Olimpos Rpg Percy Jackson ve Olimposlular ile Olimpos Kahramanları serilerinden esinlenilerek oluşturulmuş, zirvedeki rpg forum sitesi. |
|
| Gone with the sin. | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Marcus L. Stanislaus Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 2117 Kayıt tarihi : 07/02/11
| Konu: Gone with the sin. Cuma Ağus. 05, 2011 2:12 pm | |
| Kulübenin kapısından çıktığı anda kendisindeki değişimi hissetmişti Marcus. Kulübede gözlerini devirip adeta mızmızlanan çocuktan eser yoktu. Mızmızlanmak belki bu durum için doğru bir sözcük değildi, yine de kulübedeki haliyle dışarıdaki halinin arasındaki farkı her kardeşi görebilirdi. Başı dikti ve gözleri daima ileri bakıyordu. Vücudu ise dimdik bir biçimdeydi. Kısacası dışarıdan bakan birine hiçbir zayıflık belirtisi göstermiyordu, ona bu öğretilmişti. Amaçsızca etrafta dolanmaktan başka yapacak bir işi var mıydı? Yeni boşanmıştı eşinden ve başka bir bayan ile beraber olması gerekiyordu. En azından toplumun ona uygun gördüğü rol buydu. Çapkın biri olmalıydı, her zaman soğuk tavrını korumalıydı bir bayana karşı. Aynı anda birden fazla kişi ile birlikte olmalıydı hatta. Toplum ona bu rolü uygun görmüştü, onun ise buna uymaktan başka çaresi yok gibiydi. Yine de o toplumun olmasını istediği gibi biri değildi. Hiçbir duygu beslemediği bir bayanla beraber olamazdı. En azından yaşadığı son olaylar Marcus'un böyle düşünmesine yol açmıştı. Adımlarını ormana yöneltmişti şimdi de. Aklından neler geçiyordu, kendisinin bile haberi yoktu bundan. Beynini meşgul eden düşünce fırtınasından sıyrılıp yoluna devam etti. Rüzgarın uğultusu ve ayaklarını her yere bastığında çıkan ses ritmik olarak kulaklarına ulaşıyordu. Sıkıntıdan bunlarla bile uğraştığına göre, gerçekten ciddi bir şekilde sorunları olduğunu düşünüyordu Marcus. Kampın, yeşil ağaçlar ile kaplı olan bölgesine geldiğinde ise kendine ıssız bir köşe aramaya başladı. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacı vardı belki de. Ormanın daha içeri kısımlarına doğru yürüyordu. Hiç kimsenin onu bulmasını istemiyordu. Diğer melezlerin onu görmeyeceği bir yere gitmek istiyordu bu yüzden. Kısa bir yürüyüşün ardında kendini bir ağacın altına attı. Sırtını ağacın gövdesine yaslamıştı, ayakları ile de bağdaş kurmuştu. Duygu ve düşüncelerine hakim olamadığı bu durumda, bu denli sakin olması onu şaşırtıyordu. Omuzlarına yüklenen sorumluluk büyüktü. Bu yüzden de kendinden başka birisi olması gerekiyordu. Kendi olduğu zamanlarda ise ya tenha sokak aralarında, ya da böyle bir ormanın derinliklerinde buluyordu kendini. Başını ellerinin içine alıp derin bir iç çekti.
Yaklaşık on veya on beş metre ilerisindeki çalılıklardan gelen hışırtıyı duyduğunda irkilmişti Marcus. Öyle ki ormanın bu yerlerinde genelde hiçbir melez dolaşmazdı. "Eceline susamış bir Ares çocuğudur herhalde." diye düşündü. Seslerin geldiği yerden bulunduğu konumu düşünecek olursa, gelen kişinin Marcus'u görmesi bir hayli zordu. Biraz daha bekledi Marcus. Gelen kişi her kim ise, onu görmeliydi. Bu merakının sebebini anlayamıyordu. Normal bir durumda hiçbir şekilde umursamayacağı bir şeydi bu. Kendi düşüncelerine bir kez daha şaşırmasına rağmen bekledi. Eğer yanında bir saat olsaydı, o saatin sinir bozucu ritmini şimdiden aklında canlandırıyordu Marcus. Saniyeler geçtikçe sesler daha da yakınlaşmaya başladı. Karşısındaki kızı siluetini gördüğünde ise donup kalmıştı. Omuzlarından sarkan kahverengi saçları onu büyülemişti sanki. Kız onu fark etmediyse bile yemyeşil gözleri, ormandan daha çok huzur veriyordu Marcus'a. Heyecanlandığını belli eder bir biçimde yutkundu Marcus. Yine de kendine hakim olması gerektiğini biliyordu. Tekrar eski, ciddi haline dönmüştü. "Hey, selam! Yolunu mu kaybettin? Son olarak, karşımda gördüğüm kişi bir Afrodit melezi mi yoksa?" Bunları söylerken yeterince ciddi olduğunu düşünüyordu. Kalbi yerinden çıkacakmış gibi atmıyordu. Yine de normal halinden farklıydı. Heyecanını saklayabilmişti. Kız sesin geldiği yöne doğru dönmüştü. Marcus ise ne yapması gerektiğini hala kestiremiyordu. | |
| | | Caroline Klein Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 137 Kayıt tarihi : 24/07/11
| Konu: Geri: Gone with the sin. Cuma Ağus. 05, 2011 3:01 pm | |
