Çimenlerin üzerine oturmuş melezleri izliyordu. Çevrede koşuşturan, antreman yapan, eğlenen melezleri görünce kamp hakkındaki ön yargısı azalıyordu. Buraya geleli henüz iki gün olsa da burayı sevmeye başlamıştı bile. Tam olarak alışamasa da buraya kardeşlerinin desteği ona kolaylık sağlıyordu. Burada oturma amacı zaten melezlerin dikkatini çekip birkaç arkadaş edinebilmekti. Fakat henüz kimse onun yanına geli tanışmaya çalışmamıştı. Evet, burayı sevmişti ama arkadaşı olmadan burada iyi vakit geçiremezdi. Ne kadar kardeşleri ona ilgi gösterse de ardeşten daha fazlasına, bir dosta ihtiyacı vardı. Ve bu gidişle hiçbir dostu olmayacaktı.
Sinirle oturduğu yerden kalktı ve dolaşmaya başladı. Yalnız kaldığı her dakika aklına babasını getiriyordu. Hafif rüzgar yüzünü okşarken ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Bu kısa sürede başına o kadar çok şey gelmişti ki artık dayanamıyordu. Nemesis, annelik görevini yerine getirip onu yanına alsa da daha fazlasına ihtiyacı vardı. Dertleşmeye, eğlenmeye ve acılarını unutmaya... Babasının ölümünü, eski arkadaşlarını, eski hayatını başkalarıyla aylaşmak istiyordu. Bunun acısını giderip gidermeyeceğini bilmiyordu ama en azından daha huzurlu hissedeceğinden emindi.
Gözüne giren saçlarını düzeltirken düşüncelerini unutmaya çalışıyordu. Başka şeylere odaklanmak istiyordu. Tam o sırada kişneme sesi duyarak irkildi. Burada atların olduğunu bilmiyordu ama kişneme sesi duyduğundan emindi. Sesin nereden geldiğini anlayabilmek için çevresine bakındı. Hemen yanındaki binadan gelen at pisliği kokusundan oranın bir ahır olduğu hissine kapıldı. Merakla içeri girdiğinde karşısında duran şeylere ne tepki vereceğini bilemedi. O kadar şaşırmıştı ki herhangi bir tepki bile verememişti. Onları ürkütmemek için ağır adımlarla aralarında dolaşmaya başladı. Hepsi birbirinden farklı özellikteydiler. Tek ortak yanları hepsinin kanatlara sahip olmasıydı. Aralarında dolaşarak hayvanları incelemeye devam etti. İçlerinden bir tanesi o kadar dikkatini çekmişti ki korkmadan yanına yaklaşı yelesini okşamaya başladı. Ona bu at diğerlerinden daha sevimli gelmişti. Kahverengi tüyleri yumuşacıktı. Siyaha dönük gözleri ise bambaşka arlıyordu. Yanına daha da sokularak onu sevmeye başladı. At ondan kaçmak yerine daha da sokuluyordu. Bu Kaylee’yi daha da sevindirmişti çünkü o atı sahiplenmek istiyordu. Bunun mümkün olu olmadığını bilmiyordu ama bu atı çok sevmişti. Ona hemen bir isim vermek istiyordu. İsim bulma konusunda pek iyi sayılmazdı. Aklına ilk gelen köeğinin ismi oldu. Yavaşça ata eğilerek “Snuggle.” dedi ve gülümsedi. “Senin adın Snuggle olsun.” dedi.