç iyi görünmüyordu.
Ne yapacağımı bilemeden gözlerimi kapattım. "Anne, lütfen, lütfen bana yardım et." diye düşündüm. Bir şey olmuyordu. Ne yapmam gerektiğini biliyordum; ama emin değildim. Ağzımı bir miktar açtım, ağzıma suların girdiğini hissedebiliyordum; ama ağzım açık bir şekilde konuştum. "Anne, sana ihtiyacım var, lütfen yardım et." diye mırıldandım bu sefer. Gözlerimi açtım ve ağzıma dolan suları çıkarmaya çalıştım. Bir şey oluyor mu diye çevreme bakındım; ama hiçbir şey yoktu. Yani, kılıcımı yukarıdan aşağıya getirse bile razıydım. Çaresiz bir şekilde Alice'in yanına doğru dalışa geçtim; ama o kadar hızlı gitmiştim ki kendim bile anlayamamıştım. Birden ayaklarıma baktığımda orada aslında ayaklarımın olmadığını fark ettim. İki ayağımın yerinde bir tane kuyruk vardı ve üzerimdeki elbiseler de yok olmuştu. Ben ben, denizkızına dönüşmüştüm. Şaşkınlığımı atlatmam ahtapotun demiz kopan ayağının intikamını almak için ayağını uzatmasıyla sona erdi; ama şu anda ben bir deniz kızıydım değil mi? Kuyruğumun yardımıyla hızlıca ayaklarından kurtuldum. Sert bir şekilde kuyruğumla ayaklarından birine vurdum. Sert darbenin etkisiyle bir ayağı daha ikiye ayrılmıştı. Alice'i ahtapotun kuyruğundan kurtardım ve kızı kollarımla sardım. Suratı morarmaya başlamıştı. Hızlıca yüzeye doğru yüzmeye başladım. Bu kuyruk gerçekten mükemmeldi; ama yetişemeyeceğimi biliyordum. Son anlarını yaşıyordu. Dayanamıyordum, gözlerimden bir damla yaş süzülüyordu. Suyun içinde dalgalandı dalgalandı ve genç kızın burnuna kondu.
Genç kızın birden ciğerlerinin inip kalkmaya başladığını hissettim. Birden içimde ani bir sevinç doğdu. Suyun içinde nefes alabiliyordu. Bunun nasıl olduğunu hala anlayamıyordum; ama nefes aldığını görmek bana çok iyi gelmişti. Bu sefer suyun içinde gülmeye başlamıştım. Ben nefes kıtlığı yaşamıyordum. Hatta çok rahattım. Hızlıca yüzeye çıktım ve kucağımdaki Alice'in gerçekten nefes almasını sağladım. Gerçek oksijen ona daha iyi gelmişe benziyordu. Hızlıca yüzmeye devam ettim ve onu kıyıya kadar götürdüm. Kıyıya vardığımda artık kuyruğa ihtiyacım olmadığını hissettim ve kuyruk yok oldu. Yerinde iki tane ayak belirivermişti. Çantamdan bir elbise alıp üzerime geçirdim ve Alice'i koştura koştura revire götürdüm. İyi olmasını umuyordum...