| İçindeki boşluğu, yeni hayatının getirileri bile dolduramamıştı. Dışarıdan bakıldığında kendini beğenmiş, umursamaz bir Hades kızı olarak görülüyordu. O kadar iyi yapıyordu ki rolünü, artık kimse onun acı çekebileceğine inanmaz hale gelmişti. Doğru, daha ne yaşayabilirdi ki ? Gözlerinin önünde olup bitmişti herşey, ölümün soğuk kolları hayatta değer verdiği tek kişiyi de sarmıştı. Bunu içinden atamazdı evet, bunu yapması yıllarını bir kenara atması olurdu. Düşünemiyordu, Vladimir'in olmadığı yılları aklı almıyordu.. O kadar kötü biriydi ki, karşısında değer verdiği tek kişi ölüme giderken, bunları sadece izlemekle yetinmişti. Vazgeçmemişti, her gece sanki Vladimir'in ruhu yeniden beden bulacakmış gibi umut etmekten alıkoyamıyordu kendini. Elinde yine o eski resim, yatağında yatıyordu öylece. Fakat bu gece, herşey daha bir üstüne gelir olmuştu. Arasında bulunduğu dört duvar sanki herşeyi daha da zorlaştırıyordu. Yaşadığı bunalım, üstüne bir kara bulut misali çökmüştü. Daha ne kadar rol yapacağını bilmiyordu. Bir gün, o gözyaşları gözünden fırlayacak, ya da farkında olmadan Vladimir'in adını ağzına alacaktı. Bunları düşünmek, ciddi anlamda sinirlenmesine yol açmıştı işte. Burada durmamalıydı. Dışarı çıkıp, uzaklara gitmeliydi belki de. Herkesin havalı bulduğu Hades'in kızı Caroline'den, daima mükemmel görünen bu kimliğinden, hatta kendinden bile uzaklaşmak istiyordu. Ne kadar olursa tabii.. Odasından çıkmadan gözü aynaya iliştiğinde, ne kadar sahte bir hayatı olduğunu tekrar anladı. Gülümsemeleri, karakteri, güzelliği.. Herşeyi sahteydi işte ! Dudağında kan kırmızısı ruju, yataktan henüz kalktığını belli eden dağınık saçları ve siyah dantelli geceliği. Daha fazla bakmak istemiyordu Caroline, her baktığında daha bir yabancılaşıyordu kendisine. Üstüne siyah deri bir ceket geçirerek gecenin karanlığına attı kendini.
Neredeyse gözleri kapalı ilerliyordu gecenin içinde, karanlık onu sımsıkı sarmış gibiydi. Buğulu bakışları, ay ışığının altındaki sakin ormanı inceliyordu şimdi. Hiç durmadan ilerledi, sık ağaçların arasında, kendi sessizliğine bürünerek. Yalnızlık içindeki tuhaf duyguları uyandırmış gibiydi, karanlık düşüncelerini alıkoymuştu adeta. Ormanın içine dalmış, gözünü kırpmadan ilerliyordu. Ta ki, yalnız olmadığını fark edinceye kadar. Bulunduğu çalılıkların ilerisinde, birisi vardı. Bir an tereddüt etse de, ilerlemeye devam etti. Ölüler Tanrısı'nın kızıyım. Kimden korkacakmışım ? Kendini ne kadar rahatlatmaya çalışsa da, şu durumda bunun mümkün olmadığının bilincindeydi. Bir yabancıyla yapayalnızdı bu ormanda.. Ve karşısına kimin çıkacağını merak ediyordu. En sonunda, onunla karşı karşıyaydı işte. Tepkisiz bir şekilde, incelemeye başladı onu. Siyah saçları, beyaz teniyle bir uyum içerisindeydi. Rengi siyaha çalan gözlerini Caroline'e dikmişti. Sessizliği bozan da, o olmuştu. "Hey, selam! Yolunu mu kaybettin? Son olarak, karşımda gördüğüm kişi bir Afrodit melezi mi yoksa?" Bir an öylece kalakaldı Caroline. İlk başta Vladimir'e çok benzetse de, sözleri biraz sinirine dokunmuştu. ''Hiç sanmıyorum. Ölüler Tanrısı'nın kızı, Afrodit melezlerine nasıl benzeyebilir ? Çok cesur birine benziyorsun sen.'' Karşısındaki her kimse, söyledikleri onu güldürmüştü. Ne sanıyordu kendini ? ''Bilmiyorum.. Güzellik ? Zeus'un oğlu olarak, cesur olmam kaçınılmaz sanırım ?'' Son söyledikleri bir şok etkisi yaratmıştı. Ormanın belki de en karanlık yerinde, bir Zeus çocuğuyla tek başınaydı. Ve oldukça sinirliydi. Hayır, sadece bu da değildi. Normalde söylediklerinin daha çok sinirlenmesine sebep olması gerekirken, ilk defa ne olduğunu bilemediği hislere kapılmıştı. Farkında olmadan, gülmeye başladı. Aynı zamanda gözlerini karşısındaki çocuğa dikmişti. Bir an tereddüt etse de, o da gülüyordu. Uzaktan bakıldığında, ne yapacakları belli olmayan iki sarhoş gibilerdi gecenin içinde.. | |
| | | Marcus L. Stanislaus Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 2117 Kayıt tarihi : 07/02/11
| Konu: Geri: Gone with the sin. C.tesi Ağus. 06, 2011 1:55 am | |
| "''Hiç sanmıyorum. Ölüler Tanrısı'nın kızı, Afrodit melezlerine nasıl benzeyebilir ? Çok cesur birine benziyorsun sen.'' dedi karşısındaki kız, Marcus'a yemyeşil gözleri ile bakarak. O andan sonra rol yapmanın gereksiz olduğunu anlamıştı. Bu kız her kim ise onun toplumdan soyutlanmış durumunu görmüştü. Hades kızı... Evet, o da kendince toplumun ona verdiği görevi yapıyordu. Umursamaz davranışlar, her an herkese meydan okuyabilecek tavırlar ve sert bakışlar. Yine de bunlar Marcus'u korkutmuyordu. Daha doğrusu bu bakışların, kızı korkutucu biri yapmaya yetmeyeceğini düşünüyordu Marcus. Bu kıza karşı çok derin duygular hissetmiyordu belki. Hatta onun kendini beğenmiş biri olduğunu bile düşünüyordu. Yine de bunlar, kızın güzelliğini inkar etmesine yetecek şeyler değildi. "...Zeus'un oğlu olarak, cesur olmam kaçınılmaz sanırım." Gülmeye devam ediyordu Marcus. Kızın ona dik dik bakışlarına rağmen... Öyle ki kısa bir süre sonra kız da gülmeye başlamıştı. Marcus bundan hoşlandığını hissediyordu. Öyle ki kız gülerken, normal halinden çok daha çekici bir duruma geliyordu. Kızın her zaman güldüğünü düşünmüyordu. Sonuçta o da bir Hades kızıydı ve toplumun ona biçtiği görevi yerine getiriyordu. Böyle bir anın tadını çıkarması gerektiğine yürekten inanıyordu Marcus. "İsmin nedir?" dedi Marcus, kızın gözlerinin içine bakarak. Kendisi sırtını bir ağaca yaslamışken, karşısındaki bayanın ayakta durması onu rahatsız ediyordu. "Caroline..." dedi kız, Marcus'a ikiletmeden. "Ben de Marcus..." Birkaç saniye göz göze kaldılar fakat onun, bu durumdan hoşnut olduğu pek söylenemezdi. "Gelip yanıma oturacak mısın, yoksa yanıma oturmayacak kadar kibirli biri misin?" dedi Marcus, gözlerini devirerek. Kızın şaşırdığını görebiliyordu. Hafifçe gülümsedi Marcus. Nedense bugünü bir daha unutmayacağını düşünüyordu. | |
| | | Caroline Klein Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 137 Kayıt tarihi : 24/07/11
| Konu: Geri: Gone with the sin. C.tesi Ağus. 06, 2011 2:59 am | |
| "İsmin nedir?" Aralarında oluşan tuhaf havayı, bu soruyla bozar gibi olmuştu karşısındaki çocuk. Gözlerinin içine bakıyordu Caroline'in. O an gerçekten tuhaftı, bir bakıştan neler çıkarılabilirdi bilinmez ama sanki içinde bir yerlerde derine inmişti o gözler. Ancak, kendini kaptırmaması gerektiğinin farkındaydı. Kendine zor da olsa gelebildi ve sorusunu cevapsız bırakmadı. "Caroline..." Bir süre göz göze kaldılar öylece. Bu durum Caroline'in pek hoşuna gitmese, içinde tuhaf hisler uyanır gibiydi. Nedenini çözemediği, fakat orada durup devam etmesini sağlayan hisler.. "Ben de Marcus..." Adını sormayı bile unutmuştu. Aslında o an karşısındakinin adından çok, hissettikleri etkisi altına almıştı Caroline'i. Bir şeylerin olacağını hissediyordu. Karşısında ağacın birine yaslanmış, derin derin süzmeye devam ediyordu Caroline'i. Sessizlik olmuştu bir süre, bu hoşuna gitmiyordu. Fakat, o sessizliği bozacak kelimeler ağzından çıkamıyordu bir türlü. Bu durumu karşı karşıya olduğu çocuk, bozmuştu sonunda. "Gelip yanıma oturacak mısın, yoksa yanıma oturmayacak kadar kibirli biri misin?" Gözlerini devirmiş, bir cevap bekliyordu. O sırada yüzünde bir gülümsemenin oluştuğunu görmüştü Caroline. Şaşırmıştı, böyle bir şey demesini hiç beklemiyordu. Ve ne diyeceğini de bilemez haldeydi. Bir yanı gidip yanına oturmak ve herşeyi unutmak istiyordu, öteki yanıysa geçmişinin karanlık yüzünü gösterip oradan kaybolmasını söylüyordu. Ancak ne hissettiğini bilemese bile, ne istediği apaçık ortadaydı. Bir an bile tereddüt etmeden, yanına gitti. O an yüzünde çarpık bir gülümsemenin belirmesine engel olamamıştı. ''Biliyor musun, ne kadar istesem de öyle biri olamıyorum. Kibirli, vurdumduymaz, egosundan başka bir şeyi olmayan bir Hades kızı gibi göründüğüm doğru. Fakat bir gün bile göründüğüm gibi olamadım..'' Önüne bakıyordu konuşurken. Göz göze gelmekten kaçmak istiyordu belki de. İki yabancıydılar o an, buna rağmen paylaşacak çok şeyleri olduğunu hissediyordu Caroline. Vladimir'in bir belirip bir kaybolan yüzü bile, hislerine engel olamamıştı. | |
| | | Marcus L. Stanislaus Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 2117 Kayıt tarihi : 07/02/11
| Konu: Geri: Gone with the sin. C.tesi Ağus. 06, 2011 3:35 am | |
| Caroline birkaç saniye duraksamıştı. Böyle bir şeyi beklemiyor gibiydi. Bu belki Marcus'un her zamanki soğuk ve umursamaz durumda olmaması, belki de kendi içindeki hesaplaşmalardı. Marcus umursamadı. Caroline'in yanına geleceğinden adı gibi emindi. Buna, soruyu sorduğu andan beri emindi. Kız şaşkınlığını üzerinden attıktan sonra gelmekte tereddüt etmemişti. İşlerin düşündüğü gibi gitmesi Marcus'u sevindirmişti. Yine de bir anda herhangi birine bu kadar "gerçek Marcus'u" göstermenin doğru olmayacağını düşünüyordu. Artık insanlara olan güvenini kaybetmişti. Kampta sınırlı sayıda arkadaşı vardı ve kalanlara karşı hep soğuk ve acımasız olmuştu. Halbuki onun istediği bu değildi. Herkesle iyi dost olmak, herkese yakın davranmak... Bunlar çok güzel şeylerdi fakat Marcus'tan uzaktı ne yazık ki. Yine de eskiden böyle şeylerin eksikliğini çekerken, bugün haline daha çok alışıyordu. Yalnız olduğu söylenemezdi. Her daim yanında olduğunu bildiği kardeşleri ve dostları vardı. Gözleri birkaç saniye daldıktan sonra kısa bir iç çekip gerçek dünyaya döndü. Az önce uzaktan baktığım dünyalar güzeli kız şu an yanındaydı. Yüzünde bir gülümseme vardı. Bu anı yaşamak istiyordu Marcus. Birkaç dakika sessizce durup bakışmak. Yine de Caroline konuşmak istiyordu. Marcus'un da bundan bir şikayeti olamazdı zaten. Onunla konuşmaktan zevk alacağını biliyordu. "Biliyor musun, ne kadar istesem de öyle biri olamıyorum. Kibirli, vurdumduymaz, egosundan başka bir şeyi olmayan bir Hades kızı gibi göründüğüm doğru. Fakat bir gün bile göründüğüm gibi olmadım..." Caroline'in söylediklerini anlayabiliyordu. Çünkü aynılarını kendisi de yaşıyordu. "Aslında benim biraz kibirli olduğum söylenebilir. Yine de diğerlerinin dayatmalarına göre, çapkın biri olmam gerekiyor maalesef. Öyle de oluyorum belki de. Yine de bu bana o kadar uzak geliyor ki. Hiç hoşlanmadığı biriyle göz göze gelmek, ona bu denli kendimi anlatmak..." Gözleri yere bakan Caroline'in çenesini, parmaklarının ucuyla hafifçe yukarı kaldırdı. Bu aslında göz göz gelmeleri için yapılan bir jestti. Şimdi Caroline ile göz göze gelmişlerdi. "Yine de şu an göz gözeyiz ve ben sana kendimi anlatıyorum, değil mi?" | |
| | | Caroline Klein Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 137 Kayıt tarihi : 24/07/11
| Konu: Geri: Gone with the sin. C.tesi Ağus. 06, 2011 5:02 am | |
| Herşey çok tuhaf, aynı zamanda beklenen bir şekilde ilerliyordu. Az önce tanıştığı birisine, kendini bu denli yakın hissetmesi.. Daha önce hiç böyle olmamıştı. Bir an şüpheye düşmemiş değildi, zira yaşadığı acı henüz çok yeniydi. Şu an, biraz olsun iyileştiğini düşünüyordu. Nasıl böyle olabilirdi ? Kendini hiç bu kadar karmaşık hissetmiyordu. Fakat düşündüğü tek şey vardı, o da kendini herşeyin akışına bırakmaktı. Endişelerini sıyırıp atmak istiyordu o ay ışığının altında. O arada, Marcus ona karşılık vermişti. "Aslında benim biraz kibirli olduğum söylenebilir. Yine de diğerlerinin dayatmalarına göre, çapkın biri olmam gerekiyor maalesef. Öyle de oluyorum belki de. Yine de bu bana o kadar uzak geliyor ki. Hiç hoşlanmadığı biriyle göz göze gelmek, ona bu denli kendimi anlatmak..." Hala yere bakıyordu gözleri Caroline'in. Verecek bir karşılık bulamamıştı o an. Çünkü, kendisi de aynı şeyleri hissediyordu. Fakat Marcus, onu konuşturmaya kararlıydı. "Yine de şu an göz gözeyiz ve ben sana kendimi anlatıyorum, değil mi?" Onun dokunuşunu hissettiğinde, göz göze gelmek istediğini anlamıştı. Marcus, parmaklarının ucuyla çenesine hafifçe dokunup ona bakmasını sağlamıştı. Aslında, bundan kaçmak istiyordu Caroline. Ancak bir yanı da, arkasını dönemiyordu bu çağrıya. Şimdi ikisi de göz göze gelmişlerdi. Kısa bir andı belki, ama o kadar çok anlamı vardı ki. Bir tesadüf sonucu gecenin karanlığında karşılaşmış iki yabancı, birbirini en iyi anlayan iki kişiydi belki de. Birbirlerinin gözlerinin içine baktıkları anda, bütün sırlarından ve insanların onlara yakıştırdıkları kimliklerden sıyrılmışlardı. Kısa bir andı.. Fakat, geçen üzücü anların uzun bir tesellisiydi. Caroline, kendini toparlamakta zorlansa da, bunu başarabilmişti. Buğulu bakışlarını tekrar Marcus'a çevirdi. ''Sanırım pek bir farkımız yok. Her gün farklı bir role bürünmekten, sıkıntımı gizlemekten yoruldum. Ve daima içimde olan suçluluk duygusundan. Şimdi gelmiş, bunları sana anlatıyorum işte. Karşımdaki yabancı, beni herkesten iyi anladı belki de..'' Herkesten iyi anladı.. Söylediği son cümle, Caroline'in irkilmesine neden olmuştu. Vladimir'in ölmeden önceki son bakışlarını görür gibiydi, fakat ilk defa onun hayalini uzaklaştırmayı başarmıştı. O öldü Caroline, geri dönüşü olmayan bir şekilde çıktı hayatından. Kendini teselli etmeye çalışsa da, bir yanı o an buna ihtiyacı olmadığını hissediyordu. Bu hisleri, Marcus ile tekrar göz göze geldiğinde kuvvetlenmişti. | |
| | | Marcus L. Stanislaus Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 2117 Kayıt tarihi : 07/02/11
| Konu: Geri: Gone with the sin. C.tesi Ağus. 06, 2011 6:17 am | |
| Caroline'in gözlerinden kararsızlık okunuyordu. Onun için bir hayal kırıklığı olabileceğini düşündü Marcus. "Neden bu kadar önemsiyorsun ki? Sadece yeni tanıştığın biri var karşında." diye düşündü Marcus. Bunları söylemişti fakat boş sözler olduğunun da farkındaydı. Onunla yeni tanışmış olabilirdi. Fakat Caroline, Marcus için sadece 'yeni tanıştığı biri' değildi. Bir yabancı da değildi... Belki de o an, Marcus'u en iyi anlayan kişi duruyordu karşısında. Normalde agresif ve hızlı olan hareketleri şu an o kadar yavaş ve hafifti ki, Caroline'i sıkmadan nasıl böyle bir hamle yaptığını anlayamıyordu. Birkaç saniye göz göze gelmişlerdi. O anlar belki de Marcus'un hayatındaki en huzurlu anlardı. O kadar mutlu olduğu bir durumda, ruhu çok durgundu. Caroline gözlerini ormana çevirmişti. Benim ise ne orman, ne de başka ögeler umurumda değildi. Gözlerimi sabitlemiş, Caroline'i izliyordum. Ölüler Tanrısı'nın kızı olamayacak kadar güzeldi. "Sanırım pek bir farkımız yok. Her gün farklı bir role bürünmekten, sıkıntımı gizlemekten yoruldum ve daime içimde olan suçluluk duygusundan. Şimdi gelmiş, bunları sana anlatıyorum işte. Karşımdaki yabancı, beni herkesten iyi anladı belki de..." Sıkıntıyla iç çekti Marcus ve gözlerini ufka dikti. Gözlerinin parladığını hissediyordu. Bunun dışında fiziksel bir tepki vermemişti. Küçük bir çocuk değildi ve yüzünün kızarmayacağını biliyordu fakat gözlerinin parlaması bile bir çok şey açıklayabilirdi Caroline için. En azından, o böyle düşünüyordu. Bu sefer de Caroline gözlerini Marcus'un üzerine dikmişti. Marcus yavaşça kafasını ona doğru çevirdi ve "Hala birbirimize yabancı olduğumuzu düşünmüyorsun değil mi?" dedi. Gözleri hala parlıyordu. Çok güçlü duygular hissediyordu Caroline'ye karşı. Öyle ki, kendini hiç bu kadar 'kendisi gibi' hissetmediğine emindi. Caroline'in yanında adeta başka biri olmuştu, en azından topluma göre böyleydi. Onun ise tek yaptığı içinden geldiği gibi davranmaktı. | |
| | | Caroline Klein Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 137 Kayıt tarihi : 24/07/11
| Konu: Geri: Gone with the sin. C.tesi Ağus. 06, 2011 6:56 am | |
| "Hala birbirimize yabancı olduğumuzu düşünmüyorsun değil mi?" Bu soru, iyice tuhaf hissetmesine sebep olmuştu. O her zaman göğsünde olan boşluk, şimdi yavaş yavaş gidiyordu. Verdiği acı, azalır gibiydi. Onu bir yabancı olarak düşünmüyordu elbette, karşısında toplumun yakıştırdığı tüm rollerden sıyrılmışken nasıl ona bir yabancı gözüyle bakabilirdi ? ''Artık değil..'' İki kelime çıkabilmişti dilinin ucundan, öyle ki bu kelimeler aslında herşeyi anlatıyor gibiydi. En son ne zaman böyle olmuştu ? Ne zaman, böylesine kendi gibi davranabilmişti ? Annesinden sevgi görmemiş ve asla ona tüm gerçekliğiyle kendisini göstermemişti. Vladimir.. Onun yanında hep böyle hissederdi, ancak şu an durum çok farklıydı. Yaşadığı o kadar olayın sonunda, böylesine rahatlamak.. Marcus, bunu başarmasına sebep olmuştu. Şimdi Marcus'un yüzüne baktığında, bir gülümsemenin belirdiğini gördü. Sık gülümseyen birisi olmadığının farkındaydı. Onun kendisiyle aynı hisleri paylaştığının da.. Bunu belki bir bakışta çözmüştü Caroline. ''Yakın olduğunu sandığın herkesten aslında çok uzaklarda olduğunu düşündün mü hiç ?'' Bunu sorduğunda uzaklara dalıp gitmişti. O, bunu hep düşünmüştü. Çünkü gülen yüzünün altında ne hüzünlerin yattığını kimse bilmiyordu. | |
| | | Marcus L. Stanislaus Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 2117 Kayıt tarihi : 07/02/11
| Konu: Geri: Gone with the sin. C.tesi Ağus. 06, 2011 1:39 pm | |
| "Artık değil.." Bu sözlerin doğru olduğundan yüzde yüz emindi Marcus. Onların karşılıklı oturan iki insandan ibaret olmadığını düşünüyordu artık. Birbirlerini anladıklarını, karşılıklı olarak neler hissettiklerini bildiklerini düşünüyordu. Tekrar göz göze gelmişlerdi işte. Ona baktığında hissettiği şeylere anlatamazdı Marcus. Öyle ki neler hissettiğini kendisi bile bilmiyordu. Onun gözlerine bakıyordu. O yemyeşil gözler, hiç yaşatmadığı şeyler yaşatıyordu Marcus'a. "Yakın olduğunu sandığın herkesten aslında çok uzaklarda olduğunu düşündün mü hiç?" dedi Caroline. Bunu söylerken takındığı tavur Marcus'un çok hoşuna gitmişti. Hafifçe gülümsedi. "Her an, her saniye... Her zaman başkalarının içinde, onlardanmış gibi görünmek ve hiçbir zaman onlar gibi olamamak... Evet, bu hissi çok iyi bilirim. Tıpkı senin de bildiğin gibi." dedi yumuşak bir sesle. Caroline'in gözlerine tekrar baktığında onun da bu söylediklerini anladığını görmüştü. Yavaşça elini, Caroline'in yanaklarına götürdü Marcus. Sonunda onun beyaz tenine dokunabilmişti Marcus. Onu gördüğü andan beri bunu arzuladığını fark etti garip bir biçimde. Aslında arzuladığı tek şey ona dokunmak değildi muhtemelen. Yine de arzularına şimdilik bir kilit vurmalıydı. Her ne kadar birbirlerini anlasalar da, yeni tanışmışlardı. Bu kadar hızlı gitmek, bir kız için sorun olabilirdi. Boşvermiş bir edayla gözlerini, Caroline'in gözlerine dikti Marcus. "Çok çekici bir bayan olduğunu itiraf etmem gerek Caroline..." Suratını, Caroline'in suratına biraz daha yaklaştırmıştı. Gözlerini bir an bile kaçırmaması, ne kadar ciddi olduğunu gösteriyordu belki de. | |
| | | Caroline Klein Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 137 Kayıt tarihi : 24/07/11
| Konu: Geri: Gone with the sin. C.tesi Ağus. 06, 2011 2:13 pm | |
| "Her an, her saniye... Her zaman başkalarının içinde, onlardanmış gibi görünmek ve hiçbir zaman onlar gibi olamamak... Evet, bu hissi çok iyi bilirim. Tıpkı senin de bildiğin gibi." Bu cevabı alacağını tahmin etmişti belki de, çünkü aynı hisleri paylaştıklarını Marcus'un gözlerine baktığında anlamıştı. O dalgın bakan, kara gözler.. Bir taraftan unutmak, öbür taraftan da hep hatırlamak isteyeceği şeydi o gözlerdeki bakışlar. Tekrar, dokunuşlarını hissetmişti Caroline. Elinin dokunduğu yer, alev alev yanmaya başlamıştı sanki. Kaskatı kesilmiş, bir yandan da dünyayı unutmuştu o an. Arzular mı ? Belki de yıllar boyunca hissedebileceği en son şey, şu anda bedenini ve düşüncelerini zorluyordu. Ve her hissettiğinde o arzulama duygusunu, daha da kaskatı kesiliyordu. Yine göz gözelerdi, bu sefer herşeyi boşvermiş bir edası vardı Marcus'un bakışlarının. "Çok çekici bir bayan olduğunu itiraf etmem gerek Caroline..." Bunu söylerken, Caroline ile iyice yakınlaşmışlardı. Gözlerinden ne kadar ciddi olduğunu okusa da, bir yanı bu sözlere gülüyordu. Kampa geldiğinden beri neredeyse bir sürü çocuktan duymuştu bunu.. O kadar çok duymuştu ki, artık dinlemiyordu bile kendisine iltifat edenleri. Fakat, bu sefer bir başkaydı herşey. Bu, iltifattan öteydi ve onu gerçekten etkilemişti. Bunu belli etmek istemese bile.. ''Eğer beni benden iyi anlamasaydın, bu sözlerinin hiçbir etkisi olmazdı.'' Biraz bekledi, bu sözleri Marcus'un kafasını karıştırmış gibiydi. ''Ne hissettiğimi bilmiyorum Marcus, şu an kendimde değilim sanki. Ama, iyi hissediyorum. Hiç olmadığım kadar iyi. Ve az önce benim için sadece yabancı olan birinin gözlerine, bu denli farklı bakıyorum...'' Sözlerini bitirdiğinde, daha çok yakınlardı. Gözleri birbirlerine kenetlenmiş, sanki sessiz kelimeleri seçiyorlardı.. | |
| | | Marcus L. Stanislaus Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 2117 Kayıt tarihi : 07/02/11
| Konu: Geri: Gone with the sin. C.tesi Ağus. 06, 2011 3:08 pm | |
| Artık gerçekten de biraz hızlı gittiğini düşünmeye başlamıştı Marcus. Bu, onun için hiç sorun olmasa da, Caroline'i rahatsız etmek istemiyordu. Bir yabancıdan farklı olarak, Caroline'in hislerini önemsiyordu. Kısa bir süre önce Caroline'in yapacağı şeyleri önceden tahmin edebiliyorken, şimdi hiçbir şeyi önceden kestiremiyordu Marcus. Bundan pek hoşnut kaldığı da söylenemezdi. Sözlerinden sonra Caroline'in gözlerinde beklediği ışığı yakalayamamıştı. "Eğer beni benden iyi anlamasaydın, bu sözlerinin hiçbir etkisi olmazdı." Caroline'in bu sözlerinden sonra, Marcus şaşkınlıktan donup kalmıştı. Aslında bu sözlerden hiçbir şey anlamamasına rağmen, bu lafın altında iyi bir anlam olduğunu düşünmüyordu. "Ne hissettiğimi bilmiyorum Marcus, şu an kendimde değilim sanki. Ama iyi hissediyorum. Hiç olmadığım kadar iyi ve az önce benim için sadece yabancı olan birinin gözlerine, bu denli farklı bakıyorum..." Caroline'in sözleri bittiğinde, birbirlerine biraz daha yakınlaşmışlardı. Ondan kopmaktan, adeta çekiniyordu Marcus. Artık bu kadar yakınlaştığı sırada kopması da zor görünüyordu. Tuhaf bir durumda fakat Caroline'in varlığına çok çabuk alışmıştı. Marcus, Caroline'in kulağına doğru eğilmişti. Yanakları birbirine temas ediyordu ve o, bundan garip bir haz duyuyordu. "Bu sözlerinden sonra, senin büyüne kapılan tek erkeğin ben olmadığımı anlıyorum." İkisi de kıpırdamıyordu. Ortam mistik bir havaya bürünmüştü adeta. Son sözlerini fısıldayarak söylemişti Marcus. "Sen de benim büyüme kapılacaksın Caroline, seni temin ediyorum." dedi ve kafasını geriye çekti. Şimdi yine eski durumlarına gelmişlerdi. Caroline'in nefesini suratında hissediyordu Marcus. Bu anların bitmemesi için Hades'e bile dua etmeye razıydı kendince. | |
| | | Caroline Klein Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 137 Kayıt tarihi : 24/07/11
| Konu: Geri: Gone with the sin. Çarş. Ağus. 10, 2011 12:24 pm | |
| Yaşadıklarının gerçek olduğuna bile inanamıyordu o an. Belki sadece dakikalar öncesinde, hayatta değer verdiği tek insan olduğunu biliyordu ve onunla birlikte ölüyordu yavaş yavaş. Şimdiyse, tuhaf bir korku sarmıştı onu. Kaybetme korkusu.. Marcus'u kaybetmekten korkuyordu. Yaşadıkları anın silinip gitmesinden, ya da sadece bir düş olmasından korkuyordu. Korku nedir bilmeyen bir Ölüler Tanrısı kızı hissediyordu bunları. Tam bunları düşünürken, tekrar canlanmıştı. O an, yeniden hayata dönmüş gibiydi. Marcus yine yakınındaydı ve onu tekrardan hissetmeye başlamıştı. Bundan haz aldığını bilmek, içinde bir umut ışığınım belirmesini sağlıyor, aynı zamandaysa derin bir yara açıyor gibiydi. Vladimir'i unutuyor muydu yoksa ? Onu unutmak, bütün hayatını bir kenara atmak olurdu. Çocukluğunu, geçmişini, geride bıraktıklarıyla bugüne taşıdıklarını.. Kısacası herşeyini. Fakat, az önce yabancı olduğu bu çocuk, şimdi kaybetmekten korktuğu değerli birisine dönmüştü gözünde. Bir yabancıdan, değer verilen birine.. "Bu sözlerinden sonra, senin büyüne kapılan tek erkeğin ben olmadığımı anlıyorum." Kıpırdamıyorlardı, birbirlerinin nefesini duyacak kadar yakınlardı ve oluşan bu mistik ortamı yaşıyorlardı sonuna kadar. "Sen de benim büyüme kapılacaksın Caroline, seni temin ediyorum." Kim olduğunu ve neleri kaybettiğini hatırla Caroline. Bir şok dalgası vücuduna yayılmış gibiydi, ancak bir süre durdu. Zihninden sürüyle düşünceler geçiyordu. Ah, bu çok kötüydü işte. Yaşadığı anın büyüsü bozuluyor gibi hissediyordu, bir anda bütün umutları kayboldu ve yerini o korkunç kareler almaya başladı. 26. yaş günü, sevdiği insanın gözleri önünde ölümü.. Ancak, ilk defa bununla mücadele edebilecek gücü bulmuştu Caroline. O kötü anlardan sıyrılmayı başarması için, Marcus'un gözlerinin içine bakması yetmişti. Şimdi, çok yakınlardı işte. Onun nefesini, yüzünde hissediyordu. Belki dediklerini doğruluyordu bu halleri. Marcus, onu anlardı. ''Aslında, bana iyi geliyorsun. Bir yanım da senden korkuyor, çok tuhaf..'' Korku mu ? Ölüler Tanrısı'nın korku nedir bilmeyen kızı, şimdi hislerinden korkar olmuştu. Üstelik bir başkası için. Hayır, bu olmamalıydı. Yaşadığı bu kadar şeyden sonra, henüz yeni tanıştığı birinden etkilenmemeliydi. O, ebediyen yalnız kalacaktı. Öyle de devam etmeliydi. Böyle düşündüğü anda, içindeki boşluk duygusu geri gelir gibi oldu yine. Acı gerçek şuydu ki, korkuyordu. Birisine değer vermek, ardından çok şey getirir. Kaybetme korkusu ise bunların en acısıdır aslında. O kadar tuhaftır ki, o kişi olduğunda kendinizi unutursunuz. Fakat bir yandan da kaybetme korkusu baş gösterir ve söylediğiniz tek bir söze bile dikkat edersiniz. Caroline, bu kadar çabuk o hislere kapılmaktan korkuyordu. Bir yanıysa, Marcus'a iyice yaklaşmıştı. Bu sözlerin ardından sadece bakışları ve birbirlerinin tenine dokunan nefesleri konuşuyordu sanki. Ve o noktadan sonra, Marcus'a kaçınılmaz bir şekilde alıştığını hissetmişti Caroline. Alışmıştı, sonunda yalnızlık olsa bile. Marcus olmasa bile, bu gecenin nedense hep aklının bir köşesinde olacağını biliyordu Caroline. | |
| | | Marcus L. Stanislaus Zeus'un Çocuğu/Kulübe Lideri/Canavarlara Karşı Korunma Eğitmeni
Mesaj Sayısı : 2117 Kayıt tarihi : 07/02/11
| Konu: Geri: Gone with the sin. C.tesi Ağus. 13, 2011 1:12 pm | |
| "Aslında, bana iyi geliyorsun. Bir yanım da senden korkuyor, çok tuhaf..." Bu sözcükler her ne kadar Marcus'un duymak istedikleri olmasa da, onu heyecanlandırıyordu. Bir adım ileri gitmesi için teşvik ediyordu adeta. Birkaç saniye ikisi de sustu. O an sadece bakışları konuşuyordu işte. Caroline'in bakışları ruhuna işliyordu adeta. Yemyeşil gözleri sonsuz bir huzur veriyordu yüreğine. Nefesini her hissettiğinde ise, sonsuz bir ferahlama yaşıyordu adeta. Sessizlik devam ediyordu. Bu anı sonuza kadar yaşayabileceğini düşünüyordu Marcus. O an mutluydu ve bunun sürmesini istiyordu. Konuşmak için ağzını açmıştı Caroline. Marcus ise işaret parmağını yavaş bir hareket ile Caroline'in dudaklarına dokundurdu. O anı hayatının sonuna kadar unutamayacağını düşünüyordu Marcus. Caroline'i garip bir biçimde, aşırı şekilde arzuluyordu. Kafasını, yavaşça onun kafasından uzaklaştırdı. Tekrar ağacın gövdesine yaslanmıştı. Kollarını, Caroline'in vücuduna sararken hiçbir pişmanlık duymuyordu. Caroline ise Marcus'a yaklaşıp, başını onun omzuna koymakta tereddüt dahi etmemişti. Bir bütün olmuşlardı adeta. Marcus ise tarif edilemeyecek bir şekilde mutluydu. Büyüsüne kapıldığı kadın, şu an kollarındaydı. "Madem benden korkuyorsun, o zaman şu an neden korktuğun birinin kollarındasın?" dedi Marcus, sessiz bir şekilde. Caroline başını kaldırıp Marcus'a bakmıştı. Marcus ise tam o sırada Caroline'in alnına küçük bir öpücük kondurdu. Bu, belki de gecenin sonuna kadar yapacakları en küçük yakınlaşmaydı, yine de Marcus'u etkilemeye yetmişti. "Belki de benden değil, şu an beni kaybetmekten korkuyorsundur." dedi Marcus, Caroline'in gözlerine bakarak. "Aynı benim de korktuğum gibi..." | |
| | | Caroline Klein Hades'in Çocuğu
Mesaj Sayısı : 137 Kayıt tarihi : 24/07/11
| Konu: Geri: Gone with the sin. C.tesi Ağus. 13, 2011 1:36 pm | |
| Konuşmak istiyordu bir yanı, diğer yanıysa o anı durdurmak ve hep onunla göz göze kalabilmek.. Konuşmaya karar verdiğindeyse, çok geçti. İkisini de arzular sarmıştı, artık sözlerin anlamı kalmıyordu. Dudaklarına gitmişti Marcus'un işaret parmağı, onu durdururcasına. İçini saran tuhaf hislerin ne olduğunu anlamak, onu dehşete düşürse de, Marcus'a baktıkça buna alışır gibi oluyordu. Arzulamak.. Daha yeni tanıştığı birisini böylesine arzulamak.. Bu, çılgınca bir şeydi belki de. Ancak ortada bir gerçek vardı ki, onunla yeni tanışsa da, başka kimse Caroline'i bu kadar iyi anlamamıştı. İlk defa göğsündeki o boşluk hissi gidiyordu. Bütün bunların ardından, Marcus'un kollarında bulmuştu kendini. Onun tek yaptığıysa ona yaslanmak olmuştu. Hiç tereddüt etmeden. İçten içe onunla bir bütün olmak istiyordu, nefesini yüzünde hissettikçe bundan büyük bir haz aldığı doğruydu. "Madem benden korkuyorsun, o zaman şu an neden korktuğun birinin kollarındasın?" Ani bir hareketle başını kaldırıp, Marcus'a döndüğünde, alnına bir öpücük kondurmuştu. Marcus'un öptüğü yer, alev alev yanıyordu. Arzudan, şehvetten ve daha adını koyamadığı bir sürü duygudan. Oysa ki o gecenin en masum öpücüğü sayılırdı o. "Belki de benden değil, şu an beni kaybetmekten korkuyorsundur." Gözleri, yeniden buluşmuştu. "Aynı benim de korktuğum gibi..." Hislerine karşılık bulduğunu biliyordu, fakat bunları ondan duymak daha bir etkilemişti sanki. Marcus'un yüzüne iyice yaklaştı, gözlerini kısmıştı. ''Nasıl oluyor da böylesine içime işliyorsun ?'' Sesi bir fısıltıya dönmüştü cümlesini sonlandırırken. Her an, onu daha çok istiyordu. Bazen içinden bir ses ona dur dese bile, arzuları bunu susturuyordu. Gece, onlara aitti. Marcus'a daha çok yaklaştı. Kollarındayken, kucağındaydı şimdi. Aralarında bir nefes mesafesi vardı sadece. Hiç düşünmeden, boynuna bir öpücük kondurdu. Ne yaptığını bilmiyordu, tek bildiği ebediyen böyle kalmak istediğiydi. Marcus ile bir bütün olarak kalmak istediği.. Gece kadar siyah saçlarının arasında dolaşıyordu elleri. Gözleriyse, tekrar onunla buluşmuştu. Marcus, her bakışta içinde gibiydi. | |
| | | | Gone with the sin. | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|